İBNÜ’L-ESİR el-Kamil fi’t-Tarih

3. CİLT

 

İBN ZİYAD'IN ŞAM'A KAÇMASI

 

HİCRİ 64.YIL

 

Daha sonra Ezd ile Rabia kabileleri kendileri ile başkaları arasında bulunan antlaşmayı yenilediler. İbn Ziyad da onlar arasında antlaşma bitinceye kadar büyük miktarda servet harcadı. Onlar yeniledikleri bu antlaşma ile ilgili olarak iki ayrı nüsha yazdılar. Bunlardan bir tanesi Mes'ud bin Amr'ın yanında kalmıştı. Ahnef Ezdlilerin Rabia'dan bu talepte bulunduklarını işitince: "Kendilerine gelecek olurlarsa onlar hala tabi olmağa devam edeceklerdir." demişti.

 

Bunlar kendi aralarında antlaşıp İbn Ziyad'ı tekrar Daru'l-emare'ye iade etmek üzere ittifak edince başlarında Mes'ud bin Amr olmak üzere yola koyuldular. İbn Ziyad'a: "Sen de bizimle birlikte gel!" dedilerse de o onlarla beraber gitmeyip yanlarında süvari olarak kölelerini gönderdi ve kölelerine:

 

"Onlar iyi veya kötü ne söylerlerse söylesinler mutlaka onu bana bildireceksiniz." talimatını verdi. Mes'ud bir yola varır ve bir kabilenin yanından geçer geçmez bu kölelerinden biri geri döner ve İbn Ziyad'a durumu haber verirdi. Rabialılar da Malik bin Misma' başkanlığında yola koyuldu. Bunlar Mirbed yolunu takip ettiler, Mes'ud Basra'ya varıp mescide girdi, minbere çıktı. Tam o sırada Abdullah bin Haris emirlik sarayında bulunuyordu. O'na:

 

"Mes'ud, Yemenliler ve Rabia yola koyuldular. Şimdi halk arasında kötülük baş gösterecek, sen onların arasını düzeltsen, yahut da Temimoğulları ile birlikte onların üzerine gitsen." denildiyse de Abdullah: "Allah onları benden uzak tutsun. Hayır, Allah'a yemin ederim, ben onları düzeltmek için kedimi ifsad etmem." diye cevap vermişti. Daha sonra Mes'ud taraftarlarından birisi şöyle demeye başladı:

 

''Ben Bebbe 'yi evlendireceğim, Bir cariye ile, bir çadırda. Bu cariye bir bebeğin başını tarayacak!''

 

Bu Ezdlilerin söyledikleridir, ancak Mudar'a mensup olanlar; "Abdullah küçükken annesi O'nu oynatıyor ve bu mısraları okuyordu." derler.

 

Mes'ud minbere çıktı, Malik bin Misma' ise Temimoğulları'nın evlerine doğru yürümeye koyuldu. Nihayet Adiyoğulları'nın bir yoluna girdi ve onların evlerini ateşe verdi, çünkü Malik İbn Hazim'in Herat'ta Rabia Kabilesi'nden sorup sual etmeden pek çok kişiyi öldürmesine içerlemişti. Diğer taraftan Temimoğulları Ahnef'in yanına gelerek O'na şunları söylediler: "Ey Eba Bahr! Rabia ve Ezd birbirleriyle anlaşmış ve şu anda bunlar geniş alana bile girmiş bulunuyorlar." Ahnef onlara: "Sizler mescide onlardan daha layık değilsiniz." diye cevap verince bu sefer: "Bunlar saraya bile girdiler." dediler. Bunun üzerine Ahnef: "Sizler saraya onlardan daha layık değilsiniz." diye cevap verdi. Bu sırada bir kadın O'na içinde ateş bulunan bir buhurdanlık getirerek şunları söyledi:

