SÜNEN İBN-İ MACE

Bablar Konular Numaralar

KİTABU’Z-ZEKAT

<< 1820 >>

DEVAM: 18- HURMA AĞAÇLARI VE ÜZÜM HARSI (= DALLARINDAKİ YAŞ HURMA VE YAŞ ÜZÜMDEN NE KADAR KURU HURMA VE KURU ÜZÜMÜN ÇIKACAĞININ TAHMİNEN TESBİTİ) BABI

 

حَدَّثَنَا موسى بْن مروان الرقي. حَدَّثَنَا عمر بْن أيوب، عَن جعفر بْن برقان، عَن ميمون بْن مهران، عَن مقسم، عَن ابن عباس؛

 - أن النَّبي صلَّى اللَّه عليه وسلَّم، حين افتتح خيبر، اشترط عليهم أن له الأرض، وكل صفراء وبيضاء. يعني الذهب والفضة. وقال له أهل خيبر: نحن أعلم بالأرض. فأعطناها على أن نعملها ويكون لنا نصف الثمرة ولكم نصفها. فزعم أنه أعطاهم على ذلك. فلما كان حين يصرم النخل، بعث إليهم ابن رواحة. فحزر النخل. وهو الذي يدعونه، أهل المدينة، الخرص فقال: في ذا، كذا وكذا. فقالوا: أكثرت علينا يا ابن رواحة. فقال: أحزر النخل وأعطيكم نصف الذي قلت. قال، فقالوا: هذا الحق. وبه تقوم السماء والأرض. فقالوا: قد رضينا أن نأخذ بالذي قلت.

 

(Abdullah) bin Abbas (r.a.)'dan; Şöyle demiştir: Nebi (Sallallahu Aleyhi ve Sellem) Hayber'i fethşttiği zaman, Hayber toprağı ile nekadar altın ve gümüş varsa hepisinin Zatı Nebevilerinin emrine verilmesini şart koştu. (Yani bu şartla yerli yahudilerin orada kalmalarına müsaade buyurdu.) Hayber yahudileri O'na: Biz toprak (tan iyi mahsul almak) işini daha iyi biliriz. Bu itibarla toprağı bize ver. Meyvesinin yarısı bize ve yarısı size ait olmak üzere biz işletelim, dediler.

 

Ravi demiştir ki. Nebi (Sallallahu Aleyhi ve Sellem) (Hayber arazisini) bu şekilde onlara verdi. Hurmaların toplanması zamanı yaklaşınca Efendimiz Abdullah bin Ravaha (r.a.)'i Hayber yahudilerine gönderdi. İbn-i Ravaha hurma bahçelerindeki meyve miktarını tahminen tesbit etti. Medine halkı bu tahmini tesbit işine Hars derler. İbn-i Ravaha: Bu hurmalıkta, şu kadar, bu kadar hurma var dedi. Yahudiler: —  Ey İbn-i Revaha, tahmin ettiğin miktar bize fazla geldi, dediler. Bunun üzerine İbn-i Revaha:

  Şu halde, bu miktarı ben kabullenirim ve dediğim bu miktarın yarısını ben size veririm, dedi.

 

Ravi demiştir ki: Hayber yahudileri: —  Hak olan ancak senin yaptığın tahmindir ve gök ile yer ancak hak ile durur, dediler. Sonra: Biz senin dediğin miktarı vermeye razı olduk, dediler.

 

 

AÇIKLAMA: EI-Menhel'de belirtildiğine göre Said bin el-Müseyyeb, Attab (r.a.)'a yetişmediği için senedde inkıta vardır. El-Münziri: Senedin inkıtası açıktır. Çünkü Said, Ömer (r.a.)'ın hilafetinde doğmuştur. Attab (r.a.)'da Ebu Bekir (r.a.)'ın vefat ettiği gün vefat etmiştir, demiştir.

 

Hadisin metni, Tirmizi'de buradaki gibidir. Ebu Davud'daki metin, mealen şöyledir:

"Resulullah (s.a.v.) hurma ağaçları hars edildiği gibi üzümün hars edilmesini ve hurma zekatının kuru hurma olarak alındığı gibi üzümün zekatının kuru' üzüm olarak alınmasını emretti."

 

Yukarıdaki yani, İbn-i Abbas (r.a.)'ın hadisine diğer Kütüb-i Sitte'de rastlamadım. Müellif, rehinler kitabının 14. babında İbn-i Abbas (r.a.)'den buna benzer kısa bir hadis rivayet etmiş, oradaki nota göre o hadis Zevaid türündendir. Buradaki hadisin Ahmed tarafından da rivayet edildiği Tuhfe'de belirtilmiştir. Burada bu hadisin Zevaid türünden olduğuna dair ne elimdeki nüshalarda ne de Sindi haşiyesinde bir kayd'a rastlamadım. Bununla beraber Zevaid türünden olduğu kanısına vardım. Bu hadislerde geçen bazı kelimeleri açıklayalım:

 

Hars: Dalları üzerindeki yaş hurmadan ne kadar kuru hurmanın çıkacağını ve asmaları üzerindeki yaş üzümden ne kadar kuru üzümün çıkacağını tahminen tesbit etmektir.

