25- ZİHAR BABI
حَدَّثَنَا
أَبُو بَكْر
بْنُ أَبِي
شَيْبَة.
حَدَّثَنَا
عبد اللَّه بن
نمير.
حَدَّثَنَا
مُحَمَّد بن
إسحاق، عن
مُحَمَّد بن
عمرو بن عطاء،
عن سليمان بن
يسار، عن سلمة
بن صخر البياضي؛
قَالَ: - كنت
امرأ أستكثر
من النساء. لا
أرى رجلا كان
يصيب من ذلك
ما أصيب. فلما
دخل رمضانم ظاهرت
من امرأتي حتى
ينسلخ رمضان.
فبينما هي تحدثني
ذات ليلة
انكشف لي منها
شيء. فوثبت
عليها فواقتعها.
فلما أصبحت
غدوت على
قومي. فأخبرتهم
خبري. وقلت
لهم: سلوا لي
رَسُولَ اللَّهِ
صَلَى
اللَّهُ
عَلَيْهِ
وَسَلَم. فقالوا:
ما كنا نفعل.
إذا ينزل
اللَّه فينا
كتابا، أو
يكون فينا من
رَسُولَ
اللَّهِ
صَلَى اللَّهُ
عَلَيْهِ
وَسَلَم قول،
فيبقى علينا عاره
ولكن سوف
نسلمك
بجريرتك. اذهب
أنت فاذكر شأنك
لرَسُولَ
اللَّهِ
صَلَى
اللَّهُ
عَلَيْهِ
وَسَلَم.
قَالَ، فخرجت
حتى جئته،
فأخبرته الخبر.
فقال رَسُولَ
اللَّهِ
صَلَى
اللَّهُ عَلَيْهِ
وَسَلَم ((أنت
بذاك؟)) فقلت:
أنا بذاك. وها
أنا، يَا
رَسُولَ
اللَّه! صابر
لحكم اللَّه علي.
قَالَ ((فأعتق
رقبة)) قَالَ،
والذي بعثك بالحق!
ما أصبحت أملك
إلا رقبتي
هذه. قَالَ
((فصم شهرين
متتابعين))
قَالَ، قلت:
يَا رَسُولَ
اللَّه! وهل
دخل علي ما
دخل من البلاء
إلا بالصوم؟
قَالَ ((فتصدق
أو أطعم ستين
مسكينا))
قَالَ، قلت:
والذي بعثك
بالحق! لقد
بتنا ليلتناهذه،
مالنا عشاء.
قَالَ ((فاذهب
إلى صاحب صدقة
بني زريق فقل
له، فليدفعها
إليك. وأطعم
ستين مسكينا.
وانتفع
ببقيتها)).
Seleme bin Sahr
el-Beyazî (r.a.)'den; Şöyle demiştir: Ben (helalim olan) kadınlara karşı çok
şehvetli bir adamdım. Benim kadar helali ile temasta bulunan bir erkeğin
varlığını sanmıyorum. Bu durumum dolayısıyla Ramazan ayı girince, (gündüzleri
bir hataya düşmemek için) Ramazan ayı çıkıncaya kadar karımdan zıhar'da
bulundum. Bir gece karım benimle konuşurken onun şehvet getirici bir tarafı
açılıp o yere gözüm ilişti. Bunun üzerine ben de karımın üstüne atlayıp temasta
bulundum. Sabah olunca kavmimin yanına gidip başımdan geçeni anlattım ve:
Benim için (bu
durumu) Resulullah (Sallallahu Aleyhi ve Sellem)'e sorun, diye ricada bulundum.
