133- NAMAZIN (REK'AT
SAYISIN) DA ŞEK EDİP DOĞRUYU TAHARRİ EDEN (ARAŞTIRAN) HAKKINDA GELEN HADİSLER
BABI
حَدَّثَنَا
مُحَمَّد بْن
بشار.
حَدَّثَنَا مُحَمَّد
بْن جعفر.
حَدَّثَنَا
شعبة، عَن منصور؛
قال شعبة: كتب
إلي وقرأته
عليه. قَالَ:
أخبرني إبراهيم،
عَن علقمة،
عَن عَبْد
اللّه؛ قَالَ:
-
صلى رَسُول
اللَّهِ
صَلَى
اللَّهُ عَلَيْهِ
وَسلَّمْ
صلاة لا ندري
أزاد أو نقص. فسأل.
فحدثناه فثنى
رجله،
واستقبل
القبلة، وسجد
سجدتين. ثم
سلم. ثم أقبل
علينا بوجهه،
فقال ((لو حدث
في الصلاة شيء
لأنبأتكموه.
وإنما أنا بشر
أنسى كما
تنسون. فإذا
نسيت فذكروني.
وأيكم ما شك
في الصلاة
فليتحر أقرب
ذلك من
الصواب، فيتم
عليه ويسلم
ويسجد
سجدتين)).
Abdullah bin
.Mes'ud (r.a.)'den: şöyle demiştir: Resulullah (Sallallahu Aleyhi ve Sellem)
(bize) bir namaz kıldırdı. Fazla mı kıldı, eksik mi kıldı bilemiyeceğim.
Efendimiz, namazdan sonra (durumu bize) sordu. Biz O'na (durumu) anlattık.
Bunun üzerine Efendimiz bacağını büktü ve kıble'ye dönerek iki secde etti.
Sonra selam verdi. Selamdan sonra yüzünü bize çevirerek :
«Eğer namaz
hakkında yeni bir şey olsaydı ben size onu haber verirdim. Ben de ancak bir
insanım sizin gibi unuturum. Bunun için ben unuttuğum zaman bana hatırlatınız.
Ve hanginiz namaz (rek'atlerin)da şek ederse doğruya en yakın olanı taharri
etsin (araştırsın) de namazını onun üzerine tamamlasın. Selam versin ve iki
defa secde etsin» buyurdu."
Diğer
tahric: Buhari, Müslim, Nesai ve Ahmed
AÇIKLAMA: Kılınan namazın öğle namazı olduğu, Abdullah
(r.a.)'tan olan başka rivayetlerde belirtilmiştir. Nitekim müellifin 1205. nolu
hadisinde belirtilmiştir.
Nebi
(s.a.v.)'in kıldırdığı namazda fazlalık mı, eksiklik mi oldugu konusunda burada
bir tereddüt kaydedilmişse de diğer rivayetlerde fazlalık olduğu
belirtilmiştir. Müellifin 1205 nolu hadisinde fazlalık oldugu kesinlikle
belirtilmiştir.
Bu hadiste Nebi
(s.a.v.) duruma muttali olunca sehv secdesi yapıp selam verdikten sonra
sahabilere hitaben: ''Eğer namaz hakkında ... '' buyurmuştur.
1203 nolu
hadiste ise Nebi (s.a.v.)'in önce hitabede bulunduğu, sonra sehiv secdesi
yaptıgı beiirtilmiştir. Buradaki rivayetin alimlerce tercih edildiğine dair
gerekli bilgiyi orada vermiştik.
Hanefi alimleri
bu hadisi delil göstererek: Rek'at sayısında şek eden kişi, eşit olan
ihtimallerden hangisinin doğru olduğu hususunda gereken taharri (araştırma) yı
yapar ve kuvvetli gördüğü ihtimale namazını bina ederek tamamlar, demişlerdir.
EI-Menhel
yazarı bu konuda şöyle der: "Taharri etmekten maksad, doğruya en yakın
olan ihiimali araştırıp şekten kurtulmaktır. Eğer araştırma sonunda durum
aydınlığa kavuşursa ona göre hareket eder. Eğer tereddüdü aynen devam ederse,
kesin olan az rek'at sayısını esas tutarak namazını tamamlar.
Taharri ile
kasdedilen mana hususunda ihtilaf vardır: Bazıları: Taharri zann-ı ğalip ve
kuvvetli ihtimali tutmaktır, demişlerdir. Müslim'in yaptığı rivayetlerin zahiri
buna uyar.
