DEVAM: 15- KAZİF
(İFFETLİ BİR MÜSLÜMANA ZİNA İSNAD ETME) HADDİ (CEZASI) BEYANI BABI
حدّثنا
عَبْد
الَّرَحْمَنُ
بْنُ
إِبْرَاهِيمَ.
ثنا ابْنُ
أَبِي
فُدَيْكٍ.
حَدَّثَنِي ابْنُ
أَبِي
حَبِيبَةَ،
عَنْ دَاوُدَ
بْنِ
الحُصَيْنِ،
عَنْ
عِكْرِمَةَ،
عَنْ ابْنِ
عَبَّاسٍ ،
عَنْ
النَّبِّي صلى
الله عليه
وسلم قَالَ: ((إِذَا
قَالَ
الرَّجُلُ
للرَّجُلُ: يَامُخَنَّثُ!
فَاجْلِدُوهُ
عِشْرِينَ.
وَإِذَا
قَالَ
الرَّجُلُ
للِرَّجُلِ:
يَلُوطِيُّ!
فَاجْلِدُوهُ
عِشْرِينَ)).
İbn-i Abbas
(r.a.)'den rivayet edildiğine göre; Nebi (Sallallahu Aleyhi ve Sellem) şöyle
buyurmuştur: «Bir adam bir adama yâ muhannes dediği zaman o (diyen) adamı yirmi
(kırbaçla) dövünüz. Ve bir adam bir adama yâ lûtî (livâtacı) dediği zaman o
(diyen) adamı yirmi (kırbaçla) dövünüz.»
AÇIKLAMA: Aişe (r.anha)'nın hadisini Tirmizi, Ebu Davud ve Nesai de rivayet
etmişlerdir. İbn-i Abbas (r.a.)'ın hadisini Tirmizi ve Beyhaki de rivayet
etmişlerdir. Tirmizi'nin rivayet ettiği hadisin meali şöyledir: ''Bir adam bir
adama ya yahüdi dediği zaman o (diyen) adamı yirmi (kırbaçla) dövünüz. Ve bir
adam bir adama ya muhannes dediği zaman o (diyen) adamı yirmi (kırbaçla) dövünüz.
Kim bir mahremiyle (yani kendisiyle evlenmesi haram olan yakın akrabası
durumundaki bir kadınla) cinsel ilişkide bulunursa onu katlediniz.''
Kazif ve bunun
cezası olan Hadd-i kazİf hakkında genel bilgi verdikten sonra yukardaki
hadislerin manasıyla ilgili gerekli bilgi verelim.
Kazİf: Bu
kelimenin sözlük anlamı bir şeyi atmaktır. Fıkıhçılar ile hadisçilerin
ıstılahında ise iffetli bir müslümanı açık veya kapalı bir ifade ile zinayla
itham etmektir. Mesela bir adam iffetli bir müslümana: Sen zanisin, derse onu
açıkça zina ile itham etmiş olur. Keza, mesela bir adam Ahmed oğlu Ali'ye sen
Veli'nin oğlusun, derse Ali'nin anasını kapalı ve dolaylı yolla zinayla itham
etmiş olur. Bu nevi' ithama Kazif ismi verilmiştir. Çünkü bu ithamı yapan kişi
neye' ve kime isabet edeceğini düşünmeden, ne gibi tahribata sebebiyet
vereceğini hesaba katmadan elindeki taşı uluorta fırlatan kimse gibi zina
isnadı sözünü ağzından fırlatıp atmış olur. Ve bu sözden dolayı iffetli bir
müslümanın ve yakınları ile çevresinin şeref, haysiyet, namus veiffetiyle
oynamış olur. İtham altında tutulan müslüman ve onun yakınları büyük ızdırablar
altında inim inim inlerken, ithamda bulunan kişi bu ızdırabıardan gMil, onların
duyduğu acıyı duymaz, hatta belki bu isnaddan dolayı se~ vinç duyar.
Kazif suçuna
Firye dedenilir. Firyenin sözlük anlamı ise iftira ve yalandan ibaret sözdür.
