İBNÜ’L-ESİR el-Kamil fi’t-Tarih |
|
MUS'AB'IN MUHTAR
ÜZERİNE YÜRÜMESİ VE MUHTAR'IN ÖLDÜRÜLMESİ
HİCRİ
67.YIL
Es-Sebi'
Vak'ası'ndan kaçan Küfelilerin ileri gelenlerinden bazıları sonra Mus'ab'ın yanına
gelmişti. Şebes bin Rib'i kuyruğunu kestiği, kulağını yardığı bir katırın
üzerinde olduğu halde ve kendi cübbesini de parçalamış olarak gelip şöyle
seslendi: "Ah, bu savaşta başımıza gelenler!" Şebes 'in bu durumu
Mus'ab'a iletilince şöyle dedi: "Bu Şebes bin Rib'i ha!" Bunun
üzerine Şebes, Mus'ab'ın huzuruna getirildi. Küfe'nin diğer ileri gelenleri de
teker teker aynı şekilde geldiler, Mus'ab'ın huzuruna girip vardıkları kararı
bildirdiler. O'ndan kendile-rine yardım etmesini ve kendileriyle birlikte
Muhtar'ın üstüne yürümesini istediler. Aynı şekilde Muhammed bin Eş'as da
Mus'ab'ın yanına gelip savaşa gitmek üzere yola koyulmağa teşvik etti. Mus'ab
O'nu yanına yaklaştırdı ve şerefi dolayısıyla ikramda bulundu. Etrafında
toplanan Küfelilerin çoğaldığını görünce onlara şöyle dedi: "Ben Mühelleb
bin Ebi Sufra buraya gelmeden yola çıkmayacağım." Daha sonra O'na bu
konuda mektup yazdı. Mühelleb O'nun Faris bölgesindeki amili bulunuyordu.
Yazdığı mektubunda Muhtar ile yapılacak savaşta kendisinin de bulunması için
davette bulunuyordu. Mühelleb gecikti ve gerekçe olarak haraç ile ilgili bir
şey gösterdi, çünkü Mühelleb bu savaşa çıkmak istemiyordu. Bunun üzerine Mus'ab
Muhammed bin Eş'as'ın yanına gidip Mühelleb'i bu savaşa gelip katılmak üzere
teşvik etmesini emretti. Muhammed yanına Mus'ab'ın mektubunu da alarak
Mühelleb'in, yanına vardı. Mühelleb mektubu okudu ve Muhammed'e: "Peki,
Mus'ab senden başka posta bulamadı mı?" diye sorunca Muhammed şöyle dedi:
"Ben kimsenin postası değilim, ancak kölelerimiz bize galip gelerek
kadınlarımızı, haremimizi ellerine geçirmiş bulunuyor."
Mühelleb
beraberinde büyük bir kalabalık ve oldukça muazzam mal ile birlikte Basra'ya
geldi. Mus'ab da askerin büyük köprünün yanında toplanmasını emretti.
Abdurrahman bin Mihnef'i Küfe'ye gönderdi ve gücünün yettiği kimseleri çıkartıp
kendisine göndermesini, halkı Muhtar'dan soğutarak ve gizlice İbn ez-Zübeyr'e
bey'atte bulunmağa çağırmasını emretti. Abdurrahman Mus'ab'ın bu dediğini yaptı
ve gizlice evine girdi. Daha sonra Mus'ab önüne Temimli Abbad bin Husayn
el-Hatami'yi geçirip yola koyuldu. Ayrıca Ömer bin Ubeydullah bin Ma'mer'i sağ
kanadının başına, Mühelleb'i sol kanadının başına, Malik bin Misma'ı Bekr
Kabilesi'ne mensup olanların başına, Malik bin Münzir'i Abdü'l-Kayslıların
başına, Ahnef bin Kays'ı Temimlilerin başına, Ziyad bin Amr el-Ateki'yi
Ezdlilerin başına, Kays bin Heysem'i de Aliyelilerin başına komutan yaptı.
Muhtar
bunun haberini alınca arkadaşlarına durumu bildirdi ve Ahmer bin Şumayt ile birlikte
savaşa çıkmalarını emretti. Ahmer çıkıp "Hamraam A'yun" denilen yerde
karargahını kurdu. Daha sonra Muhtar, İbnü'l-Eşter ile birlikte dörtte birlik
küçük birliklerin komutanı olan kimseleri de çağırdı ve onları da Ahmer bin
Şumayt ile birlikte gönderdi. Ahmer öncü kuvvetlerinin başına Şakirli İbn
Kamil'i geçirerek yola koyuldu. Bunlar ''Mezar'' denilen yere kadar vardılar.