"Sen kim, başkanlık kim! Sen ancak koku sürünmesi gereken bir kadın olabilirsin." Ahnef O'na şöyle cevap verdi: "Al o kokuyu sen münasip bir yerine sür!" Ahnef'den bundan daha kötü bir söz işitilmedi. Daha sonra O'na gelerek şunları söylediler: "Bizden bir kadının halhalı zorla alındı. Senin yolun üzerinde bulunan elbise boyacısını öldürdüler. Mescidin kapısındaki yatalak adamı öldürdüler. Malik bin Misman Adeviyyeoğulları'nın yoluna girdi ve oradaki evleri yaktı. "

 

Bunun üzerine Ahnef onlara şunları söyledi: "Haydi bunun için delillerinizi getiriniz. Bundan daha az şey yapmış olmaları halinde onlarla savaşmak helal olmazdı." Bunları yaptıklarına dair huzurunda şahitlik edilince Ahnef: "Abbad bin Husayn geldi mi?" diye sordu. "Hayır!" dediler. O'nun sorduğu Abbad'ın nesebi şöyledir: Amr bin Temimoğulları'ndan Abbad bin Husayn bin Yezid bin Amr bin Evs.

 

Ahnef daha sonra: "Peki Abbad geldi mi?" diye sordu, onlar: "Hayır!" dediler. Ahnef bu sefer şöyle sordu: "Peki, Sa'ad bin Zeyd Menat bin Temimoğulları'ndan olan Abs bin Talik bin Rabia es-Sureymi burada mıdır?" Onlar:

 

"Evet!" diye cevap verince Abs'ı çağırdı ve başındaki örtüyü çekerek bir mızrağa bağladıktan sonra O'na teslim edip şöyle dedi: "Haydi, yürü!" Abs geri dönüp gideceği zaman şöyle dua etti: "Allah'ım, bugün sen bu sancağı utandırma, çünkü sen daha önce de bunu utandırmamıştın." Bunun üzerine halk: "Zebra coştu." diye bağırmaya başladı.

Zebra Ahnef'in bir cariyesi olup, bununla kinaye yoluyla kendisini kast etmişlerdi.

 

Abs mescide doğru gitti. Mescide giderken Abbad gelerek: "İnsanlar ne yaptı?" diye sordu. O'na: "Başlarında Abs olduğu halde gittiler" diye cevap verilince, şöyle dedi: "Abs'ın sancağı altında esir olunmaz." Daha sonra altmış atlı ile birlikte dönüp, evine gitti. Abs mescide varınca Ezdliler mescidin kapısında çarpıştılar, minberde ise Mes'ud duruyor ve halkı kışkırtıyordu. Temimli Gatfan bin Uneyf de bir taraftan çarpışıyor, bir taraftan da şu mısraları okuyordu:

 

''Temim'e vay, o biliniyor. Mes'ud'dan önce de meşhurdu, Siz maksure tarafını tutunuz.'' (Yani onu kaçırmayınız.)

 

Mes'ud minber üzerinde iken yanına gittiler, oradan indirip öldürdüler.

Bu olay 64. yılın Şevval ayının başında (Mayıs 684) oldu.

 

Mes'ud ile birlikte bulunanlar bozguna uğrayıp kaçtı. Eşyem bin Şakik bin Sevr de kaçarken birisi O'na bir mızrak darbesi vurmuş, fakat bu yaraya rağmen kurtulmuştu.

 

Ferezdak bununla ilgili şunları söylemiş:

 

''Eşyem kurtulmasaydı mızraklarımızdan, Ateşimiz yanarken gitmeseydi kapıdan, Mes 'Ud'un yanına gider beraber olurlardı, Ciğeri ve barsakları da etrafa dağılırdı.''

 

Mes'ud minbere çıktığında İbn Ziyad'ın yanına gidilerek durum bildirilmiş, O da emirlik sarayına gitmek üzere hazırlanmıştı. Ardından "Mes'ud öldürüldü." denmesi üzerine bineğine atlayıp Şam'a gitti.

 

Malik bin Misma'a gelince Mudar'dan bazı kişiler gelerek evini sardılar ve yaktılar.

 

İbn Ziyad kaçınca takip etmeye başladılar, fakat ele geçiremeyince O'na ait ne buldularsa talan ettiler. Bununla ilgili olarak Temimli Vakid bin Halife şu beyitleri söylemiştir:

 

''Nice azgın ve kudurganın Tacını ve eşyasını elde ettik. Ubeydullah bunlardan biri oldu, O'nun atlarını elbisesini talan edince, Bizim atlılarla O 'nunkiler karşılaşınca, Ah, İbn Ziyad kaçıp kurtulmasaydı!''