İffetli bir
kadın veya erkeğe zina suçunu isnad edene de Kaazif (kaifedici) denilir. Adam
bu çirkin iddiasını, sanığı zina halinde ve uygunsuz vaziyette gözleriyle
bizzat gördüklerini usulü dairesinde ifade edecek dört erkek şahid ile
ispatlamadığı takdirde müfteri durumuna düşer ve ceza olarak seksen değnek
dövülür. Bu cezaya Kazf! haddi denilir. Kazif suçunu işleyip
ispatlayamayanların bu cezaya çarpılacağı Nur suresinin 4'üncü ayetinde
buyurulmuştur. Bu ve bunu takip eden 5 ayet şöyledir: ''İffetli hür kadınlara
(zina çirkefinD atıp bunu Uspatlayıcı) dört şahid getiremeyenlere seksen değnek
vurunuz. Ve bunların şahidliğini ilelebed kabul etmeyiniz. Bunlar şüphesiz
fasıklardır. Ancak bu iftiradan sonra tevbe edip durumlarını islah edenler
müstesnadır. (yani fasıkhktan kurtulabilirler.) Çünkü Allah şüphesiz garürdur,
rahimdir.''
Kişinin kendi
karısını zina ile itham etmesi ve bu isnadını dört görgü şahidin usulü dairesindeki
ifadeleriyle ispatlayamaması halinde eşler arasında Lian işlemine baş vurulur.
Lian'ın tarifi, hükmü ve bununla ilgili gerekli bilgi 10. Talak kitabının 27.
babında geçti. Oraya müracaat edilebilir. Orada beyan edildiği gibi önce koca
lian yemininde bulunma durumundadır. Şayet kendisi bu yeminden imtina ederse
kendisine Kazif haddi uygulanır. Eğer bu yemini yaparsa Kazif cezasından
kurtulur. Bu kere karısına lian ye:::nini teklif edilir. Kadın da lian
yemininde bulunursa boşanmalan yoluna gidilir. Şayet kadın yeminden imtina
ederse recmedilir.
Yukarda anılan
cezayı gerektiren Kazif nasıloluşur?
Kazif sözleri
üç kısımda mütalaa edilir: Zina isnadını apaçık ifade eden "Sen
zanisin", "senin arkan zina etti" gibi söz. Bu nevi kazf sözüne
"Sarih kazif" denilir. İkinci nevi ise "Sen facire bir
kadmsın" gibi zina anlamına ve başka anlamlara yorumlanabilen söz.erdir.
Bu nevi sözlere "Kinaye kazif" denilir. Sarih kazif sözleri
kesintikle Kazif suçunu oluşturur. Fakat Kinaye kazif sözü, kazif anlamını
ifade ettiği gibi başka manayı da ifade edebilir. Bu nevi sözleri söyleyen
kişi, ben bununla zina isnadını kasdettim, der ise kazif suçunu işlemiş olur.
Şayet, ben bununla zina isnadı manasını kasdetmedim, der ve hakkında bu söz
söylenen şahıs da kendisini doğrularsa kazif suçu işlenmiş sayılmaz. Eğer
hakkında bu söz söylenen şahıs kendisini yalanlayıp, hayır bu adam bana zina
isnad etmeyi kasdetti, der ise bu sözü söyleyen adama yemin teklifi edilir.
Adam zina isnadı niyetiyle söylemediğine yemin ederse had cezasından kurtulmuş
olur. Fakat müslüman kardeşi hakkında uygunsuz sözler kullandığı için Devlet
yetkilisinin uygun göreceği tahkir, teşhir, hapis gibi bir tazir cezasına
çarptırılır.
Sarih ve kinaye
kazif sözlerine ait yukarda anlatılan hüküm hususunda mezhep imamları ittifak
halindedir.
Kazif
sözlerinin üçüncü nevi ise "Aslını soruştur", Ey meşru doğumlu
insan" gibi sözlerdir. Buna Tariz yollu kazif nevi denilir.
Hanefiler'e ve
Şafiiler'in bir görüşüne göre Tariz sözleri ile kazif maksadı güdülmüş olsa
bile kazif cezasını gerektirmez. Şafiiler'in diğer bir kavli ile Hanbeliler'in
bir kavline göre bununla zina isnadı kasdedildiği zaman kazif suçu işlenmiş
sayılır.
Malikiler'e
göre bu nevi sözlerle zina isnadı niyeti olsun veya olmasın kazif suçuişlenmiş
olur.
KİMLERİN KİMLER
HAKKINDAKİ KAZİF SÖZLERİ KAZİF CEZASINI GEREKTİRİR
Dört mezheb
imamlarına göre hür, reşid (akıllı, baliğ) , bir müslüman bir baskı altında
olmaksızın hür, reşid ve iffetli bir müslüman erkeği zina ile ith am ettiği
zaman bu isnadını dört erkek ve adil şahid ile ispatlamak durumundadır.
