İBNÜ’L-ESİR el-Kamil fi’t-Tarih

3. CİLT

 

MUHTAR'IN KÜFE'YE GELMESİ

 

HİCRİ 64.YIL

 

Hz. Ali'nin oğlu Hz. Hasan Sabat'da yaralanıp Medain'de Beyaz Köşke götürüldükten sonra yaptıklarından dolayı Şia, Muhtar'ı ayıplıyor ve O'na hakaret ediyordu. Bu durum Hz. Hüseyin'in Küfe'ye Müslim bin Akil'i göndermesine kadar öylece devam etti. O sırada Muhtar ''Lefga'' diye bilinen bir kasabada bulunuyordu. Muhtar öğle vakti İbn Akil'in davasını açıkladığı haberini aldı. Ancak İbn Akil'in bu çıkışı daha önce de geçtiği şekilde, kararlaştırılmış bir zamana bağlı olarak olmamıştı. Muhtar yakınları ile birlikte akşamdan sonra Bab el-Fil denilen yere varıncaya kadar yol aldı. Ubeydullah bin Ziyad ise Amr bin Hureys'i bir sancakla birlikte mescide yerleştirmişti. Muhtar ne yapacağını bilmeden kalakaldı. Amr O'nun bu durumunu haber alınca yanına çağırdı ve eman verdi. Muhtar da Amr'ın yanına geldi.

 

Ertesi gün olduğunda Umare bin Velid bin Ukbe Muhtar'ın durumundan Ubeydullah'a söz etti ve Ubeydullah'ın yanına girenlerle birlikte O'nu da hazır bulundurdu. Ubeydullah O'na: "Sen İbn Akil'e yardım etmek üzere bir toplulukla beraber mi geldin?" diye sorunca Muhtar: "Hayır, ben öyle bir şey yapmadım, fakat buraya geldim, daha sonra Amr'ın sancağının himayesi altında konakladım." dedi. Amr da aynı şekilde tanıklık edince Ubeydullah Muhtar'ın yüzüne vurdu ve bunun sonucunda Muhtar'ın bir gözünün kapağı yırtıldı, ayrıca Muhtar'a: "Şayet Amr'ın şahitliği olmasaydı seni öldürecektim." dedi. Daha sonra Hz. Hüseyin'in öldürülmesine kadar da hapiste tuttu.

 

Bir süre sonra Muhtar Abdullah bin Ömer bin Hattab'a haber gönderip, kendisine şefaatçi olunmasını istedi. Abdullah bin Ömer Muhtar'ın kız kardeşi olan Ebu Ubeyd'in kızı Safiyye ile evlenmiş bulunuyordu. İbn Ömer, Muhtar'ın serbest bırakılması için Yezid'e mektup yazdı. Yezid de İbn Ziyad'a haber göndererek Muhtar'ın serbest bırakılmasını emretti. Bunun üzerine Ubeydullah Muhtar'ı serbest bıraktı ve üç günden fazla Kufe'de kalmamasını emretti.

 

Bunun üzerine Muhtar Hicaz'a doğru yola çıktı. Yolda devesinin peşinden gitmekte olan İbnü'l-İrk'e rast geldi. İbnü'l-İrk O'na selam verip gözünün nasıl böyle olduğunu sorunca, Muhtar şu cevabı verdi: "Zaniye'nin oğlu elindeki asa ile vurunca gözüm gördüğün hale geldi." Daha sonra şunları ekledi:

 

"Ben O'nun parmak uçlarını kesmez, organlarını parça parça ayırmazsam Allah benim canımı alsın." Daha sonra Muhtar, İbnü'l-İrk'e İbn ez-Zübeyr'in durumunu sordu. İbnü'l-İrk şöyle cevap verdi: "O şimdi Beytullah'a sığınmış bulunuyor, gizlice bey'at alıyor. Kuvveti artacak ve etrafındaki adamlar çoğalacak olursa kendisini açıkça ortaya koyacaktır."

 

Bunun üzerine Muhtar şunları söyledi: "Şüphesiz ki O bugün Araplar içinde yiğit bir kimsedir. Şayet benim görüşüme uyacak olursa O'nun namına insanların hakkından ben gelirim. Artık fıtnenin gürültüsü başlamış, şimşekler çakmış bulunuyor. Sanki yeniden canlanmış gibi... Sen benim herhangi bir yerde ortaya çıktığımı işitecek olursan şöyle de: "Gerçek şu ki Muhtar bir grup güçlü Müslümanla birlikte zuhur etmiş ve mazlum olarak Taifde şehit edilen Hüseyin'in, Müslümanların efendisinin, resullerin efendisinin kızının oğlunun ve bu kızın da efendisinin oğlu olan Hüseyin bin Ali'nin kanını istiyor. Rabbime yemin ederim, O'nun öldürülmesine karşılık olarak Zekeriyya'nın oğlu Yahya'nın kanına karşılık öldürülen kişiler sayısınca adam öldüreceğim."