Mus'ab da gelip buraya yakın bir yerde karargahını kurdu. Her iki taraf da
askerlerine savaş düzenini verdikten sonra birbirlerinin üzerine yürüdüler. İbn
Şumayt sağ kanadının başına İbn Kamil'i, sol kanadının başına Cuşemli Abdullah
bin Vuheyb'i getirdi, Ureynalıların azatlısı olan Ebu Amra'yı da Arap olmayan
azatlıların üzerine komutan tayin etti.
Cuşemli
Abdullah bin Vuheyb İbn Şumayt'ın yanına gelerek şöyle dedi:
"Şu
azatlılarla köleler savaş esnasında düşüklük yapabilirler. Bunlarla birlikte
süvari olarak çok kimse vardır, sen ise piyadesin. Bu bakımdan onlara emir ver
de seninle birlikte yürüsünler. Ben onların atları üzerinde uçup giderek seni
düşmana teslim etmelerinden korkuyorum." Ancak bu ifade Abdullah'=
kölelere ve azatlılara kurmuş olduğu bir tuzaktı, çünkü Kufe'de onlardan bazı
şeyler görmüşlerdi. Bu bakımdan Abdullah yenilgiye uğraması halinde bu
azatlılardan tek kişinin bile kurtulmasını istemiyordu. İbn Şumayt bu konuda
aklına bir kötülük gelmediği için Abdullah'ın dediğini yaptı. Azatlılar da
atlarından inip onunla birlikte yürüdüler.
Mus'ab
ise atlıların başına Abbad bin Husayn'i komutan yapmış olarak geldi. Abbad, İbn
Şumayt ve arkadaşlarının yanına yaklaşınca İbn Şumayt Abbad'a şöyle dedi:
"Bizler sizleri Allah'ın kitabına, Resulü'nün sünnetine, Muhtar'a bey'at
etmeğe ve bu yönetim işini Resul'ün soyundan gelenler arasında bir şura olarak
devretmeğe çağırıyoruz." Abbad geri dönüp bunu Mus'ab'a haber verince
Mus'ab: "Şimdi hemen dön ve onların üzerine hamle yap." dedi. Bunun
üzerine Abbad geri dönerek İbn Şumayt ile arkadaşlarının üzerine hamle yaptı ve
hiç birisi atlarından inmedi. Daha sonra kendi yerine geri dönüp gitti. Diğer
taraftan Mühelleb de İbn Kamil üzerine hamle yaptı, birbirlerine girdiler. İbn
Kamil atından indi, Mühelleb de O'nu bırakıp çekildi. Daha sonra Mühelleb
arkadaşlarına şöyle dedi: "Şimdi bütün gücünüzle bunların üzerine yeniden hücum
ediniz." Gerçekten görülmemiş bir şekilde onların üzerine hücum edince İbn
Kamil ile birlikte bulunanlar kaçıştılar. Ancak İbn Kamil Hemdanlı birkaç kişi
ile birlikte direnişine devam ettiyse de daha sonra O da bozguna uğradı. Ömer
bin Ubeydullah, Abdullah bin Enes üzerine hamle yaptı. Abdullah da bir süre
sabrettikten sonra geri dönüp kaçtı. Daha sonra hep birlikte İbn Şumayt üzerine
hamle yapıldı. İbn Şumayt öldürülünceye kadar çarpışmasına devam etti. Şöyle
bağrışmaya başladılar: "Ey Becile ve Hassamlılar, sabırlı olunuz!"
Buna karşılık Mühelleb onlara şöyle seslendi: "Hayır, bugün sizin için
kaçmak, kurtuluş sebebidir. Sizler bu kölelerle birlikte kendinizi ne diye
ölüme atıyorsunuz?" Arkasından da şunları ekledi: "Allah'a yemin ediyorum,
bugün çokça ölümlerin yalnız benim kavmimde olduğunu görüyorum. "
Diğer
taraftan süvariler İbn Şumayt'ın piyadeleri üzerine kaydı, onlar da dağıldılar.
Mus'ab, Abbad'ı atlıların peşine gönderdi ve O'na: "Aldığın bütün
esirlerin boynunu uçur." diye talimat verdi. Muhammed bin Eş'as'ı ise
Kufeli büyük bir atlı grubu ile gönderip şunları söyledi: "İşte,
alacağınız intikam önünüzde!" Bu bakımdan Kufeliler kaçanları kovalarken
Basralılardan daha şiddetli davranıyorlardı. Bozguna uğrayıp kaçanlardan her
ellerine geçirdiklerini mutlaka öldürdüler. Esir aldıkları hiç bir kimseyi de
affetmediler. Bu bakımdan bu ordu arasından ancak bir grup atlı kurtulabildi.
Piyadelerden de çok azı müstesna hepsi yok edildi.
Muaviye
bin Kurra el-Müzeni şöyle der:
"Ben
onlardan bir adama yetiştim. Mızrağımın ucunu gözüne saplayıp döndürmeğe
başladım." Kendisine: "Gerçekten bunu yaptın mı?" denilince, şu
cevabı verdi: "Evet, çünkü onlar bizim aramızda Türklerin ve Deylemlilerin
yaptıklarından daha çok kan döktüler." Bu sözleri söyleyen Muaviye Basra
kadısı idi.
