DEVAM: 18- HURMA
AĞAÇLARI VE ÜZÜM HARSI (= DALLARINDAKİ YAŞ HURMA VE YAŞ ÜZÜMDEN NE KADAR KURU
HURMA VE KURU ÜZÜMÜN ÇIKACAĞININ TAHMİNEN TESBİTİ) BABI
حَدَّثَنَا
موسى بْن
مروان الرقي.
حَدَّثَنَا
عمر بْن أيوب،
عَن جعفر بْن
برقان، عَن
ميمون بْن
مهران، عَن
مقسم، عَن ابن
عباس؛
-
أن النَّبي
صلَّى اللَّه
عليه وسلَّم،
حين افتتح
خيبر، اشترط
عليهم أن له
الأرض، وكل
صفراء وبيضاء.
يعني الذهب
والفضة. وقال
له أهل خيبر:
نحن أعلم
بالأرض.
فأعطناها على
أن نعملها ويكون
لنا نصف
الثمرة ولكم
نصفها. فزعم
أنه أعطاهم
على ذلك. فلما
كان حين يصرم
النخل، بعث إليهم
ابن رواحة.
فحزر النخل.
وهو الذي
يدعونه، أهل
المدينة،
الخرص فقال:
في ذا، كذا
وكذا. فقالوا:
أكثرت علينا
يا ابن رواحة.
فقال: أحزر النخل
وأعطيكم نصف
الذي قلت.
قال، فقالوا:
هذا الحق. وبه
تقوم السماء
والأرض. فقالوا:
قد رضينا أن
نأخذ بالذي
قلت.
(Abdullah) bin
Abbas (r.a.)'dan; Şöyle demiştir: Nebi (Sallallahu Aleyhi ve Sellem) Hayber'i fethşttiği zaman, Hayber toprağı ile nekadar altın
ve gümüş varsa hepisinin Zatı Nebevilerinin emrine
verilmesini şart koştu. (Yani bu şartla yerli yahudilerin
orada kalmalarına müsaade buyurdu.) Hayber yahudileri O'na: Biz toprak (tan iyi mahsul almak) işini
daha iyi biliriz. Bu itibarla toprağı bize ver. Meyvesinin yarısı bize ve
yarısı size ait olmak üzere biz işletelim, dediler.
Ravi demiştir ki. Nebi (Sallallahu
Aleyhi ve Sellem) (Hayber
arazisini) bu şekilde onlara verdi. Hurmaların toplanması zamanı yaklaşınca
Efendimiz Abdullah bin Ravaha (r.a.)'i Hayber yahudilerine gönderdi. İbn-i Ravaha hurma bahçelerindeki
meyve miktarını tahminen tesbit etti. Medine halkı bu
tahmini tesbit işine Hars derler. İbn-i
Ravaha: Bu hurmalıkta, şu kadar, bu kadar hurma var
dedi. Yahudiler: — Ey İbn-i Revaha, tahmin ettiğin
miktar bize fazla geldi, dediler. Bunun üzerine İbn-i
Revaha:
— Şu halde, bu miktarı ben kabullenirim ve
dediğim bu miktarın yarısını ben size veririm, dedi.
Ravi demiştir ki: Hayber yahudileri: — Hak
olan ancak senin yaptığın tahmindir ve gök ile yer ancak hak ile durur,
dediler. Sonra: Biz senin dediğin miktarı vermeye razı olduk, dediler.
AÇIKLAMA: EI-Menhel'de
belirtildiğine göre Said bin el-Müseyyeb,
Attab (r.a.)'a yetişmediği için senedde
inkıta vardır. El-Münziri: Senedin inkıtası açıktır.
Çünkü Said, Ömer (r.a.)'ın
hilafetinde doğmuştur. Attab (r.a.)'da Ebu Bekir (r.a.)'ın vefat ettiği
gün vefat etmiştir, demiştir.
Hadisin metni, Tirmizi'de buradaki gibidir. Ebu Davud'daki metin, mealen şöyledir:
"Resulullah (s.a.v.) hurma ağaçları hars edildiği gibi
üzümün hars edilmesini ve hurma zekatının kuru hurma
olarak alındığı gibi üzümün zekatının kuru' üzüm olarak alınmasını
emretti."
Yukarıdaki
yani, İbn-i Abbas (r.a.)'ın
hadisine diğer Kütüb-i Sitte'de
rastlamadım. Müellif, rehinler kitabının 14. babında İbn-i
Abbas (r.a.)'den buna benzer kısa bir hadis rivayet etmiş, oradaki nota göre o
hadis Zevaid türündendir. Buradaki hadisin Ahmed tarafından da rivayet edildiği Tuhfe'de
belirtilmiştir. Burada bu hadisin Zevaid türünden
olduğuna dair ne elimdeki nüshalarda ne de Sindi
haşiyesinde bir kayd'a rastlamadım. Bununla beraber Zevaid türünden olduğu kanısına vardım. Bu hadislerde geçen
bazı kelimeleri açıklayalım:
Hars: Dalları
üzerindeki yaş hurmadan ne kadar kuru hurmanın çıkacağını ve asmaları
üzerindeki yaş üzümden ne kadar kuru üzümün çıkacağını tahminen tesbit etmektir.