 

Mes'ud'un öldürülmesi ile İbn Ziyad'ın Şam'a gidişi konusunda az önce anlatılanlardan başka şeyler de söylenmiştir. Şöyle ki: İbn Ziyad Mes'ud bin Amr'ın kendisini himaye etmesini isteyince Mes'ud O'nu himaye etmiş, daha sonra İbn Ziyad Şam'a doğru yola çıkmış, Mes'ud da Ezd Kabilesi'nden yüz kişiyi Şam'a varıncaya kadar O'nunla birlikte göndermiştİ. Bir gece İbn Ziyad yolda gitmekte iken: "Deveye binmek bana ağır gelmeye başladı, bana tırnaklı bir hayvan hazırlayınız." dedi. Bunun üzerine bir eşek üzerine bir parça kadife koydular, İbn Ziyad da bu eşeğe binerek yoluna devam etti ve uzun süre sesi çıkmadı.

Yeşkur Müsafir bin Şareyh anlatıyor:

 

"Kendi kendime şöyle dedim: Eğer bu adam şu anda uyumakta ise O'na uykusunu haram edeceğim. O'na yaklaştım ve kendisine: "Uyuyor musun?" diye sordum. O: "Hayır, kendi kendimle konuşuyordum." diye cevap verdi. Ben kendisine: "Peki, kendi kendinle neler konuştuğunu sana söyleyeyim mi?" deyince: "Söyle," dedi. Sonra aramızda şöyle bir konuşma geçti:"

 

- "Keşke Hüseyin'i öldürmeseydim, diyordun."

- "Hayır, bu değil,"

- "Keşke öldürmüş olduğum kimseleri öldürmeseydim, diyordun."

- "Bu da değil."

- "O zaman sen keşke el-Beyda diye bilinen sarayımı yaptırmamış olsaydım, diyordun."

- "Bu da değil!"

- "Sen keşke Dihkanlıları zekat ve haraç toplamak için görevlendirmemiş olsaydım, diye düşünüyordun. "

- "Bu da değil!"

- "O zaman sen keşke olduğumdan daha fazla cömert olsaydım, diye söyıüyordun. "

 