Mus'ab
bu şekilde onların işini bitirdikten sonra o sıralarda henüz inşa edilmemiş
olan Vasıt tarafından, yoluna devam etti. Kesker tarafına geçti, daha sonra
piyadeleri, onların yüklerini ve zayıfları gemilere YÜkledi. Bunlar Hurşad, Kusan
nehirlerini geçtikten sonra Fırat'ı da aştılar.
Muhtar
bozgunu ve yakın arkadaşlarından öldürülen süvarilerin haberini alınca şunları
söyledi: "Ölmek kaçınılmazdır. Ben İbn Şumayt'ın ölümü gibi bir ölümden
daha çok hiç bir ölüm şeklinden hoşlanmıyorum." Böylelikle O'nun etrafında
bulunanlar, Muhtar'ın arzu ettiğini elde edemeyecek olursa öldürülünceye kadar
savaşmasına devam edeceğini anlamış oldu.
Muhtar,
Mus'ab'ın kendisine doğru hem kara yoluyla, hem de nehir yoluyla gelmekte
olduğunu öğrenince Seylhin'e varıncaya kadar gidip Hlle, Seylhin, Kadisiyye ve
Yusuf nehirlerinin birleştiği yere çıktı. Fırat nehrinin suyunu çevirdi ve
nehrin suyu bu nehirlere akmağa başlayınca Basralıların gemileri çamura
saplandı. Bunu gören Basralılar gemilerinden inip kapatılan bu yere gittiler,
düzelttiler ve Küfe'ye doğru yollarına devam ettiler. Muhtar da onlara doğru
gidip Harura denilen yerde, kendileriyle Küfe arasında indi. Muhtar ayrıca
sarayı ve mescidi savunmak için gerekli şekilde donatmış ve burada muhasara esnasında
kullanılacak gereçleri yerleştirmişti.
Mus'ab
buraya geldiğinde sağ kanadına Mühelleb'i, sol kanadına Ömer bin Ubeydullah'ı,
atlıların başına Abbad bin Husayn'ı komutan yapmıştı. Muhtar ise sağ kanadının
başına Kindeli Süleym bin Yezid'i, sol kanadının başına Hemdanlı Said bin
Munkiz'i, atlıların başına Nehdli Amr bin Abdullah'ı, piyadelerin başına da
yine Nehdli Malik bin Abdullah'ı getirmişti. Muhammed bin Eş'as da Küfe
halkından kaçarak olanlarla birlikte geldi ve Mus'ab ile Muhtar'ın arasında bir
yerde konakladı. Bunu gören Muhtar Basralıların her bir ordusu üzerine kendi
arkadaşlarından birisini gönderdi. İki ordu da birbirine yaklaşınca Said bin
Munkiz, Bekr ve Abdu'l-Kayslılar üzerine hücum etti ki, bunlar Mus'ab'ın sağ
kanadında bulunuyorlardı. Aralarında çok şiddetli bir çarpışma oldu. Bu sefer
karşısında bulunanlara hücum etmek üzere Mühelleb'e haber gönderince O da şu
cevabı verdi: "Ben elverişli fırsatı elime geçirinceye kadar Ezdlileri
Küfelilere boğazlatmam. "
Muhtar,
Muhzümlu Abdullah bin Ca'de bin Hubeyre'yi gönderdi. Abdullah karşısında
bulunan el-Aliyeliler üzerine hamle yaptı ve onları geri püskürtünce Mus'ab'ın
yanına kadar vardılar. Mus'ab dizlerinin üzerine çöktü ve yanında bulunanlar da
bu şekilde çökünce bir süre çarpıştılar ve karşılıklı olarak birbirlerini
engelleyebildiler.
Daha
sonra Mühelleb arkadaşlarıyla birlikte karşılarında bulunanların üzerine bir
hamle yaptı ve Muhtar'ın askerlerini görülmemiş bir şekilde darmadağın edip
geri püskürttü. Sıffin'de bulunanlardan biri olan Nehdli Abdullah bin Amr şöyle
dedi: "Allah'ım, sen bana Sıffin'de bulunduğum hali nasip etI
(Arkadaşlarını kastederek) Allah'ım, geri kaçtıkları zaman ben bunların düşmüş
olduğu bu halden uzağım. (Mus'ab ile birlikte bulunanları da kastederek) Ve
yine aynı şekilde bunların nefislerinden de uzağım." Daha sonra kılıcıyla
ölünceye kadar çarpışıp durdu.
