SÜNEN İBN-İ MACE

Bablar Konular Numaralar

KİTABU’T-TALAK

<< 2057 >>

DEVAM: 22- HUL' EDİLEN KADIN, KOCASININ KENDİSİNE VERDİĞİ (MEHİRİ) (hul' bedeli olarak kocasına) VEREBİLİR, BABI

 

حَدَّثَنَا أبو كريب. حَدَّثَنَا أبو خالد الأحمر عن حجاج، عن عمرو بن شعيب، عن أبيه، عن جده؛ قَالَ:  - كانت حبيبة بنت سهل تحت ثابت بن قيس بن شماس. وكان رجلا دميما. فقالت: يا رَسُولَ اللَّهِ صَلَى اللَّهُ عَلَيْهِ وَسَلَم! واللَّه! لولا مخافة اللَّه، إذا دخل علي، لبصقت في وجهه. فقال رَسُولَ اللَّهِ صَلَى اللَّهُ عَلَيْهِ وَسَلَم ((أتردين عليه حديقته؟)) قالت: نعم. قَالَ، فردت عليهحديقته. قَالَ، ففرق بينهما رَسُولَ اللَّهِ صَلَى اللَّهُ عَلَيْهِ وَسَلَم.

 

فِي الزَوَائِد: في إسناده حجاج بن أرطاة، مدلس. وقد عنفه.

 

Amr bin Şuayb'ın dedesi (Abdullah bin Amr) (r.a.)'den; Şöyle demiştir: Habîbe bint-i Sehl, Sabit bin Kays bin Şemmas'ın nikahı altında idi. Sabit kısa boylu çirkin bir adam idi. Habîbe: Ya Resulallah! Vallahi eğer Allah korkusu olmasaydı kocam sabit yanıma girdiği zaman (yaratılışı itibari ile çirkinliğinden) onun yüzüne tükürürdüm, dedi. (Bu yüzden ondan ayrılmak istediğini söyledi) Bunun üzerine Resulullah (Sallallahu Aleyhi ve Sellem), kadın'a: «Sabit'in, vaktiyle mehir olarak sana verdiği bostanını kendisine geri verirmisin?» diye sordu. Kadın:. Evet veririm, dedi.

 

Ravi demiştir ki: Bunun üzerine kadın bostanı Sabit'e geri verdi. Ravi demiştir ki: Bundan sonra Resulullah (Sallallahu Aleyhi ve Sellem) Sabit ile Habîbe'yi biribirinden ayırdı.

 

Not: Zevaid'de şöyle denilmiştir: Bunun senedinde Haccac bin Ertat bulunur. Bu zat tedlisçidir ve bu hadisi an'ane ile rivayet etmiştir.

 

AÇIKLAMA: Bu hadis zevaid türündendir. Sabit (r.a.) ile karısı arasında hul' yolu ile boşama olduğuna dair Ebu Davud, Nesai'nin ve başka sahih hadis kitabıarında müteaddit rivayetler mevcuttur. Gerek müellifin rivayetlerinde ve gerekse diğer rivayetlerde Sabit'in karısının ismi değişik gelmiştir. Bazı rivayetlerde Cemile, bint-i SeluI, bir kısım rivayetlerde Habibe bint-i Sehl ve bir kısım rivayetlerde Meryem el-Meğaliye, diye geçer.

 

El-Hafız, el-Fetih'te beyan ettiğine göre İbn-i Abdi'l-Berr: Sabit bin Kays'ın karısının ismi hakkında ihtilaf vardır. Basra'lılar, kadının Cemile bint-i Übey (bin Selul) olduğunu, Medine'li alimler de onun Habibe bint-i Sehi olduğunu anlatmışlardır. Kadının ismine ait rivayetlerin ikisinin de sıhhatlı ve her iki hadisin meşhur oluşundan çıkan açık sonuç; olayların ayrı ayrı olup Sabit'in ayrı zamanlarda bu iki kadından hul' yolu ile boşanmış olmasıdır, demiştir.

 

El-Hafız: Bazı rivayetlerde bulunan Meryem el-Mağaliye, Ce'mile'nin başka bir ismi olabilir, demiş ve bu ihtimalin delillerini izah etmiştir. Kadının değişik isimleri hakkında görülen farklı rivayetlerin birleştirilmesi hususunda geniş bilgi için el-Fetih'in Hul' bölümüne müracaat edilebilir.