Bu sözü söylemem üzerine İbn Ziyad bana şu karşılığı verdi: "Benim Hüseyin'i öldürmemden söz ettin. O'nu öldürmeyi bana Yezid söyledi, öldürmeyecek olsaydım Yezid beni öldürecekti. O bakımdan ben de Hüseyin'in öldürülmesi yolunu seçtim. Saraya gelince: Ben onu Sakifli Abdullah bin Osman'dan satın aldım. Yezid bana bir milyon göndermişti, ben de bunu ona harcadım. Hayatta kalacak olursam burası benim ve ailemin olur, ölecek olsam onun için hiç bir şekilde üzülmem. Dihkanlıları zekat ve haraç toplamak için görevlendirmeme gelince: Ebu Bekre'nin oğlu Abdurrahman ile Zazan Ferrılh Muaviye'nin yanında benim aleyhime konuşup durdular. Öyle ki pirincin kabuklarını bile dile getirdiler. Irak'ın haracını yüz milyon olarak gösterdiler. Bu sefer Muaviye beni azledilmek veyahut da tazminat ödemek konusunda muhayyer bırakınca azledilmekten hoşlanmadım. Ben Araplardan birisini haraç toplamak üzere görevlendirdiğim zaman haraç gelirini düşürüyordu. Onun aşiretini tazminat ödemekle karşı karşıya bırakacak ya da kendisinden tazminat isteyecek olsaydım kalpleri bana karşı kinle dolardı. Diğer taraftan bundan vazgeçseydim, Allah'ın malını bırakmış olurdum. Bense bu malın değer ve önemini çok iyi biliyorum. Diğer taraftan Dihkanlıların haraç toplamak konusunda daha basiretli ve daha sağlıklı bir şekilde görevlerini yerine getirdiklerini, üstelik size göre onlardan daha kolaylıkla hesap sorulabildiğini gördüm. Bununla birlikte ben Dihkanlıların hiç bir kimseye haksızlık etmemeleri için sizin aranızdan onların başına eminler görevlendirdim. Senin cömertliğim ile ilgili söylediklerine gelince: Benim şahsi malım yok ki, onu sizlere cömertçe dağıtayım. Fakat isteseydim kiminizin malını alır, kiminize verir, kiminize vermezdim. Bu sefer benim hakkımda ne kadar da cömert adam derlerdi. Senin keşke öldürdüğüm kimseleri öldürmemiş olsaydım, şeklinde söylediklerine gelince: Ben ihlaslı sözden ya da Tevhid kelimesinden sonra Haricilerden öldürdüğüm kimseler kadar beni Allah'a yaklaştıracak hiç bir iş bilmiyorum. Ancak ben sana kendi kendime neler düşündüğümü şimdi haber vereyim: Diyordum ki, keşke Basralılarla çarpışmış olsaydım, çünkü onlar isteyerek bana bey'at ettiler. Ve hatta çarpışmak da istedim, fakat Ziyadoğulları bana şöyle dediler. "Sen onlarla çarpışacak olursan ve onlar sana galip gelecek olurlarsa bizden hiç bir kimseyi hayatta bırakmazlar. Şayet onları terk edip ilişmezsen, bizler dayılarımızın veya akrabalarımızın yanında gider saklanırız, sen de onlara girişirsin. Ben şöyle düşünüyordum. Keşke hapistekileri çıkartsaydım ve onların boyunlarını uçursaydım. Şimdi bu iki fırsat da geçmiş olduğuna göre, keşke ben Şam'a varıncaya kadar hiçbir şeye karar veremeseler."

 

Taberi der ki: İbn Ziyad Şam'a vardığında gerçekten hiçbir şeye karar verememişlerdi. Onunla birlikte sanki çocuk gibiydiler. Şam'a vardığında bir işe karar vermiş oldukları, ancak İbn Ziyad'ın onların kararını bozduğu da söy lenmiştir.

 

İbn Ziyad Basra'dan ayrıldığı zaman oraya Mes'üd'u vekil bırakmıştı.

 

Bunun üzerine Temim ve Kaysoğulları şöyle dediler: "Hayır, bizler O'nu kabul etmiyoruz. Bizim cemaatimizin razı olacağı birisini tayin etmedikçe kesinlikle istemiyoruz." Buna karşılık Mes'üd da şunları söyledi: "Hayır, İbn Ziyad beni vekil tayin etmiş bulunuyor ve bunu ebediyen de bırakacak değilim. "

 

Böylece Mes'ud yerinden ayrılıp saraya gitti. Temimliler, Ahnef'in etrafında toplanarak O'na şöyle dediler: "Ezdliler mescide girmiş bulunuyor." Ahnef onlara cevap olarak: "Orası hem onlarındır, hem de sizindir." dedi. Bu sefer: "Onlar saraya girdiler ve Mes'üd da minbere çıkmış bulunuyor," dediler.

 

Bu sırada bazı Hariciler yerlerinden çıkmış ve Ubeydullah'ın Şam'a gitmek üzere geçeceği Esavire Suyu kenarında konaklamışlardı. İleri sürüldüğüne göre Ahnef bu Haricilere şöyle haber göndermiş: "Şu saraya girmiş bulunan adam hem bizim düşmanımızdır, hem de sizin. Onu size zarar vermekten hiç bir şey alıkoyamaz." Bunun üzerine Haricilerden bir grup geldi ve Mes'ud minberin üzerinde yanına gelenlerden bey'at almakta iken mescide girdi. Aslen Farsh olan Müslim adındaki birisi O'na bir ok attı. Söz konusu bu Müslim Basra'ya girmiş, Müslüman olmuş, daha sonra Haricilere katılmıştı. O'nun attığı bu ok Mes'ud'un kalbine isabet etmiş ve öldürmüştü. Herkes: "Mes'ud'u Hariciler öldürdü." deyince Ezdliler bu Haricilerin bulunduğu yere gittiler, onlardan kimilerini öldürdüler, kimilerini yaraladılar, geri kalanlarını da Basra'dan çıkarttılar.

