DEVAM: 16- ALLAH
YOLUNDA (SAVAŞIP) ŞEHİD OLMANIN FAZİLETİ BABI
حدّثنا
عَلِيُّ بْنُ
مُحَمَّدٍ.
ثنا أَبُو مُعَاوِيةَ.
ثنا
الأَعْمَشُ
عَنْ عِبْدِ
اللهِ بْنِ
مُرَّةَ،
عَنْ
مَسْروقٍ،
عَنْ عِبْدِ
اللهِ، فِي
قَولِهِ
{وَلاَ
تَحْسَبَنَّ
الَّذيْنَ
قُتِلُوا في
سَبيلِ اللهِ
أَمْوَاتاً
بَلْ
أَحْيَاءً
عِنْدَ
رَبِّهِمْ
يُرْزَقُون}
قَالَ: أَمَّا
سَأَلْنَا
عَنْ ذلِكَ،
فَقَالَ:
((أَرْوَاحُهُمْ
كَطَيْرٍ
خُضْرٍ تَسْرَحُ
فِي
الْجَنَّةِ
فِي أَيَّهَا
شَاءَت. ثُمَّ
تَأْوَى إلَى
قَنَادِيلَ
مُعَلَّقَةٍ
بالعَرْشِ.
فَبَيْنَاهُمْ
كَذَلِكَ.
إذِا طَّلِعَ عَلَيْهُم
رَبُّكَ
اِطِّلاَعَهُ.
فَيَقُولُ:
سَلُونِي مَا
شِئْتُمْ.
قَالُوا:
رَبَّنَا!
وَمَاذا
نَسْأَلُكَ،
وَنَحْنُ
نَسْرَحُ فِي
الْجَنَّةِ
فِي أَيُّهَا
شِئْنَا؟ فَلَمَّا
رَأوْا
أَنَّهَمْ
لاَ
يُتْرَكُونَ
مِنْ أَنْ
يَسْأَلُونَ
لاَ
يَسْأَلُونَ
إِلاَ
ذَلِكَ، تُرِكُوا)).
Mesrûk (r.a.)'den
rivayet edildiğine göre Allah'ın; وَلاَ
تَحْسَبَنَّ
الَّذيْنَ
قُتِلُوا في سَبيلِ
اللهِ
أَمْوَاتاً
بَلْ
أَحْيَاءً عِنْدَ
رَبِّهِمْ
يُرْزَقُون [Al-i İmran 169] âyetinin mânâsı hakkında (sorulan
bir soru üzerine) Abdullah (bin Mes'ûrî)
(r.a.) şöyle demiştir: Bilmiş olunuz ki şüphesiz biz bunu Resulullah
(Sallallahu Aleyhi ve Sellem)'e sorduk. Bunun üzerine (Resûl-i Ekrem)
(Sallallahu Aleyhi ve Sellem) buyurdu ki: «Şehîdlerin ruhları yeşil kuşlar
gibidir, hangi cennette dilerlerse orada rıziklanırlar. Sonra Arş'a asılı
kandillere dönerler. Onlar bu durumda iken senin Rabb'in ansızın onlara bir
bakışla bakar ve onlara:
(Başkaca)
dilediğinizi benden isteyiniz, buyurur. Onlar: Ey Rabb'ımız! Hangi cennette
istersek orada rızıklandığımız halde senden ne isteyeceğiz? diye (hiç bir ihtiyaçlarının olmadığını beyânla)
cevab verirler. (Allah dileklerini üç
kez sorar) Onlar (bir şey) istemedikçe bırakılmayacaklarını (yâni mutlaka bir
dilekte bulunmalarının istendiğini)
görünce:
(Ey Rabb'ımız!) Senin yolunda (bir kez daha)
şehîd edilmemiz için senden ruhlarımızı cesedlerimize iade edip dünyaya
gönderilmemizi istiyoruz derler. Allah onların bundan başka hiç bir şey
istemediklerini görünce, onlara artık bir şey sorulmaz.»
AÇIKLAMA: Bu hadisi Müslim, Tirmizi ve Nesai de rivayet etmişlerdir.