Fethu'l-Bari'de
beyan edildiğine göre Ebu Hanife: Eğer şek ilk defa vuku bulursa kişi zann-ı
galibe göre namazını tamamlar. Zann-ı galibi yoksa, yani iki tarafı eşitse,
kesin olan rek'at sayısına göre namazını tamamlar, demiştir.
Şafiiler:
Taharri, rek'at sayısı hakkındaki zann-ı galibi tutmak değil, kesin olan az
rek'at sayısını tutmaktır. Çünkü müslümanın boynunda kesin borç durumunda olan
namaz, ancak kesin bilgi ile ikmal edilmekle onun zimmetinden çıkar,
demişlerdir.
İbn-i Hibban
ise "Taharri" ile kesin bilgiye bina etmenin ayrı ayrı şeyler
olduğunu şöyle beyan etmiştir: 'Bina etmek, mesela: Üç rek'at mı dört rek'at mı
diye şek edilmesi' haline mahsustur. Bu takdirde kişi şekk'i atıp kesin bildiği
rek'at sayısına bina etmek zorundadır. Taharri ise, kişinin namazdan ne
kıldığını bilmemesi, haline aittir. Bu takdirde gerekli araştırmayı yapar ve namazını
zann-ı galibe bina eder. Şu halde taharri ile, kesin bilgiye bina etmek,
tamamen ayrı şeylerdir.
Taharri ve
kesin bilgiye bina etmenin aynı şey olduğunu söyliyen Şafii, Davud ve İbn-i
Hazm'ın kavli nakledildikten sonra Nevevi'nin şöyle dediği beyan ediliyor:
'Cumhur: Taharri bir şeyi kasdetmektir, demiştir. Hadisin: فليتحر
الصواب cümlesinin manası: ''Doğru
olanı kasdetsin ve ona göre amel etsin''demektir. Doğruyu kasdetmek, kesin
bildiğine bina etmektir. O da az olan rek'at sayısıdır,'demiştir.
En-Neyl yazarı;
Bence 'Az rek'at sayısına bina etmek,'
'Kesin bilgiye bina etmek,' ve 'Doğruyu araştırmak' emrini veren
hadisler arasında bir ihtilaf yoktur. (Bilindiği gibi 1209 nolu Abdurrahman
(r.a.)'ın hadisi, az rek'at sayısına bina etmeyi; 1210 nolu Ebu Said (r.a.)'ın
hadisi, kesin bildiğine bina etmeyi ve 1211 nolu Abdullah (r.a.)'ın hadisi,
doğruya en yakın olanı taharri etmeyi emrediyorlar.) Çünkü sözlükte taharri,
doğruya en uygun olanı demektir. Rek'at sayısında şek belirdiği zaman Nebi
(s.a.v.) taharri'yi, kesin bildiğine bina etmeyi ve az rek'at sayısına bina
etmeyi emretmiştir. Lugat manasıyla taharri etmek neticesinde şek çemberinden
çıkmak mümkün ise; ki bu da ancak yakinen bilmekle mümkündür. Şüphesiz taharri,
az rek'at sayısına bina etmeye tercih edilir. Çünkü az rek'ate bina etmenin
caizliği, gerçeğin hatırlanmaması şartına bağlıdır. Taharri neticesinde gerçek
olanı hatırlanınca mes'ele hallolmuş olur. Araştırma neticesinde doğrusu
hatırlanmazsa, lugat manasıyla taharri gerçekleşmemiş olur. Ancak az rek'at
sayısına bina edilince lugat manasıyla taharri de gerçekleşmiş olur. Şu halde
hadisler arasında bir ihtilaf yoktur.' demiştir.
İbn-i Mace'nin,
taharri ile ilgili hadisi, ayrı babta rivayet etmesi taharriyi Hanefi'ler gibi
zann-ı galib manasına aldığına bir işaret sayılabilir. Keza müellifin rivayet
ettiği taharri hadisindeki'; "Doğruya en yakın olanı taharri etsin.''
cümlesinin zahiri de bu manaya uygun görülür. Fakat Müslim'deki cümle böyle
değildir. Ordaki cümle: "Doğruyu taharri etsin..'' diye geçer. Müellifin
bundan sonraki hadisinde geçen cümle ise Müslim'inkinin aynısıdır.