HAC - MENASİK:

 

"Menasik" kelimesi "mensek" kelimesinin çoğuludur. "Mensek" bir ibadetin eda ediliş tarzı ve edası esnasında gözle görülebilen zahiri kısım­ları demektir. İbadet yapılan yere de "mensek" denilir. Esasen "mensek" kelimesi zaman ve mekan için kullanılır. Daha sonra bu kelime hacc iba­detinin bütün fiillerini ifade eden bir terim haline gelmiştir. Kur'an-ı Kerim'de;  = Bize ibadet edeceğimiz yerleri, hac amellerini göster"[Bakara 128] ayet-i kerimesinde bu kelime hem zaman ismi, hem de hacc İbadetinin bütün fiilleri anlamında kullanılmıştır. "Mensek" kelimesi bir mekan ismi olarak "kurban kesilen yer" manasını da ifade eder. Aynı kökten gelen "nesike" kelimesi kurbanlık hayvan, "nüsük" kelimesi de ibadet anlamında kullanılır.

 

Hac sözlükte kasdetmek, hürmet gösterilecek makamları ziyaret etmek demektir. Şeriatte ise "belli bir zamanda Arafat'ta bir mikdar dur­mak ve sonra Kabe'yi tavaf etmek" demektir. Belli zamandan maksat, Arafat'a nisbetle Kurban Bayramının arefe günü zeval mden, Bayram gü­nünün fecrine, tavafa nisbetle de Bayram gününün fecrinden ömrün niha­yetine kadar devam eden zamandır.

 

Allah teala ve tekaddes hazretleri haccı, "Allah'ın evini ziyaret et­mek, buna gücü yetenler için Allah'ın insanlar üzerinde bir hakkıdır.”[Bakara  97.] ayetiyle farz kılmıştır. Hz. Peygamber de hac ibadetinin İslamın beş esa­sından biri olduğunu bildirmiştir. Bütün İslam alimleri, haccın farziyyeti üzerinde icma etmişlerdir. Haccın farziyyetini inkar etmek küfürdür. Hac ömürde bir defa yerine getirilmesi gerekli ve yeterli olan bir farzdır.

 

Farz olan hac, şartlarına sahib bir müslümanın ömründe bir defa edasıyla mükellef olduğu hacdır. Bu şartlar oluştuğu ilk yılda hacca gidilmeli­dir. Buna haccın fevri oluşu denir. Daha sonraki yıllara bırakılırsa tercih edilen görüşe göre günahkar olunur. Fakat eda eden günahtan kurtulur. Hiç haccetmeden ölen mükellef ise, hac için vasiyette bulunmuş olsa bile, günahkardır.

 

Vacip olan hac; nezredilen (adanan) veya başlanılmışken bozulan na­file bir haccın kazasıdır.

 

Nafile olan hac; henüz mükellef olmayan bir kimsenin veya farz olan haccı yapmış olan kimsenin yaptığı hacdır.

 

Umresiz olarak yapılan hacca hacc-ı ifrad denir. "Hac" denilince dar manasıyla "hacc-ı ifrad" anlaşılır.

 

Şevval, Zilkade ve Zilhicce'nin ilk on günü hac mevsimi olarak belirlenmiştir. Hacc-ı temettü' ile Hacc'ı kıran ve bu müddet içerisinde eda edilebilir. Hac bu zaman dışında eda edilemez. Ancak Umre yapılır. Şev­val ayından önce hacca başlanamaz. Hatta hac için tavaf-ı kudümü ta'kip edecek olan sa'y da ancak hac aylarında caiz olur.

 

Mekke ve civarındaki hacılara Mekki, başka ülkelerden gelen hacılara afaki denir.

 

 

 

Haccın Farz Oluşunun Şartları:

 

 

1. Müslüman olmak. Müslüman olmayana Hac farz değildir.

 

2. Akıllı ve baliğ olmak.

 

3. Hür olmak.

 

4. Haccın farziyetine vakıf olmak (islam ülkesinde bulunmayanlar için)

 

5. Hac vazifesini zorlanmadan yapabilecek vakit bulunmak.Yani bir kimse hac için gerekli şartları tamamen haiz olduğu tarihten itibaren bunu yerine getirmeye müsaid bir vakit bulamadan ölürse bununla sorum­lu olmaz.

 

6. Hacca gidip gelinceye kadar kendisi ve ailesini geçindirebilecek kadar serveti olmak.

 

7. Sağlıklı olmak.

 

8. Yol emniyeti bulunmak.

 

9. Hac için en az on sekiz saatlik yolculukta bulunacak kadının ya­nında kocası veya evlenmesi ebediyyen haram olan (baba, oğul, kardeş gibi) bir erkek bulunmalı. Yanında böyle bir kimse bulunmayan bir kadın üzerine hac farz değildir.

