SÜNEN İBN-İ MACE

Bablar Konular Numaralar

KİTABU’L-HUDUD

<< 2568 >>

DEVAM: 15- KAZİF (İFFETLİ BİR MÜSLÜMANA ZİNA İSNAD ETME) HADDİ (CEZASI) BEYANI BABI

 

حدّثنا عَبْد الَّرَحْمَنُ بْنُ إِبْرَاهِيمَ. ثنا ابْنُ أَبِي فُدَيْكٍ. حَدَّثَنِي ابْنُ أَبِي حَبِيبَةَ، عَنْ دَاوُدَ بْنِ الحُصَيْنِ، عَنْ عِكْرِمَةَ، عَنْ ابْنِ عَبَّاسٍ ، عَنْ النَّبِّي صلى الله عليه وسلم قَالَ:  ((إِذَا قَالَ الرَّجُلُ للرَّجُلُ: يَامُخَنَّثُ! فَاجْلِدُوهُ عِشْرِينَ. وَإِذَا قَالَ الرَّجُلُ للِرَّجُلِ: يَلُوطِيُّ! فَاجْلِدُوهُ عِشْرِينَ)).

 

İbn-i Abbas (r.a.)'den rivayet edildiğine göre; Nebi (Sallallahu Aleyhi ve Sellem) şöyle buyurmuştur: «Bir adam bir adama yâ muhannes dediği zaman o (diyen) adamı yirmi (kırbaçla) dövünüz. Ve bir adam bir adama yâ lûtî (livâtacı) dediği zaman o (diyen) adamı yirmi (kırbaçla) dövünüz.»

 

 

AÇIKLAMA:     Aişe (r.anha)'nın hadisini Tirmizi, Ebu Davud ve Nesai de rivayet etmişlerdir. İbn-i Abbas (r.a.)'ın hadisini Tirmizi ve Beyhaki de rivayet etmişlerdir. Tirmizi'nin rivayet ettiği hadisin meali şöyledir: ''Bir adam bir adama ya yahüdi dediği zaman o (diyen) adamı yirmi (kırbaçla) dövünüz. Ve bir adam bir adama ya muhannes dediği zaman o (diyen) adamı yirmi (kırbaçla) dövünüz. Kim bir mahremiyle (yani kendisiyle evlenmesi haram olan yakın akrabası durumundaki bir kadınla) cinsel ilişkide bulunursa onu katlediniz.''

 

Kazif ve bunun cezası olan Hadd-i kazİf hakkında genel bilgi verdikten sonra yukardaki hadislerin manasıyla ilgili gerekli bilgi verelim.

 

Kazİf: Bu kelimenin sözlük anlamı bir şeyi atmaktır. Fıkıhçılar ile hadisçilerin ıstılahında ise iffetli bir müslümanı açık veya kapalı bir ifade ile zinayla itham etmektir. Mesela bir adam iffetli bir müslümana: Sen zanisin, derse onu açıkça zina ile itham etmiş olur. Keza, mesela bir adam Ahmed oğlu Ali'ye sen Veli'nin oğlusun, derse Ali'nin anasını kapalı ve dolaylı yolla zinayla itham etmiş olur. Bu nevi' ithama Kazif ismi verilmiştir. Çünkü bu ithamı yapan kişi neye' ve kime isabet edeceğini düşünmeden, ne gibi tahribata sebebiyet vereceğini hesaba katmadan elindeki taşı uluorta fırlatan kimse gibi zina isnadı sözünü ağzından fırlatıp atmış olur. Ve bu sözden dolayı iffetli bir müslümanın ve yakınları ile çevresinin şeref, haysiyet, namus veiffetiyle oynamış olur. İtham altında tutulan müslüman ve onun yakınları büyük ızdırablar altında inim inim inlerken, ithamda bulunan kişi bu ızdırabıardan gMil, onların duyduğu acıyı duymaz, hatta belki bu isnaddan dolayı se~ vinç duyar.

 

Kazif suçuna Firye dedenilir. Firyenin sözlük anlamı ise iftira ve yalandan ibaret sözdür.