 

Daha sonra Ezdlilere: "Mes'ud'u Temimliler öldürdü." denilince haberci göndererek durumu sordular. Bu haberciler, Temimlilerden de bazı kimselerin aynı şeyi söylediğini işitti. Bu bakımdan Ezd bir araya geldi ve başlarına Mes'ud bin Amr'ın kardeşi olan Ziyad bin Amr'ı getirdiler. Onlarla beraber başlarında Malik bin Misma' olmak üzere Rabialılar da çıktı. Temimliler, Ahnefin yanına vardılar ve O'na: "Bunlar bizimle savaşmak üzere çıkmış bulunuyorlar." dediler; ancak O işi ağırdan alıyor ve alelacele fitnenin üzerine gitmek istemiyordu. Bu sırada bir kadın buhurdanlıkla O'nun yanına gelerek:

 

"Sen bunun yanında otur." demiş ve bununla: "Sen kadının tekisin" demek istemişti.

 

Daha sonra Ahnef Temimoğulları ile birlikte çıktı. Basra'da bulunan Kayslılar da onlara katıldılar ve hep beraber çıktılar. Her iki taraftan çok kişi öldürüldü. Temimoğulları onlara şöyle seslendi: "Ey Ezdliler, bizden ve sizden akan kanlar konusunda Allah'tan korkun, Allah'tan! Bizimle sizin aranızda Kur'an-ı Kerim ve Müslümanlardan istediğiniz kimseler hakem olsun. Şayet sizin bizim aleyhimizde herhangi bir deliliniz var ise aramızda en değerli kimseyi bulup seçiniz ve onu öldürünüz. Şayet bizim aleyhimizde herhangi bir deliliniz yoksa bizler Allah adına size yemin ederek söylüyoruz ki, bizler O'nu ne öldürdük, ne öldürülmesini emrettik, ne de öldüren kişiyi biliyoruz. Yok, bunu da istemiyor iseniz, sizin adamınıza karşılık yüz bin dirhem diyet ödeyeceğiz. "

 

Arkasından Ahnef onların yanına gitmiş ve söylentilerden dolayı onlara özür beyan etmişti. Ömer bin Ubeydullah bin Ma'mer ile Abdurrahman bin Haris bin Hişam aralarında elçilik yaptılar. Ezdliler on kişi diyeti istediler. Temimliler onların bu tekliflerini kabul ettiler ve bu teklif üzere barış yaptılar.

 

Abdullah bin Haris Bebbe'ye gelince; O, Ömer bin Ubeydullah bin Ma'mer İbn ez-Zübeyr tarafından emir olarak gelinceye kadar Basralılara namaz kıldırmaya devam etti. İbn ez-Zübeyr'in Ömer'e Basra Valiliği'ne getirildiğine dair bir ahit yazıp gönderdiği de söylenmiştir. Ömer bu ahitnameyi ve mektubu Umre'ye gitmek üzere olduğu bir sırada almış ve hemen kardeşi Ubeydullah'a yazarak halka namaz kıldırmasını emretmişti. Bunun üzerine Ubeydullah da Ömer gelinceye kadar namaz kıldırmıştı. Ömer Haris bin Abdullah bin Ebi Rabia el-Mahzumi kendisinin azledildiğine dair haber getirip yerine Haris'in Basra Vali-liği'ne getirildiğini bildirinceye kadar emir kaldı ve bu emirliği bir ay sürdü. Bu Haris ''el-Kuba" diye bilinir.

 

Denildiğine göre Abdullah bin Haris Bebbe Mes'ud'un öldürülmesinden sonra hem asabiyet duygusu, hem de Haricilerin yayılması dolayısıyla Basralılardan ayrılmıştı. Bunun üzerine Basralılar, İbn ez-Zübeyr'e mektup yazarak durumu bildirdiler. İbn ez-Zübeyr de Enes bin Malik'e yazdığı mektupta Müslümanlara namaz kıldırmasını emretti. Enes kırk gün süreyle namaz kıldırdı. Abdullah bin Haris: "Ben kendimi fesada vermek suretiyle insanları ıslah etmek istemiyorum." diyor ve bununla dindarlığını ortaya koyuyordu.

