DEVAM: 17- HAK SAHİBİ
(HAKKINI İSTEMEKTE) BİR NÜFÜZA SAHİBTİR, BABI
حدّثنا
إِبْرَاهِيمُ
بْنُ عَبْدِ
اللهِ بْنِ
مُحَمَّدِ
بْنِ
عُثْمَانَ،
أَبُو شَيْبَةَ.
ثنا إبْنُ
أَبِي
عُبَيْدَةَ
((أَظُنُّهُ قَالَ)).ثنا
أَبِي عَنِ
الأَعْمَشِ،
عَنِ أَبِي صَالِحٍ،
عَنْ أَبِي
سَعِيدٍ
الْخُدْرِيِّ؛
قَالَ: جَاءَ
أَعْرَابِيٌّ
إِلَى النَّبِيَّ
صلى الله عليه
وسلم
يَتَقَاضَاهُ
دَيْناً
كَانَ
عَلَيْهِ.
فَاشْتَدَّ
عَلَيْهِ، حَتَّى
قَالَ لَهُ:
أُحَرِّجُ
عَلَيْكَ إلاَّ
قَضَيتَنِي.
فَانْتَهَرَهُ
أَصْحَابُهُ
وَقَالُوا:
وَيْحَكَ!
تَدْرِي مَنْ
تُكَلِّمُ؟
قَالَ: إِنِّي
أَطْلُبُ
حَقِّي.
فَقَالَ
النَّبِيُّصلى
الله عليه
وسلم
((هَلاَّمَعَ
صَاحِبِ اَلْحَقِ
كُنْتُمْ؟))
ثُمَّ
أَرْسَلَ
إِلَى خَولَةَ
بِنْتِ
قَيْسٍ
فَقَالَ
لَهاَ ((إِنْ كَانَ
عِنْدكِ
تَمْرٌ
فَأَقْرِضْينَا
حَتَّى يَأْتِيَنَا
تَمْرُنَا
فَنَقْضِيَكِ))
فَقَالَتْ:
نَعَمْ.
بِأبِي
أَنْتَ يَا
رَسُولَ اللهِ.
قَالَ،
فَأَقْرَضَتْهُ.
فَقَضَى
الأَعْرَابِيَّ
وَأَطْعَمَهُ.
فَقَالَ:
أَوْفَيْتَ.
أَوْفَى
اللهُ لَكَ.
فَقَالَ
((أُولئِكَ خِيَارُ
النَّاسُ.
إِنَّهُ لاَ
قُدِّسَتْ
أُمَّةٌ لاَ
يَأْخُذُ
الضَّعِيفُ
فِيهَا
حَقَّهُ غَيْرَ
مُتَعْتَعٍ)).
في الزوائد:
هذا إسناد
صحيح، رجاله
ثقات.لأن إبراهيم
بْنُ عَبْد
الله، قَالَ
فيه أبو حاتم: صدوق.
Ebu Saîd-i Hudri
(r.a.)'den: şöyle demiştir: Bir bedevi Peygamber (Sallallahu Aleyhi ve
Sellem)'e gelerek Resul-i Ekrem (Sallallahu Aleyhi ve Sellem)'in uhdesinde
bulunan alacağını istedi de O'na karşı sert davrandı. Hattâ O'na: Borcumu
ödemezsen (veya: Borcumu ödediğin zaman dışında) seni sıkıştıracağım, dedi. Bunun
üzerine sahâbiler (o kaba) bedeviyi azarladılar ve (kendisine): Yazıklar olsun
sana kimle konuştuğunu biliyor (mu)sun? dediler. Bedevi: Ben şüphesiz hakkımı
istiyorum, dedi. Bundan sonra Peygamber (Sallallahu Aleyhi ve Sellem) (sahâbîlerine): «Niçin hak sahibi ile
beraber (ondan yana) olmadınız? (olmalıydınız), buyurdu. Sonra Resul-i Ekrem
(Sallallahu Aleyhi ve Sellem) (Hamza r.a.'ın karısı) Havle bint-i Kays
(r.anha)'ya (haber) gönderdi. Resul-i Ekrem (Sallallahu Aleyhi ve Sellem) ona:
«Eğer yanında kuru hurma varsa bize ödünç ver, bizim kuru hurmamız gelince
senin borcunu öderiz.» Havle de: Evet, babam sana feda olsun Ya Resulallah,
dedi.
(Rabi) demiştir
ki: Havle Resul-i Ekrem (Sallallahu Aleyhi ve Sellem)'e ödünç verdi. ve Resul-i
Ekrem (Sallallahu Aleyhi ve Sellem) de bedevi'nin borcunu ödedi ve ona yemek
yedirdi. Sonra bedevi (Resul-i Ekrem (Sallallahu Aleyhi ve Sellem))'e: Sen
benim hakkımı mükemmel bir şekilde ödedin. Allah da sana mükafatını tam olarak
versin, diye dua etti. Bunun üzerine, Resul-i Ekrem (Sallallahu Aleyhi ve
Sellem): İşte bunlar insanların en hayırlılarındandır. İçinde zayıf kimsenin
incitilmeden hakkını alamadığı bir toplum yücelemez. (veya yücelmesin.)
Not: Zevaid'de
şöyle denilmiştir: Bu, sahih bir seneddir, ravileri sika zatlardır. Çünkü ravi
İbrahim bin Abdillah'ın çok doğru sözlü olduğunu Ebu Hatim söylemiştir.
AÇIKLAMA: Nottan da anlaşılacağı üzere bu hadisler Zevaid türündendir.
Taberani son
hadisin benzerini Havle (r.anha) ve İbn-i Mes'ud (r.a.)'den, Bezzar ve Ahmed de
Aişe (r.anha)'dan rivayet etmişlerdir.
