İBNÜ’L-ESİR el-Kamil fi’t-Tarih |
|
İBN ZİYAD'IN ŞAM'A
KAÇMASI
HİCRİ
64.YIL
Daha
sonra Ezd ile Rabia kabileleri kendileri ile başkaları arasında bulunan antlaşmayı
yenilediler. İbn Ziyad da onlar arasında antlaşma bitinceye kadar büyük
miktarda servet harcadı. Onlar yeniledikleri bu antlaşma ile ilgili olarak iki
ayrı nüsha yazdılar. Bunlardan bir tanesi Mes'ud bin Amr'ın yanında kalmıştı.
Ahnef Ezdlilerin Rabia'dan bu talepte bulunduklarını işitince:
"Kendilerine gelecek olurlarsa onlar hala tabi olmağa devam
edeceklerdir." demişti.
Bunlar
kendi aralarında antlaşıp İbn Ziyad'ı tekrar Daru'l-emare'ye iade etmek üzere
ittifak edince başlarında Mes'ud bin Amr olmak üzere yola koyuldular. İbn
Ziyad'a: "Sen de bizimle birlikte gel!" dedilerse de o onlarla
beraber gitmeyip yanlarında süvari olarak kölelerini gönderdi ve kölelerine:
"Onlar
iyi veya kötü ne söylerlerse söylesinler mutlaka onu bana bildireceksiniz."
talimatını verdi. Mes'ud bir yola varır ve bir kabilenin yanından geçer geçmez
bu kölelerinden biri geri döner ve İbn Ziyad'a durumu haber verirdi. Rabialılar
da Malik bin Misma' başkanlığında yola koyuldu. Bunlar Mirbed yolunu takip ettiler,
Mes'ud Basra'ya varıp mescide girdi, minbere çıktı. Tam o sırada Abdullah bin
Haris emirlik sarayında bulunuyordu. O'na:
"Mes'ud,
Yemenliler ve Rabia yola koyuldular. Şimdi halk arasında kötülük baş
gösterecek, sen onların arasını düzeltsen, yahut da Temimoğulları ile birlikte
onların üzerine gitsen." denildiyse de Abdullah: "Allah onları benden
uzak tutsun. Hayır, Allah'a yemin ederim, ben onları düzeltmek için kedimi
ifsad etmem." diye cevap vermişti. Daha sonra Mes'ud taraftarlarından
birisi şöyle demeye başladı:
''Ben
Bebbe 'yi evlendireceğim, Bir cariye ile, bir çadırda. Bu cariye bir bebeğin
başını tarayacak!''
Bu
Ezdlilerin söyledikleridir, ancak Mudar'a mensup olanlar; "Abdullah
küçükken annesi O'nu oynatıyor ve bu mısraları okuyordu." derler.
Mes'ud
minbere çıktı, Malik bin Misma' ise Temimoğulları'nın evlerine doğru yürümeye
koyuldu. Nihayet Adiyoğulları'nın bir yoluna girdi ve onların evlerini ateşe
verdi, çünkü Malik İbn Hazim'in Herat'ta Rabia Kabilesi'nden sorup sual etmeden
pek çok kişiyi öldürmesine içerlemişti. Diğer taraftan Temimoğulları Ahnef'in
yanına gelerek O'na şunları söylediler: "Ey Eba Bahr! Rabia ve Ezd
birbirleriyle anlaşmış ve şu anda bunlar geniş alana bile girmiş
bulunuyorlar." Ahnef onlara: "Sizler mescide onlardan daha layık
değilsiniz." diye cevap verince bu sefer: "Bunlar saraya bile
girdiler." dediler. Bunun üzerine Ahnef: "Sizler saraya onlardan daha
layık değilsiniz." diye cevap verdi. Bu sırada bir kadın O'na içinde ateş
bulunan bir buhurdanlık getirerek şunları söyledi:
"Sen
kim, başkanlık kim! Sen ancak koku sürünmesi gereken bir kadın
olabilirsin." Ahnef O'na şöyle cevap verdi: "Al o kokuyu sen münasip
bir yerine sür!" Ahnef'den bundan daha kötü bir söz işitilmedi. Daha sonra
O'na gelerek şunları söylediler: "Bizden bir kadının halhalı zorla alındı.