 

 

Bu sıralarda Nafi' bin Ezrak Basra'dan Ehvaz'a gitti.

 

Küfelilere gelince; onlar İbn Ziyad'ın elçilerini daha önce sözünü ettiğimiz şekilde geri gönderdikten sonra onun, başlarında bulunan vekilini de azlettiler. Bu vekil ise Amr bin Hureys idi. Küfeliler bir araya toplanıp şöyle dediler: "İnsanlar bir halife etrafında toplanıncaya kadar başımıza bir adamı emir olarak tayin edelim." Daha sonra Ömer bin Sa'ad etrafında görüşleri birleşti. Hemdan kadınları gelerek Hz. Hüseyin'in şahadeti dolayısıyla ağlamağa başladılar, erkekleri ise kılıçlarını kuşanmışlardı. Minberin etrafında dolandılar ve Muhammed bin Eş'as: "Şimdi bizim hesabımızda olmayan bir durum ortaya çıkmış bulunuyor." dedi. Kindeliler Ömer bin Sa'ad'ın dayıları olması hasebiyle O'nun işlerini görüyorlardı. Bunlar Amir bin Mes'üd bin Umeyye bin Halef bin Vehb bin Huzafe el-Cumahi etrafında toplandılar. Amir Küfelilere bir konuşma yaparak şunları söyledi: "Her bir kavmin içtiği ve lezzet aldığı şeyler vardır. Sizler bunları uygun şekilde sağlayınız, özellikle helal olan ve övülen şeyler üzerinde durun. Şarabınızı su ile bozun ve bu duvarların arkasında gizlenin ben sizi görmeyeyim." Bunun üzerine İbn Hemman şu beyitleri söyledi:

 

''İç içkini, kimse kınamaz seni. Ona su da kat, Amir bin Mes'ud'a karşı çıkma. Emirin şaraptan bir istediği var; Sen onu yalnzzken afiyetle iç, kimse gözetmez. Küp dibinde ve bulutun suyu karışmış Salkım sularını kim haram kılabilirmiş! Ben ravilerin sözlerini aktarırken işi sıkı tutmalarını istemediğimden İbn Mes'ud 'un söyledikleri hoşuma gidiyor.''

 

Küfe halkı O'na bey'at edince durumu İbn ez-Zübeyr'e mektup yazarak bildirdiler. İbn ez-Zübeyr de O'nu Küfe valiliğinde bıraktı. O'na: ''Bok böceğinin yuvarladığı'' lakabı takılmıştı. Oldukça kısa boylu olduğu için böyle deniyordu. Muaviye'nin oğlu Yezid'in ölümünden sonra bu şekilde üç ay kaldı. Daha sonra İbn ez-Zübeyr'in tayini ile Ensar'dan Abdullah bin Yezid el-Hatmi namaz kıldırmak göreviyle, İbrahim bin Muhammed bin Talha da haraç toplamak göreviyle onların yanına geldi. İbn ez-Zübeyr ayrıca Muhammed bin Eş'as bin Kays'ı, Musul Valiliği'ne tayin etti. Böylece Küfe, Basra ve bunların güneyinde bulunan Araplarla, Cezire halkı ile Şam halkı İbn ez-Zübeyr'in itaati altında toplanmış oldu. Ancak Ürdün halkı Ömer bin Ubeydullah bin Ma'mer'in emirliği altında bulunuyordu.

 

Basra'da ''Carif Taunu'' diye bilinen hastalık baş göstermiş ve İbn Mes'ud'un annesi bu hastalıktan ölmüştü. Onu taşıyacak kimse bulamadıklarından ücretle dört tane gayri müslim tuttular ve bunlar cesedi taşıyıp kabristana götürdüler.

 

BİR SONRAKİ SAYFA İLE DEVAM ETMEK İÇİN AŞAĞIDAKİ İSME TIKLA

 

REY HALKININ MUHALEFETİ