(Fakat) Onlar: Biz bunu yapacak değiliz. (Çünkü) bunu yaptığımız zaman,
(bakarsın) Allah, hakkımızda ayet gönderir veya hakkımızda Resulullah
(Sallallahu Aleyhi ve Sellem)'in bir kavli olur da bunun lekesi bizim
üzerimizde kalır ve lakin, biz seni günahınla baş-başa bırakacağız. Sen git de
halini Resulullah (Sallallahu Aleyhi ve Sellem)'e anlat, dediler. Seleme
demiştir ki:
Artık ben
(onların yanından) çıktım ve nihayet Resûl-i Ekrem (Sallallahu Aleyhi ve
Sellem)'in huzuruna varıp başımdan geçen olayı O'na arzettim. Resulullah
(Sallallahu Aleyhi ve Sellem), bana: «Sen (mi) bu fiili işledin?» buyurdu. Ben
de: (Evet) bunu yapan benim. Ve Ya
Resûlallah! İşte ben (hazırım), Allah'ın benim aleyhimdeki hükmüne sabrederim,
dedim. Resulullah (Sallallahu Aleyhi ve Sellem) :
«Şu halde bir
rakaba (köle veya cariye)yi azad et», buyurdu. Seleme demiştir ki ben: (Ya
Resûlallah!) Seni hak (din) ile gönderen (Allah)'a yemin ederim ki, kendi
nefsimden başka hiç bir şeye malik değilim, dedim. Resûl-i Ekrem (Sallallahu
Aleyhi ve Sellem); «O halde aralıksız iki ay oruç tut», buyurdu. Seleme
demiştir ki, ben:
Ya Resûlallah!
Başıma gelen bela oruç tutmamdan başka bir sebeble mi geldi? dedim. Resûl-i
Ekrem (Saİlallahu Aleyhi ve Sellem): «Bu durumda sen yetmiş yoksula sadaka ver
veya yemek yedir», buyurdu. Seleme demiştir ki ben:
Seni hak ile
gönderen (Allah)'a yemin ederim ki, bu (geçen) gecemizi akşam yemeğimiz
bulunmadığı halde geçirdik, dedim. Buyurdular ki: «Öyle ise Benî Zürayk
(kabilesinin) zekat amili (memuru) na git de ona söyle, onların zekatını sana
ödesin. Sen de (bundan) altmış yoksulu yedir ve kalanından yararlan,»
Diğer tahric:
Ahmed, Ebu Davud, Hakim, Tirmizi ve Beyhaki de bunu rivayet etmişıerdir. Hakim
bu hadisin Müslim'in şartı üzerine sahih olduğunu, Tirmizi de bunun hasen -
sahih olduğunu söylemişlerdir.
AÇIKLAMA: Ebu Davud'un rivayetinde şu ilave vardır:
"Peygamber (s.a.v.); ",Sen (Beni Zürayk kabilesinin zekat memurundan
alacağın zekattan) bir vask kuru hurmayı altmış yoksula yedir. sen ve aile
ferdlerin de kalanı yiyin'' buyurdu. Seleme demiştir ki : Bunun üzerine ben
kavmime döndüm ve onlara: Ben sizin yanınızda darlık (güçlük) ve kötü görüş
buldum ve Peygamber (s.a.v.) yanında genişlik (kolaylık) ve iyi görüş buldum.
Ve sizin Zekatmızın bana verilmesini emretti, dedim."
Bazı
rivayetlerde cüz'i bir kelime farklılığı var ise de manayı etkiliyecek durumda
değildir.
HADİSİN FIKIH
YÖNÜ :
1- Geçici süre
için yapılan zihar yemini, bir süre ile kayıtlı olmayan zihar gibidır. Çünkü
Seleme (r.a.) Ramazan ayı çıkıncaya kadar karısını kendisine haram etmek kaydı ile
zihar etmişti. Şafii'ye göre böyle bir zihar, muteber degildir. Şu halde Bir
adam karısına: Sen bu geceye kadar bana, ananın sırtı gibisin, diye ziharda
bulunursa, Şafii'ye göre bu yemin geçersizdir. Cumhur ve Hanefiler'e göre,
adam, koştuğu süre bitmeden karısına yaklaşırsa kefaret ödemesi gerekir. Süre
bittikten sonra yaklaşırsa bir şey ödemesi gerekmez. Malik ve İbni Ebi Leyla'ya
göre süre bitince adamın kefaret ödemesi gerekir, yeminini bozmamış olması onu
kefaret ödemekten kurtarmaz.