 

İlk hadiste Cemile'nin söylediği ولكني أكره الكفر في الإسلام. söz değişik manalarda yorumlanmıştır. EI-Fetih'te, el-Hafız bu hususta özetle şöyle der: Yani eğer ben, Sabit'in nikahı altında kalırsam küfrü mücip bir duruma düşmemi çirkin görüyorum. Kadın bu sözü ile şuna işaret etmiş olabilir: Sabit'e karşı duyduğum şiddetli nefretin baskısı ile sırf nikahımızın çözülmesi amacı ile İslamiyet'ten çıktığımı ve kafi olduğumu söylemek mecbüriyetinde kalabilirim. Kadın, böyle bir pozisyona girip böyle bir söz söylemesinin haram olduğunu biliyordu. Lakin şiddetli nefretin kendisini böyle bir duruma düşmesinden korkuyordu.

 

Tıybi: Kadının sözünün manası şu olabilir: Ben müslüman olduğum halde, kocasından nefret eden genç ve güzel kadından beklenen itaatsızlık ve kocanın hakkına riayetsizlik gibi İslamiyet'e ters düşen olumsuz davranışlar içerisine düşmekten korkarım. Kadın İslamiyet'e ters düşen kocaya itaatsızlığa ve koca hakkına riayetsizliğe küfür ismini vermiş olur, demiştir.

Cümlenin manası şöyle de olabilir: Ben nefret ettiğim bu adamla beraber yaşarsam, küfrün gereği olan düşmanlık, kin ve husumet gibi olumsuz hareketlerde bulunmayı çirkin görürüm. Bunun için ondan ayrılmak istiyorum.

 

Kadının sözünde bulunan küfürden maksat kocaya karşı küfran ve nankörlük olabilir. Çünkü kocanın hakkına riayetsizlik ve ona itaatsızlık, bir nevi nankörlüktür.

 

HADiSLERİN FIKIH YÖNÜ

 

1. Eşler arasında çıkan geçimsizlik yalnız kadın tarafından olsa bile hul' yolu ile boşanmak meşrudur. Bu geçimsizlik ve ayrılma nedeni sırf kadının kocasından nefret etmesi ve sevmemesi olabilir. Böyle bir durumda adam fidye ismi verilen bir mal karşılığı kadının talakını satabilir. Bu mal kadına vermiş olduğu mehir de olabilir. çünkü hadislerde belirtildiği gibi Sabit, karısı ile evlenirken mehir olarak bostanını vermişti. Kadın boşanma talebinde bulununca, mehir olarak almış olduğu bostanı geri vermiş ve bu fidye ve bedel karşılığı Sabit onunla hul' etmiş, yani talakını satmıştır.

 

2. Hul' eden adam karısına mehir olarak verdiği malın tamamını hul' fidyesi ve bedeli olarak geri alabilir. Hadisin buradaki rivayetine göre bundan fazla bir şey alamaz. Ancak hadisin sonunda

bulunan ve fazla bir şey almamaya ait; ... cümlesi Buhari'nin rivayetinde yoktur. Beyhaki 'ninkinde vardır. Keza Abdürrezzak, Ebu Davud ve Darekutni'nin mürsel rivayetlerinde bu cümlenin manasını ifade eden benzer cümle bulunuyor. Bu fazlalığı almanın daha iyi olduğunu söylemek mümkündür. Bu husustaki alimlerin görüşlerine gelince Tekmile yazarı özetle şöyle der: "Bu hadis, Sabit'in, mehir olarak karısına vermiş olduğu malın tamamını geri aldığına delalet" eder. Bu hususta alimlerin görüşleri şöyledir:

 

1. Hanefiler'e göre geçimsizlik kadın tarafından ise kocası hul' fidyesi olarak mehir miktarını geçmiyecek meblağı alabilir, bunda bir kerahat yoktur:. (Mehir miktarından fazla bir şey elması rnekruhtur, bununla beraber aldığı mal ona helaldır) Eğer geçimsizlik koca tarafından ise hul' yoılu ile yapacağı boşarnada kadından bir şey alması haramdır. (Fıkıh kitabıarında bulunan mekruhluk tabiri ile tahrimen mekruhluk kasdedilmiştir.)

 

2. Ahmed'e göre nikah akdinde anılan mehir miktarı ne ise bundan fazla bir meblağ üzerinde hul' etmek mekruhtur. Çünkü bu ve benzeri hadislerde fazlalıktan men edilmiştir.

 

3. Malik, Şafii ve cumhura göre; nikah akdinde anılan mehir mikdarından fazla bir meblağ üzerinde de hul' yapılabilir, bunda bir kerahat yoktur.