Muhtar'ın
arkadaşları ateşe verilmiş bir kamış ormanını andırır şekilde kırılıp
döküldüler. Piyadelerin başında bulunan Nehdli Malik bin Amr beraberinde elli
kadar kişi ile birlikte akşam üzeri İbnu'l-Eş'as'ın arkadaşları üzerine
görülmemiş bir hamle yaptı. Bunun sonucunda İbnu'l-Eş'as ve beraberindeki bütün
arkadaşları öldürüldü.
Muhtar
da bütün gece boyunca Şebes yolu ağzında çarpışmasına devam etti. Muhtar'ın
yanında iyi savaşçılar vardı. Muhtar'la birlikte Hemdanlılar son derece çetin
bir şekilde çarpıştılar, fakat diğerleri etrafından dağılıp gitti.
Arkadaşlarından birisi O'na şöyle dedi: "Sen bizlere zafer kazanacağımızı
vaat etmemiş miydin?" Muhtar şu cevabı verdi: "Sen Yüce Allah'ın,
Kitab'ında: ''Allah dilediğinİ siler, dilediğİnİ de sabit bırakır. Ümmü'l-Kitab
(Kitapların anası) onun yanındadır.'' (Ra'd suresi, 39) buyruğunu okumadın
mı?"
Denildiğine
göre Muhtar ilk olarak beda'dan söz eden kişidir. (Yani gizli şeylerin olduğu
ve sonradan ortaya çıktığı görüşü)
Sabah
olunca Mus'ab yanındakilerle birlikte es-Sebha'ya doğru yürümeğe başladı.
Mühelleb'in yanından geçerken Mühelleb kendisine şöyle dedi: "Şayet
Muhammed bin Eş'as öldürülmemiş olsaydı, bu büyük zaferden ne kadar mutlu
olurdu." Mus'ab: "Doğru söylüyorsun." dedi. Daha sonra Mus'ab
Mühelleb'e: "Ali bin Ebi Talib'in oğlu Ubeydullah öldürüldü." deyince
Mühelleb istircada bulundu. Mus'ab O'na şöyle dedi: "Ben O'nun bu zaferi
görmesini istiyordum. O'nu kimin öldürdüğünü biliyor musun? Babasının şiasından
olduğunu ileri süren kimseler öldürdü. "
Arkasından
Mus'ab es-Sebha'da indi, Muhtar'ın taraftarlarından suyu ve diğer yardım
malzemesini kesti. Muhtar ve arkadaşları onlarla zayıf bir şekilde çarpıştılar.
Bu bakımdan halk Muhtar'a ve arkadaşlarına karşı bazı saldırılarda bulunmağa
başladı. Öyle ki Muhtar ve arkadaşları dışarı çıktıklarında Küfeliler evlerin
üst tarafından onlara taş atıyor ve üzerlerine pis sular döküyorlardı. Muhtar
ve arkadaşlarının geçimleri çoğu zaman kadınların getirdikleriyle oluyordu.
Şöyle ki: Bir kadın gizlice gelir ve yanına ailesine götürmek üzere, az bir
miktar yemek ve içecek alır, sonra da bunların bir kısmını onlara verirdi.
Ancak Mus'ab kadınların bu davranışlarını fark edince onları da alıkoymağa
başladı. Bu bakımdan Muhtar ve beraberindekiler susuzlukla karşı karşıya
kaldılar. Onlar kuyuların suyunu alır, bir miktar bal koyar ve karıştırıp içerlerdi.
Ancak bu, bazılarının susuzluğunu gidermezdi.
Daha
sonra Mus'ab'ın emri üzerine arkadaşları saraya iyice yaklaştılar ve muhasarayı
bir kat artırdılar. Bunun üzerine Muhtar yanındakilere şunları söyledi:
"Ben size şunu söylüyorum: Muhasara uzadıkça güçsüzlüğünüz de artar. O
bakımdan haydi hep birlikte çıkalım, onlarla çarpışalım, ölecek olsak bile
şerefimizle ölelim. Allah'a yemin ederim, şayet sizler kararlı bir şekilde
onlara hücum ederseniz Allah'ın size zafer vereceğinden ümitsiz değilim."
Ancak beraberindekiler kendilerinde böyle bir hücum yapacak güç bulamadıkları
için bunu yapmadılar. Bu sefer onlara şunu söyledi: "Bana gelince, Allah'a
yemin ederim ki kesinlikle teslim olmayacağım ve sizleri benim hakkımda hüküm
vermek durumunda da bırakmayacağım. Ben şayet, çıkıp öldürülecek olursam bu,
sizin zayıflığınızın ve zilletinizin artmasından başka bir işe yaramaz. Diğer
taraftan onların vereceği hükmü kabul ederek inecek ve düşmanlarınızın eline
böyle bir imkan verecek olursanız sizleri birbirinizin gözü önünde
öldüreceklerdir. O zaman: "Keşke Muhtar'a itaat etseydik"
diyeceksiniz. Benimle çıkacak olursanız zafer elde edemeyecek olsanız bile
şerefinizle öıürsünüz. "
Abdullah
bin Ca'de bin Hubeyre, Muhtar'ın verdiği kararı duyunca kendisini saraydan
sarkıtarak aşağı indi ve akrabalığı bulunan bazı kimselere giderek onların
yanında gizlendi. Daha sonra Muhtar kokular süründü ve on dokuz kişi ile
birlikte saraydan çıktı. Bu on dokuz kişi arasında Saib bin Malik el-Eş'ari de
vardı. Saib, Ebu Musa el-Eş'ari'nin kızı Umre ile evli bulunuyordu. Saib'in bu
Umre'den adı Muhammed olan bir çocuğu olmuştu. Sarayele geçirilince henüz küçük
bir çocuk olduğu için ona ilişmediler.