Senin yolun üzerinde bulunan elbise boyacısını öldürdüler. Mescidin kapısındaki
yatalak adamı öldürdüler. Malik bin Misman Adeviyyeoğulları'nın yoluna girdi ve
oradaki evleri yaktı. "
Bunun
üzerine Ahnef onlara şunları söyledi: "Haydi bunun için delillerinizi
getiriniz. Bundan daha az şey yapmış olmaları halinde onlarla savaşmak helal
olmazdı." Bunları yaptıklarına dair huzurunda şahitlik edilince Ahnef:
"Abbad bin Husayn geldi mi?" diye sordu. "Hayır!" dediler.
O'nun sorduğu Abbad'ın nesebi şöyledir: Amr bin Temimoğulları'ndan Abbad bin
Husayn bin Yezid bin Amr bin Evs.
Ahnef
daha sonra: "Peki Abbad geldi mi?" diye sordu, onlar:
"Hayır!" dediler. Ahnef bu sefer şöyle sordu: "Peki, Sa'ad bin
Zeyd Menat bin Temimoğulları'ndan olan Abs bin Talik bin Rabia es-Sureymi
burada mıdır?" Onlar:
"Evet!"
diye cevap verince Abs'ı çağırdı ve başındaki örtüyü çekerek bir mızrağa
bağladıktan sonra O'na teslim edip şöyle dedi: "Haydi, yürü!" Abs
geri dönüp gideceği zaman şöyle dua etti: "Allah'ım, bugün sen bu sancağı
utandırma, çünkü sen daha önce de bunu utandırmamıştın." Bunun üzerine
halk: "Zebra coştu." diye bağırmaya başladı.
Zebra
Ahnef'in bir cariyesi olup, bununla kinaye yoluyla kendisini kast etmişlerdi.
Abs
mescide doğru gitti. Mescide giderken Abbad gelerek: "İnsanlar ne
yaptı?" diye sordu. O'na: "Başlarında Abs olduğu halde gittiler"
diye cevap verilince, şöyle dedi: "Abs'ın sancağı altında esir
olunmaz." Daha sonra altmış atlı ile birlikte dönüp, evine gitti. Abs
mescide varınca Ezdliler mescidin kapısında çarpıştılar, minberde ise Mes'ud
duruyor ve halkı kışkırtıyordu. Temimli Gatfan bin Uneyf de bir taraftan
çarpışıyor, bir taraftan da şu mısraları okuyordu:
''Temim'e
vay, o biliniyor. Mes'ud'dan önce de meşhurdu, Siz maksure tarafını tutunuz.''
(Yani onu kaçırmayınız.)
Mes'ud
minber üzerinde iken yanına gittiler, oradan indirip öldürdüler.
Bu
olay 64. yılın Şevval ayının başında (Mayıs 684) oldu.
Mes'ud
ile birlikte bulunanlar bozguna uğrayıp kaçtı. Eşyem bin Şakik bin Sevr de
kaçarken birisi O'na bir mızrak darbesi vurmuş, fakat bu yaraya rağmen
kurtulmuştu.
Ferezdak
bununla ilgili şunları söylemiş:
''Eşyem
kurtulmasaydı mızraklarımızdan, Ateşimiz yanarken gitmeseydi kapıdan, Mes 'Ud'un
yanına gider beraber olurlardı, Ciğeri ve barsakları da etrafa dağılırdı.''
Mes'ud
minbere çıktığında İbn Ziyad'ın yanına gidilerek durum bildirilmiş, O da
emirlik sarayına gitmek üzere hazırlanmıştı. Ardından "Mes'ud
öldürüldü." denmesi üzerine bineğine atlayıp Şam'a gitti.
Malik
bin Misma'a gelince Mudar'dan bazı kişiler gelerek evini sardılar ve yaktılar.
İbn
Ziyad kaçınca takip etmeye başladılar, fakat ele geçiremeyince O'na ait ne
buldularsa talan ettiler. Bununla ilgili olarak Temimli Vakid bin Halife şu
beyitleri söylemiştir:
''Nice
azgın ve kudurganın Tacını ve eşyasını elde ettik. Ubeydullah bunlardan biri
oldu, O'nun atlarını elbisesini talan edince, Bizim atlılarla O 'nunkiler
karşılaşınca, Ah, İbn Ziyad kaçıp kurtulmasaydı!''