İffetli bir kadın veya erkeğe zina suçunu isnad edene de Kaazif (kaifedici) denilir. Adam bu çirkin iddiasını, sanığı zina halinde ve uygunsuz vaziyette gözleriyle bizzat gördüklerini usulü dairesinde ifade edecek dört erkek şahid ile ispatlamadığı takdirde müfteri durumuna düşer ve ceza olarak seksen değnek dövülür. Bu cezaya Kazf! haddi denilir. Kazif suçunu işleyip ispatlayamayanların bu cezaya çarpılacağı Nur suresinin 4'üncü ayetinde buyurulmuştur. Bu ve bunu takip eden 5 ayet şöyledir: ''İffetli hür kadınlara (zina çirkefinD atıp bunu Uspatlayıcı) dört şahid getiremeyenlere seksen değnek vurunuz. Ve bunların şahidliğini ilelebed kabul etmeyiniz. Bunlar şüphesiz fasıklardır. Ancak bu iftiradan sonra tevbe edip durumlarını islah edenler müstesnadır. (yani fasıkhktan kurtulabilirler.) Çünkü Allah şüphesiz garürdur, rahimdir.''

 

Kişinin kendi karısını zina ile itham etmesi ve bu isnadını dört görgü şahidin usulü dairesindeki ifadeleriyle ispatlayamaması halinde eşler arasında Lian işlemine baş vurulur. Lian'ın tarifi, hükmü ve bununla ilgili gerekli bilgi 10. Talak kitabının 27. babında geçti. Oraya müracaat edilebilir. Orada beyan edildiği gibi önce koca lian yemininde bulunma durumundadır. Şayet kendisi bu yeminden imtina ederse kendisine Kazif haddi uygulanır. Eğer bu yemini yaparsa Kazif cezasından kurtulur. Bu kere karısına lian ye:::nini teklif edilir. Kadın da lian yemininde bulunursa boşanmalan yoluna gidilir. Şayet kadın yeminden imtina ederse recmedilir.

 

Yukarda anılan cezayı gerektiren Kazif nasıloluşur?

 

Kazif sözleri üç kısımda mütalaa edilir: Zina isnadını apaçık ifade eden "Sen zanisin", "senin arkan zina etti" gibi söz. Bu nevi kazf sözüne "Sarih kazif" denilir. İkinci nevi ise "Sen facire bir kadmsın" gibi zina anlamına ve başka anlamlara yorumlanabilen söz.erdir. Bu nevi sözlere "Kinaye kazif" denilir. Sarih kazif sözleri kesintikle Kazif suçunu oluşturur. Fakat Kinaye kazif sözü, kazif anlamını ifade ettiği gibi başka manayı da ifade edebilir. Bu nevi sözleri söyleyen kişi, ben bununla zina isnadını kasdettim, der ise kazif suçunu işlemiş olur. Şayet, ben bununla zina isnadı manasını kasdetmedim, der ve hakkında bu söz söylenen şahıs da kendisini doğrularsa kazif suçu işlenmiş sayılmaz. Eğer hakkında bu söz söylenen şahıs kendisini yalanlayıp, hayır bu adam bana zina isnad etmeyi kasdetti, der ise bu sözü söyleyen adama yemin teklifi edilir. Adam zina isnadı niyetiyle söylemediğine yemin ederse had cezasından kurtulmuş olur. Fakat müslüman kardeşi hakkında uygunsuz sözler kullandığı için Devlet yetkilisinin uygun göreceği tahkir, teşhir, hapis gibi bir tazir cezasına çarptırılır.

 

Sarih ve kinaye kazif sözlerine ait yukarda anlatılan hüküm hususunda mezhep imamları ittifak halindedir.

 

Kazif sözlerinin üçüncü nevi ise "Aslını soruştur", Ey meşru doğumlu insan" gibi sözlerdir. Buna Tariz yollu kazif nevi denilir.

 

Hanefiler'e ve Şafiiler'in bir görüşüne göre Tariz sözleri ile kazif maksadı güdülmüş olsa bile kazif cezasını gerektirmez. Şafiiler'in diğer bir kavli ile Hanbeliler'in bir kavline göre bununla zina isnadı kasdedildiği zaman kazif suçu işlenmiş sayılır.

 

Malikiler'e göre bu nevi sözlerle zina isnadı niyeti olsun veya olmasın kazif suçuişlenmiş olur.

 

KİMLERİN KİMLER HAKKINDAKİ KAZİF SÖZLERİ KAZİF CEZASINI GEREKTİRİR

 

Dört mezheb imamlarına göre hür, reşid (akıllı, baliğ) , bir müslüman bir baskı altında olmaksızın hür, reşid ve iffetli bir müslüman erkeği zina ile ith am ettiği zaman bu isnadını dört erkek ve adil şahid ile ispatlamak durumundadır. İspatlıyamadığı takdirde kazif cezasına çarptırılır. Keza yukarda vasıfları yazılı kişi reşide, iffetli ve hür bir kadını zina ile itham ettiği zaman yukarda belirtildiği gibi isnadını şahidlerle ispatlıyamazsa kazif cezasına çarptırılır. Daha önce zina suçundan dolayı cezaya çarptırılmış, sabıkalı bir erkeğe veya kadına zina isnad eden kimse kazif suçunu işlemiş olmaz. Çünkü itham ettiği kişide bu suç mevcuttur.