2- Bu hadis,
zekatın tamamını bir sınıf müstehaklara vermenin caizliğine hükmedenler için
bir delildir. Çünkü bu hadiste Peygamber (s.a.v.) Ben-i Züreyk kabilesinin
zekatının tamamını Seleme (r.a.)'a ve aile efradına verilmesini emretmiştir.
Bilindiği gibi zekatın müstehakları sekiz sınıftır. Alimlerin çoğuna göre bu
sekiz sınıftan mevcut sınıfların hepsine dağıtmak gerekir.
3- Kefaret
olarak azad edilecek rakabe, köle veya cariye olabilir Bunların küçük yaştakini
veya tamamen işe yaramaz hale sokan eksiklikler hariç, bir elin, bir ayağın
kesikliği veya aksaklığı gibi bir kusuru olanı azad etmek de yeterlidir.
Cumhur'a göre rakabenin müslüman olması şarttır. Malik, Şafii ve Ahmed de bu
görüştedirler. Hanefiler ise delillerin umumiliğine bakarak kafir rakabeyi azad
etmek de kafidir, demişlerdir.
4. Rakabe (köle
- cariye) azad etmeye gücü yetmeyen adam, iki ay aralıksız oruç tutmakla
mükelleftir. Bu süre içinde Ramazan ayı, oruç tutmanın haram olduğu Ramazan
bayramının ilk günü ve Kurban bayramının dört günü bulunmayacaktır. Ancak Ebu
Hanife'ye göre Ramazan ayında oruç tutmakla mükellef olmayan yolcu ve hasta
adam Ramazan ayını ve bundan önce gelen Şaban ayını kefaret orucu ile
geçirebilir. Malik ve Ebu Yusuf ile Muhammed'e göre geçiremez. Adam iki aylık
kefaret orucunu tutarken bir gün bile oruca ara verirse daha önce tuttuğu oruç
muteber sayılmaz. Keza, adam bu iki ay içinde geceleyin bile karısına
yaklaşamaz. Çünkü henüz kefaret ödemiş değildir. Hastalık ve yolculuk gibi bir
mıizerete binaen oruca ara verilemez. Verildi mi, tutulan oruç muteber
sayılmaz.
5. İki ay
fasılasız oruç tutmaya muktedir olamayan bir kimse altmış yoksulu doyurur veya
onlara sadaka verir. Ebu Davud'n rivayetindeki ziyadeye göre bunlara bir Vask
yani altmış Sa' kuru hurma vermesi gerekir. Bir Sa' dört Müd'dür.
Bu madde
hakkındaki alimlerin görüşlerinin özeti:
a) Hanefiler'e
göre altmış yoksulun her birisine kuru hurma veya kuru üzüm veya arpadan birer
sa' veya yarım sa buğday verir. Bunun bedelini nakit olarak da ödeyebilir.
Yahut bunları sabah ve akşam doyurur.
b) Malik ve
Şafii'ye göre şehrin zahiresinin çoğu buğday ise bundan, arpa ise bundan,
altmış yoksulun beherine bir müd verir.
c) Ahmed'e göre
her yoksula bir müd buğday veya yarım sa' kuru hurma veya kuru üzüm verir.
Hadis kitablarında
ve şerhlerinde bunların hepsinin delilleri mevcuttur. Konunun uzamaması için bu
delilleri anlatmıyorum.
6- Bir adam
anılan kefaretin hiç birisini ifa etmeye muktedir değil ise bu hadisin zahirine
göre, yükümlülükten kurtulamaz. Çünkü Peygamber (s.a.v.) Seleme'ye yardımda
bulunarak altmış yoksula kefaret ödemesini sağlamıştır. Cumhürun kavli budur.
Dört mezheb imamlarının kavli de böyledir.