Nahl: Hurma ağaçlarıdır.
İneb: Yaş üzümdür. Üzümün lmrusuna
Zebib denilir. Yaş hurmaya Rutab,
kuru hurmaya da Temr denilir.
Kurum
:'Kerem'in çoğuludur. Üzüm asmaları demektir.
Bu babtaki hadisler, üzüm ve hurmanın harsının meşruluğuna
delalet ediyorlar. Bunun hikmeti şudur: Hurma ve üzüm, zekata
tabi meyvelerden olduğu için bunda zekat müstehaklarının
istihkakı vardır. Bu meyveler toplanıncaya kadar mal sahipleri bundan
yararlanmaktan men edilmiş olsalardı, zarara uğramış olurlardı. Mal
sahiplerinin men edilmemesi ise, fakirlerin hakkına halel getirebilir. Sonra
her mal sahibine güvenilemez. Bu sebeple hurma ve üzüm meyveleri olgunlaşmaya
yüz tutunca bu işten anlayan bilirkişiler devlet yetkilileri tarafından
gönderilerek bu meyvelerden tahminen ne kadar kuru hurma ve kuru üzümün
çıkacağı tesbit edilir ve tesbit
işinden sonra mal sahipleri meyvelerden yiyebilir, yedirebilir, başka
şekillerle de yararlanabilir. Sonra meyveler devşirildikten sonra bilirkişi
tarafından takdir edilmiş olan miktar için gereken zekatı
kuru hurma ve kuru üzüm olarak öder. Hars işi mal sahipleri ve zekat müstehakları için yararlı ve
kolaylık olduğundan meşru kılınmıştır.
Attab (r.a.)'ın Ebu Davud'un rivayetindeki
hadisinde belirtildiğine göre hurma ve üzüm zekatı
hars işinden hemen sonra çıkarılmaz. Bunlar kurutulduktan sonra çıkarılır.
Kurutulmaya elverişli olmayan çeşitlere gelince; Ebu
Hanife'ye göre miktarının nisaba erişip erişmediğine bakılmaksızın diğer
meyveler gibi zekatı yaş olarak çıkarılır. Veya değeri
nakit olarak ödenir. Ebu Yusuf ile Muhammed'e göre
kurutmaya elverişli olmayan çeşitlerde zekat yoktur.
Çünkü bunlara göre zekat, fazla emek vermeden bir yıl
durabilen meyveler için farzdır. Böyle olmayanlar için farz değildir.
Malikiler'e göre kurutmaya elverişli olmayan hurma ve üzüm
satılırsa, zekatı onun bedelinden ödenir. Satılmazsa
olgunlaştığı günkü kıymetine göre nakit olarak ödenir .Meyve
olarak verilemez.
Şafii ve Hanbeli mezhebIerine göre
kurutulmaya elverişli olmayan hurma ve üzüm de zekata tabidir. Zekat memuru bunun zekatını aynı meyveden alıp fakirlere dağıtabilİr. Veya bu meyveyi herhangi bir kimseye satıp
bedelini fakirlere dağıtabilir.
HARSIN
MEŞRÜLUĞU HAKKINDA ALİMLERİN GÖRÜŞLERİ
El-Menhel yazarı "Harb babı'' nda özetle şöyle der: Attab
(r.a.)'ın (1819 nolu)
hadisi ve benzeri hadisler, harsın meşruluğuna delalet ediyorlar. İlim ehlinin
çoğunun kavli de budur. Harsın hükmü ve hangi mallar için meşru kılındığı
yolunda alimler ihtilaf etmişlerdir. Şöyle ki:
1- Malik ve
arkadaşlarına göre üzüm ve hurmada hars vaciptir. Zekata
tabi diğer mallarda meşru değildir. Şüreyh. Ebu Ca'fer ve Zahiriye mezhebi alimlerinin bir kısmının kavli budur.
2- Şafii ve
Hanbeli alimlerine göre üzüm ve hurmada hars
sünnettir. Başka mallarda meşru değildir.
3- Ebu Hanife ve arkadaşlarına göre hars caiz değildir. Çünkü
bir tahmin ve zandır. Bunların bir delili de Tahavi'nin
rivayet ettiği Cabir (r.a.)'ın şu mealdeki hadisidir:
"ResuluIlah (s.a.v.) harstan nehiy etmiştir:' Bu
babtaki Attab (r.a.)'ın hadisine ve benzeri hadislere şöyle cevap vermişlerdir:
Bu hadisler, faizin haram kılınmasından önceki zamana aittir. Sonra nesh edilmiştir. Faizin haram kılınmasının daha önce
olduğuna dair iddia kabul olunmamıştır. Çünkü faiz, Veda haccında haram
kılınmıştır. Harsın neshedilmediği faraza kabul
edilse bile hars işi tarımla uğraşanların hiyanet
etmelerini önlemek içindir. Bu maksatla yapılmasında bir beis yoktur.
