SÜNEN İBN-İ MACE

Bablar Konular Numaralar

KİTABU’S-SADAKA

<< 2426 >>

DEVAM: 17- HAK SAHİBİ (HAKKINI İSTEMEKTE) BİR NÜFÜZA SAHİBTİR, BABI

 

حدّثنا إِبْرَاهِيمُ بْنُ عَبْدِ اللهِ بْنِ مُحَمَّدِ بْنِ عُثْمَانَ، أَبُو شَيْبَةَ. ثنا إبْنُ أَبِي عُبَيْدَةَ ((أَظُنُّهُ قَالَ)).ثنا أَبِي عَنِ الأَعْمَشِ، عَنِ أَبِي صَالِحٍ، عَنْ أَبِي سَعِيدٍ الْخُدْرِيِّ؛ قَالَ: جَاءَ أَعْرَابِيٌّ إِلَى النَّبِيَّ صلى الله عليه وسلم يَتَقَاضَاهُ دَيْناً كَانَ عَلَيْهِ. فَاشْتَدَّ عَلَيْهِ، حَتَّى قَالَ لَهُ: أُحَرِّجُ عَلَيْكَ إلاَّ قَضَيتَنِي. فَانْتَهَرَهُ أَصْحَابُهُ وَقَالُوا: وَيْحَكَ! تَدْرِي مَنْ تُكَلِّمُ؟ قَالَ: إِنِّي أَطْلُبُ حَقِّي. فَقَالَ النَّبِيُّصلى الله عليه وسلم ((هَلاَّمَعَ صَاحِبِ اَلْحَقِ كُنْتُمْ؟)) ثُمَّ أَرْسَلَ إِلَى خَولَةَ بِنْتِ قَيْسٍ فَقَالَ لَهاَ ((إِنْ كَانَ عِنْدكِ تَمْرٌ فَأَقْرِضْينَا حَتَّى يَأْتِيَنَا تَمْرُنَا فَنَقْضِيَكِ)) فَقَالَتْ: نَعَمْ. بِأبِي أَنْتَ يَا رَسُولَ اللهِ. قَالَ، فَأَقْرَضَتْهُ. فَقَضَى الأَعْرَابِيَّ وَأَطْعَمَهُ. فَقَالَ: أَوْفَيْتَ. أَوْفَى اللهُ لَكَ. فَقَالَ ((أُولئِكَ خِيَارُ النَّاسُ. إِنَّهُ لاَ قُدِّسَتْ أُمَّةٌ لاَ يَأْخُذُ الضَّعِيفُ فِيهَا حَقَّهُ غَيْرَ مُتَعْتَعٍ)).

 

في الزوائد: هذا إسناد صحيح، رجاله ثقات.لأن إبراهيم بْنُ عَبْد الله، قَالَ فيه أبو حاتم: صدوق.

 

Ebu Saîd-i Hudri (r.a.)'den: şöyle demiştir: Bir bedevi Peygamber (Sallallahu Aleyhi ve Sellem)'e gelerek Resul-i Ekrem (Sallallahu Aleyhi ve Sellem)'in uhdesinde bulunan alacağını istedi de O'na karşı sert davrandı. Hattâ O'na: Borcumu ödemezsen (veya: Borcumu ödediğin zaman dışında) seni sıkıştıracağım, dedi. Bunun üzerine sahâbiler (o kaba) bedeviyi azarladılar ve (kendisine): Yazıklar olsun sana kimle konuştuğunu biliyor (mu)sun? dediler. Bedevi: Ben şüphesiz hakkımı istiyorum, dedi. Bundan sonra Peygamber (Sallallahu Aleyhi ve Sellem)   (sahâbîlerine): «Niçin hak sahibi ile beraber (ondan yana) olmadınız? (olmalıydınız), buyurdu. Sonra Resul-i Ekrem (Sallallahu Aleyhi ve Sellem) (Hamza r.a.'ın karısı) Havle bint-i Kays (r.anha)'ya (haber) gönderdi. Resul-i Ekrem (Sallallahu Aleyhi ve Sellem) ona: «Eğer yanında kuru hurma varsa bize ödünç ver, bizim kuru hurmamız gelince senin borcunu öderiz.» Havle de: Evet, babam sana feda olsun Ya Resulallah, dedi.

 

(Rabi) demiştir ki: Havle Resul-i Ekrem (Sallallahu Aleyhi ve Sellem)'e ödünç verdi. ve Resul-i Ekrem (Sallallahu Aleyhi ve Sellem) de bedevi'nin borcunu ödedi ve ona yemek yedirdi. Sonra bedevi (Resul-i Ekrem (Sallallahu Aleyhi ve Sellem))'e: Sen benim hakkımı mükemmel bir şekilde ödedin. Allah da sana mükafatını tam olarak versin, diye dua etti. Bunun üzerine, Resul-i Ekrem (Sallallahu Aleyhi ve Sellem): İşte bunlar insanların en hayırlılarındandır. İçinde zayıf kimsenin incitilmeden hakkını alamadığı bir toplum yücelemez. (veya yücelmesin.)

 

Not: Zevaid'de şöyle denilmiştir: Bu, sahih bir seneddir, ravileri sika zatlardır. Çünkü ravi İbrahim bin Abdillah'ın çok doğru sözlü olduğunu Ebu Hatim söylemiştir.

 

AÇIKLAMA:     Nottan da anlaşılacağı üzere bu hadisler Zevaid türündendir.

 

Taberani son hadisin benzerini Havle (r.anha) ve İbn-i Mes'ud (r.a.)'den, Bezzar ve Ahmed de Aişe (r.anha)'dan rivayet etmişlerdir.

