باب
اجتناب البدع
والجدل
7. BİD'ATLARDAN VE
MÜCADELEDEN UZAK DURMANIN BEYANI
حَدّثَنا
سويد بن
سَعِيد،
وأحمد بن ثابت
الجدري.
قَالاَ: كان
رَسُول اللّه
صلى اللّه
عليه وسلم إذا
خطب احمرت
عيناه وعلا
صوته واشتد
غضبه كأنه
منذر جيش
يَقُولُ:
صبحكم مساكم.
ويَقُولُ:
((بُعثتُ أنا
والساعة
كهاتين)). ويقرن
بين إصبعيه
السبابة
والوسطى. ثم
يَقُولُ: ((أما
بعد. فان خير
الأمور كتاب
اللّه. وخير
الهدي هدي
مًحَمَّد. وشر
الأمور
محَدّثَاتها.
وكل بدعة
ضلالة)). وكان
يَقُولُ: ((مِن
ترك مالاً
فلأهله. ومِن
ترك ديناً أو
ضياعاً
فعليَّ أو
إليَّ)).
Cabir b. Abdillah
r.a.'den rivayet edildiğine göre şöyle demiştir; Resulullah Sallallahu Aleyhi
ve sellem hutbe okuduğu zaman gözleri kızarır, sesi yükselir ve öfkesi
şiddetlenirdi. Sanki, kendisi, düşman ordusunu gözetleyen “Muhakkak düşman,
size sabahleyin baskın yapacak, akşam hücum edecektir”, diyen bir gözcü idi.
(Tehlikeye karşı halkı uyarır), ve “Kıyamet günü ile ben bunlar gibi
gönderildim” derdi. Böyle söylerken şehadet parmağı ile onun yanındaki orta
parmağı birleştirirdi. Sonra derdi ki; “Konuşulan sözlerin en hayırlısı Allah
Teala’nın Kitabıdır. Yolların en güzeli Muhammed s.a.v.’in yoludur. İşlerin en
kötülerinden biri de (Nebi s.a.v.’den) sonra ihdas edilen (Din'e sokulmak istenen)
asılsız şeylerdir. Bid'atlar dalalettir.
”Resulullah
s.a.v. hutbelerinde şöyle de derdi; “Kim (ölüp de) mal bırakırsa, (bıraktığı
mal) onun mirasçılarınadır. Kim (ölüp de karşılıksız) borç bırakırsa veya
(bakıma muhtaç) çoluk çocuk bırakırsa onun borcunu ödemek ve aile efradına
bakmak bana aittir.”
AÇIKLAMA: Hutbe irad ederken Resulullah (Sallallahu Aleyhi ve Sellemnn gözlerinin
kızarması, sesinin yükselmesi ve öfkesinin şiddetlenmesinin sebebini, Sindi
şöyle açıklar:
Nebi (s.a.v.)
hitabet esnasında dikkatini' temas ettiği konuya teksif edince O'na tecelli
eden ilahi heybet ve azamet'in izleri belirgin bir şekilde mübarek vücudu
üzerinde görüıürdü. Diğer taraftan O'nun heyecanlı konuşması sayesinde sözleri
etkin bir tarzda dinleyicilerinin kalbine iyice yerleşmiş olurdu.
Sahih-i
Müslim'ın, cuma bahsine alınan bu hadisin şerhinde İmam-ı Nevevi der ki :
Resulullah
(Sallallahu Aleyhi ve Sellem)'in hutbede takındığı bu tavırdan mülhem olarak
hatibin, hutbesini heyecanlı, etkili ve gür sesli okuması, konusuna uygunluğunu
göz önünde tutması müstehap kılınmıştır. Resulullah (Sallallahu Aleyhi ve
Sellem)'in, hutbede halkı büyük günahlara ve tehlikeli durumlara karşı uyardığı
zaman öfkesinin artmış olpıası muhtemeldir.
Kadi iyad'a
göre, Resulullah (Sallallahu Aleyhi ve Sellem) şahadet parmağı ile onun
yanındaki orta parmağını birleştirerek söylediği:
«Ben ile
kıyamet günü bunlar gibi gönderildim.» sözü ile bu iki parmak arasında başka
parmak bulunmadığı gibi kendisi ile kıyamet günü arasında bit Nebi
bulunmadığını veyahut iki parmak arasında az bir fark olduğu gibi kendisi ile
kıyamet günü arasında da az bir süre bulunduğunu kasdetmiştir.
Resulullah
(Sallallahu Aleyhi ve Sellem)'in hutbesinde [EMMA BA'DU] sözünü kullandığı bu
hadisle sabit olduğu için Cuma, Bayram ve sair hutbelerde olsun, vaazların
girişinde ve kitabIarın mukaddimesinde olsun bu cümleyi kullanmak müstahabtır.
Sahih-i Buhari'de bunun müstahablığı hakkında açılan müstakil bir babta konuya
ait bir kaç hadis de zikredilmiştir. Bu cümlenin ilk olarak Davud
(Aleyhis'salam) tarafından kullanıldığını söyleyenler vardır. Umümiyetle
besmele, hamd ve salat'dan sonra söze başlanırken kullanılan bu cümle, bir
konudan diğer bir konuya geçiş işareti olarak kullanılır. Özlü tercemesi: = Ama
geçen sözlerden sonra ....
İmam-ı Nevevi
hadisin, «Kim (ölüp de karşılıksız) borç bırakırsa veya (bakıma muhtaç) çoluk
çocuk bırakırsa ... » metnini açıklarken de alimlerin şöyle dediklerini
nakleder:
Borçlu ölüp de
borcunu• karşılayacak mal bırakmayan ölülerin cenaze namazını Resulullah
(Sallallahü Aleyhi ve Sellem) kılmazdı. Böylece müslümanların borçlanmayı
küçümsemelerini ve borç ödeme işini ihmal etmelerini önlemek isterdi. CerrEtb-ı
Hakk'ın yardımı ile müslümanlar zaferler kazanarak Fütuhatta bulununca
Re¬sulullah (Sallallahü Aleyhi ve Sellem) :
"Kim ölüp
de (karşılıksız) borç bırakırsa borcunu ödemek bana aittir.» buyurdular ve
borçları ödemeye başladılar. Resulullah (Sal-• lallahü Aleyhi ve Sellem)
tarafından bu borcun ödenmesi vacip mi idi yoksa bir ikram mahiyetinde mi idi?
Bunda alimler ihtilaf etmişlerdir. En kuvvetli kavle göre; vacip idi. Diğer
taraftan bu mecburiyet Peygamber (Sallallahü Aleyhi ve Sellem) 'e mahsus mudur,
değil midir? Bazı alimler, bu durum Peygamber (Sallallahü Aleyhi ve Sellem) 'e
mahsus idi. Halifeler ve diğer devlet yetkilileri buna mecbur değildir,
demişlerdir. Bazı alimler de eğer devlet hazinesi buna müsaid ise ve daha
önemli harcama yeri yoksa devlet adamları böyle borçları ödemekle mükelleftirIer,
demişlerdir.