Babın
başlığında ve ilk hadiste geçen Sultan kelimesi lügatta hakimiyet, galebe
çalmak, delil, kuvvet otorite ve nüfuz gibi manalara gelir. Burada nüfuz manası
daha uygun olur kanısındayım. Yani alacaklı kişinin borçlusu üzerinde bir
nüfuzu, sözünün geçerliliği vardır. Bundan maksad da alacaklının edeb çerçevesi
içinde hakkını taleb ve bunda israr etme yetkisine sahib olduğunu ifade
etmektir.
Sindi, Sultan
kelimesini hak talebinde mübalağa etmek manasına yorumlamıştır. Buhari Vekalet
kitabında Ebu Hureyre (r.a.)'den bu hadisin bir benzerini rivayet etmiştir.
Oradaki rivayete göre; "Bir bedevi Peygamber (s.a.v.)'e gelerek alacağını
istemiş ve talebinde (bedevilik adeti üzere) kaba davranmış. Bunun üzerine sahabiler
bu bedeviye (söz veya fiilen) haddini bildirmek istemişler. Fakat Resulullah
(s.a.v.l: .....= eBu adamı bırakınız (dokunmayınız). Çünkü hak sahibi (edep
çerçevesinde) hakkını istemek yetkisine sahibtir.» buyurmuştur
İkinci hadiste
bulunan "Kuddiset" fiili "Takdis" masdarından alınmadır.
Takdis, günahlardan arındırmak, mübarek kılmak, zillet ve hakaretten kurtarmak,
yüceltmek gibi manalara gelir. Burada bunların herhangi birisi kasdedilmiş
olabilir. Bu cümle haber verme veya beddua mahiyetinde olabilir. Cümlenin
manasının açık şekli şudur: Zayıf ve güçsüz kimse bir toplum içinde hakkını
eziyetsiz alamıyorsa ve ancak incitilmek suretiyle hakkını alabiliyorsa o
toplum zillet ve hakaretten kurtulamaz, yücelemez, mübarek olamaz ve günahların
kirinden arınamaz. Yada kurtulmasın, yücelmesin, mübarek olmasın ve arınmasın
diye bunlar aleyhinde dua edilmiş olur. Her iki ihtimalde de zayıf insanı
incitmeden hakkını ödemenin önemi ve onu incitmenin vebali vurgulanmış olur.
Hadisin; «İşte bunlar
insanların en hayırlılarıdır» cümlesi ile şuna işaret edilmiş oluyor: Yani
hakkı savunan ve hak sahiblerinden yana çıkıp hakkın infaz edilmesine yardımcı
planlar insanların en hayırlılarıdır.
Alacaklı şahıs
bedevi olduğu için bedeviler..in adeti üzere sert ve kaba konuşmuştur. Ashab-ı
Kiram onu ikaz edip azarlamışlar ise de Resul-i Ekrem (s.a.v.), ashabını hak
sahibinden yana olmaya teşvik buyurmuş ve bedevinin alacağını temin edip
Ödediği gibi ona ikramda bulunmuş ve misafir edinip yedirmiştir. Gerçekten yüce
ahlak Örneği olan Resul-i Ekrem (s.a.v.)'in bedeviye gösterdiği müsamaha,
hoşgörü, iltifat ve ikram her türlü takdirin üstündedir. Nitekim bedevi,
başlangıçta alacağını isterken çok kaba davranmış, sert çıkışta bulunmuş
olmasına rağmen Resul-i Ekrem (s.a.v.)'in alicenablığı ile müsamaha ve ikramı
karşısında duygulanmış, memmin olmuş ve Resul-i Ekrem (s.a.v.)'e dua etmiştir.
HADİSTEN
ÇIKARILAN HÜKÜMLER
1- Borçla
muamele yapmak meşrudur.
2- Alacaklı
kimse edeb sınırını aşmamak kaydı ile hakkını isteme yetkisine sahibtir. Adab-ı
muaşerete yani beşeri münasebetlere aykırı söz veya davranışla hak talebinde
bulunmak uygun değildir.
3-
Cehaletinden, görgüsüzlüğünden dolayı kaba davranan ve sert çıkışla hakkını
taleb edenlere karşı müsamahakar davranılmalıdır.
4- Hak sahibine
hakkını alıncaya kadar yardımcı olmak ve hakkı savunmak gerekir.
5- Kuru hurmayı
ödünç almak meşrudur. (Kuru hurmanın veresiye kuru hurma ile satmak ayrı bir
meseledir. Satış yapıldığında verilen ile alınan hurma mikdarı eşit de olsa
veresiye olunca faiz sayılır.
6- Alacaklı
kişinin hakkı ödenirken ona hakkından fazla bir şey vermek ve ikramda bulunmak
meşrudur. (Ancak ödünç akdi yapılırken böyle bir fazlalık söz konusu edilmiş
ise veya bu amaçla akdin yapıldığı taraflarca bilinirse bu işlem faize girer.)
7- Zayıf ve
nüfuzsuz insanların haklarını kollamak ve korumak gerekir. Kuvvetli insanların
bunlara zulüm etmemeleri ve bilakis zulümden korumaları gerekir. Bir toplum
içinde bu vecibeye riayet edilmezse ve zayıf insanlar ancak incitilmek
suretiyle haklarını alabiliyorlaı bu toplumun tümü zarara uğrar, yücelmez,
bilakis zillet ve hakarete maruz kalır. Çünkü zayıfm hakkını korumak toplumun
görevidir. Birisi zayıfa zulüm ederken diğerlerinin seyirci kalması da bir
suçtur ve işte bu suçtan dolayı hepsi zarar görebilir