 

Babın başlığında ve ilk hadiste geçen Sultan kelimesi lügatta hakimiyet, galebe çalmak, delil, kuvvet otorite ve nüfuz gibi manalara gelir. Burada nüfuz manası daha uygun olur kanısındayım. Yani alacaklı kişinin borçlusu üzerinde bir nüfuzu, sözünün geçerliliği vardır. Bundan maksad da alacaklının edeb çerçevesi içinde hakkını taleb ve bunda israr etme yetkisine sahib olduğunu ifade etmektir.

 

Sindi, Sultan kelimesini hak talebinde mübalağa etmek manasına yorumlamıştır. Buhari Vekalet kitabında Ebu Hureyre (r.a.)'den bu hadisin bir benzerini rivayet etmiştir. Oradaki rivayete göre; "Bir bedevi Peygamber (s.a.v.)'e gelerek alacağını istemiş ve talebinde (bedevilik adeti üzere) kaba davranmış. Bunun üzerine sahabiler bu bedeviye (söz veya fiilen) haddini bildirmek istemişler. Fakat Resulullah (s.a.v.l: .....= eBu adamı bırakınız (dokunmayınız). Çünkü hak sahibi (edep çerçevesinde) hakkını istemek yetkisine sahibtir.» buyurmuştur 

 

İkinci hadiste bulunan "Kuddiset" fiili "Takdis" masdarından alınmadır. Takdis, günahlardan arındırmak, mübarek kılmak, zillet ve hakaretten kurtarmak, yüceltmek gibi manalara gelir. Burada bunların herhangi birisi kasdedilmiş olabilir. Bu cümle haber verme veya beddua mahiyetinde olabilir. Cümlenin manasının açık şekli şudur: Zayıf ve güçsüz kimse bir toplum içinde hakkını eziyetsiz alamıyorsa ve ancak incitilmek suretiyle hakkını alabiliyorsa o toplum zillet ve hakaretten kurtulamaz, yücelemez, mübarek olamaz ve günahların kirinden arınamaz. Yada kurtulmasın, yücelmesin, mübarek olmasın ve arınmasın diye bunlar aleyhinde dua edilmiş olur. Her iki ihtimalde de zayıf insanı incitmeden hakkını ödemenin önemi ve onu incitmenin vebali vurgulanmış olur.

 

Hadisin; «İşte bunlar insanların en hayırlılarıdır» cümlesi ile şuna işaret edilmiş oluyor: Yani hakkı savunan ve hak sahiblerinden yana çıkıp hakkın infaz edilmesine yardımcı planlar insanların en hayırlılarıdır.

 

Alacaklı şahıs bedevi olduğu için bedeviler..in adeti üzere sert ve kaba konuşmuştur. Ashab-ı Kiram onu ikaz edip azarlamışlar ise de Resul-i Ekrem (s.a.v.), ashabını hak sahibinden yana olmaya teşvik buyurmuş ve bedevinin alacağını temin edip Ödediği gibi ona ikramda bulunmuş ve misafir edinip yedirmiştir. Gerçekten yüce ahlak Örneği olan Resul-i Ekrem (s.a.v.)'in bedeviye gösterdiği müsamaha, hoşgörü, iltifat ve ikram her türlü takdirin üstündedir. Nitekim bedevi, başlangıçta alacağını isterken çok kaba davranmış, sert çıkışta bulunmuş olmasına rağmen Resul-i Ekrem (s.a.v.)'in alicenablığı ile müsamaha ve ikramı karşısında duygulanmış, memmin olmuş ve Resul-i Ekrem (s.a.v.)'e dua etmiştir.

 

HADİSTEN ÇIKARILAN HÜKÜMLER

 

1- Borçla muamele yapmak meşrudur.

2- Alacaklı kimse edeb sınırını aşmamak kaydı ile hakkını isteme yetkisine sahibtir. Adab-ı muaşerete yani beşeri münasebetlere aykırı söz veya davranışla hak talebinde bulunmak uygun değildir.

 

3- Cehaletinden, görgüsüzlüğünden dolayı kaba davranan ve sert çıkışla hakkını taleb edenlere karşı müsamahakar davranılmalıdır.

 

4- Hak sahibine hakkını alıncaya kadar yardımcı olmak ve hakkı savunmak gerekir.

5- Kuru hurmayı ödünç almak meşrudur. (Kuru hurmanın veresiye kuru hurma ile satmak ayrı bir meseledir. Satış yapıldığında verilen ile alınan hurma mikdarı eşit de olsa veresiye olunca faiz sayılır.

 

6- Alacaklı kişinin hakkı ödenirken ona hakkından fazla bir şey vermek ve ikramda bulunmak meşrudur. (Ancak ödünç akdi yapılırken böyle bir fazlalık söz konusu edilmiş ise veya bu amaçla akdin yapıldığı taraflarca bilinirse bu işlem faize girer.)

 

7- Zayıf ve nüfuzsuz insanların haklarını kollamak ve korumak gerekir. Kuvvetli insanların bunlara zulüm etmemeleri ve bilakis zulümden korumaları gerekir. Bir toplum içinde bu vecibeye riayet edilmezse ve zayıf insanlar ancak incitilmek suretiyle haklarını alabiliyorlaı bu toplumun tümü zarara uğrar, yücelmez, bilakis zillet ve hakarete maruz kalır. Çünkü zayıfm hakkını korumak toplumun görevidir. Birisi zayıfa zulüm ederken diğerlerinin seyirci kalması da bir suçtur ve işte bu suçtan dolayı hepsi zarar görebilir