DEVAM: 59- SELEF,
BİLİNEN BİR ÖLÇEK VE BİLİNEN BİR TARTI İLE VE MALUM BİR VADEYE BAĞLANARAK
YAPILIR, BABI
حدّثنا
مُحَمَّدُ
بْنُ
بَشَّارٍ.
حدّثنا يَحْيَى
بْنُ سَعِيدٍ
وَعَبْدُ
الرَّحْمنِ بْنُ
مَهْدِيٍّ.
قَالاَ:
حدّثنا
شُعْبَةُ
((قَالَ يَحْيَى:
عَنْ عَبْدِ
اللهِ بْنِ
أَبِي
الءمنُجَالِدِ.
وَقَالَ
عَبْدُ
الرَّحْمنِ:
عَنْ أَبِي
الْمُجَالِدِ))
قَالَ:
امْتَرَى
عَبْدُ اللهِ
بْنُ
شَدَّادٍ
وَأَبُو
بَرْزَةَ فِي
السَّلَمِ.
فَأَرْسَلُونِي
إِلَى عَبْدِ
اللهِ بْنِ
أَبِي
أَوْفَي.
فَسَأَلْتُهُ
فَقَالَ: كُنَّ
نُسْلِمُ
عَلَى عَهْدِ
رَسُولِ
اللهِ صلى
الله عليه
وسلم
وَعَهْدِ
أَبِي بَكْرٍ
وَعُمَرَ فِي
الْحِنْطَةِ
وَالشَّعِيرِ
وَالزَّبِيبِ
وَالتَّمْرِ،
عِنْدَ
قَوْمٍ، مَاعِنْدَهُمْ. فَسَأَلْتُ
ابْنَ
أَبْزَي.
فَقَالَ: مِثْلَ
ذلِكَ.
Abdullah bin
Ebi'l-Mücâlid (r.a.)'den; Şöyle demiştir: Selem (usûlü ile yapılan akid
esnasmda satıcının yanında mal yoksa bu akdin caiz olup olmadığı) hususunda
Abdullah bin Şeddâd (bin el-Hâd) ile (Küfe kadısı Âmir bin Ebî Müsâ el-Eşarî)
Ebû Bürde arasında ihtilâf çıktı. Bunun üzerine (Tabii olan bu zâtlar) beni
(Sahâbîlerden) Abdullah bin Ebi Evfâ (r.a.)'e gönderdiler Ben de (gidip) ona
sordum. (Soruma cevaben): Biz, (gerek) Resulullah (Sallallahu Aleyhi ve Sellem)
hayatta İken ve (gerekse) Ebû Bekir'in ve Ömer'in (halifelikleri) zamanında
buğday, arpa, kuru üzüm ve kuru hurma için, yanlarında bu mallar bulunmayan bir
kavimle selem muamelesini yapardık, dedi.
(Abdullah
bin Ebi'l-Mücâlid demiştir ki:) Sonra ben (bu soruyu sahâbilerden) İbn-i Ebzâ
(el-Huzâi) (r.a.)'e (da) sordum. O da böyle (Yâni Abdullah bin Ebi Evfâ gibi)
cevab verdi.
Diğer tahric:
Bu hadisi Buhari, Ebu Davud ve Nesai de rivayet etmişlerdir ...
AÇIKLAMA: Hadisin açıklamasına geçmeden önce sened ve hadiste anılan bir zatın künyesi
ile ilgili bir durumu açıklamak ihtiyacını duydum. Şöyle ki:
Elde mevcut
sünenimizin üç nüshasında Abdullah bin Şeddad ile ihtilafa düşen zatın künyesi
"Ebu Berze" olarak geçer. Halbuki Buhari, Ebu Davud ve Nesai'nin
rivayetlerinde bu zatın künyesi "Ebu Bürde" olarak geçer. Buhari'nin
Kastalani, Ayni ve Tuhfetü'I-Bari şerhlerinde Ebu Bürde'nin Kufe kadısı Amir
bin Ebi Musa el-Eş'ari'nin künyesi olduğu belirtilmektedir. Ebu Berze künyeli
bir tabiinin bulunduğuna dair bir bilgi de edinemedim. Bu nedenle olayın
müteaddid olduğunu da söyleyemem. Bürde kelimesi ile Berze kelimesinin Arapça
yazılışları da birbirine çok benzer. Kanımca sünenimizdeki Berze kelimesi bir
kalem hatasıdır. Doğrusu Bürde'dir. Bunun için tercemede Ebu Bürde olarak ifade
ettim.
Hadisin ravisi
İbn-i Ebi'l-Mücalid ise Abdullah bin Ebi Evfa (r.a.)'in kölesidir. Ravi Yahya,
onun adının AbduIIah olduğunu belirtmiştir. Ravi Abdurrahman ise onun ismini
belirtmemiştir. Bazı rivayetlere göre onun ismi Muhammed'dir.
