SÜNEN İBN-İ MACE

Bablar Konular Numaralar

KİTABU’L-AHKAM

<< 2313 >>

DEVAM: 2- ZULÜM VE RÜŞVET HAKKINDAKİ ŞİDDETLİ TEHDİD BABI

 

حدّثنا عَلِيُّ بْنُ مُحَمَّدٍ. حدّثنا وَكِيعٌ. حدّثنا ابْنُ أَبِي ذِئْبٍ، عَنْ خَالِهِ الْحارِثِ بْنِ عَبْدِ الرَّحْمنِ، عَنْ أَبِي سَلَمَةَ، عَنْ عَبْدِ اللهِ بْنِ عَمْرٍو؛ قَالَ: قَالَ رَسُولُ اللهِ صلى الله عليه وسلم:  ((لَعْنَةُ اللهِ عَلَى الرَّاشِي وَالْمُرْتَشِي)).

 

Abdullah bin Amr (bin el-Âs) (r.a.)'dan rivayet edildiğine göre: Resulullah (Sallallahu Aleyhi ve Sellem) şöyle buyurdu. demiştir: «Allah'ın la'neti rüşvet verenin ve rüşvet alanın üzerindedir (veya üzerinde olsun.)»

 

Diğer tahric: Bu hadisi, Tirmizi, Ebu Davud, İbn-i Hibban, Tabarani ve Darekutni de rivayet etmişlerdir.

 

AÇIKLAMA:   İbn-i Ebi Evfa (r.a.)'ın'hadisini Tirmizi, Hakim ve Beyhaki de rivayet etmişlerdir. Bu hadis, adaletten ayrılmayan hakimin yardımcısının Allah olduğuna ve zulüm eden hakim'in Allah'ın yardımından mahrum olduğuna delalet eder. Şu noktayı da belirteyim: Adalet ve hakkaniyet ederken, İlahi adalet ve Allah'ın koymuş olduğu esaslara uygun hakkaniyettir. İlahi adalet ve hakkaniyet ölçülerine ters düşen bir adalet kavramı makbul ve müteber değildir.

 

Tirmizi ve Ebu Davud'un rivayetlerindeki hadis metni şöyledir: ''Resulullah (s.a.v.) rüşvet vereni ve rüşvet alanı lanetlemiştir.''

 

Lanet: Allah'ın rahmetinden uzak olmaktır .. Allah falana lanet etti, denildiği zaman Allah'ın o kimseyi rahmetinden uzaklaştırdığı, ifade edilmiş olur. Resulullah (s.a.v.) falanı lanetledi, denilirken Resul-i Ekrem (s.a.v.)'in o kimsenin Allah'ın rahmetinden uzak kalmasını diledi, manası çıkabildiği gibi o kimsenin ilahi rahmetten uzak kaldığını bildirdi, manası da çıkabilir. Her iki yorum da anlayanlar için büyük bir tehdiddir.

 

Hülasa burada Resul-i Ekrem (s.a.v.) rüşvet vereni de alanı da lanetlemiştir. Yani bunların Allah'ın rahmetinden uzak olduklarını bildirmiştir ya da uzak kalmalarını dilemiştir.

Müellifimizin rivayeti de böyledir. Yani Allah'ın lanetinin bunlar üzerinde olduğu ve bunların rahmetten uzak tutulduğu Resul-i Ekrem (s.a.v.) tarafından haber verilmiştir veya Resul-i Ekrem (s.a.v.) bunların rahmetten uzak kalmaları için dilek ve, bedduada bulunmuştur.

 

Ahmed'in Sevban (r.a.)'den rivayet ettiği bir hadiste ''Raiş'' de vardır. Raiş, rüşvet alan ile veren arasında gidip gelen aracı demektir.

 

Tuhfe yazarı bu hadisin şehrinde özetle şu bilgiyi verir: "Raşi, rüşvet verendir. Mürteşi, rüşvet alandır. Raiş de bunlar arasında gidip gelen aracıdır. Rüşvet: Hak olmayan bir şeyi hak imiş gibi elde etmek için verilen mal ve menfaattır.

 

Kişinin hakkı olan bir şeyi elde edebilmesi için mecburiyet karşısında verdiği şey rüşvet sayılmaz. Keza bir zulümü defetmek ve kurtulmak için verilen şey de rüşvet sayılmaz. Rivayet edildiğine göre Ashab-i Kiram'dan İbn-i Mes'ud (r.a.) Habeşistan'da bir şeyden dolayı yakalanmış ve iki dinar vermek suretiyle kurtulabilmiştir. Tabiilerin imamlarından bir cemaattan rivayet edildiğine göre onlar: Bir kimsenin zulüm. korkusuyla kendi canını veya malını korumak ve kurtarmak için bir şey vermesinde bir sakınca yok, demişlerdir."

 

Avnü'l-Mabud yazarı da el-Kari'den naklen özetle şöyle der: "Rüşvet: Bir hakkın iptali veya hak olmayan bir şeyi hak imiş gibi elde etmek veya göstermek amacıyla verilen şeye denir. Fakat bir zulümü defetmek veya hak olan bir şeyi elde edebilmek için mecburiyet altında verilen şey rüşvet sayılmaz. Keza, hak sahibinin hakkını kazandırmak için çalışıp emek veren kimsenin aldığı mal da rüşvet sayılmaz. Böyle denilmiştir. Ancak son hüküm, hakimler, idareciler, devlet memurları ve yetkililer için değildir. Bunlar o hükmün dışında kalırlar. Çünkü hak sahibinin hakkını elde etmesi için ve kimsenin zulüme uğramaması için çalışmak bunların görevleridir.

Mecmaü'l-Bihar'da: Bir kimse kendi hakkını elde edebilmesi veya bir zulümü başından defetmesi için verdiği şey rüşvet değildir. denilmiştir.

 

Şevkani de; Bir kimsenin hakkı olan bir şeyi elde edebilmesi için gerektiğinde vereceği şeyin rüşvet sayılmıyacağı ve bu amaçla hakime rüşvet verebileceğini söyleyenlerin elinde makbul bir delil var ise bir diyeceğimiz yoktur. Müteber bir delil yok iken bunu, hadisin hükmünün dışında nasıl tuttuklarını bilemiyorum. Doğrusu ve hak olanı bu hadisin hükmünün umumiliğini tutmaktır, demiştir.