Muhtar
saraydan dışarıya çıkınca Saib'e: "Görüşün nedir?" diye sordu.
Saib,
Muhtar'a: "Peki, senin görüşün nedir?" deyince, Muhtar O'na şöyle
çıkıştı: "Ahmak herif, sana ne oluyor? Ben Arapların ileri gelen
adamlarından birisiyim. Ben İbn ez-Zübeyr'i Hicaz'da, İbn Necde'yi Yemame'de ve
Mervan'ı Şam'da ayaklanırken gördüm. Bu ayaklanmada ben de onlardan birisi
gibiyim. Şu farkla ki, bütün Araplar bu konuda uykuya dalmışken, ben
Ehlibeyt'in intikamını da talep ettim. Şayet senin halis bir niyetin yoksa bile
kendi soyun, şerefin için çarpış." Bunun üzerine Saib şöyle dedi:
"İnna lillah ve inna ileyhi raciun. Ben şerefim için çarpışacak bile olsam
ne yapabilirim ki?" Daha sonra Muhtar ileri atıldı ve öldürülünceye kadar
çarpıştı. O'nu Hanifeoğulları'ndan Abdullah bin Decace'nin çocukları Tarafe ile
Tarraf adındaki iki kardeş öldürdü.
Muhtar'ın
öldürülüşünün günün ertesi günü Bahir bin Abdullah el-Miski ve sarayda O'nunla
birlikte bulunan kişiler diğerlerine Muhtar'ın yaptığı gibi çağrıda bulundu,
ancak Abdullah'ın bu çağrısını da kabul etmediler ve Mus'ab'ın arkadaşlarına
teslim olup O'nun hükmünü kabul ederek saraydan indiler. Onları elleri, kolları
bağlı olarak çıkardılar. Mus'ab Arapları serbest bırakmak ve Arap olmayanları
öldürmek istediyse de arkadaşları bunu kabul etmediler. Bu bakımdan huzuruna
çıkartılınca hepsinin öldürülmelerini emretti. Bahir el-Miski önüne getirilince
Mus'ab'a şunları söyledi: "Bizleri esirlikle, seni de bizleri affedip
etmemekle imtihan eden Allah'a hamd ederim. Bu ikisi iki ayrı yoldur. Birisinde
Allah'ın rızası, diğerinde ise gazabı vardır. Affedeni Allah da affeder ve
izzetine izzet katar, fakat cezalandıran kişi de aynı şekilde kısas
edilmeyeceğinden emin olamaz. Ey Mus'ab! Sizinle aynı kıbleye yöneliyoruz ve
aynı inanç yolunda yürüyoruz. İslam'a girmemiş bulunan Türklerden ya da
Deylemlilerden değiliz. Her ne kadar kendi şehrimizin halkından olan
kardeşlerimize muhalefet ettiysek bile bizim isabet etmiş olmamız ve onların
yanılmış olmaları yahut da bizim yanılmış olmamız ve onların isabet etmiş
olmaları mümkündür. Bu bakımdan bizler kendi aramızda çarpıştık. Nitekim Şam
halkı da önce kendi aralarında çarpıştılar, daha sonra bir araya geldiler.
Basralılar da kendi aralarında çarpıştılar, sonunda barıştılar ve bir araya
geldiler. Şimdi sizlere mülk verilmiş bulunuyor, artık bağışlayınız. Sizler
şimdi muktedirsiniz, o bakımdan affediniz." Bahir bu yolda sözlerine devam
etti. Sonunda hem etrafta bulunanlar, hem de Mus'ab onlara karşı yumuşadı; o
kadar ki, Mus'ab onları serbest bırakmak istedi, fakat Abdurrahman bin Muhammed
bin Eş'as ayağa kalkıp: "Bunları serbest mi bırakacaksın? Ya bizleri seç
yahut da onları." dedi. Hemdanlı Muhammed bin Abdurrahman bin Said de
kalkıp benzeri şeyler söyledi. Küfe halkının eşrafı da aynı mahiyette şeyler
söyleyince onların öldürülmelerini emretti. Ona şöyle dediler: "Ey İbn
ez-Zübeyr! Bizleri öldürme, buna karşılık yarın Şamlılarla karşılaşacağın zaman
öncü kuvvetlerinin arasına koy. Böyle bir durumda bize ihtiyacınız olmaması
düşünülemez. Öldürülecek olursak onları size karşı zayıflatmış olarak
öldürüleceğiz, eğer zafer kazanırsak bu da sizin lehinize olur." Ancak
Mus'ab bunu da kabul etmeyince Bahir el-Miski bu sefer şöyle dedi: "O
halde benim kanımı onların kanına karıştırma, çünkü onlar bana karşı
çıktılar." Nihayet Mus'ab onları öldürdü.