 

 

HANGİ SUÇ İSNADI KAZİF CEzASINI GEREKTİRİR

 

Yukarda durumu anlatılan bir müslüman diğer bir müslümanı zina veya livata ile ith am ederse kazif suçunu işlemiş olur. Keza, hür ve müslüman bir kadından doğma bir kimseye: Senin nesebin sahih değildir, diyen kişi kazif suçunu işlemiş olur. Bu hususta mezheb imamları ittifak halindedir. Fakat bir kimse bir kimseyi başka bir günah ile itham ederse kazif suçu işlemiş olmaz ve ona kazif cezası uygulanmaz. Abdurrahman El-Cezeri ' nin "Dört Mezheb'in Fıkhı" adlı kitabının Cezalar bölümünde yukardaki bilgiler verilmektedir. Bu arada şu bilgi de veriliyor: Bir kimse bir müslümana: "Ey" fasık, ya habis, ya muhannes, ya facir, ya namazsız" sözlerinden birisini söylemekle onu bu suçlardan birisiyle itham ederse, bu suçlar zinadan başka suçlar olduğu için ithamcı kişi kazif suçunu işlemiş olmaz. Yani kazif cezasıyla cezalandırılmaz. Hakimin uygun göreceği bir tazir cezasıyla cezalandırılır. Tazir cezası hapis, dövme, teşhir, kınama gibi önleyici ve islah edici bir ceza olur.

 

Kazif cezası olan seksen değnek, ith am edilen tarafın talebine binaen uygulanır. Çünkü onun şeref ve haysiyetiyle oynanmıştır. Şayet zina ile itham edilen kimse, itham edeni bağışlarsa, ithamcı taraf kazif cezasından kurtulmuş olur. Bu hususta da imamlar ittifak halindedir.

 

Kazif ile ilgili hükümler hususunda geniş bilgi almak için fıkıh kitabıarına müracaat edilmelidir.

 

HADİSLERİN MANASI İLE İLGİLİ İZAHI VERELİM

 

ilk hadiste: Aişe (r.anha): Münafıklar tarafından kendisine yapılan iftira ve asılsız itham olayına işaretle bu dedikoduya katılan müslüman iki erkek ile bir kadının kazif cezasına çarptırıldığını ifade eder.

 

Aişe (r.a.aJ 'ya münafıklarca yapılan iftira ve itham meselesi hakkındaki geniş bilgi Buha ri' nin Şehadet, Meğazi, Tefsir, Cihad, İtisam ve Tevhid bölümlerinde, Müslim'in Tevbe bölümünde vEnes ai' nin Tefsir bölümünde yine Anamız A i ~ e (r.anha)'ya yakıştırılmak istenen suçun tamamen asılsız olup o mübarek hatUnun iffeti, nezaheti ve masumiyeti Nur suresinin 11'nci ayetinden 20'nci ayetine kadar olan 10 ayet ile tescil ve tevsik edilmiş olup konu hakkında geniş bilgi bu ayetlere ait . tefsir kitabIarında da mevcuttur. Biz burada söz konusu mesele hakkında özlü bilgi vermekle yetinelim.

 