 

10. Hacca gidecek kadın, kocasından boşanmış veya kocası ölmüş ise, iddeti bitmiş olmalıdır.

 

 

 

Haccın Sıhhatinin Şartları:

 

 

1. Mekan: Bundan maksat, Arafat ile Kabe'dir. Dolayısıyla Arafat'ta vakfe ve Kabe'de tavaf yapılmadıkça hac sahih olmaz.

 

2. Zaman: Bundan maksat, Arafat'ta vakfe ile Kabe'yi tavaf zamanlarıdır. Arafat'ta vakfe zamanı arefe günü zevalden kurban bayramının birinci günü fecir doğuncaya kadardır. Tavafın vacip olan vakti bu andan kurban bayramının ilk üç günüdür. Fakat tavaf ömrün sonuna kadar ya­pılabilir,  

 

3. İhram: Kişinin, helal olan şeyleri kendine geçici olarak haram kılmasıdır. İhrama girmeden hac sahih olmaz. İhrama mikat denilen yerler­den girilir.

 

 

 

Haccın Rükünleri:

 

 

1. Arafat'ta vakfe yapmak.

 

2. Kabe'yi tavaf etmek. Bu ikisinden biri yapılmadığı takdirde hac fasid olur.

 

 

 

Haccın Vacipleri:

 

 

1. İhrama mikatlardan girmek, ihramda geçici olarak haram kılınan şeyleri terketmek.

 

2. Arafat'ta vakfeyi güneşin grubuna kadar uzatmak.

 

3. Kurban Bayramı'nın birinci gününün fecrinden sonra ve güneşin doğmasından evvel Müzdelife'de durmak. (Müzdelife'den daha önce ayrılınabileceğine dair ictihadları da unutmamalı)

 

4. Cemreleri taşlamak.

 

5. Hacc-ı temettü veya hacc-ı kıran'da kurban kesmek.

 

6. Halk veya taksir'de bulunmak (saçı kesmek veya kısaltmak). Bu­nu Mekkede ve Kurban Bayramı günlerinde cemreleri taşladıktan sonra yapmak.

 

7. Kurbanı, cemreleri taşlama ile tıraş arasında kesmek.

 

8. Tavafı, bayram günlerinde yapmak.

 

9. Hac zamanı içerisinde Safa ile Merve arasında sa'y etmek. Sa'ya Merve'den başlamak ve özürlü değilse bunu yaya yapmak.

 

10. Yabancıların veda tavafı yapması.

 

11. Her tavafa hacer-i esved'den başlamak. Kabe'yi sola alarak ve yürüyerek tavaf etmek.

 

12. Tavaf esnasında abdestli    ve avret yerleri örtülü olmak.

 

13. Tavafı Hatim (hicr-i İsmail) in arkasından yapmak.

 

14. Tavafı tamamladıktan sonra iki rekat namaz kılmak.

 

15. Dört şavtı (devresi) farz olan tavaf-ı ziyareti, yedi şavt olarak tamamlamak.

 

 

 

Haccın Sünnetleri:

 

 

1. İhrama girerken yıkanmak veya abdest almak, iki rekat namaz kılmak.

 

2. İhram için beyaz bir üst ve alt örtüsü örtünmek.

 

3. Güzel koku sürünmek.

 

4. İhrama girdikten sonra her seher vaktinde, her namaz kılışta her yokuşa çıkış ve inişte, her insan grubuna rast gelişte orta bir sesle üç kere "Lebbeyk Allahümme lebbeyk..." diye telbiyede bulunmak.

 

5. Resul-i ekrem (Sallallahu aleyhi ve Sellem) efendimize çokça salat-ve selam etmek.

 

6. Allah'a dua edip yalvarmak.

 

7. Mekke'ye girmek için yıkanmak, gündüzün girmek, Kabe'yi gö­rünce dua etmek, önünde tekbir ve tahlil etmek.

 

8. Yabancıların tavaf-ı kudüm yapması.

 

9. Mekke'de bulundukça nafile tavaflarda bulunmak.

 

10. Tavaf esnasında erkeklerin sırt örtülerinin birer ucunu sağ koltuklarının altından alarak sol omuzları üzerine atmaları.

 

11. Tavaf-ı ziyaretin ilk üç şavtında erkeklerin remel yapmaları (kısa adımlarla koşmaları).

 

12. Safa ile Merve arasında sa'y ederken iki yeşil direk arasında erkeklerin hervele yapmaları (koşmaları), sonra yine yavaş yavaş yürümeleri.

 

13. 7 Zilhicce'de Mekke'de öğle namazından sonra haccın menasikini anlatan hutbe okunması.

 

14. 8 Zilhicce'de güneş-doğduktan sonra Mekke'den Mina'ya çıkmak, O gece Mina'da kalmak.