Mes'ud'un
öldürülmesi ile İbn Ziyad'ın Şam'a gidişi konusunda az önce anlatılanlardan
başka şeyler de söylenmiştir. Şöyle ki: İbn Ziyad Mes'ud bin Amr'ın kendisini
himaye etmesini isteyince Mes'ud O'nu himaye etmiş, daha sonra İbn Ziyad Şam'a
doğru yola çıkmış, Mes'ud da Ezd Kabilesi'nden yüz kişiyi Şam'a varıncaya kadar
O'nunla birlikte göndermiştİ. Bir gece İbn Ziyad yolda gitmekte iken:
"Deveye binmek bana ağır gelmeye başladı, bana tırnaklı bir hayvan
hazırlayınız." dedi. Bunun üzerine bir eşek üzerine bir parça kadife
koydular, İbn Ziyad da bu eşeğe binerek yoluna devam etti ve uzun süre sesi
çıkmadı.
Yeşkur
Müsafir bin Şareyh anlatıyor:
"Kendi
kendime şöyle dedim: Eğer bu adam şu anda uyumakta ise O'na uykusunu haram
edeceğim. O'na yaklaştım ve kendisine: "Uyuyor musun?" diye sordum.
O: "Hayır, kendi kendimle konuşuyordum." diye cevap verdi. Ben
kendisine: "Peki, kendi kendinle neler konuştuğunu sana söyleyeyim
mi?" deyince: "Söyle," dedi. Sonra aramızda şöyle bir konuşma
geçti:"
-
"Keşke Hüseyin'i öldürmeseydim, diyordun."
-
"Hayır, bu değil,"
-
"Keşke öldürmüş olduğum kimseleri öldürmeseydim, diyordun."
-
"Bu da değil."
-
"O zaman sen keşke el-Beyda diye bilinen sarayımı yaptırmamış olsaydım,
diyordun."
-
"Bu da değil!"
-
"Sen keşke Dihkanlıları zekat ve haraç toplamak için görevlendirmemiş
olsaydım, diye düşünüyordun. "
-
"Bu da değil!"
-
"O zaman sen keşke olduğumdan daha fazla cömert olsaydım, diye
söyıüyordun. "
Bu
sözü söylemem üzerine İbn Ziyad bana şu karşılığı verdi: "Benim Hüseyin'i
öldürmemden söz ettin. O'nu öldürmeyi bana Yezid söyledi, öldürmeyecek olsaydım
Yezid beni öldürecekti. O bakımdan ben de Hüseyin'in öldürülmesi yolunu seçtim.
Saraya gelince: Ben onu Sakifli Abdullah bin Osman'dan satın aldım. Yezid bana
bir milyon göndermişti, ben de bunu ona harcadım. Hayatta kalacak olursam
burası benim ve ailemin olur, ölecek olsam onun için hiç bir şekilde üzülmem.
Dihkanlıları zekat ve haraç toplamak için görevlendirmeme gelince: Ebu
Bekre'nin oğlu Abdurrahman ile Zazan Ferrılh Muaviye'nin yanında benim aleyhime
konuşup durdular. Öyle ki pirincin kabuklarını bile dile getirdiler. Irak'ın
haracını yüz milyon olarak gösterdiler. Bu sefer Muaviye beni azledilmek
veyahut da tazminat ödemek konusunda muhayyer bırakınca azledilmekten hoşlanmadım.
Ben Araplardan birisini haraç toplamak üzere görevlendirdiğim zaman haraç
gelirini düşürüyordu. Onun aşiretini tazminat ödemekle karşı karşıya bırakacak
ya da kendisinden tazminat isteyecek olsaydım kalpleri bana karşı kinle
dolardı. Diğer taraftan bundan vazgeçseydim, Allah'ın malını bırakmış olurdum.
