DEVAM: 22- HUL' EDİLEN
KADIN, KOCASININ KENDİSİNE VERDİĞİ (MEHİRİ) (hul' bedeli olarak kocasına)
VEREBİLİR, BABI
حَدَّثَنَا
أبو كريب.
حَدَّثَنَا
أبو خالد الأحمر
عن حجاج، عن
عمرو بن شعيب،
عن أبيه، عن
جده؛ قَالَ: -
كانت حبيبة
بنت سهل تحت
ثابت بن قيس
بن شماس. وكان
رجلا دميما.
فقالت: يا
رَسُولَ اللَّهِ
صَلَى
اللَّهُ
عَلَيْهِ
وَسَلَم! واللَّه!
لولا مخافة
اللَّه، إذا
دخل علي،
لبصقت في
وجهه. فقال
رَسُولَ
اللَّهِ
صَلَى
اللَّهُ عَلَيْهِ
وَسَلَم
((أتردين عليه
حديقته؟))
قالت: نعم.
قَالَ، فردت
عليهحديقته.
قَالَ، ففرق
بينهما
رَسُولَ
اللَّهِ صَلَى
اللَّهُ
عَلَيْهِ
وَسَلَم.
فِي
الزَوَائِد:
في إسناده
حجاج بن
أرطاة، مدلس.
وقد عنفه.
Amr bin Şuayb'ın
dedesi (Abdullah bin Amr) (r.a.)'den; Şöyle demiştir: Habîbe bint-i Sehl, Sabit
bin Kays bin Şemmas'ın nikahı altında idi. Sabit kısa boylu çirkin bir adam
idi. Habîbe: Ya Resulallah! Vallahi eğer Allah korkusu olmasaydı kocam sabit
yanıma girdiği zaman (yaratılışı itibari ile çirkinliğinden) onun yüzüne
tükürürdüm, dedi. (Bu yüzden ondan ayrılmak istediğini söyledi) Bunun üzerine
Resulullah (Sallallahu Aleyhi ve Sellem), kadın'a: «Sabit'in, vaktiyle mehir
olarak sana verdiği bostanını kendisine geri verirmisin?» diye sordu. Kadın:.
Evet veririm, dedi.
Ravi demiştir ki:
Bunun üzerine kadın bostanı Sabit'e geri verdi. Ravi demiştir ki: Bundan sonra
Resulullah (Sallallahu Aleyhi ve Sellem) Sabit ile Habîbe'yi biribirinden
ayırdı.
Not: Zevaid'de
şöyle denilmiştir: Bunun senedinde Haccac bin Ertat bulunur. Bu zat tedlisçidir
ve bu hadisi an'ane ile rivayet etmiştir.
AÇIKLAMA: Bu hadis zevaid türündendir. Sabit (r.a.) ile
karısı arasında hul' yolu ile boşama olduğuna dair Ebu Davud, Nesai'nin ve
başka sahih hadis kitabıarında müteaddit rivayetler mevcuttur. Gerek müellifin
rivayetlerinde ve gerekse diğer rivayetlerde Sabit'in karısının ismi değişik
gelmiştir. Bazı rivayetlerde Cemile, bint-i SeluI, bir kısım rivayetlerde
Habibe bint-i Sehl ve bir kısım rivayetlerde Meryem el-Meğaliye, diye geçer.
El-Hafız,
el-Fetih'te beyan ettiğine göre İbn-i Abdi'l-Berr: Sabit bin Kays'ın karısının
ismi hakkında ihtilaf vardır. Basra'lılar, kadının Cemile bint-i Übey (bin
Selul) olduğunu, Medine'li alimler de onun Habibe bint-i Sehi olduğunu
anlatmışlardır. Kadının ismine ait rivayetlerin ikisinin de sıhhatlı ve her iki
hadisin meşhur oluşundan çıkan açık sonuç; olayların ayrı ayrı olup Sabit'in
ayrı zamanlarda bu iki kadından hul' yolu ile boşanmış olmasıdır, demiştir.
El-Hafız: Bazı
rivayetlerde bulunan Meryem el-Mağaliye, Ce'mile'nin başka bir ismi olabilir,
demiş ve bu ihtimalin delillerini izah etmiştir. Kadının değişik isimleri
hakkında görülen farklı rivayetlerin birleştirilmesi hususunda geniş bilgi için
el-Fetih'in Hul' bölümüne müracaat edilebilir.
İlk hadiste
Cemile'nin söylediği ولكني
أكره الكفر في
الإسلام. söz değişik manalarda yorumlanmıştır.