 

15. 9 Zilhicce'de güneş doğduktan sonra Mina'dan Arafat'a çıkmak. Burada öğle namazı ile ikindi namazı öğle vaktinde beraberce kılınır (cem'i takdim). Sonra gidilen Müzdelife'de de akşam ile yatsı namazları yatsı vaktinde kılınır (cem'i tehir). Bu sıralarda göz yaşlarıyla Allah'a yalvarılır.

 

16. Güneşin grubundan sonra ağır ağır Arafat'tan inmek ve Müzdelife'ye varıldığı vakit gelen gidenleri engellememek için Kuzeh Tepesi yakınında toplanmak.

 

17. Bayram gecesi, Müzdelife'de kalıp bayram sabahı Mina'ya inmek ve bayram günlerini burada geçirmek.

 

18. Mina'da taş atılırken Mina'yı sağa, Mekke'yi sola almak, sırasıy­la önce cemre-i ula'yı sonra cemre-i vusta'yı yaya olarak sonrada cemre-i akabeyi binekli olarak taşlamak ve bu son cemrede taşları aşağıdan yuka­rıya doğru atmak.

 

19. Taşlamaya ilk gün güneşin doğmasıyla zevali arasında, diğer günlerde ise, zeval ile grub arasında başlamak.

 

20. Bayramın ilk günü bir hutbe ile haccın geri kalan menasikini anlatmak.

 

21. Mina'dan Mekke'ye çabuk inmek isteyen kimsenin 12 Zühicce'de grubdan önce yola çıkması.

 

22. Mina'dan Mekke'ye gelirken Muhassib ve Ebtah denilen yerlerde bir müddet kalmak.

 

23. Veda tavafından ve iki rekat namazdan sonra Zemzem suyundan Kabe'ye bakarak ayakta kana kana içmek ve dökünmek.

 

24. Hacer-i Esved ile Kabe'nin kapısı arasındaki Mültezem denen ye­re göğsü ve yüzü sürmek.

 

25. Kimseye zarar vermeden Kabe'nin örtüsüne sarılıp dua etmek. Mümkün olursa, Kabe'nin içine girip iki rekat namaz kılmak.

 

26. Medine'ye gidip Peygamber Efendimizin kabrini ziyaret etmek.

 

 

 

Haccın Adabı:

 

 

1. Yola çıkmadan borçlar ödenmelidir.

 

2. Günahlardan tevbe etmeli, eğer varsa ibadetlerini kaza etmelidir.

 

3. Mütevazı olmak.

 

4. Hac için müşaverede bulunmak.

 

5. Arkadaş, vasıta vs. hakkında istihare yapmalı, iyi bir arkadaş edinmeli.

 

6. Yolda kaba davranışlardan kaçınılmalıdır. Hataları af ve müsama­ha ile karşılamalıdır.

 

7. Yolculuğa Perşembe veya Pazartesi günleri çıkmak.

 

8.  Yolculuğa çıkmadan dostlara, yakınlara, veda ziyaretleri yapılmalı aile efradının ve onların duaları istenmelidir. Onların da kendisini karşıla­maları sünnettir.

 

9.  Hacca gidiş ve dönüşte evinde iki rekat namaz kılıp dua etmelidir.

 

 

 

Haccın Yasakları (Cinayetü'l-Hac):

 

 

Hac veya umre için ihrama girmiş kimseler için yapılması şer'an ya­sak olan şeylere "cinayetü'l-hac" denir. Bunlarda özür kabul edilmez.

 

1. İşlenmesinden dolayı sadece birer dem (koyun veya keçi) kurban edilmesi gereken cinayetler) İhrama giren bir kimsenin, bir uzvuna tama­men güzel koku sürmesi, saça yağ veya kına sürmek, dikişli bir elbiseyi tam bir gün giymek, başına bir şey örtmek, tıraş olmak, kıl almak, tırnak kesmek, haccın vaciplerinden birisini terketmek, cemreleri taşlama, kur­ban kesme ve tıraş fiillerinin sırasını bozmak.

 

Hacc-ı kıran'da bu cinayetlerden biri ortaya çıkarsa, iki dem gerekir. Böyle dem gereken durumlar bir özürden dolayı ortaya çıktığında istenirse bir kurban kesilir, istenirse herhangi bir yerde üç gün oruç tutulur, istenir­se altı fakire üç sa' buğday sadaka olarak verir. Bu sadakanın Mekke fakirlerine verilmesi daha iyidir.

 

2. İşlenmesinden dolayı bedene (deve ve sığır) kurban edilmesi gere­ken cinayetler:

 

Arafat'ta vakfeden sonra tıraştan önce cinsi temasta bulunmak, ziya­ret tavafını cünüp olarak veya hayız ve nifas halinde yapmak. Tavaf temiz olarak tekrarlanırsa ceza düşer.