HADİS'İN
MANASI:
Daha önceki
hadislerin açıklaması bölümlerinde anlattığım gibi Selem muamelelerinde para ve
benzeri bedel peşin ödenir: Mal veresiye olur. Veresiye mal satıcılığını yapan
ve Müslem İleyh ismi verilen tarafın elinde ve mülkiyeti altında o malın
bulunması Şart değildir. Satıcı, o malı vadesi geldiğinde temin etmekle
mükelleftir. Mal satıcının kendi mahsulü olabildiği gibi piyasadan temin etmesi
de caizdir. Önemli olan husus malın şart koşulan vadede piyasada bulunmasıdır.
Sözü edilen malın Selem akdi yapıldığı sırada Müslem iIeyh ismi verilen
satıcının mülkiyetinde bulunmasının şart olup olmadığı hususunda, AbduIIah bin
Şeddad ile Ebu Bürde arasında ihtilaf olmuştur. Yani satıcının elinde bu mal
yok iken yapılan Selem akdi caiz mi, değil mi? Tabii olan bu iki zat, meselenin
halli için ravi İbn-i Ebi'l-Mücalid'i, Ashab-i Kiram'dan AbduIlah bin Ebi Evfa
(r.a.)'a göndermişlerdir. Bu ravi de gidip sormuştur. Verilen cevabta, sözü
edilen malın Selem akdi yapılırken satıcının elinde bulunmasının şart olmadığı
sonucu çıkarılıyor. Ravi bu soruyu sahabilerden İbn-i Ebza (r.a.)'a da sormuş,
O'ndan da ayni cevabı almıştır .. Şu halde bu hadis iki sahabi'den rivayet
edilmiştir.
HADİSTEN
ÇIKARILAN SONUÇ:
Selem usulü ile
satılan malın akid yapıldığı sıralarda satıcının elinde bulunması şart
değildir. Ancak piyasada bulunması hususunda ihtilaf vardır:
ALİMLEBİN BU
HUSUSTAKİ GÖRÜŞLERİ:
Ayni bu hadisin
şerhinde şöyle der: "Selem yolu ile satılan malın piyasada bulunup bulunmaması
durumu dört şekilde düşünülebilir:
1. Mal, Selem
akdi yapılırken piyasada bulunur. Fakat teslim etmek için koşulan vade
geldiğinde piyasada bulunmaz. Malın durumu böyle ise Selem akdi sahih
değildir.
2. Mal, selem
akdinin yapıldığı tarihten vadesi gelinceye kadar piyasada devamlı bulunur. Bu
takdirde selem akdi alimlerin ittifakı ile caizdir.
3. Mal, Selem
akdi yapıldığı tarihte piyasada yoktur. Fakat teslimi için koşulan vade
geldiğinde piyasada bulunur.
4. Mal, hem
selem akdi yapıldığında hem de teslim için koşulan vade geldiğinde piyasada
bulunur. Fakat akid ile vade arasındaki süre içinde kesintiye uğrar.
İşte üçüncü ve
dördüncü durumda olan malın selem usulü ile satılması bizce (Hanefi mezhebince)
caiz değildir. Malik, Şafii ve Ahmed'e göre caizdir. Bunların gerekçesi, selem
akdinde koşulan vade geldiğinde mal piyasada bulunduğu için temin ve tesliminin
mümkün olmasıdır. Biz deriz ki: Teslimi mümkün . olmayabilir. Şöyle ki: Satıcı
bu esnada ölebilir ve vade geldiğinde mal teslim edilmez. Dolayısıyla alıcı
zarara uğramış olur.
Hadiste,
ölçülerek satılan mallardan dört madde bulunur. ölçülmek suretiyle satılan
diğer mallar da bunlara kıyaslanır.
HADİSTEN
ÇIKARILAN DİĞER HÜKÜMLER :
1. Selem
muamelesi meşrudur.
2. Çıkan
problemlerin ilim ehline intikal ettirilmesi ve aydınlatıcı bilgi alınması
gereklidir.
3. Doğrusunun
meydana çıkarılması için ilmi meseleler üzerinde usulünce tartışma açılması ve
sohbet edilmesi meşrudur."
Avnü'l-Mabud
yazarı da: Selem akdi yapıldığı zaman bulunmayıp da vadesi geldiğinde bulunması
mümkün olan bir malın bu usulle satılmasının caizliği hususunda alimler ihtilaf
etmişlerdir: Cumhura göre selem akdi caizdir. Teslim etmek için koşulan vade
gelmeden önceki dönemde malın bulunmayışı selem akdinin caizliğine zarar
vermez. Ebu Hanife'ye göre zarar verir. Malın akid tarihinden vade tarihine
kadar geçen süre boyunca bulunması şarttır. Sevri ile Evzai de Ebu Hanife'nin
görüşüne katılmışlardır. Bunların delili İbn-i Omer (r.a.)'ın (2284'teki)
hadisidir. Cumhurun buna verdiği cevab o hadisin izahı bölümünde verilecektir,
demiştir.
Cumhürun delili
ise İbn-i Ebi'l-Mücalid'in nvayet ettiği AbduIlah bin Ebi Evfa ile İbn-i
Ebza'nın hadisidir.