Bense bu malın değer ve önemini çok iyi biliyorum. Diğer taraftan Dihkanlıların
haraç toplamak konusunda daha basiretli ve daha sağlıklı bir şekilde
görevlerini yerine getirdiklerini, üstelik size göre onlardan daha kolaylıkla
hesap sorulabildiğini gördüm. Bununla birlikte ben Dihkanlıların hiç bir
kimseye haksızlık etmemeleri için sizin aranızdan onların başına eminler
görevlendirdim. Senin cömertliğim ile ilgili söylediklerine gelince: Benim
şahsi malım yok ki, onu sizlere cömertçe dağıtayım. Fakat isteseydim kiminizin
malını alır, kiminize verir, kiminize vermezdim. Bu sefer benim hakkımda ne
kadar da cömert adam derlerdi. Senin keşke öldürdüğüm kimseleri öldürmemiş
olsaydım, şeklinde söylediklerine gelince: Ben ihlaslı sözden ya da Tevhid
kelimesinden sonra Haricilerden öldürdüğüm kimseler kadar beni Allah'a
yaklaştıracak hiç bir iş bilmiyorum. Ancak ben sana kendi kendime neler
düşündüğümü şimdi haber vereyim: Diyordum ki, keşke Basralılarla çarpışmış
olsaydım, çünkü onlar isteyerek bana bey'at ettiler. Ve hatta çarpışmak da
istedim, fakat Ziyadoğulları bana şöyle dediler. "Sen onlarla çarpışacak
olursan ve onlar sana galip gelecek olurlarsa bizden hiç bir kimseyi hayatta
bırakmazlar. Şayet onları terk edip ilişmezsen, bizler dayılarımızın veya
akrabalarımızın yanında gider saklanırız, sen de onlara girişirsin. Ben şöyle
düşünüyordum. Keşke hapistekileri çıkartsaydım ve onların boyunlarını
uçursaydım. Şimdi bu iki fırsat da geçmiş olduğuna göre, keşke ben Şam'a
varıncaya kadar hiçbir şeye karar veremeseler."
Taberi
der ki: İbn Ziyad Şam'a vardığında gerçekten hiçbir şeye karar verememişlerdi.
Onunla birlikte sanki çocuk gibiydiler. Şam'a vardığında bir işe karar vermiş
oldukları, ancak İbn Ziyad'ın onların kararını bozduğu da söy lenmiştir.
İbn
Ziyad Basra'dan ayrıldığı zaman oraya Mes'üd'u vekil bırakmıştı.
Bunun
üzerine Temim ve Kaysoğulları şöyle dediler: "Hayır, bizler O'nu kabul etmiyoruz.
Bizim cemaatimizin razı olacağı birisini tayin etmedikçe kesinlikle
istemiyoruz." Buna karşılık Mes'üd da şunları söyledi: "Hayır, İbn
Ziyad beni vekil tayin etmiş bulunuyor ve bunu ebediyen de bırakacak değilim.
"
Böylece
Mes'ud yerinden ayrılıp saraya gitti. Temimliler, Ahnef'in etrafında toplanarak
O'na şöyle dediler: "Ezdliler mescide girmiş bulunuyor." Ahnef onlara
cevap olarak: "Orası hem onlarındır, hem de sizindir." dedi. Bu
sefer: "Onlar saraya girdiler ve Mes'üd da minbere çıkmış bulunuyor,"
dediler.
Bu
sırada bazı Hariciler yerlerinden çıkmış ve Ubeydullah'ın Şam'a gitmek üzere
geçeceği Esavire Suyu kenarında konaklamışlardı. İleri sürüldüğüne göre Ahnef
bu Haricilere şöyle haber göndermiş: "Şu saraya girmiş bulunan adam hem
bizim düşmanımızdır, hem de sizin. Onu size zarar vermekten hiç bir şey
alıkoyamaz." Bunun üzerine Haricilerden bir grup geldi ve Mes'ud minberin
üzerinde yanına gelenlerden bey'at almakta iken mescide girdi. Aslen Farsh olan
Müslim adındaki birisi O'na bir ok attı. Söz konusu bu Müslim Basra'ya girmiş,
Müslüman olmuş, daha sonra Haricilere katılmıştı. O'nun attığı bu ok Mes'ud'un
kalbine isabet etmiş ve öldürmüştü. Herkes: "Mes'ud'u Hariciler
öldürdü." deyince Ezdliler bu Haricilerin bulunduğu yere gittiler, onlardan
kimilerini öldürdüler, kimilerini yaraladılar, geri kalanlarını da Basra'dan
çıkarttılar.
