DEVAM: 2- ZULÜM VE
RÜŞVET HAKKINDAKİ ŞİDDETLİ TEHDİD BABI
حدّثنا
عَلِيُّ بْنُ
مُحَمَّدٍ.
حدّثنا وَكِيعٌ.
حدّثنا ابْنُ
أَبِي
ذِئْبٍ، عَنْ
خَالِهِ
الْحارِثِ
بْنِ عَبْدِ
الرَّحْمنِ،
عَنْ أَبِي
سَلَمَةَ،
عَنْ عَبْدِ
اللهِ بْنِ
عَمْرٍو؛
قَالَ: قَالَ
رَسُولُ
اللهِ صلى
الله عليه
وسلم: ((لَعْنَةُ
اللهِ عَلَى
الرَّاشِي وَالْمُرْتَشِي)).
Abdullah bin Amr
(bin el-Âs) (r.a.)'dan rivayet edildiğine göre: Resulullah (Sallallahu Aleyhi
ve Sellem) şöyle buyurdu. demiştir: «Allah'ın la'neti rüşvet verenin ve rüşvet
alanın üzerindedir (veya üzerinde olsun.)»
Diğer tahric:
Bu hadisi, Tirmizi, Ebu Davud, İbn-i Hibban, Tabarani ve Darekutni de rivayet
etmişlerdir.
AÇIKLAMA: İbn-i Ebi Evfa (r.a.)'ın'hadisini Tirmizi, Hakim ve Beyhaki de rivayet
etmişlerdir. Bu hadis, adaletten ayrılmayan hakimin yardımcısının Allah
olduğuna ve zulüm eden hakim'in Allah'ın yardımından mahrum olduğuna delalet
eder. Şu noktayı da belirteyim: Adalet ve hakkaniyet ederken, İlahi adalet ve
Allah'ın koymuş olduğu esaslara uygun hakkaniyettir. İlahi adalet ve hakkaniyet
ölçülerine ters düşen bir adalet kavramı makbul ve müteber değildir.
Tirmizi ve Ebu
Davud'un rivayetlerindeki hadis metni şöyledir: ''Resulullah (s.a.v.) rüşvet
vereni ve rüşvet alanı lanetlemiştir.''
Lanet: Allah'ın
rahmetinden uzak olmaktır .. Allah falana lanet etti, denildiği zaman Allah'ın
o kimseyi rahmetinden uzaklaştırdığı, ifade edilmiş olur. Resulullah (s.a.v.)
falanı lanetledi, denilirken Resul-i Ekrem (s.a.v.)'in o kimsenin Allah'ın
rahmetinden uzak kalmasını diledi, manası çıkabildiği gibi o kimsenin ilahi
rahmetten uzak kaldığını bildirdi, manası da çıkabilir. Her iki yorum da
anlayanlar için büyük bir tehdiddir.
Hülasa burada
Resul-i Ekrem (s.a.v.) rüşvet vereni de alanı da lanetlemiştir. Yani bunların
Allah'ın rahmetinden uzak olduklarını bildirmiştir ya da uzak kalmalarını
dilemiştir.
Müellifimizin
rivayeti de böyledir. Yani Allah'ın lanetinin bunlar üzerinde olduğu ve
bunların rahmetten uzak tutulduğu Resul-i Ekrem (s.a.v.) tarafından haber
verilmiştir veya Resul-i Ekrem (s.a.v.) bunların rahmetten uzak kalmaları için
dilek ve, bedduada bulunmuştur.
Ahmed'in Sevban
(r.a.)'den rivayet ettiği bir hadiste ''Raiş'' de vardır. Raiş, rüşvet alan ile
veren arasında gidip gelen aracı demektir.
Tuhfe yazarı bu
hadisin şehrinde özetle şu bilgiyi verir: "Raşi, rüşvet verendir. Mürteşi,
rüşvet alandır. Raiş de bunlar arasında gidip gelen aracıdır. Rüşvet: Hak
olmayan bir şeyi hak imiş gibi elde etmek için verilen mal ve menfaattır.
Kişinin hakkı
olan bir şeyi elde edebilmesi için mecburiyet karşısında verdiği şey rüşvet
sayılmaz. Keza bir zulümü defetmek ve kurtulmak için verilen şey de rüşvet
sayılmaz. Rivayet edildiğine göre Ashab-i Kiram'dan İbn-i Mes'ud (r.a.)
Habeşistan'da bir şeyden dolayı yakalanmış ve iki dinar vermek suretiyle
kurtulabilmiştir. Tabiilerin imamlarından bir cemaattan rivayet edildiğine göre
onlar: Bir kimsenin zulüm. korkusuyla kendi canını veya malını korumak ve
kurtarmak için bir şey vermesinde bir sakınca yok, demişlerdir."
Avnü'l-Mabud
yazarı da el-Kari'den naklen özetle şöyle der: "Rüşvet: Bir hakkın iptali
veya hak olmayan bir şeyi hak imiş gibi elde etmek veya göstermek amacıyla verilen
şeye denir. Fakat bir zulümü defetmek veya hak olan bir şeyi elde edebilmek
için mecburiyet altında verilen şey rüşvet sayılmaz. Keza, hak sahibinin
hakkını kazandırmak için çalışıp emek veren kimsenin aldığı mal da rüşvet
sayılmaz. Böyle denilmiştir. Ancak son hüküm, hakimler, idareciler, devlet
memurları ve yetkililer için değildir. Bunlar o hükmün dışında kalırlar. Çünkü
hak sahibinin hakkını elde etmesi için ve kimsenin zulüme uğramaması için
çalışmak bunların görevleridir.
Mecmaü'l-Bihar'da:
Bir kimse kendi hakkını elde edebilmesi veya bir zulümü başından defetmesi için
verdiği şey rüşvet değildir. denilmiştir.
Şevkani de; Bir
kimsenin hakkı olan bir şeyi elde edebilmesi için gerektiğinde vereceği şeyin
rüşvet sayılmıyacağı ve bu amaçla hakime rüşvet verebileceğini söyleyenlerin
elinde makbul bir delil var ise bir diyeceğimiz yoktur. Müteber bir delil yok
iken bunu, hadisin hükmünün dışında nasıl tuttuklarını bilemiyorum. Doğrusu ve
hak olanı bu hadisin hükmünün umumiliğini tutmaktır, demiştir.