Nur suresinin onbirinci ayetinden yirminci ayetine kadar olan ayetlerin iniş sebebi özetle şöyledir: Resul-i Ekrem (s.a.v.) bir yolculuğa çıktığı zaman muhterem zevceleri arasında kur'a çeker ve kur'a hangisine isabet ederse onu alıp beraberinde götürürdü. Hicretin altıncı yılı "Beni Müstalık" savaşında Aişe anamızı beraberlerinde götürmüşlerdi. Savaştan sonra Medine-i Münevvere'ye dönüşte Resul-i Ekrem (s.a.v.) ve beraberindeki kuvvetler bir sahada akşamlamışlardı. Konaklanan yerde bir kaç saat kalındıktan sonra yola devam emri verilmişti. Bu esnada Aişe (r.anha) def'i hacet için kafileden uzakça bir yere çekilmişti. Ve boynundan düştüğünün farkına vardığı gerdanlığını aramaya koyulmuştur. Aişe (r.anha) şütuf ve mahmil denilen etrafı ve üstü örtülü ve deveye yüklenen sandık gibi olan hevdecte yolculuk ediyordu. Konaklandığı zaman hevdec görevlilerce devenin sırtından indirilir. Yola çıkılacağı zaman tekrar devenin sırtına çıkarılıp bağlanırdı. Aişe gencecik zayıf bir hatundu. Vücudu çok hafif olduğu için görevliler o konak yerinde hevdeci deveye yüklerken Aişe (r.a.a) 'nın hevdecte olmadığını farkedemediler. Kafile yola devam etti. Aişe, kafilenin oldUğu yere dönünce kafilenin gitmiş olduğunu gördü. Kendisini muhakkak arayıp bulacaklar ümidiyle orada beklemeyi uygun buldu ve bekledi. Burada beklerken bir ara uykuya daldı. Böyle seferlercıe bir adet var idi. Görevlendirilen bir kişi kafile konakladığı yerden hareket ettikten sonra konaklama yerini kontrol eder, oraları dolaşır, bir şey unutulup unutulmadığını araştırır. Bu seferde bu iş için Safvan bin el-Muttal es-Seiemi görevlendirilmişti. Bu zat kafilenin konakladığı yeri dolaşırken Aişe (r.anha) anamıza rastlar ve devesini onun emrine verir. Aişe anamız onun devesine biner. Safvan da devesinin başını çekerek nihayet ikinci bir konaklama yerinde kafileye ulaşılır. İşte Aişe (r.anha) anamızın ve . Safvan (r.a.)'ın sonradan gelip kafileye yetişmelerini gören münafıkların başkanı Abdullah bin Übey denilen herif bu nezih ve pak iki mübarek şahsiyet hakkında iftira etmeye başladı ve onun gibi dış görünüşte müslüman olmakla beraber kalben kafir olan münafıkları grubu bu çirkin iftirayı dillerine dolayıp dedikodulara başladılar. Bu hainlerin hunharca iftiraları ve düşmanca dedikoduları bazı saf müslümanları da yanılttı, bunların da dedikodu etmeleri görüldü. Müslümanlardan bu çirkin dedikoduya kapılan iki erkeğin Hassan bin Sabit ile Mistah bin Usase ve kadının Hamne bint-i Cahş olduğu rivayet edilmiştir. Halbuki Aişe (r.anha) anamızın yüce fıtratı, nezahat ve paklığı apaçık idi. Safvan (r.a.) da sahabilerin en hayırlılarından idi. Hesül-i Ekrem (s.a.v.)'in bütün savaşlarında bulunma şerefine nail olmuştu. Aişe anamız münafıkların bu çirkin dedikodularını duymadı. Bu seferden dönülünce, hastalı:ındı ve hastalığı bir ay kadar sürdü. Bu sürece Resul-i Ekrem (s.a.v.)'in üzgünlüğünü seziyor, fakat nedenini bilemiyordu. Bir ay sonra sıhhata kavuşan Aişe anamız bu kere münafıkların çirkef zırıltılarını duyunca üzüntüsünden tekrar hastalanıp yataklık oldu. İffet ve paklığının ilahi bir tezkiye ile meydana çıkması için AIlah'a niyazda bulundu. Bu çirkin ve düşmanca dedikoduların şuyu bulması üzerine Resul-i Ekrem (s.a.v.) Mescid-i Nebevi'de bir hutbe irad ederek meaJen şöyle buyurdu: ''Ey müslümanlar! Benim ehlim (eşim) hakkında bana eziyet eden bir herif hakkında kim bana yardımcı olur? Valiahi ben ehlim hakkında hayırdan başka bir şey bilmiş değilim. Bu müfteriler bir adamın da ismini ortaya koydular. Bu zat hakkında da ben hayır'dan başka bir şer bilmiyorum,'' buyurdu. Aişe anamız ise: ''Allah benim masum olduğumu bilir, ben bir şey demem, ben bir salih kulolan Yusuf Peygamber'in babası Yakup Peygamber gibi; ''Şimdi benim işim güzelce sabretmektir. Söylediklerinize karşı sığınağım da Allah'tır.'' derdi.