İspatlıyamadığı takdirde kazif cezasına çarptırılır. Keza yukarda vasıfları
yazılı kişi reşide, iffetli ve hür bir kadını zina ile itham ettiği zaman
yukarda belirtildiği gibi isnadını şahidlerle ispatlıyamazsa kazif cezasına
çarptırılır. Daha önce zina suçundan dolayı cezaya çarptırılmış, sabıkalı bir
erkeğe veya kadına zina isnad eden kimse kazif suçunu işlemiş olmaz. Çünkü
itham ettiği kişide bu suç mevcuttur.
HANGİ SUÇ
İSNADI KAZİF CEzASINI GEREKTİRİR
Yukarda durumu
anlatılan bir müslüman diğer bir müslümanı zina veya livata ile ith am ederse
kazif suçunu işlemiş olur. Keza, hür ve müslüman bir kadından doğma bir
kimseye: Senin nesebin sahih değildir, diyen kişi kazif suçunu işlemiş olur. Bu
hususta mezheb imamları ittifak halindedir. Fakat bir kimse bir kimseyi başka
bir günah ile itham ederse kazif suçu işlemiş olmaz ve ona kazif cezası
uygulanmaz. Abdurrahman El-Cezeri ' nin "Dört Mezheb'in Fıkhı" adlı
kitabının Cezalar bölümünde yukardaki bilgiler verilmektedir. Bu arada şu bilgi
de veriliyor: Bir kimse bir müslümana: "Ey" fasık, ya habis, ya
muhannes, ya facir, ya namazsız" sözlerinden birisini söylemekle onu bu
suçlardan birisiyle itham ederse, bu suçlar zinadan başka suçlar olduğu için
ithamcı kişi kazif suçunu işlemiş olmaz. Yani kazif cezasıyla cezalandırılmaz.
Hakimin uygun göreceği bir tazir cezasıyla cezalandırılır. Tazir cezası hapis,
dövme, teşhir, kınama gibi önleyici ve islah edici bir ceza olur.
Kazif cezası
olan seksen değnek, ith am edilen tarafın talebine binaen uygulanır. Çünkü onun
şeref ve haysiyetiyle oynanmıştır. Şayet zina ile itham edilen kimse, itham
edeni bağışlarsa, ithamcı taraf kazif cezasından kurtulmuş olur. Bu hususta da
imamlar ittifak halindedir.
Kazif ile
ilgili hükümler hususunda geniş bilgi almak için fıkıh kitabıarına müracaat
edilmelidir.
HADİSLERİN
MANASI İLE İLGİLİ İZAHI VERELİM
ilk hadiste:
Aişe (r.anha): Münafıklar tarafından kendisine yapılan iftira ve asılsız itham
olayına işaretle bu dedikoduya katılan müslüman iki erkek ile bir kadının kazif
cezasına çarptırıldığını ifade eder.
Aişe (r.a.aJ
'ya münafıklarca yapılan iftira ve itham meselesi hakkındaki geniş bilgi Buha
ri' nin Şehadet, Meğazi, Tefsir, Cihad, İtisam ve Tevhid bölümlerinde,
Müslim'in Tevbe bölümünde vEnes ai' nin Tefsir bölümünde yine Anamız A i ~ e
(r.anha)'ya yakıştırılmak istenen suçun tamamen asılsız olup o mübarek hatUnun
iffeti, nezaheti ve masumiyeti Nur suresinin 11'nci ayetinden 20'nci ayetine
kadar olan 10 ayet ile tescil ve tevsik edilmiş olup konu hakkında geniş bilgi
bu ayetlere ait . tefsir kitabIarında da mevcuttur. Biz burada söz konusu
mesele hakkında özlü bilgi vermekle yetinelim.
Nur suresinin
onbirinci ayetinden yirminci ayetine kadar olan ayetlerin iniş sebebi özetle
şöyledir: Resul-i Ekrem (s.a.v.) bir yolculuğa çıktığı zaman muhterem zevceleri
arasında kur'a çeker ve kur'a hangisine isabet ederse onu alıp beraberinde
götürürdü. Hicretin altıncı yılı "Beni Müstalık" savaşında Aişe
anamızı beraberlerinde götürmüşlerdi. Savaştan sonra Medine-i Münevvere'ye
dönüşte Resul-i Ekrem (s.a.v.) ve beraberindeki kuvvetler bir sahada
akşamlamışlardı. Konaklanan yerde bir kaç saat kalındıktan sonra yola devam
emri verilmişti. Bu esnada Aişe (r.anha) def'i hacet için kafileden uzakça bir
yere çekilmişti. Ve boynundan düştüğünün farkına vardığı gerdanlığını aramaya
koyulmuştur. Aişe (r.anha) şütuf ve mahmil denilen etrafı ve üstü örtülü ve deveye
yüklenen sandık gibi olan hevdecte yolculuk ediyordu. Konaklandığı zaman hevdec
görevlilerce devenin sırtından indirilir. Yola çıkılacağı zaman tekrar devenin
sırtına çıkarılıp bağlanırdı. Aişe gencecik zayıf bir hatundu. Vücudu çok hafif
olduğu için görevliler o konak yerinde hevdeci deveye yüklerken Aişe (r.a.a)
'nın hevdecte olmadığını farkedemediler. Kafile yola devam etti. Aişe,
kafilenin oldUğu yere dönünce kafilenin gitmiş olduğunu gördü. Kendisini
muhakkak arayıp bulacaklar ümidiyle orada beklemeyi uygun buldu ve bekledi.