Daha
sonra Ezdlilere: "Mes'ud'u Temimliler öldürdü." denilince haberci
göndererek durumu sordular. Bu haberciler, Temimlilerden de bazı kimselerin
aynı şeyi söylediğini işitti. Bu bakımdan Ezd bir araya geldi ve başlarına
Mes'ud bin Amr'ın kardeşi olan Ziyad bin Amr'ı getirdiler. Onlarla beraber
başlarında Malik bin Misma' olmak üzere Rabialılar da çıktı. Temimliler,
Ahnefin yanına vardılar ve O'na: "Bunlar bizimle savaşmak üzere çıkmış
bulunuyorlar." dediler; ancak O işi ağırdan alıyor ve alelacele fitnenin
üzerine gitmek istemiyordu. Bu sırada bir kadın buhurdanlıkla O'nun yanına
gelerek:
"Sen
bunun yanında otur." demiş ve bununla: "Sen kadının tekisin"
demek istemişti.
Daha
sonra Ahnef Temimoğulları ile birlikte çıktı. Basra'da bulunan Kayslılar da
onlara katıldılar ve hep beraber çıktılar. Her iki taraftan çok kişi öldürüldü.
Temimoğulları onlara şöyle seslendi: "Ey Ezdliler, bizden ve sizden akan
kanlar konusunda Allah'tan korkun, Allah'tan! Bizimle sizin aranızda Kur'an-ı
Kerim ve Müslümanlardan istediğiniz kimseler hakem olsun. Şayet sizin bizim
aleyhimizde herhangi bir deliliniz var ise aramızda en değerli kimseyi bulup
seçiniz ve onu öldürünüz. Şayet bizim aleyhimizde herhangi bir deliliniz yoksa
bizler Allah adına size yemin ederek söylüyoruz ki, bizler O'nu ne öldürdük, ne
öldürülmesini emrettik, ne de öldüren kişiyi biliyoruz. Yok, bunu da istemiyor
iseniz, sizin adamınıza karşılık yüz bin dirhem diyet ödeyeceğiz. "
Arkasından
Ahnef onların yanına gitmiş ve söylentilerden dolayı onlara özür beyan etmişti.
Ömer bin Ubeydullah bin Ma'mer ile Abdurrahman bin Haris bin Hişam aralarında
elçilik yaptılar. Ezdliler on kişi diyeti istediler. Temimliler onların bu
tekliflerini kabul ettiler ve bu teklif üzere barış yaptılar.
Abdullah
bin Haris Bebbe'ye gelince; O, Ömer bin Ubeydullah bin Ma'mer İbn ez-Zübeyr
tarafından emir olarak gelinceye kadar Basralılara namaz kıldırmaya devam etti.
İbn ez-Zübeyr'in Ömer'e Basra Valiliği'ne getirildiğine dair bir ahit yazıp
gönderdiği de söylenmiştir. Ömer bu ahitnameyi ve mektubu Umre'ye gitmek üzere
olduğu bir sırada almış ve hemen kardeşi Ubeydullah'a yazarak halka namaz
kıldırmasını emretmişti. Bunun üzerine Ubeydullah da Ömer gelinceye kadar namaz
kıldırmıştı. Ömer Haris bin Abdullah bin Ebi Rabia el-Mahzumi kendisinin
azledildiğine dair haber getirip yerine Haris'in Basra Vali-liği'ne
getirildiğini bildirinceye kadar emir kaldı ve bu emirliği bir ay sürdü. Bu
Haris ''el-Kuba" diye bilinir.
Denildiğine
göre Abdullah bin Haris Bebbe Mes'ud'un öldürülmesinden sonra hem asabiyet
duygusu, hem de Haricilerin yayılması dolayısıyla Basralılardan ayrılmıştı.
Bunun üzerine Basralılar, İbn ez-Zübeyr'e mektup yazarak durumu bildirdiler.