 

Daha sonra Muhtar yoluna devam etti. İbnü'ı-İrk O'nun bu söylediklerinden hayrete düşmüştü. O şöyle der: "Allah'a yemin ederim, bunun söylediklerini duydum ve bunları Haccac bin Yusuf'a anlattım. Haccac gülüp şöyle dedi: ''Hay Allah O'nun müstahakını versin. Bu adam ne biçim dindar, ne biçim savaş körükleyicisi ve ne biçim düşmana karşı savaşan bir kişi idi.''"

 

Muhtar daha sonra İbn ez-Zübeyr'in yanına gitti. İbn ez-Zübeyr O'na durumunu açıklamadı ve bu bakımdan Muhtar O'ndan ayrılıp bir yıl görünmedi. Daha sonra İbn ez-Zübeyr kendisini sorunca O'nun Taif'de bulunduğu ve ''öfkeli ve zorba kimseleri yürüten kişi olduğunu'' ileri sürdüğünü söylediler. Bu sözler üzerine İbn ez-Zübeyr şunları söyledi:

"O'na ne oluyor ki ... Allah cezasını versin! O bir yalancı ve kahin olarak ortaya çıkmış bulunuyor. Allah zorbaları helak edecek olursa Muhtar onların ilki olacaktır. "

 

İbn ez-Zübeyr bu şekilde konuşmakta iken Muhtar aniden mescide çıkageldi, tavaf etti ve iki rekat namaz kılıp oturdu. Kendisini tanıyanlar yanına varıp konuşmağa gittiler, ancak O İbn ez-Zübeyr'in yanına gelmedi. İbn ezZübeyr O'nun yanına Abbas bin Sehl bin Mis'ar'ı gönderdi. Abbas Muhtar'ın yanına varıp halini sorduktan sonra şunları söyledi:

"Senin gibi birisi Kureyş'in, Ensar'ın ve Sakif'in eşrafının etrafında toplandığı bir adama nasıl olur da görünmez? Hiç bir kabile yoktur ki başkanı gelip bu adama bey'at etmiş olmasın."

 

Muhtar şöyle dedi: "Ben geçen sene O'nun yanına geldim, fakat durumunu benden gizledi. O benden uzak durunca ben de O'na kendisine ihtiyacım olmadığını göstermek istedim." Bunun üzerine Abbas Muhtar'a şöyle dedi:

 

"Haydi, bu gece O'nunla görüş, ben de seninle beraber olacağım."

Muhtar O'nun bu teklifini kabul etti, karanlık bastıktan sonra İbn ez-Zübeyr'in yanına vardı ve şöyle dedi: "Bensiz hiç bir işe karar vermemen ve bu işe ilk girişen ben olmam şartıyla sana bey'at ediyorum. Ayrıca açıkça ortaya çıkacağın zaman en önemli, en değerli işinle ilgili olarak beni kendine yardımcı yapacaksın. "

 

İbn ez-Zübeyr kendisine: "Ben senden Allah'ın kitabı ve Resulü'nün sünneti üzere bey'at alırım." deyince Muhtar şunları söyledi: "Benim yaramaz çocuklarımdan da aynı şekilde bey'at alıyorsun. O halde Allah'a yemin ediyorum ki, ben sana ancak senin ileri sürdüğün bu şartlar üzerine bey'at ediyorum!"

 

Böylece Muhtar O'na bey'at etti ve yanında kaldı. Husayn bin Numeyr ile yapılan çarpışmada O'nunla birlikte bulundu. En güzel şekilde imtihan verdi ve en çetin bir şekilde çarpıştı. Hatta Şam halkına karşı ondan daha şiddetle savaşan bir kimse yoktu.

 

Yezid bin Muaviye öldükten ve Iraklılar İbn ez-Zübeyr'e itaat ettikten sonra İbn ez-Zübeyr'in yanında beş ay kadar kaldı. İbn ez-Zübeyr'in kendisini görevlendirmediğini görünce Küfe halkından gelen herkese Küfe halkının durumunu sorup durmağa başladı. Hani bin Cebbe el-Vedai O'na Küfe halkının İbn ez-Zübeyr'e itaat etmek konusunda birleşmiş olduklarını, ancak kendi görüşleri etrafında birleştirecek bir kimselerin olması halinde onların günün birinde bütün yer yüzünü bir süre eline geçirebileceğini söyledi.