Hadiste anılan
Al-i İmran suresinin 169 - 171. ayetlerinin manasının Abdullah bin Mes'ud
(r.a.)'a sorulduğu ve kendisinin: "Biz bunu sorduk da bize şöyle haber
verildi" şeklindeki ifade tarzı Tirmizi'nin rivayetinde mevcuttur.
Nevevi şöyle
der: Bu hadis merrudur. Çünkü İbn-i Mes'ud: "Biz bunu sorduk da şöyle
söyledi" demektedir. Yani Peygamber (s.a.v.) şöyle buyurdu, der. Kadi iyaz
da: Kendisine soru sorulan ve" cevab veren zat Resül-i Ekrem (s.a.v.)'dir
"Dedi"
zamiri Resül-i Ekrem (s.a.v.)'e racidir. Durum da bunu gösterir. Çünkü
sahabi'nin durumu, sorusunu Peygamber (s.a.v.)'e sorması ve aydınlatıcı bilgiyi
O'ndan alması, açık olanıdır. Özellikle Müteşabih bir ayetin yorumu ve ahiret
hayatına dair bir bilgi ancak Peygamber (s.a.v.)'e sorulur.
Çünkü ahiret
hayatına dair bilgi gayba aittir, ancak vahiy yoluyla öğrenilebilir. Bu durum
açık olduğu için İbn-i Mes'ud bunu rivayet ederken Resııl-i Ekrem (s.a.v.)'in
ismini belirtmeye gerek görmemiştir, der.
Şehidlerin
ruhları, müellifimizin rivayetinde kuşlara benzetilmiştir. Sindi: Bu hadisin
zahirine göre şehidlerin ruhları kuşlar şekline girer. Bir kavle göre
şehidlerin ruhları hızlı uçuş bakımından kuşlara benzetilmiştir. Bu bakımdan
olmazsa insan şekli kuş şeklinden daha güzeldir, der.
Müslim'in
rivayetinde ''Şehidlerin ruhlan yeşil bir takım kuşların içindedir'' şeklinde
buyurulmuştur. Tirmizi'nin rivayetinde ise ''Şehidlerin ruhlan yeşil bir takım
kuşlardadır'' şeklinde ifade edilmiştir. Bu cümle diğer bazı rivayetlerde
bunlara benzer başka şekildedir.
Kadı iyaz:
Rivayetlerin ekserisine göre şehidlerin ruhları kuşlar şeklindedir. Bu ruhların
Arş'a asılı kandillere döndüklerine dair cümle de bu rivayetlere daha uygundur,
der. Çünkü kandiller kuşların yuvalarını andırır.
Tirmizi'nin
şerhinde el-Ahvezi de: Yani şehidlerin ruhları cesedlerinden ayrıldıktan sonra
kuşlar suretinde yaratılan heykellere girerler ve bu heykeller onların
cesedIeri yerine geçer. Allah'ın "Onlar biHikis Rab'lan katında
dirilerdir, rızıklanırlar'' ayetinde buna işaret var. Artık bu ruhlar, kuşlar
şekline dönüştükten sonra arzuladıkları rızıklara kavuşup nimetlenirler,
demiştir.
Nevevi bu
hadisin şerhinde uzun izahatta bulunmuştur. Ben bunun bir kısmını özetleyerek
buraya aktarmakla yetinmeyi uygun buluyorum: "Cennet'in yaratılmış olup
halen mevcud olduğu bu hadiste beyan buyurulmuştur. Ehl-i Sünnet mezhebi de
budur. İçinden Adem (a.s.)'ın çıkarıldığı cennet de budur. Mü'minIerin ahirette
nimetlendirileceği cennet de budur. Ehl-i Sünnet mezhebIerinin icma ettikleri
hüküm budur. Mutezile mezhebi ile bidatçılardan bir grub ve başkaca bazı
kimselerin görüşüne göre ise Cennet halen mevcud değildir ve ancak kıyamet
koptuktan sonra yaratılacaktır. Bunlara göre içinden Adem (Aleyhisselam)'ın
çıkarıldığı cennet başka bir cennettir. Kur'an-ı Kerim'in ve Sünnet'in zahir ve
açık hükümleri ise Ehl-i Sünnet mezhebine delalet eder.
Bu hadis,
ölülerin kıyamet kopmadan önce de mükafat veya ceza gördüklerini de ispatlar.