Burada beklerken bir ara uykuya daldı. Böyle seferlercıe bir adet var idi.
Görevlendirilen bir kişi kafile konakladığı yerden hareket ettikten sonra
konaklama yerini kontrol eder, oraları dolaşır, bir şey unutulup unutulmadığını
araştırır. Bu seferde bu iş için Safvan bin el-Muttal es-Seiemi
görevlendirilmişti. Bu zat kafilenin konakladığı yeri dolaşırken Aişe (r.anha)
anamıza rastlar ve devesini onun emrine verir. Aişe anamız onun devesine biner.
Safvan da devesinin başını çekerek nihayet ikinci bir konaklama yerinde
kafileye ulaşılır. İşte Aişe (r.anha) anamızın ve . Safvan (r.a.)'ın sonradan
gelip kafileye yetişmelerini gören münafıkların başkanı Abdullah bin Übey
denilen herif bu nezih ve pak iki mübarek şahsiyet hakkında iftira etmeye
başladı ve onun gibi dış görünüşte müslüman olmakla beraber kalben kafir olan
münafıkları grubu bu çirkin iftirayı dillerine dolayıp dedikodulara başladılar.
Bu hainlerin hunharca iftiraları ve düşmanca dedikoduları bazı saf müslümanları
da yanılttı, bunların da dedikodu etmeleri görüldü. Müslümanlardan bu çirkin
dedikoduya kapılan iki erkeğin Hassan bin Sabit ile Mistah bin Usase ve kadının
Hamne bint-i Cahş olduğu rivayet edilmiştir. Halbuki Aişe (r.anha) anamızın
yüce fıtratı, nezahat ve paklığı apaçık idi. Safvan (r.a.) da sahabilerin en
hayırlılarından idi. Hesül-i Ekrem (s.a.v.)'in bütün savaşlarında bulunma
şerefine nail olmuştu. Aişe anamız münafıkların bu çirkin dedikodularını
duymadı. Bu seferden dönülünce, hastalı:ındı ve hastalığı bir ay kadar sürdü.
Bu sürece Resul-i Ekrem (s.a.v.)'in üzgünlüğünü seziyor, fakat nedenini
bilemiyordu. Bir ay sonra sıhhata kavuşan Aişe anamız bu kere münafıkların
çirkef zırıltılarını duyunca üzüntüsünden tekrar hastalanıp yataklık oldu.
İffet ve paklığının ilahi bir tezkiye ile meydana çıkması için AIlah'a niyazda
bulundu. Bu çirkin ve düşmanca dedikoduların şuyu bulması üzerine Resul-i Ekrem
(s.a.v.) Mescid-i Nebevi'de bir hutbe irad ederek meaJen şöyle buyurdu: ''Ey
müslümanlar! Benim ehlim (eşim) hakkında bana eziyet eden bir herif hakkında
kim bana yardımcı olur? Valiahi ben ehlim hakkında hayırdan başka bir şey
bilmiş değilim. Bu müfteriler bir adamın da ismini ortaya koydular. Bu zat
hakkında da ben hayır'dan başka bir şer bilmiyorum,'' buyurdu. Aişe anamız ise:
''Allah benim masum olduğumu bilir, ben bir şey demem, ben bir salih kulolan
Yusuf Peygamber'in babası Yakup Peygamber gibi; ''Şimdi benim işim güzelce
sabretmektir. Söylediklerinize karşı sığınağım da Allah'tır.'' derdi.