 

Bunun üzerine Muhtar şöyle dedi: "Ben, İshak'ın babası, Allah'a yemin ederim ki onları hak üzere toparlayacağım. Onlarla birlikte batılın süvarileri ile karşılaşacak ve onların sayesinde inatçı ve zorba olan herkesi helak edeceğim. " Daha sonra bineğine atlayıp Küfe'ye doğru gitti. Cuma günü Hire Nehri'ne vardı, gusletti ve elbiselerini giyindikten sonra bineğine binip Sekun mescidinin yakınından ve Kindelilerin düzlüğünden geçti. Yolu üzerinde karşılaştığı her topluluğa selam veriyor ve: "Size yardım ve zaferin müjdesini getirdim, sevdiğiniz size gelmiş bulunuyor." diyordu.

 

Daha sonra Beddaoğulları'nın yanından geçerken, Kinde'nin Bedda koluna mensup Ubeyde bin Amr ile karşılaştı. O'na da selam verip şunları söyledi: "Yardım ve zaferi müjdeliyorum sana! Sen ey Ebu Amr, güzel bir görüşün takipçisisin. Allah bütün günahlarını bağışlayacak ve bütün kusurlarını örtecektir. "

 

Ubeyde insanların en kahramanlarından, en güzel şiir söyleyenlerinden, en aşırı Şiilerden, Hz. Ali'yi en çok sevenlerden birisi idi. Bununla birlikte içki içmeden duramıyordu. O'na şu cevabı verdi: "Al-lah da sana hayırlı müjdeler nasip etsin. Sen bize bunun nasıl olacağını açıklayabilir misin?" Muhtar: "Tabi, bu gece gel, benimle buluş!" dedi.

 

Daha sonra Hindoğulları ile birlikte yoluna devam ederken İsmail bin Kesir ile karşılaştı, O'nu güzel bir şekilde karşıladı ve şöyle dedi: "Bu gece sen ve kardeşin bana geliniz. Sizlere sevdiğiniz bir şey getirmiş bulunuyorum."

 

Arkasından Hemdanlılardan bir topluluğun yanından geçti ve onlara:

"Sizlere sizi sevindirecek şeyler getirmiş bulunuyorum." dedi.

Muhtar daha sonra mescide vardı, herkes yanına sokuldu. Bir direğin yanında namaza kalkılıncaya kadar namaz kıldı. Daha sonra cemaat ile birlikte namaz kıldıktan sonra Cuma namazı vakti ile ikindi namazı vakti arasındaki süre boyunca hep namaz kıldı ve sonra evine gitti. Şia'ya mensup olanlar yanına gidip geldiler. İsmail bin Kesir ile kardeşi Ubeyde bin Amr da yanına geldiler. Onlara durumun ne merkezde olduğunu sordu. Kendisine Süleyman bin Surad'ın durumunu anlattılar ve minber üzerinde konuşmakta olduğunu söylediler. Muhtar Allah'a hamd ettikten sonra şunları söyledi: "Vasi'nin oğlu olan Mehdi beni sizlere emin, vezir, müntehib ve emir olmak üzere göndermiş bulunuyor. Ayrıca bana mülhitleri öldürmeyi ve Ehl-i Beyt'inin kanını talep edip zayıfları savunmamı emretti. Sizler Allah'ın yarattıkları arasında bu davetimi kabul eden ilk kimseler olunuz." Bunun üzerine ellerini eline vererek onunla bey'atleştiler. Daha sonra Muhtar Süleyman bin Surad etrafında toplanmış bulunan Şiilere haber gönderip benzeri şeyler söyledi ve ayrıca şunu da belirtti: "Süleyman savaş konusunda basiret sahibi bir kimse değildir. O'nun bu alanda herhangi bir tecrübesi yoktur. O sizleri ortaya çıkartarak ölüme götürmek ve kendisi de ölüme gitmek istiyor. Bense sizin veliniz tarafından verilmiş bulunan bir misale ve açıklanmış bir duruma göre çalışıyorum. Sizin düşmanınızı öldürecek, kalplerinize şifa vereceğim. Benim sözümü dinleyiniz, emrime itaat ediniz ve sonra da dağılınız."