Naitli
Müsafir bin Said bin Nemran şöyle dedi: "Ey İbn ez-Zübeyr! Yarın kendileri
hakkında seni hakem kabul eden bir Müslüman topluluğu, çaresizce öldürdüğün
için Rabb'ine ne diyeceksin? Siz, bizim sizden öldürdüğümüz kişi sayısınca
öldürünüz. Şu anda aramızda bir gün bile bizimle savaşa iştirak etmemiş
kimseler vardır. Bunlar tarlalardaydılar, haraç topluyorlardı ve yolları
koruyorlardı." Ancak onun dediklerine de kulak asılmadı ve öldürülmeleri
emredildi. Mus'ab bu öldürme emri hakkında Ahnef bin Kays'ın görüşünü sormuş,
Ahnef de şöyle demişti: "Ben onları affetmen gerektiği kanaatindeyim,
çünkü affetmek takvaya en yakın olan şeydir." Ancak Kufe halkının ileri
gelenleri: "Onları öldür" diyerek kızıp köpürdüler. Bunun üzerine
Mus'ab onları öldürdü. Öldürüldükleri zaman Ahnef Kufe eşrafına şöyle dedi:
"Onların öldürülmeleriyle sizler bir intikam almış olmuyorsunuz. Keşke bu
öldürme kıyamet gününde sizin için bir vebal olmasa!"
Talha'nın
kızı ve Mus'ab'ın hanımı Aişe onların serbest bırakılması için Mus'ab'a haberci
gönderdiyse de, haberci yanına geldiğinde onlar öldürülmüş bulunuyorlardı.
Mus'ab,
Muhtar bin Ebi Ubeyde'nin elinin kesilip bir çivi ile mescidin bir tarafına
asılmasını emretmişti. Muhtar'ın eli Haccac'ın Kufe'ye gelişine kadar orada
kaldı. Haccac bunu görünce ne olduğunu sordu, O'na: "Bu Muhtar'ın
elidir." denilince oradan alınmasını emretti.
Daha
sonra Mus'ab hem dağlık bölgeye, hem de Sevad arazisine zekat toplayıcı
amillerini gönderdi. İbrahim bin Eşter'e de mektup yazdı ve kendisine itaat
etmeğe çağırarak: "Şayet bana itaat edecek olursan Şam ve atlı birliklerin
komutası ile batı arazisinden eline geçireceğin yerler Zübeyr soyundan
gelenlerin hakimiyeti devam ettikçe senin olacaktır." dedi ve ayrıca bu
konuda Allah adına da ahit ve teminat verdi.
Aynı
şekilde Abdülmelik bin Mervan da İbn Eşter'e mektup yazarak kendisine itaat
etmeğe çağırdı ve şöyle dedi: "Benim dediğimi kabul edecek olursan Irak
senin olacaktır." İbrahim arkadaşlarıyla konuyu görüştü, fakat onlar
farklı görüşler ortaya attılar. Bunun üzerine İbrahim şöyle dedi: "Ben İbn
Ziyad'ın adamlarını ve Şamlıların ileri gelenlerini öldürmemiş olsaydım, kendi
şehir halkıma ve aşiretime başkalarını üstün tutmamama rağmen Abdülmelik'in
teklifini kabul ederdim." Sonra Mus'ab'a mektup yazarak O'nun teklifini
kabul ettiğini bildirdi. Bunun üzerine Mus'ab O'na yazdığı mektupla geri
dömnesini söyleyince İbrahim itaat ederek geri döndü. Mus'ab, İbrahim'in geri
dönmekte olduğu haberini alınca yerine Musul, Cezire, Armenia ve Azerbaycan'a
Mühelleb'i gönderdi.
Daha
sonra Mus'ab, Semura bin Cündeb'in kızı ve Muhtar'ın hanımı olan Ümmü Sabit ile
ensardan Nu'man bin Beşir'in kızı ve Muhtar'ın ikinci hanımı olan Umra'yı
çağırdı, huzuruna getirtti ve onlara Muhtar hakkında sorular sordu. Ümmü Sabit:
"Bizler O'nun hakkında senin söylediğin şeyleri söylüyoruz." deyince
O'nu serbest bıraktı. Umra ise şöyle dedi: "Allah O'na rahmet buyursun.