İbn ez-Zübeyr de Enes bin Malik'e yazdığı mektupta Müslümanlara namaz
kıldırmasını emretti. Enes kırk gün süreyle namaz kıldırdı. Abdullah bin Haris:
"Ben kendimi fesada vermek suretiyle insanları ıslah etmek
istemiyorum." diyor ve bununla dindarlığını ortaya koyuyordu.
Bu
sıralarda Nafi' bin Ezrak Basra'dan Ehvaz'a gitti.
Küfelilere
gelince; onlar İbn Ziyad'ın elçilerini daha önce sözünü ettiğimiz şekilde geri
gönderdikten sonra onun, başlarında bulunan vekilini de azlettiler. Bu vekil
ise Amr bin Hureys idi. Küfeliler bir araya toplanıp şöyle dediler:
"İnsanlar bir halife etrafında toplanıncaya kadar başımıza bir adamı emir
olarak tayin edelim." Daha sonra Ömer bin Sa'ad etrafında görüşleri
birleşti. Hemdan kadınları gelerek Hz. Hüseyin'in şahadeti dolayısıyla ağlamağa
başladılar, erkekleri ise kılıçlarını kuşanmışlardı. Minberin etrafında
dolandılar ve Muhammed bin Eş'as: "Şimdi bizim hesabımızda olmayan bir
durum ortaya çıkmış bulunuyor." dedi. Kindeliler Ömer bin Sa'ad'ın dayıları
olması hasebiyle O'nun işlerini görüyorlardı. Bunlar Amir bin Mes'üd bin Umeyye
bin Halef bin Vehb bin Huzafe el-Cumahi etrafında toplandılar. Amir Küfelilere
bir konuşma yaparak şunları söyledi: "Her bir kavmin içtiği ve lezzet
aldığı şeyler vardır. Sizler bunları uygun şekilde sağlayınız, özellikle helal
olan ve övülen şeyler üzerinde durun. Şarabınızı su ile bozun ve bu duvarların
arkasında gizlenin ben sizi görmeyeyim." Bunun üzerine İbn Hemman şu
beyitleri söyledi:
''İç
içkini, kimse kınamaz seni. Ona su da kat, Amir bin Mes'ud'a karşı çıkma.
Emirin şaraptan bir istediği var; Sen onu yalnzzken afiyetle iç, kimse
gözetmez. Küp dibinde ve bulutun suyu karışmış Salkım sularını kim haram
kılabilirmiş! Ben ravilerin sözlerini aktarırken işi sıkı tutmalarını istemediğimden
İbn Mes'ud 'un söyledikleri hoşuma gidiyor.''
Küfe
halkı O'na bey'at edince durumu İbn ez-Zübeyr'e mektup yazarak bildirdiler. İbn
ez-Zübeyr de O'nu Küfe valiliğinde bıraktı. O'na: ''Bok böceğinin yuvarladığı''
lakabı takılmıştı. Oldukça kısa boylu olduğu için böyle deniyordu. Muaviye'nin
oğlu Yezid'in ölümünden sonra bu şekilde üç ay kaldı. Daha sonra İbn
ez-Zübeyr'in tayini ile Ensar'dan Abdullah bin Yezid el-Hatmi namaz kıldırmak
göreviyle, İbrahim bin Muhammed bin Talha da haraç toplamak göreviyle onların
yanına geldi. İbn ez-Zübeyr ayrıca Muhammed bin Eş'as bin Kays'ı, Musul
Valiliği'ne tayin etti. Böylece Küfe, Basra ve bunların güneyinde bulunan
Araplarla, Cezire halkı ile Şam halkı İbn ez-Zübeyr'in itaati altında toplanmış
oldu. Ancak Ürdün halkı Ömer bin Ubeydullah bin Ma'mer'in emirliği altında
bulunuyordu.
Basra'da
''Carif Taunu'' diye bilinen hastalık baş göstermiş ve İbn Mes'ud'un annesi bu
hastalıktan ölmüştü. Onu taşıyacak kimse bulamadıklarından ücretle dört tane gayri
müslim tuttular ve bunlar cesedi taşıyıp kabristana götürdüler.
BİR SONRAKİ
SAYFA İLE DEVAM ETMEK İÇİN AŞAĞIDAKİ İSME TIKLA