EI-Fetih'te, el-Hafız bu hususta özetle şöyle der: Yani eğer ben, Sabit'in
nikahı altında kalırsam küfrü mücip bir duruma düşmemi çirkin görüyorum. Kadın
bu sözü ile şuna işaret etmiş olabilir: Sabit'e karşı duyduğum şiddetli
nefretin baskısı ile sırf nikahımızın çözülmesi amacı ile İslamiyet'ten
çıktığımı ve kafi olduğumu söylemek mecbüriyetinde kalabilirim. Kadın, böyle
bir pozisyona girip böyle bir söz söylemesinin haram olduğunu biliyordu. Lakin
şiddetli nefretin kendisini böyle bir duruma düşmesinden korkuyordu.
Tıybi: Kadının
sözünün manası şu olabilir: Ben müslüman olduğum halde, kocasından nefret eden
genç ve güzel kadından beklenen itaatsızlık ve kocanın hakkına riayetsizlik
gibi İslamiyet'e ters düşen olumsuz davranışlar içerisine düşmekten korkarım.
Kadın İslamiyet'e ters düşen kocaya itaatsızlığa ve koca hakkına riayetsizliğe
küfür ismini vermiş olur, demiştir.
Cümlenin manası
şöyle de olabilir: Ben nefret ettiğim bu adamla beraber yaşarsam, küfrün gereği
olan düşmanlık, kin ve husumet gibi olumsuz hareketlerde bulunmayı çirkin
görürüm. Bunun için ondan ayrılmak istiyorum.
Kadının sözünde
bulunan küfürden maksat kocaya karşı küfran ve nankörlük olabilir. Çünkü
kocanın hakkına riayetsizlik ve ona itaatsızlık, bir nevi nankörlüktür.
HADiSLERİN
FIKIH YÖNÜ
1. Eşler
arasında çıkan geçimsizlik yalnız kadın tarafından olsa bile hul' yolu ile
boşanmak meşrudur. Bu geçimsizlik ve ayrılma nedeni sırf kadının kocasından nefret
etmesi ve sevmemesi olabilir. Böyle bir durumda adam fidye ismi verilen bir mal
karşılığı kadının talakını satabilir. Bu mal kadına vermiş olduğu mehir de
olabilir. çünkü hadislerde belirtildiği gibi Sabit, karısı ile evlenirken mehir
olarak bostanını vermişti. Kadın boşanma talebinde bulununca, mehir olarak
almış olduğu bostanı geri vermiş ve bu fidye ve bedel karşılığı Sabit onunla
hul' etmiş, yani talakını satmıştır.
2. Hul' eden
adam karısına mehir olarak verdiği malın tamamını hul' fidyesi ve bedeli olarak
geri alabilir. Hadisin buradaki rivayetine göre bundan fazla bir şey alamaz.
Ancak hadisin sonunda
bulunan ve
fazla bir şey almamaya ait; ... cümlesi Buhari'nin rivayetinde yoktur. Beyhaki
'ninkinde vardır. Keza Abdürrezzak, Ebu Davud ve Darekutni'nin mürsel
rivayetlerinde bu cümlenin manasını ifade eden benzer cümle bulunuyor. Bu
fazlalığı almanın daha iyi olduğunu söylemek mümkündür. Bu husustaki alimlerin
görüşlerine gelince Tekmile yazarı özetle şöyle der: "Bu hadis, Sabit'in,
mehir olarak karısına vermiş olduğu malın tamamını geri aldığına delalet"
eder. Bu hususta alimlerin görüşleri şöyledir:
1. Hanefiler'e
göre geçimsizlik kadın tarafından ise kocası hul' fidyesi olarak mehir
miktarını geçmiyecek meblağı alabilir, bunda bir kerahat yoktur:. (Mehir
miktarından fazla bir şey elması rnekruhtur, bununla beraber aldığı mal ona
helaldır) Eğer geçimsizlik koca tarafından ise hul' yoılu ile yapacağı
boşarnada kadından bir şey alması haramdır. (Fıkıh kitabıarında bulunan
mekruhluk tabiri ile tahrimen mekruhluk kasdedilmiştir.)
2. Ahmed'e göre
nikah akdinde anılan mehir miktarı ne ise bundan fazla bir meblağ üzerinde hul'
etmek mekruhtur. Çünkü bu ve benzeri hadislerde fazlalıktan men edilmiştir.
3. Malik, Şafii
ve cumhura göre; nikah akdinde anılan mehir mikdarından fazla bir meblağ
üzerinde de hul' yapılabilir, bunda bir kerahat yoktur.