Allah'ın salih bir kulu idi." Bunun üzerine Mus'ab O'nu hapsetti ve
kardeşi Abdullah bin ez-Zübeyr'e yazdığı mektubunda şöyle dedi: "O
Muhtar'ın bir peygamber olduğunu ileri sürüyor." Bunun üzerine Abdullah
O'na Umra'yı öldürmesini emretti ve Umra geceleyin Küfe ile Hire arasında bir
yerde öldürüldü. O'nu güvenlik kuvvetleri görevlilerinden birisi öldürdü.
Kılıçla üç darbe indirdi. Kadın her seferinde: "Vay babam vay! Vay
yanılmam!" diyordu. Orada bulunan bir adam elini kaldırıp katile bir tokat
indirdi ve şöyle dedi: "Ey Zaniye'nin oğlu! sen buna işkence
yapıyorsun." Umra, kanlar içersinde çırpındıktan sonra öldü. Kadını
öldüren kişi kendisine tokat atan adamı bırakmayıp Mus'ab'ın yanına götürdü.
Mus'ab O'na şöyle dedi: "Onu serbest bırakın, bu gerçekten tahammülü çok
güç bir manzara görmüştür. "
Mahzüınlu
Ömer bin Ebi Rabia bu konuda şöyle demiştir:
''Benim
en çok hayret ettiğim şey, Beyaz tenli, hür, genç ve güzel bir kadının
öldürülmesidir. Evet, böyle günahsızca öldürüldü, Allah bu haksız yere
öldürülenin mükafatını versin, Ölmek ve öldürmek biz erkeklere düşer, Namuslu
kadınlaraysa eteklerini korumak.''
Ensardan
Hassan bin Sabit'in oğlu Abdurrahman'ın oğlu Said de bu konuda şöyle demiştir:
''Bir
süvari gelip getirdi şaşırtıcı haberi, Nu 'man'ın dindar ve şerefli kızının
ölüm haberini. Namuslu, iyi yaşayışlı bir genç kadındı o, Güzel ahlaklıydı ve
soyluydu, Tertemizdi, kerimlerin soyundandı.
Eskiden
beri iyilikseverdi onun kavmi, Babası Peygamber Mustafa 'nın dostu ve
yardımcısıydı, Savaşta, vuruşmada ve kederde arkadaşıydı. İnkarcıların onu
öldürmeye karar verdiklerini öğrendim, Hay öldürülmekten ve talan edilmekten
uzak kalmasınlar! Ve Zübeyr ailesi rahat yaşamasın, Zilletin, korkunun ve
savaşın elbisesi çıkmasın üzerlerinden. Sanki onu çıkartıp kılıçlarıyla
paramparça edince, Arap krallığını ellerine aldılar. Herkes hür, namuslu,
dindar ve edepli, Bir kadının öldürülmesine şaşmıyor mu? Bu kadın günahsızdı,
kötülük etmemişti kimseye; İftira da etmedi, yalan da söylemedi.
Savaşmak,
çarpışmak farzı biz erkekleredir; Kadınlarsa iffetli, utangaç ve tesettürlü
olmalı. Onun atalarının bağlı olduğu dinde böyledir bu, O gerçekten ailesini
utandırmadı, kuşkulandırmadı da. Uzak durdu şüphelerden, çirkin çıkışı olmadı.
İstemedi komşusuna kötülüğü. Evet, hayret ettim, hayattayken elinin kolunun
bağlanmasına, Evet, bu olay kadar şaşırtıcı bir şey yoktur.''
Denildiğine
göre, Muhtar Mus'ab'ın Basra'ya gelişi sırasında muhalefetini açıkça ortaya
koymuştu. Yine denildiğine göre, üzerine gelmekte olduğunu haber alınca O'na
karşı Ahmer bin Şumayt'ı göndererek ''el-Mezar'' denilen yerde çarpışmasını
emretmiş ve: "Zafer el-Mezar'da olacaktır." demişti, çünkü Muhtar
Sakif'ten bir adamın, ''el-Mezar'' denilen yerde çok büyük bir zafer
kazanacağını haber almış ve bu Sakifli kişinin kendisi olduğunu zannetmişti.
Ancak bu zafer O'nun değil, Abdurrahman bin Eş'as ile çarpışması esnasında
Haccac'ın olmuştu.
Ayrıca
Mus'ab Hatamlı Abbad'a Muhtar'ın askerleri üzerine yürümesini emretmiş, o da
ileri geçmişti. Kendisiyle birlikte Hz. Ali bin Ebi Talib'in oğlu Ubeydullah da
vardı. Mus'ab'ın kendisi ise bu sırada Basralıların nehri üzerinde kalmıştı.