Nihayet Resul-i
Ekrem (Aleyhi's-salatü ve' s-selam) 'e N u r süresinin ll'inci ayeti ve bunu
takip eden ayetler indi. Böylece Aişe (r.a.a) anamızın masumiyeti ve söylenen
dedikoduların tamamen iftira olduğu Allah tarafından bildirildi. Bu ilahi
vahiden dolayı son derece sevinen Resul-i Ekrem (s.a.v.), ıztırap içinde
bulunan hakiki mü'minleri, özellikle Aişe anamızı ve onun babasıyla anasını
müjdeledi, gönüllerindeki ıztıraba son vermiş oldu. Aişe anamız, masumiyetinin
Kur'an ayetleri ile tescil edildiğini öğrenince: ''Ben kims'iye değil ancak
Allah'a hamdederim,'' dedi.
Aişe anamızın
masumiyetini tescil eden Nur suresinin 10 - 20'nci ayetlerin tefsirlerine
bakıldığı zaman bu olay hakkında daha ayrıntılı bilgi edinmek mümkün olduğu
için bu ayetlerin meal ve tefsirlerini buraya geçirmeye lüzum görmüyorum.
Aişe (r.a.a)
'nın hadisinde belirtildiği gibi -bu ayetler inince Resul-i Ekrem (s.a.v.)
minbere çıkarak ayakta bu ayetleri okuyor. Sonra münafıkların yaptıkları
iftirayı diline dolayarak o mübarek ve pak anamızı itham eden müslüman iki
erkek ile bir kadının kazif cezasına çarptırılmasını emrediyor. Müellifimizin
rivayetinde bu üç kişinin ismi belirtilmiyor. Ebu Davud'un bir rivayetinde bu
şahısların Hassan bin Sabit, Mistah bin Üsase ve Hamne bint-i Cahş olduğu ifade
edilmiştir. Hassan, Resul-i Ekrem (s.a.v.)'in şairi idi. O'nu şiirlerinde
layıkıyla medhu sena ettiği için ona bu lakab verilmişti. Sahabilerin Ensar
kısmındandır. Ama bu meselede maalesef hataya düşup cezaıanmayı hak etti. Hamne
ise Resul-i Ekrem (s.a.v.)'in zevcelerinden Zeyneb bint-i Cahş'ın kız
kardeşidir. Mistah da Ebu Bekr-i Sıddik (r.a.)'ın yakın akrabasıdır.
İbn-i Abbas
(r.a.)'ın hadisinin Tirmizi tarafından da rivayet edildiğini yukarda belirttim.
Tirmizi bu hadisin senedinde bulunan ravi İbrahim bin İsmaii bin Ebi Habibe'nin
zayıf olduğunu belirtmiştir. Bu itibarla bu hadis zayıf sayılır. Bu hadise göre
bir adam bir adama: ''Ya muhannes'' veya ''Ya Luti (livatacı)'' derse ona yirmi
sopa atılır. Muhannes kelimesinin açıklaması hususunda Sindi' nin beyanına göre
el-Mecma'da şu bilgi verilmiştir: "Muhannes: Kendisiyle livata edilen
kimsedir. Muhannis ise yaratılışı itibarıyla durumu, hareketleri ve sesi
kadınlarınkine benzeyen erkektir. Bir kavle göre muhannes ve muhannis durumunu,
hareketlerini ve sesini kasıtlı olarak kadınlarınk;ine benzeten erkektir. Bu
benzetiş kasıtlı olunca laneti mucibtir. Böylelerine lanet olsun mealinde hadis
varid olmuştur. (Sünenimizde Nikah kitabının 22'nci babında geçen 1902 -1904
nolu hadisler muhannesler hakkındadırJSözü edilen benzeme bazen yaratılışta
bulunur."
Luti ise
livatacı (fail homoseksüel) anlamını ifade eder. Kendisi ile livata işi yapılan
yani kullanılan şahıs manasına gelir.
Kazif
hükümlerini yukarda beyan ederken: Bir kimsenin iffetli bir müslümanı: ''Ey
zani'' veya ''Ey livatacı'' gibi sözlerle zi~ ile itham ettiği takdirde dört
mezheb imamının ittifakıyla kazif suçunu işlemiş sayılır, diye bilgi vermiştim.
Kazif suçunu işleyen kimse bu isnadı ispatlamadığı takdirde kazif cezası olan
seksen değnek dövülmesi gerekir. Ama kişi zinadan başka bir günahla birisini
itham eder, yani uygunsuz bir söz sarf ederse o takdirde devlet yetkilisinin
uygun göreceği bir tazir cezası ile cezalandırılır. Muhannes kelimesi değişik
manalara, yani zinadan başka manalara da yorumlanabildiği için bu kelime tazir
cezasını gerektirebilir, ki bu durum yukarda etraflıca anlatılmıştır. Fakat
"Lüti = livatacı" sözü zinadan başka bir manaya yorumlanamaz ve
cezası ancak seksen değnektir.