Harsın
meşruluğuna hükmeden alimler şöyle cevap vermişlerdir;
Peygamber (s.a.v.)'in hayatı boyunca hars işi sürdürülmüştür. Ondan sonra Ebu Bekir (r.a.) ve Ömer (r.a.) zamanında da devam
etmiştir. Hattabi: Sahabilerin
tümü harsı caiz saymış, bunu uygulamışlar ve buna herhangi bir sahabinin muhalefet ettiği rivayet edilmemiştir.
Geniş bilgi
için el-Menhel'e müracaat edilmesi tavsiye olunur.
İbn-i Abbas (r.a.)'ın
hadisinde Peygamber (s.a.v.)'in Hayber Yahudileri ile
yaptığı görüşme neticesinde hurma bahçelerini onlara teslim ederek Yahudilerin
bu bahçelere verecekleri emek ve bakım karşılığında mahsulün yarısını onlara
bıraktığı anlaşılıyor. Fıkıhta bu anlaşmaya "Müsakat"
denilir. Müellif bu hadisin kısa bir metnini 16 nolu
"Rehinler Kitabı"nın 14. babında rivayet etmiştir. Musakat hakkında gerekli bilgi inşaaIlah
orada verilecektir.
Hadis,
Yahudilere anlaşma ile verilen Hayber'deki hurma bahçeleri
meyvelerinin toplanması zamanı yaklaşınca hars işi için Peygamber (s.a.v.)'in İbn-i Revaha (r.a.)'ı gönderdiği
ve İbn-i Revaha (r.a.)'ın tam bir adaletle mahsülün
miktarını tesbit ettiğini bildiriyor. Çünkü Yahudiler
İbn-i Revahe (r.a.)'ın yaptığı takdirin fazla olduğunu söyleyince İbn-i Revaha (r.a.): şu halde bu
meyveleri ben toplarım ve takdir ettiğim meblağın yarısını ben size veririm
demiş, bahçıvanlar ise: Biz senin yapmış olduğun takdiri kabul ettik. Hak da
budur, demişlerdir. Yani kıyas-ı Nefs, mizan-ı
adalettir, demek istemişlerdir.
Hayber, Medine-i Münevvere'nin
kuzeyinde ve 60 - 70 Km. uzaklıkta bulunan bir kaç
kale ve köylerden ibaret bir bölgedir. Halen de bu ismi taşıyan bir köy orada
bulunmaktadır. Bu mııntıka Amalika
devletine mensup Hayber bin Kaay'ine
isimli bir adama izafeten bu ismi almıştır. Burası, hicretin yedinci yılı
Muharrem ayında fethedilmiştir. Peygamber (s.a.v.) Hudeybiye
seferinden dönünce Allah: ......... (Fetih 18)
ayetiyle Hayber'i fethetmelerini müjdelemiş, bunun üzerine
oraya hareket etmiştir. Bu hareketten haberdar olan Esed
ve Ğatafan kabileleri Hayber
yahudilerine yardım etmek üzere yola çıkmışlarsa da
Allah Teala onların kalbIerine
attığı korku ile gerisin geriye dönmüşler,
Peygamber
(s.a.v.) Hayber kalelerini bir bir
fethetmiş. Nihayet en kuvvetli kaleye varılınca 10 günden fazla muhasara
altında tutulmuş, daha sonra rahatsızlanan Peygamber {s.a.v.)
sancağı Ebu Bekir (r.a.)'e teslim ederek geri
çekilmiş. Ebu Bekir (r.a.) çetin savaşlar yapmasına
rağmen kesin sonuç alamadan geri dönmüş; daha sonra Ömer (r.a.) da aynı iş için
görevlendirilmiş, O da fetih işini bitirememiştir. Nihayet Peygamber (s.a.v.):
"Andolsun ben sancağı yarın öyle bir adama
vereceğim ki Allah ve Resulünü sever, Allah ve Resulü Onu sever ve Allah Onun
elleriyle Hayher fethini sonuçlandıracaktır'' buyUrmuş. O gece sahabiler bu
zatın kim olduğu hususunda merak edip konuşmuşlar. Sabah olunca Peygamber
(s.a.v.) Ali (r.a.)'ı sormuş ve Sahabiler O'nun
gözlerinin ağrıdığını söylemişler, Ali (r.a.) huzura getirilmiş, Peygamber
(s.a.v.) mübarek tÜkürüğünü onun gözlerine sürerek
dua buyurmuş. Allah Ali (r.a.)'a şifa vermiş ve Peygamber (s.a.v.) sancağı O'na
teslim buyurmuş; Ali (r.a.) savaşa devam ederek Hayber
fethini sonuçlandırmıştır.