 

Nihayet Resul-i Ekrem (Aleyhi's-salatü ve' s-selam) 'e N u r süresinin ll'inci ayeti ve bunu takip eden ayetler indi. Böylece Aişe (r.a.a) anamızın masumiyeti ve söylenen dedikoduların tamamen iftira olduğu Allah tarafından bildirildi. Bu ilahi vahiden dolayı son derece sevinen Resul-i Ekrem (s.a.v.), ıztırap içinde bulunan hakiki mü'minleri, özellikle Aişe anamızı ve onun babasıyla anasını müjdeledi, gönüllerindeki ıztıraba son vermiş oldu. Aişe anamız, masumiyetinin Kur'an ayetleri ile tescil edildiğini öğrenince: ''Ben kims'iye değil ancak Allah'a hamdederim,'' dedi.

 

Aişe anamızın masumiyetini tescil eden Nur suresinin 10 - 20'nci ayetlerin tefsirlerine bakıldığı zaman bu olay hakkında daha ayrıntılı bilgi edinmek mümkün olduğu için bu ayetlerin meal ve tefsirlerini buraya geçirmeye lüzum görmüyorum.

 

Aişe (r.a.a) 'nın hadisinde belirtildiği gibi -bu ayetler inince Resul-i Ekrem (s.a.v.) minbere çıkarak ayakta bu ayetleri okuyor. Sonra münafıkların yaptıkları iftirayı diline dolayarak o mübarek ve pak anamızı itham eden müslüman iki erkek ile bir kadının kazif cezasına çarptırılmasını emrediyor. Müellifimizin rivayetinde bu üç kişinin ismi belirtilmiyor. Ebu Davud'un bir rivayetinde bu şahısların Hassan bin Sabit, Mistah bin Üsase ve Hamne bint-i Cahş olduğu ifade edilmiştir. Hassan, Resul-i Ekrem (s.a.v.)'in şairi idi. O'nu şiirlerinde layıkıyla medhu sena ettiği için ona bu lakab verilmişti. Sahabilerin Ensar kısmındandır. Ama bu meselede maalesef hataya düşup cezaıanmayı hak etti. Hamne ise Resul-i Ekrem (s.a.v.)'in zevcelerinden Zeyneb bint-i Cahş'ın kız kardeşidir. Mistah da Ebu Bekr-i Sıddik (r.a.)'ın yakın akrabasıdır.

 

İbn-i Abbas (r.a.)'ın hadisinin Tirmizi tarafından da rivayet edildiğini yukarda belirttim. Tirmizi bu hadisin senedinde bulunan ravi İbrahim bin İsmaii bin Ebi Habibe'nin zayıf olduğunu belirtmiştir. Bu itibarla bu hadis zayıf sayılır. Bu hadise göre bir adam bir adama: ''Ya muhannes'' veya ''Ya Luti (livatacı)'' derse ona yirmi sopa atılır. Muhannes kelimesinin açıklaması hususunda Sindi' nin beyanına göre el-Mecma'da şu bilgi verilmiştir: "Muhannes: Kendisiyle livata edilen kimsedir. Muhannis ise yaratılışı itibarıyla durumu, hareketleri ve sesi kadınlarınkine benzeyen erkektir. Bir kavle göre muhannes ve muhannis durumunu, hareketlerini ve sesini kasıtlı olarak kadınlarınk;ine benzeten erkektir. Bu benzetiş kasıtlı olunca laneti mucibtir. Böylelerine lanet olsun mealinde hadis varid olmuştur. (Sünenimizde Nikah kitabının 22'nci babında geçen 1902 -1904 nolu hadisler muhannesler hakkındadırJSözü edilen benzeme bazen yaratılışta bulunur."

Luti ise livatacı (fail homoseksüel) anlamını ifade eder. Kendisi ile livata işi yapılan yani kullanılan şahıs manasına gelir.

 

Kazif hükümlerini yukarda beyan ederken: Bir kimsenin iffetli bir müslümanı: ''Ey zani'' veya ''Ey livatacı'' gibi sözlerle zi~ ile itham ettiği takdirde dört mezheb imamının ittifakıyla kazif suçunu işlemiş sayılır, diye bilgi vermiştim. Kazif suçunu işleyen kimse bu isnadı ispatlamadığı takdirde kazif cezası olan seksen değnek dövülmesi gerekir. Ama kişi zinadan başka bir günahla birisini itham eder, yani uygunsuz bir söz sarf ederse o takdirde devlet yetkilisinin uygun göreceği bir tazir cezası ile cezalandırılır. Muhannes kelimesi değişik manalara, yani zinadan başka manalara da yorumlanabildiği için bu kelime tazir cezasını gerektirebilir, ki bu durum yukarda etraflıca anlatılmıştır. Fakat "Lüti = livatacı" sözü zinadan başka bir manaya yorumlanamaz ve cezası ancak seksen değnektir.