Muhtar yirmi bin askerle karşısına çıktı. Mus'ab da askerleriyle birlikte yola
koyularak geceleyin O'na yetişti. Muhtar arkadaşlarına şöyle dedi: "Bir
münadinin ''Ya Muhammedi'' diye seslendiğini işitinceye kadar sizden hiç
biriniz yerinden ayrılmasın. Bu münadinin seslendiğini işitir işitmez hamle
yapınız."
Geceleyin
ay doğunca Muhtar emir verdi ve münadi "Ya Muhammedi" diye seslendi.
Bunun üzerine Mus'ab'ın adamları üzerine bir hamle yaptılar ve onları
gerileterek karargahlarına girmek zorunda bıraktılar. Sabaha kadar
çarpışmalarına devam ettiler. Sabah olunca Muhtar etrafında pek çok kimseyi
görmedi, çünkü arkadaşlarının büyük bir kısmı Mus'ab'ın adamları arasına
karışmış bulunuyordu. Bunu gören Muhtar geri döndü ve Küfe sarayına sığındı.
Kalan arkadaşları da sabah olup bir süre bekledikten sonra Muhtar'ı
göremeyince, "Öldürüldü" diyerek kaçtılar ve Küfe evlerine
sığındılar. Yaklaşık sekiz bin kişi de saraya doğru gitti ve Muhtar'ı sarayda
bulup vardılar. O gece Mus'ab'ın arkadaşlarından pek çok kişi öldürülmüştü.
Muhammed bin Eş'as onlardan birisi idi. Mus'ab gelip sarayı kuşattı ve dört ay
onları muhasara altında tuttu. Muhtar her gün saraydan dışarıya çıkıyor ve Küfe
çarşısında onlarla çarpışıyordu.
Muhtar
öldürülünce sarayda bulunanlar elçi gönderip eman istediler, ancak Mus'ab kabul
etmeyince O'nun hükmünü kabul ederek saraydan indiler. Mus'ab Araplardan yedi
yüz kişi yahut da bu sayıya yakın kişi öldürdü. Diğer öldürdükleri Arap
olmayanlardandı. Öldürülenlerin sayısı ise altı bin kişiyi bulmuştu.
Muhtar
67. yılın Ramazan ayının on dördüncü (4 Nisan 1688 M.) günü öldürüldü ve
öldürüldüğünde altmış yedi yaşındaydı.
Denildiğine
göre, Mus'ab İbn Ömer'le karşılaşmış, selam verdikten sonra şöyle demişti:
"Ben senin kardeşinin oğlu Mus'ab'ım." Ancak İbn Ömer de O'na:
"Sen bir gün içerisinde kıble ehlinden on yedi bin kişi öldürmüş bir
kişisin." diye karşılık vermiş, Mus'ab da: "Hayır, onlar kafir ve
facir kimselerdi. " demişti. Bunun üzerine Abdullah bin Ömer: "Allah'a
yemin ederim, sen babanın bıraktığı mirastan aynı sayıda koyun öldürmüş
olsaydın bile israf olurdu." diyerek O'nu susturmuştu.
İbn
ez-Zübeyr, Abdullah bin Abbas'a: "Sen yalancının öldürüldüğünü haber
almadın mı?" diye sormuş, İbn Abbas: "Yalancı dediğin de kim
oluyor?" diye sorunca da İbn ez-Zübeyr: "Ebü Ubeyd'in oğlu."
demişti. Bunun üzerine İbn Abbas: "Ben Muhtar'ın öldürüldüğü haberini
aldım." deyince İbn ez-Zübeyr: "Anlaşılan sen O'nun ''yalancı'' diye
adlandırılmasını kabul etmiyorsun ve öldürülmesinden rahatsız olmuş gibisin."
demiş, İbn Abbas da şöyle cevap vermişti: "O öyle bir adamdır ki bizi
öldürenleri öldürdü, intikamımızı istedi, kalplerimize şifa verdi. Onun bizden
görmesi gereken karşılık, hakaret ve ölümüne sevinç olamaz."
Urve
bin ez-Zübeyr İbn Abbas'a şöyle dedi: "Yalancı Muhtar öldürüldü. İşte bu
da başı." İbn Abbas şöyle karşılık verdi: "Şimdi önünüzde zor bir
yokuş kaldı. Ona da tırmanabilirseniz siz sizsiniz, aksi takdirde hiç bir işe
yaramaz." İbn Abbas bununla Abdülmelik bin Mervan'ı kastediyordu.
Muhtar,
İbn Ömer ile İbnu'l-Hanefiyye'ye hediyeler gönderir, ikisi de bu hediyeleri
kabul ederdi. İbn Ömer'in bu hediyeleri reddettiği de söylenmiştir.
BİR SONRAKİ
SAYFA İLE DEVAM ETMEK İÇİN AŞAĞIDAKİ İSME TIKLA
MUS'AB BİN EZ-ZÜBEYR'İN
AZLİ VE ABDULLAH BİN EZ-ZÜBEYR'İN OĞLU HAMZA'NIN VALİLİĞİ