 

3. İşlenmesinden dolayı yarım sa' tasadduk edilmesi gereken cinayet­ler. İhrama girenin uzvunun bir kısmına güzel koku sürmesi, bir günden az dikişli bir şey giymesi veya başını örtmesi, başının dörtte birinden az bir kısmını tıraş etmesi, yalnız bir tırnağını kesmesi, başkasını tıraş etme­si, başkasının tırnağını kesmesi, abdestsiz olarak tavaf-ı kudümde veya tavaf-ı veda'da bulunması gibi şeylerdir.

 

4. İşlenmesinden dolayı yarım sa' (1664 gr)dan az buğday tasadduk edilmesi gereken cinayetler:

 

Çekirge, kehle gibi haşaratı öldürmek veya öldürülmesini sağlamak gibi fiillerdir.

 

5. Tazmin edilmesi gereken fiiller: Av hayvanlarım öldürmek veya Mekke içindeki ağaçları yeşil otları kesip koparmak. Bunlar yapıldığında bedelleri tazmin edilir veya kıymetleri sadaka olarak verilir.     

 

Hz. Peygamber bir defa hacca gitmiştir. Bunun için birden fazla hac­ca gitmek sünnet değildir. Yalnız, tatavvudur. Yani hiç bir emir ve mecburiyet olmadan kulun kendi isteğiyle yaptığı bir takım iyi işlerdir. Fakat bu tatavvuun farz, vacip hatta sünnetlerin hakkına tecavüz etmemesi ve onların ihmaline sebep olmaması gerekir. Tatavvu (nafile) olarak hacca gitmektense o parayı müslümanların ihtiyaçlarına, Allah yolunda, İslam'­ın yükselmesi uğrunda harcamanın efdal olduğuna dair verilmiş bir çok fetva bulunmaktadır.

 

 

 

Hacc-ı Kıran:

 

 

Hem hac, hem de umre için birden ihrama girmeye hacc-ı kıran denir. Bu hacda umre ile hac arasında ara verme (yani ikisi arasında ihramdan çıkmak) yoktur.

 

Hacc-ı Kıran'da bulunacak zat mikatta veya daha önce umre ile hac­ca birlikte niyet edip iki rekat namaz kılar, sonra umre ile hacca niyet eder. Daha sonra telbiyede bulunur, ihramın şartlarına riayet eder.

 

Mekke'ye girince umresini yapar. Kabe'yi tavaf eder, Safa ile Merve arasında sa'y eder. Sonra haccın menasikini ifa eder. Cemreleri taşladık­tan sonra, tıraştan Önce kurban kesmek, hacc-ı kıran ve hacc-ı temettü yapanlara vaciptir. Bunu kesemeyenler arefe gününe kadar üç gün, yedi gün de bayram çıktıktan sonra istediği zaman toplam on gün oruç tutarlar.

 

Hacc-ı kıran'a niyet eden umresini yapmadan Arafat'a gidecek olur­sa, umresi bozulur.

 

Hacc-ı kıran ve hacc-ı temettü afakilere (yabancılara) mahsusdur. Mekke'de veya Mekke ile Mikat arasında bulunanlar bunu yapmazlar.

 

 

 

Hacc-ı Temettü

 

 

Hac ve umreyi ayrı ayrı iki ihramla yapmaktır. Yabancı hacılar ih­ramda fazla kalmamak için bu haccı tercih ederler.

 

Bir kimse mikatta ihrama girdiği zaman umreye niyet ederek telbiyede bulunur, iki rekat namaz kılar.

 

Mekke'ye girince umre için Kabe'yi yedi kere tavaf eder, sonra iki rekat namaz kılar, sonra da Safa ile Merve arasında sa'y yapar, bunu takiben tıraş olarak umresini bitirir. Böylece ihramdan çıkar.

 

Mina'ya çıkılan gün tekrar ihrama girerek hacca niyet eder, telbiyede bulunur ve yalnız hac (hacc-ı ifrad) için niyet etmiş olan birisi gibi, haccm menasikini yerine getirir, bundan başka Mina'da bir kurban keser. Bu hac ile umreyi bir arada yapabilmeyi başarmaya karşı bir şükür nişanesi-dir. Cemre-i Akabe taşlandıktan sonra tıraştan önce bir bayram günü ke­silir. Bunu yapamazsa, hcc-ı kıran'daki gibi oruç tutar.

 

Mekke'ye hedy olarak kurban getiren kimse ise, umre için tavaf, sa'y yaptıktan sonra hac için niyet eder. Kurban Bayramı'nın ilk günü şükran kurbanını keser, sonra tıraş olup ihramdan çıkar.

