GÜNEŞ / AY TUTULMASI الكسوف |
Küsuf ve Küsuf Namazı
Hem güneş hem ay
tutulması hakkında "kesefe" fiili kullanıldığı gibi
"hasefe" fiili de aynı manada olmak üzere kullanılır. Bir görüşe göre
ise güneş için kesefe, ay için hasefe kullanılır. Kadi İyaz, bazı dil
bilginlerinden ve mutekaddimundan bunun aksini de nakletmiş bulunmaktadır. Bu
ise geçersiz ve yüce Allah'ın: "Ve ay tutulduğu zaman" (Kıyame, 8)
buyruğu ile reddedilmiştir. (Ki burada ayette: hasefe fiili kullanılmıştır.)
ilim adamlarının cumhuru
ve başkaları husuf ve küsuf'un her ikisinin (tutulmaları halinde) ışıklarının
tamamının kaybolması hakkında da kısmen gitmesi hakkında da kullanılacağı
kanaatindedir. Aralarında imam Leys b. Sa'd'ın da bulunduğu bir topluluk ise,
husuf aydınlıklarının tamamen gitmesi için, küsuf ise kısmen gitmesi hakkında
kullanılacağını söylemiştir. Bir diğer görüşe göre ise husUf renklerinin
kaybolması, küsuf ise değişikliğe uğraması demektir.
Şunu bilelim ki, küsuf
namazı pek çok şekilde rivayet edilmiş, Müslim bunların bir kısmını, Ebu Davud
bir kısmını, onlardan başkaları da diğer kısmını zikretmişlerdir. ilim adamları
bu namazın sünnet olduğunu icma ile kabul etmişlerdir. Malik, Şafii, Ahmed ve
ilim adamlarının çoğunluğunun kanaatine göre ise bu namazın cemaatle kılınması
sünnettir.
Iraklılar ise münferiden
kılınır demişlerdir. Cumhurun delili Müslim'de ve başka kaynaklarda yer alan
sahih hadislerdir.
Namazın nasıl kılınacağı
hususunda ihtilaf etmişlerdir. Şafii mezhebinde meşhur olan kanaate göre bu
namaz her iki rekatta da iki kıyam, iki kıraat ve iki rüku yapılmak üzere iki
rekattır. Secdeler de diğerleri gibi iki tanedir. KüsUfun (tutulmanın) devam
edip etmemesi arasında bir fark yoktur. Malik, Leys, Ahmed, Ebu Sevr, Hicaz
alimlerinin ve başkalarının cumhuru da böyle demişlerdir.
Kufeliler ise Cabir b.
Semura ile Ebu Bekre'nin hadislerinin, Nebi (s.a.v.) iki rekat kıldı,
şeklindeki ifadelerinin zahiri ile am el ederek diğer nafile namazlar gibi iki
rekattır, demişlerdir. Cumhurun delili ise Urve ve Amre'nin rivayeti ile
gelecek olan Aişe (r.anha)'nın Cabir, İbn Abbas ve Amr b. el-As'ın rivayet
ettikleri hadislerdir. Bu rivayetlere göre küsuf namazı her bir re katta iki
rüku ve iki sücud olmak üzere iki rekattır.
İbn Abdilberr dedi ki:
Bu, bu husustaki en sahih rivayettir. Bunlara muhalif geri kalan rivayetler ise
illetli ve zayıf rivayetlerdir. İlim adamları, İbn Semura'nın hadisini mutlak
olarak, bu hadisleri de o hadis ile kastedilen maksadı beyan eden hadisler
olarak değerlendirmişlerdir.
Müslim de Aişe, İbn
Abbas ve Cabir'den diye naklettiği rivayetlerinde her bir rekatta üçer rüku
olmak üzere iki re kat rivayet etmiş, İbn Abbas ve Ali'den gelen rivayetlerde
her bir rekatta dörder rüku diye rivayet etmiştir.
Hadis hafızları da: İlk
rivayetler daha sahihtir, ravilerinin hıfzı ve zaptı daha ileridir,
demişlerdir. Ebu Davud'un kaydettiği Ubey b. Ka'b'dan gelen bir rivayete göre
de her bir rekatta beşer rüku olmak üzere iki rekattır.
Her bir türün ashab-ı
kiramdan bazı taraftarları olmuştur.
Mezheb alimlerimizden
bir topluluk ile başkalarından bir cemaatin görüşüne göre rivayetlerdeki bu
farklılıklar küsuf (tutulma) halindeki farklılıklara göre olmuştur. Bazı
zamanlarda tutulmanın açılması gecikmiş, bundan dolayı rüku sayısını artırmış,
bazılarında tutulma daha çabuk bitmiş, bundan dolayı rüku sayısı daha
azalmıştır. Bazı hallerde ise tutulma erken bitmek ile gecikmek arasında orta
yollu bir süre devam ettiğinden ötürü de rüku sayısı orta yollu olmuştur.
Birinci kanaat sahipleri buna itiraz ederek tutulmanın bitmesinin ilk halden
itibaren de birinci re katta da bunun bilinemeyeceğini söyleyerek itiraz
etmişlerdir.
Bununla birlikte
rivayetler her iki rekattaki rüku sayısının eşit olduğunu ittifakla ifade
etmişlerdir. Bu da bu şekilde namazı kılmanın işin başından itibaren bizatihi
bir maksat olarak gözetilip ona göre niyet edildiğine delildir.
Aralarından İshak b.
Rahuye, İbn Cerir ve İbnu'l-Münzir'in de bulunduğu ilim adamlarından bir
topluluk da şöyle demişlerdir: Küsuf namazı değişik vakitlerde gerçekleşmiştir.