 

Muhtar şiadan bir grubu kendi yanına çekinceye ve yanına gidip gelenleri kendisine bağlayıncaya kadar bu şekilde çalışmağa devam etti. Bununla birlikte Şianın büyükleri Süleyman ile birlikte kalmayı sürdürdüler ve O'nu hiç bir kimseye tercih etmediler. Süleyman Allah'ın yarattıkları arasında Muhtar için en çekilemeyecek bir kimse idi. Ayrıca Süleyman'ın işinin sonunun nereye varacağını dikkatle gözetleyip duruyordu.

 

Süleyman Cezire tarafına doğru çıkınca Ömer bin Sa'ad, Şebes bin Rib'i ve Zeyd bin Haris bin Ruveym Abdullah bin Yezid el-Katemi ile İbrahim bin Muhammed bin Talha'ya şöyle dediler: "Muhtar sizin için Süleyman'dan daha çetin bir düşmandır; çünkü Süleyman sizin düşmanınızla çarpışmak için çıkmışken Muhtar sizin kendi şehrinizde üzerinize atılıp hücum etmek istiyor. O bakımdan yakalayıp bağlayınız, hapse koyunuz ve halkın işi düzelinceye kadar onu bu şekilde tutunuz."

 

Bunun üzerine Abdullah ile İbrahim aniden O'nun yanına gitti. Muhtar onları görünce şöyle dedi: "Ne oluyor size? Allah'a yemin ederim, sizin elleriniz hiç bir zafer kazanamayacaktır!" İbrahim bin Muhammed bin Talha: "O'nun ellerini, kollarını bağla ve çıplak ayaklarla yürüt." deyince, Abdullah şunları söyledi:

 

"Bize açıkça bir hainlikte bulunmayan bir kimseye bunu yapamam. Biz O'nu sadece zanlı olarak yakalamış bulunuyoruz." İbrahim şöyle cevap verdi: "Bu senin bileceğin bir husus değildir. Şimdi Ebu Ubeyd'in oğlu, bize söyle bakalım, senin hakkında bize ulaşmış bulunan bu şayialar nedir?" Muhtar şöyle cevap verdi: "Benim hakkımda sana asılsız şeylerden başka bir şey ulaşmış değildir. Ben seni babanın ve dedenin aldattığı gibi aldatmaktan Allah'a sığınırım."

 

Daha sonra eli kolu bağlı olmaksızın hapse götürüldü. O'nun elinin kolunun bağlı olduğu da söylenmiştir. Muhtar hapishanede şunları söylüyordu:

 

"Denizlerin, hurmaların ve ağaçların, çöllerin ve susuz yerlerin, büyük meleklerin, seçkin kimselerin Rabbi'ne yemin ediyorum, bütün zorbaları mutlaka öldüreceğim. Delici her mızrakla, kesici her kılıçla ve kötülere meyletmeyen, onlarla beraber olmayan yardımcılar topluluğuyla birlikte ... Dinin direğini sağlamca dikip, Müslümanların yolunu izleyip, müminlerin kalplerinin susuzluklarını giderip, peygamberlerin intikamını alıncaya kadar bu böyle devam edecektir. O takdirde dünya yıkılsa da umursamam ve kim ölürse onun matemi için toplantı bile yapmam!"

 

Muhtar'ın Küfe'ye gidiş sebebi olarak daha önce yapılmış olan açıklamalardan başka şeyler de söylenmiştir. Şöyle ki: Muhtar, İbn ez-Zübeyr'in yanında iken O'na şöyle demiş: "Ben işleri iyiden iyiye bilen, ne yapacağını güzel kestiren bir adamın başlarında bulunması halinde aralarından Şam halkına karşı savaşmak üzere rahatlıkla bir ordu çıkarabileceğin kimseler tanıyorum. " İbn ez-Zübeyr O'na: "Bunlar kimdir?" diye sorunca Muhtar: "Bunlar Küfe'de bulunan Ali'nin şiasıdır." diye cevap vermiş, bunun üzerine İbn ezZübeyr: "Haydi bu adam sen oluver." demiş ve O'nu Küfe'ye göndermişti. Muhtar, Küfe'ye yakın bir yerde konaklayarak, Hz. Hüseyin için ağlamağa ve şehit edilişini anlatmağa başlamış, sonunda bu taraftarlar O'nu sevmiş ve Küfe'nin ta ortasına götürmüşlerdi. Pek çok Küfeli onun yanına gelmiş, O da güçlenince İbn Muti'nin yanına gitmişti.

 

BİR SONRAKİ SAYFA İLE DEVAM ETMEK İÇİN AŞAĞIDAKİ İSME TIKLA

 

ÇEŞİTLİ OLAYLAR (İBN ZÜBEYR)