 

Nahl: Hurma ağaçlarıdır.

İneb: Yaş üzümdür. Üzümün lmrusuna Zebib denilir. Yaş hurmaya Rutab, kuru hurmaya da Temr denilir.

Kurum :'Kerem'in çoğuludur. Üzüm asmaları demektir.

 

Bu babtaki hadisler, üzüm ve hurmanın harsının meşruluğuna delalet ediyorlar. Bunun hikmeti şudur: Hurma ve üzüm, zekata tabi meyvelerden olduğu için bunda zekat müstehaklarının istihkakı vardır. Bu meyveler toplanıncaya kadar mal sahipleri bundan yararlanmaktan men edilmiş olsalardı, zarara uğramış olurlardı. Mal sahiplerinin men edilmemesi ise, fakirlerin hakkına halel getirebilir. Sonra her mal sahibine güvenilemez. Bu sebeple hurma ve üzüm meyveleri olgunlaşmaya yüz tutunca bu işten anlayan bilirkişiler devlet yetkilileri tarafından gönderilerek bu meyvelerden tahminen ne kadar kuru hurma ve kuru üzümün çıkacağı tesbit edilir ve tesbit işinden sonra mal sahipleri meyvelerden yiyebilir, yedirebilir, başka şekillerle de yararlanabilir. Sonra meyveler devşirildikten sonra bilirkişi tarafından takdir edilmiş olan miktar için gereken zekatı kuru hurma ve kuru üzüm olarak öder. Hars işi mal sahipleri ve zekat müstehakları için yararlı ve kolaylık olduğundan meşru kılınmıştır.

 

Attab (r.a.)'ın Ebu Davud'un rivayetindeki hadisinde belirtildiğine göre hurma ve üzüm zekatı hars işinden hemen sonra çıkarılmaz. Bunlar kurutulduktan sonra çıkarılır. Kurutulmaya elverişli olmayan çeşitlere gelince; Ebu Hanife'ye göre miktarının nisaba erişip erişmediğine bakılmaksızın diğer meyveler gibi zekatı yaş olarak çıkarılır. Veya değeri nakit olarak ödenir. Ebu Yusuf ile Muhammed'e göre kurutmaya elverişli olmayan çeşitlerde zekat yoktur. Çünkü bunlara göre zekat, fazla emek vermeden bir yıl durabilen meyveler için farzdır. Böyle olmayanlar için farz değildir.

 

Malikiler'e göre kurutmaya elverişli olmayan hurma ve üzüm satılırsa, zekatı onun bedelinden ödenir. Satılmazsa olgunlaştığı günkü kıymetine göre nakit olarak ödenir .Meyve olarak verilemez.

 

Şafii ve Hanbeli mezhebIerine göre kurutulmaya elverişli olmayan hurma ve üzüm de zekata tabidir. Zekat memuru bunun zekatını aynı meyveden alıp fakirlere dağıtabilİr. Veya bu meyveyi herhangi bir kimseye satıp bedelini fakirlere dağıtabilir.

 

HARSIN MEŞRÜLUĞU HAKKINDA ALİMLERİN GÖRÜŞLERİ

 

El-Menhel yazarı "Harb babı'' nda özetle şöyle der: Attab (r.a.)'ın (1819 nolu) hadisi ve benzeri hadisler, harsın meşruluğuna delalet ediyorlar. İlim ehlinin çoğunun kavli de budur. Harsın hükmü ve hangi mallar için meşru kılındığı yolunda alimler ihtilaf etmişlerdir. Şöyle ki:

 

1- Malik ve arkadaşlarına göre üzüm ve hurmada hars vaciptir. Zekata tabi diğer mallarda meşru değildir. Şüreyh. Ebu Ca'fer ve Zahiriye mezhebi alimlerinin bir kısmının kavli budur.

 

2- Şafii ve Hanbeli alimlerine göre üzüm ve hurmada hars sünnettir. Başka mallarda meşru değildir.

 

3- Ebu Hanife ve arkadaşlarına göre hars caiz değildir. Çünkü bir tahmin ve zandır. Bunların bir delili de Tahavi'nin rivayet ettiği Cabir (r.a.)'ın şu mealdeki hadisidir: "ResuluIlah (s.a.v.) harstan nehiy etmiştir:' Bu babtaki Attab (r.a.)'ın hadisine ve benzeri hadislere şöyle cevap vermişlerdir: Bu hadisler, faizin haram kılınmasından önceki zamana aittir. Sonra nesh edilmiştir. Faizin haram kılınmasının daha önce olduğuna dair iddia kabul olunmamıştır. Çünkü faiz, Veda haccında haram kılınmıştır. Harsın neshedilmediği faraza kabul edilse bile hars işi tarımla uğraşanların hiyanet etmelerini önlemek içindir. Bu maksatla yapılmasında bir beis yoktur.