 

 

 

Hac Amellerinin Hikmeti

 

 

Haccın hikmeti: Kabe-i Muazzama yeryüzündeki ilk bina ve tevhid dininin ilk mabedi olduğu gibi bütün müslümanların birlik ve beraberlik timsalidir. Hac ise, bunu fikir ve duygu halinden fiil haline dönüştüren bir ibadettir. Belli zaman ve mekanlarda topluca yapılması mecburi olan bu ibadet aynı zamanda müslümanların siyasi birliğini de gerçekleştirme vasıtalarındandır. İslam'ın en son farz kılınan ibadeti olan hac ile bir müslüman kendisini Allah'a arz ve takdim etme imkanına kavuşur.

 

Dünyanın dört bir yanından gelen müslümanlar mahşer yerinin bir benzeri olan Arafat'ta toplanırlar. Hesap gününün heyecanı içerisinde ila­hi emirleri kayıtsız şartsız yerine getireceklerine dair toplu olarak and içer­ler. Emre amade ve hizmete hazır olduklarını "Lebbeyk" yani "emret, hazırım" nidalarıyle bildirirler. Allah huzurunda toplanan yüz binlerce ki­şilik, bu İslam ordusu Mina'ya doğru harekete geçerler.

 

Kefeni andıran ihramlar içerisinde dünya ile bütün irtibatlarını adeta kesmişlerdir. Arafat'tan sonra tekbirlerle Müzdelife'ye gelen hacılar bay­ram gecesini orada geçirdikten sonra bayram günü şeytani vesveselere kar­şı olan nefretin bir remzi olarak Mina'da cemreleri taşlarlar. Sonra Allah yolunda canlarını vermeye hazır olduklarını göstermek için bir kurban ke­serler. Nasıl gezegenler, güneş, elektronlar çekirdek etrafında dönüyorsa, hacılar da Kabe etrafında dönerler, tavaf ederler. Bu aynı zamanda islam etrafındaki birliğe olan aşkın, Muvahhid müminlerin vahdetlerinin bir ifa­desidir.

 

Hacda temsili olarak ahiret hayatını yaşayan bir müslümanın dünya hayatının hiçliğini herkesten daha çok anlamış olması gerektir. Ayrıca hacc dolayısıyla İslam dünyasının bütün dava, dert ve meselelerini yakından görmek imkanını'elde etmiş olan hacı, kendi ülkesinde de küfür ve nifakla nasıl mücadele edileceğini daha iyi öğrenir. Hacdan ülkesine dönen bir müslüman eğitimden cepheye gelmiş bir askerdir. Ayrıca hac İslam'ın ci­hana yayılmasını teşkilatlandıran bir ibadettir. Gerçekte hac, "amellerle ifade edilen semboller mecmuasıdır." Biz bu sembolleri anlayabildiğimiz zaman hac amellerinin hikmetini de kolayca anlayabiliriz. Şöyle ki:

 

İHRAM: Hakikatte nefsani arzulardan heva ve hevesten sıyrılmak. Allah'ın büyüklük ve celalini düşünerek O'nun dışında ne varsa hepsini bir kenara bırakmaktan başka birşey değildir.

 

TELBİYE: Nefse karşı yapılan bu işleme şahidlik etmek, ibadet ve taata devam etmenin lüzumunu idrak etmektir.

 

TAVAF: Bütün nefsi arzulardan sıyrıldıktan sonra nimetlerini göste­rip kendi zatını gizleyen Allah Tealanın kutsiyyeti etrafında kalbin devamlı bir sevgi ile dönmesidir.

 

SA'Y: Tavaftan sonra iki rahmet işareti arasında Allah'ın bağışı ve rızasını arayarak gidip gelmektir.

 

VUKUF: Arafat'ta vakfeye durmak, Sa'yden sonra haşyet ve heye­can dolu kalpler bağışlanma ümidi ile semaya uzanan eller ve dua ile meş­gul olan dillerle merhametlilerin en merhametlisi olan yüce Allah'a sadık amellerle yapılan bir yalvarıştan başka birşey değildir,

 

Rabbin nurunu kalplere indiren bu amellerden sonra şeytan sembollerini taşlamak ise, şer ve kötülükleri, nefsin arzu ve isteklerini kışkır­tan, fertleri veya toplumları ifsad eden, bozguncu istekleri fiilen kovmayı temsil eden sembolik bir ameldir.

 

KURBAN KESMEK ise, Salih amellerle kuvvet bulan fazilet eliyle rezaletin kanını akıtmayı, Allah'ın temiz ve sadık askerlerinin, Allah yolundaki sadakat ve fedakarlıklarını temsil etmektedir.[Yusuf el-Kardavi, İbadet, (Çev. Husameddin Cemal) s. 410-412.]