Bu namazın farklı şekillerde kılınması da bütün bu şekillerin caiz olduğunu
beyan içindir, diye yorumlanır. Buna göre bu namazın sabit olmuş şekillerin her
birisine göre kılınması caizdir. Bu da güçlü bir görüştür. Allah en iyi
bilendir.
İlim adamlarının
ittifakla kabul ettikleri üzere Fatiha suresi'ni her bir rekat'ın ilk kıyamında
okur, ikinci kıyam hususunda ise farklı görüşlere sahiptirler. Bizim
mezhebimize ve Maliki mezhebi ile mezhebine mensup ilim adamlarının
çoğunluğunun kanaatine göre kıyamda Fatiha okunmaksızın namaz sahih olmaz.
Maliki mezhebinden Muhammed b. Mesleme ise ikinci kıyamda Fatiha'yı okumaz,
demiştir.
Birinci rekattaki ikinci
kıyam ile ikinci rüku'un birinci kıyam ve birinci rüku'dan daha kısa olacağı,
ikinci rekatın ikinci kıyam ve rükusunun da aynı şekilde ikinci re kattaki
birincilerinden daha kısa olacağını da ittifakla kabul etmişlerdir. Bununla
birlikte ikinci rekatın birinci kıyamı ile birinci rükusunun birinci rekattaki
ikinci kıyam ve ikinci rükudan daha kısa yapılıp yapılmayacağı hususunda
ihtilaf etmişlerdir. Bu durumda da hadis-i şerifte geçen "birinci kıyamdan
daha kısa, birinci rükudan daha kısa" ibarelerinin de manası bu olur.
Yoksa bunlar birbirine eşit midir? O taktirde de birinci kıyam ve rüku'dan daha
kısa sözü ile ilk kıyam ve ilk rüku mu kastedilmiş olmaktadır? İhtilaf
halindedirler.
Diğer taraftan her
ikisinde de kıraati ve rüku'yu uzun tutmanın hadislerde geçtiği gibi, müstehap
olduğunu ittifakla kabul etmişlerdir. Eğer her bir kıyamda yalnızca Fatiha'yı
okumakla birlikte her rüku'da da tuma'nıne'yi (rüku ve namazın diğer
hareketlerinde bulunduğu halde eklemlerinin yerli yerince oturması) eksiksiz
yerine getirecek olursa namazı sahih olmakla birlikte faziletli olanı yerine
getirmemiş olur.
Secdenin uzatılmasının
müstehap olup olmadığı hususunda da ihtilaf etmişlerdir. Mezheb alimlerimizin
çoğunluğu, secdeyi uzatmaz, aksine diğer namazlardaki kadarı ile yapmakla
yetinir, demişlerdir.
Mezheb alimlerimizin
muhakkik olanları da şöyle demektedir: Secdeyi kendisinden önceki rükua yakın
uzun tutması müstehap olur. Şafii'nin elBuveytı yoluyla gelen rivayetindeki
açık ifadesi de budur. Bu husustaki sahih ve sarih (ifadeleri açık) hadisler
dolayısı ile doğru olan da budur.
Rüku'dan her kalktığında
semiallahulimenhamideh dedikten hemen sonra rabbenalekelhamd'i sonuna kadar
söyler. Daha sahih olan iseh her bir kıyamda Fatiha'yı okumaya başlamadan önce
istiaze çekmesinin müstehap olduğudur. Sadece ilk kıyamda istiazede
bulunulacağı da söylenmiştir.
İlim adamları küsuf
namazı dolayısı ile hutbenin hükmü hakkında farklı kanaatlere sahiptir. Şafii,
İshak, İbn Cerir ve hadis ashabı fukahası namazdan sonra iki hutbe verilmesi
müstehaptır derken, Malik ve Ebu Hanife bu müstehap değildir demişlerdir.
Şafii'nin delili Buhari ve Müslim'in Sahih'leri ile başka kaynaklarda yer alan
Nebi (s.a.v.)'in küsuf namazından sonra hutbe okuduğunu ifade eden hadis-i
şerifterdir.(Müslim, Nevevi)
Kafirler Cahiller; güneş
ve ay tutulmasını basit yörüngesel bir fenomen olarak tanımlar.
ALLAH insanları
korkutmak için bu ayetlerini bir süreliğine perdeler. Bu perdenin yuvarlak
olması dünyanın küre olmasına en büyük delil olarak gösterilir. Belki de
yuvarlaktır. Lakin kesin olan bir şey var ki, Küsuf ve Husuf (güneş ve ay
tutulması) muhtemel bir musibetin habercisidir.
11 Ağustos 1999 14:02 de
% 98 tutulma marmara bölgesinde gözlemlenirken sözüm ona bilim adamları tv
lerde ‘bu bir doğa olayıdır, hiçbir şeyi etkilemez’ diye dolaşıyorlardı.
İnsanlar bu tutulmayı heyecan ve keyifle izlediler. Doktorların randevularını
bırakıp dışarıda koyu lacivart gökyüzünü hayranlıkla izlediklerine şahid oldum.
Ama Küsuf namazı kılanı görmedim. Alay edenler ise sayılamayacak kadar çok idi.
Altı gün sonraki 17 ağustos depremine kadar.
Dileyen güneş ve ay
tutulmasının izlendiği yerlerde deprem, sel, yangın veya başka bir toplumsal
sıkıntıyı gözlesin.
Aşağıdaki kaynaklarda
açıklama ve Namazına dair geniş bilgi var:
KAYNAKLAR |
|