 

Harsın meşruluğuna hükmeden alimler şöyle cevap vermişlerdir; Peygamber (s.a.v.)'in hayatı boyunca hars işi sürdürülmüştür. Ondan sonra Ebu Bekir (r.a.) ve Ömer (r.a.) zamanında da devam etmiştir. Hattabi: Sahabilerin tümü harsı caiz saymış, bunu uygulamışlar ve buna herhangi bir sahabinin muhalefet ettiği rivayet edilmemiştir.

 

Geniş bilgi için el-Menhel'e müracaat edilmesi tavsiye olunur.

 

İbn-i Abbas (r.a.)'ın hadisinde Peygamber (s.a.v.)'in Hayber Yahudileri ile yaptığı görüşme neticesinde hurma bahçelerini onlara teslim ederek Yahudilerin bu bahçelere verecekleri emek ve bakım karşılığında mahsulün yarısını onlara bıraktığı anlaşılıyor. Fıkıhta bu anlaşmaya "Müsakat" denilir. Müellif bu hadisin kısa bir metnini 16 nolu "Rehinler Kitabı"nın 14. babında rivayet etmiştir. Musakat hakkında gerekli bilgi inşaaIlah orada verilecektir.

 

Hadis, Yahudilere anlaşma ile verilen Hayber'deki hurma bahçeleri meyvelerinin toplanması zamanı yaklaşınca hars işi için Peygamber (s.a.v.)'in İbn-i Revaha (r.a.)'ı gönderdiği ve İbn-i Revaha (r.a.)'ın tam bir adaletle mahsülün miktarını tesbit ettiğini bildiriyor. Çünkü Yahudiler İbn-i Revahe (r.a.)'ın yaptığı takdirin fazla olduğunu söyleyince İbn-i Revaha (r.a.): şu halde bu meyveleri ben toplarım ve takdir ettiğim meblağın yarısını ben size veririm demiş, bahçıvanlar ise: Biz senin yapmış olduğun takdiri kabul ettik. Hak da budur, demişlerdir. Yani kıyas-ı Nefs, mizan-ı adalettir, demek istemişlerdir.

 

Hayber, Medine-i Münevvere'nin kuzeyinde ve 60 - 70 Km. uzaklıkta bulunan bir kaç kale ve köylerden ibaret bir bölgedir. Halen de bu ismi taşıyan bir köy orada bulunmaktadır. Bu mııntıka Amalika devletine mensup Hayber bin Kaay'ine isimli bir adama izafeten bu ismi almıştır. Burası, hicretin yedinci yılı Muharrem ayında fethedilmiştir. Peygamber (s.a.v.) Hudeybiye seferinden dönünce Allah: ......... (Fetih 18) ayetiyle Hayber'i fethetmelerini müjdelemiş, bunun üzerine oraya hareket etmiştir. Bu hareketten haberdar olan Esed ve Ğatafan kabileleri Hayber yahudilerine yardım etmek üzere yola çıkmışlarsa da Allah Teala onların kalbIerine attığı korku ile gerisin geriye dönmüşler,

 

Peygamber (s.a.v.) Hayber kalelerini bir bir fethetmiş. Nihayet en kuvvetli kaleye varılınca 10 günden fazla muhasara altında tutulmuş, daha sonra rahatsızlanan Peygamber {s.a.v.) sancağı Ebu Bekir (r.a.)'e teslim ederek geri çekilmiş. Ebu Bekir (r.a.) çetin savaşlar yapmasına rağmen kesin sonuç alamadan geri dönmüş; daha sonra Ömer (r.a.) da aynı iş için görevlendirilmiş, O da fetih işini bitirememiştir. Nihayet Peygamber (s.a.v.): "Andolsun ben sancağı yarın öyle bir adama vereceğim ki Allah ve Resulünü sever, Allah ve Resulü Onu sever ve Allah Onun elleriyle Hayher fethini sonuçlandıracaktır'' buyUrmuş. O gece sahabiler bu zatın kim olduğu hususunda merak edip konuşmuşlar. Sabah olunca Peygamber (s.a.v.) Ali (r.a.)'ı sormuş ve Sahabiler O'nun gözlerinin ağrıdığını söylemişler, Ali (r.a.) huzura getirilmiş, Peygamber (s.a.v.) mübarek tÜkürüğünü onun gözlerine sürerek dua buyurmuş. Allah Ali (r.a.)'a şifa vermiş ve Peygamber (s.a.v.) sancağı O'na teslim buyurmuş; Ali (r.a.) savaşa devam ederek Hayber fethini sonuçlandırmıştır.