 

İslam'ın bu eşsiz ibadetindeki yüce hikmetleri anlamayan bazı kimse­ler ise haccı Arap putperestliğinin te'siri altında kalmış bir ibadet olarak vasıflandırmakta ve cehaletin vermiş olduğu bir cesaretle, Kabe ve etrafın­da tavaf, Hacer-ul Esved'i istilam ve buna benzer diğer ta'zim ve hürmet ifadelerinin, bu te'sirin tezahüründen başka birşey olmadığını söyleyerek İslama hücum etmektedirler. Oysa bu sözler gerçeği ifade etmekten fersah fersah uzaktır.

 

Çünkü Kabe'yi ziyaret eden yahut Hacer ul-Esved'i istilam eden bir müslüman onların ne maddi bir fayda ne de zarar veremeyecek bir taş olduğuna kesinlikle inanır. Müslümanların adil ve cesur halifesi Hz. Ömer'­in, Hacerü'l-Esved'e dair şu sözleri bu gerçeği ne güzel ifade etmektedir: "Bilivorum sen bir taşsın, ne zararın olur, ne de faydan. Eğer Peygamber (s.a.v.)'i seni öperken görmeseydim, ben de seni öpmezdim."[Buhari hacc, Müslim, hacc; Nesai, menasik; İbn Mace, menasık; Ahmed b. Hanbel, I,  17, 26, 34, 35, 46,  53, 54.]

 

Bu durum Allah'ın yüce kelamında şu manaya gelen sözlerle ifade ediliyor: "Allah Kabe'yi, o beyt-i haramı o haram olan ay(lar)ı (Mekke'­ye) hediye edilecek kurbanı ve (onların) boyunlarında ki gerdanlıkları insanlar(ın din ve dünyaları) için bir nizam yaptı. Bu Allah'ın göklerde ve yerde ne varsa (hepsini) bildiği, Allah'ın (zaten herşeyi) hakkıyla bilici olduğunu sizin de bilmeniz içindir."[Maide 97.]

 

Şurasını unutmamak gerekir ki, kelime ve cümlelerin ifade edemediği ince manaları ve yüksek duyguları temsil eden yegane dil semboldür. Ka'be-i Muazzama Allah'ın yer yüzünde dikilmiş bir bayrağı gibidir. O bayrak Müslümanların mukaddes ifadesini sembolize etmektedir.

 

Şunu söylemek gerekir ki, haccın manası ve icra ediliş tarzı Hz. İbrahim'den sonra zamanla müşrik Araplar tarafından tahrif edildi. Nihayet İslamiyet de bu bozuklukları yeniden temizleyip islah etti. Bu İslahatın esaslarını şu şekilde özetleyebiliriz:

 

1. Her ibadetin asıl maksat ve gayesi zikr-i ilahi, taleb-i mağfiret, kelimetü'llah'ın i'lasıdır.

 

Arabistan ahalisi ise hacc-ı; şahsi, ailevi bir isim ve şöhret vasıtası kılmışlardı. Nitekim, haccın bütün menasikinden fariğ olunca bütün kabi­leler gelip Mina'da toplanırlardı. Bu, Arapların milli mefahirlerindendi. Bu umumi toplantı yerine toplandıktan sonra o arada zikr-i ilahi yerine her kabile kendi baba ve dedelerinin iyiliklerini sayıp dökerlerdi. İşte bu­nun için şu ayet-i kerime nazil oldu:

 

"Babalarınızı andığınız gibi, Rabbinizi daha fazla, daha hürmetle anın."[Bakara 200.]

 

2. Kurban keserlerdi.Bu kurbanın kanım Kabe'nin kapısına, duvarı­na sürerlerdi.Bu şekilde tanrıya yaklaşacaklarını sanırlardı. Yahudilerde de bu usul vardı ki, kurbanın kanını bir leğene doldurup, kurbangaha dökerlerdi. Kurbanın etini de yakarlardı. Resul-i ekrem vasıtasıyla bu iki adet ortadan kaldırıldı. Bu hususta ayet-i kerime nazil oldu:

 

"Onların etleri de, kanları da hiç bir zaman Allah'a erişemez. Sizden yana, Allah'a erişen sizin takvanızdır."[Hacc  37]

 

Kurbandan asıl maksat, fakir ve gariplere ziyafet çekmektir, denildi.

 

3. Yemen ahalisinin usulüne göre hacca giderken yol hazırlığı yapmadan, yolluk tedarik etmeden yola çıkılırdı. Bu hazırlıkları yapmadan yola çıkar, "biz Allah'a mütevekkiliz" derlerdi. Neticede Mekke'ye vardıkla­rında Mekke'de dilenirlerdi. Bunun üzerine şu ayet-i kerime nazil oldu.[Buhari, hacc] "Azıklanınız! Muhakkak ki azığın en hayırlısı takvadır, nefsinizi sakınmaktır."[Bakara 197]

 

4. Kureyş'in Arap kabileleri arasında birçok imtiyazları vardı. Buna binaen Kureyş'ten başka bütün Arap kabileleri çıplak olarak Kabe'nin et­rafını tavaf ederlerdi. Bunun için Kabe'de tahtadan bir yer yapmışlardı. Halk elbiselerini onun üstüne atar, soyunup çırılçıplak olurdu. Bu çırılçıp­lak cemaatın ayıp yerlerini örtmek Kureyş'in cömertliğine kalmıştı. Ku-reyş o zaman bu çırılçıplak cemaata ayıp yerlerini örtecek elbise dağıtırdı. Kureyş erkekleri erkeklere, kadınları da kadınlara elbise verirlerdi. Onlar­da bu elbiseyi giyinip tavaf ederlerdi. Kureyş'in bu cömertliğinden mah­rum kalanlar da çırılçıplak tavaf ederlerdi.[Buhari, hac]

 

İslam hayasızca yapılan bu işi katiyyetle ortadan kaldırdı. Bu hususta şu ayet-i kerime nazil oldu: "Her namaz vaktinde ziynetlenin."[A'raf 30.]

 

Hicret'in 9 ncu senesinde Resul-i ekrem bu hususu ilan için Hazreti Ebu Bekir'i hacca gönderdiler. Bundan böyle çıplak tavaf edilmeyeceği ilan edildi. Bu ilandan sonra bu adet de ortadan kalktı.[Buhari, hac]

 

5. Kureyş'in imtiyazlı hususiyetlerinden biri de bütün Arap kabileleri Arafat'ta durdukları zaman Kureyş Harem hududunun haricine çıkmayı dini teammüllerine aykırı addederdi. Bunun için Kureyşliler, Müzdelife'de dururlardı. islam, Kureyş'in bu imtiyazını da ortadan kaldırdı. Bu hususta "Sonra herkesin cemeatle döndüğü yerden siz de dönün."[Bakara 199.] mealinde­ki ayet-i kerime   nazil oldu.[Buhari, hacc]

 

6. Cahiliyye zamanında haccın dini hususiyetlerinden biri de büyük bir toplantı yapılması idi. Her taraftan her çeşit insan toplanır, gürültü patırtı ile bağırıp çağırırlar, seslerini yükseltip birşeyler okurlar, hulasa her çeşit fisk-u fücur ayyuka çıkardı. İslam bir defada bunların hepsini ortadan kaldırdı. Bu hususta şu ayet-i kerime nazil oldu: "Kim bu aylarda hacci ifaya azmederse, artık hacda kötü söz söyle­mek, sövüşmek, kavga çıkarmak gerekmez. Siz ne iyilik ederseniz Allah onu bilir."[Bakara 197]

 

7. Menasik-i haccı bitirdikten sonra geri dönmek isteyen halk ikiye ayrılırlardı. Bir zümre eyyam-ı teşrikte geri dönenlerin günahkar oldukla­rını söyler, diğerlerinin daha fazla orada kalmalarını temin etmek isterler-di. Kur'an-ı Kerim bu hareketlerin her ikisini de caiz addetmiştir. Bu hu­susta şu ayet-i kerime nazil olmuştur: "Kim acele edip iki günde dönerse, ona günah yoktur. Kim geride kalırsa ona da günah yok. Bu ittika eden (kendini fenalıklardan sakınan­lar) içindir."[Bakara 202]

 

8. Bir de sessiz hac icad etmişlerdi. Yani bazıları hac ihramını giyince susarlar, konuşmazlardı. Susup konuşmayan bir kadın Hz. Ebu Bekir'in dikkatini çekti. Sorunca bu kadının sessiz hac ihramı bağladığı anlaşıldı. Hz. Ebu Bekir bu kadını bu işten men etti. Bu cahiliye adetidir, dedi.

 

9. Yaya olarak Kabe evine hacca gelmek için adak adanırdı.Böyle yapmakla büyük sevap kazanılacağına inanırlardı. Nitekim bir gün Resul-i ekrem, iki oğlunun omuzlarına dayanarak zorla yürüyen, yaya gelen bir ihtiyar gördü. Meseleyi sordular. Bu adamın yaya olarak hacca gelmeyi adadığını söylediler. "Cenab-ı Hakk'ın bu gibi şeylere ihtiyacı yoktur, kendi vücuduna eziyyet edemezsin" diyerek birşeye binmesini emir buyurdu.

 

Bu şekilde yine bazı kadınlar başı açık, ayağı çıplak olarak yaya Ka­be'ye kadar gelmeyi adamışlardı. Resul-i Ekrem tesadüfen bunlardan biri­ni gördü: "Hak Teala sizin bu perişan halinize karşı bir mükafat vermeyecek­tir. Bir şeye binebilirsiniz; buyurdular. Yine bunun gibi kurban olarak getirilen hayvanlara bu kurban, sırf kurban içindir düşüncesiyle binmez­lerdi. Nitekim bir gün Resul-i Ekrem (s.a.v.) bir adamın bir deveyi çekerek getirdiğini gördü. "Bu hayvana bin” buyurdu. Adam devenin kurbanlık oldu­ğunu söyledi. Resul-i Ekrem üç defa deveye binmesini tekrarladı.

 

10. Ensar hacdan döndükleri zaman evlerine kapıdan girmezlerdi. Arkadan bir yer uydurup oradan girerlerdi. Bu işi sevap sayarlardı. Bir gün adamın biri hacdan dönmüş ve adet hilafına kapıdan evine girmişti. Halk bunun bu hareketini zemmedip kötülüyorlardı.[Buhari, Umre] Bunun üzerine Kur'an-ı Kerim'den şu ayet-i kerime nazil oldu: "Evlere arka taraftan girmeniz iyilik değildir. İyilik insanın (fenalık­tan) sakınmasıdır, ittika'dır. Evlere kapılarından girin"[Bakara 188]

 

11. Halkın bir kısmı da tavaf ederken günahlarının hususiyetine ve vaziyetine göre muhtelif ve münasebetsiz tavırlar takınıyorlardı. Bazısı bur­nuna ip bağlar, kendisini başka birisine çektirirdi. Resul-i ekrem (s.a.v.) böyle birine rastlamış burnundaki ipi çözdürmüştü. Başka bir zaman da, birinin başka bir şahısla ellerini birbirlerine bağlayarak tavaf ettiklerini gördüler. Çözdürerek şöyle buyurdu: "Elinden tut, o şekilde tavaf ettir".

 

Bir ara yine Resul-i Ekrem iki kişinin bir ağaç gövdesine ip bağlayıp çekerek geldiklerini gördüler. Sorunca ağaç gövdesini çekenler cevaben:

 

Biz böyle hac yapmayı adamıştık, dediler. Zat-ı risalet penahileri şöyle buyurdular: "Böyle adaklar adamayınız. Adaklar yalnız zat-ı üluhiyyet için olur."[Felhu’l-bari III, 386]

 

12. Arab halkı hacda umre yapmazlardı. "Ne zaman hacca giden bineklerin sırtındaki yaralar iyi olursa o zaman umre yapılır" diyorlardı. Fakat Resul-i Ekrem (s.a.v.) bizzat hacda umre yaptılar ve bi'1-fi'il bu yersiz ve lüzumsuz adeti de kaldırmış oldular.

 

 

13. Cahiliyye devrinde hacca niyyet ettikten sonraki (günlerde işi-gücü alış-verişi bırakırlardı. Bunu hacca mugayir sayarlardı. Halkın çoğu da ticaret ve alış verişin hacca aykırı olduğuna inanırlardı. İslamiyet ise alış verişin haccın kudsiyyet ve hürmetine münafi olmadığını ortaya koydu. İki farizayı birlikte eda için şu ayet-i kerime nazil oldu. "(Hac esnasında ticaret ederek) Rabbinin lütuf ve keremini aramakta günah yoktur"[Bakara 197.]

 

Bu şekilde cahiliyye devrinin bozuk adeti sona erdi. Bununla birlikte ticaret, alış-veriş işleri de ilerledi.

 

14. Safa ile Merve'nin tavafında iki zümreye ayırılıyorlardı. Medineliler Menat'a ihram bağlarlardı. Menat için ihrama girer, fakat tavaf etmezlerdi. Ancak diğer Arablar Safa ile Merve'yi tavaf ederlerdi. İslamiy-yet gelince Kabe'nin tavafı emrolundu. Safa ile Merve hakkında ayet nazil olmadığı için bunların tavafının caiz olup olmadığını müslümanlar Rasul-i Ekrem'den sordular, bunun üzerine şu ayet-i kerime nazil oldu: "Safa ile Merve Allah'ın tayin ettiği nişanelerdir. Kim ki Beytullah'a hac eder, yahut "umreye gider de onları tavaf ederse, bunda bir beis yoktur."[Bakara 158]      (Ebu Davud şerhi girişinden aldım)

 

 

 

HACC-I ASĞAR – HACC-I EKBER

 

HACC-I İFRAD, HACC-I KIR’AN VE HACC-I TEMETTU

 

HACC-I MEBRUR

 

HACCU’L-HARAMEYN

 

MÎKAT

 

ARAFAT

 

MİNA

 

TAVAF

 

SA'Y

 

İZTİBA

 

İSTÎLAM

 

HACER-ÜL-ESVED

 

KABE-İ MUAZZAMA

 

 

Şafii el-Umm’da: HAC

 

MUĞNİ’L-MUHTAC DA: HAC