Kadi İyaz: Bu
hadis, ruhların kalıcı olup yokluğa gitmediğine, iyi ruhların
nimetlendirildiğine ve kötü ruhların azablandırıldığına delalet eder. Kur'an-ı
Kerim ve hadisler de bu durumu bildirirler. Ehl-i Sünnet'in mezhebi budur.
Bidatçılardan bir grub ise buna muhalefet ederek ruhların yokluğa gittiği
görüşündedirler. Şehidlerin dışında kalanlara gelince, bunların cennet veya
cehennemdeki yerleri her gün sabah ve akşam kendilerine gösterilir. İbn-i Ömer
(r.a.)'ın bir hadisi buna delalet ettiği gibi Fir'avn'ın yakınları hakkında
inen; ''Onlar sabah, akşam ateşe arz edilirler'' (Mümin 46) ayeti de buna
delildir, demiştir.
Kadı iyaz daha
sonra: Alimler ruhun mahiyeti konusunda sayılmayacak kadar değişik görüşler
beyan etmişlerdir: Kelamcılar ile meani ehli ve batıni alimlerden çok kimse
demiş ki, ruhun mahiyeti bilinemez ve vasıflandırılamaz. İnsanların
bilemiyeceği bir sırdır. Bunlar; ''my Muhammed) sana ruhun ne olduğunu da
soruyorlar, de ki: Ruh, Rabb'ınun emrindendir.'' (İsra 85) ayetini delil
gösterirler. Felsefeciler ise ruh'un varlığını inkar etmişlerdir. Tabiblerin
cumhuruna göre ise ruh, akıcı ve latif bir buhardır. Üstadlarımızdan çok zatlar,
ruhun hayattan ibaret olduğunu söylemişlerdir. Diğer bir gruba göre ruh,
canlının bedeninin her tarafına yaygın latif cisimciklerdir. Bu cisimciklerin
cesedden ayrılmasıyla ölüm vuku bulur. Allah bu adeti uygulamaktadır. Diğer bir
kavle göre ruh, bir cisimdir. Onun içindir ki, çıkmak, alınmak ve boğaza gelmek
gibi vasıflarla vasıflanıyor. Bazı mütekaddim (öncü) imamlarımıza göre de ruh,
insan suretinde olup latif bir cisimdir. İnsan cesedinin içinde yerleşmiş
durumdadır. Ruh'un kandan ibaret olduğunu söyleyenler de vardır, demiştir.
Nevevi, Kadı
iyaz ' ın yukardaki sözlerini naklettikten sonra: Bizim arkadaşlarımız yanında
en sahih olan görüş şudur: Ruh, latif (yani incecik, şeffaf) cisimler olup
bedenin içine yayılmış durumdadır. Bu cisimler bedenden ayrılınca ölüm meydana
gelir, der.
Nevevi daha
sonra Kadı iyaz'ın: Tenasüh itikadında olan mülhidler, inkarcılar, sözde bu
hadisi ve benzeri hadisleri kendilerine delil göstermeye kalkışırlar. Onlara
göre ruhlar bir canlının bedeninden diğer bir canlının bedenine geçerler. İyi,
güzel ve mutlu bedenlerde nimetlendirilip mükafatlanırlar ve kötü, çirkin,
mutsuz bedenlerde de tazib edilirler. Bu görüşte olan inkarcılara göre Allah'ın
bildirdiği sevab ve ceza bundan ibarettir. Bu görüş apaçık bir sapıklıktır.
Çünkü insanların öldükten sonra dirilmesi, haşir, neşir, cennet, cehennem ve
ateş gibi hususlar hakkında ayetler ve hadisler vardır (ve bunlara iman etmek,
iman'ın temel şartlarından biridir, diye bilgi verdiğini söyler."
(Nevevi'den alınan bilgi bitti).
Allah'ın
şehidlerin ruhlarına: Dilediğinizi benden isteyin, şeklindeki hitabı onlara
olan ikram derecesinin yüceliğini ifade eder. Çünkü Allah onlara insanın
hatırına gelemeyecek nimetleri bile ikram ve ihsan buyurur. Buna rağmen başkaca
bir isteklerinin bulunup bulunmadığını israrla sorar. Fakat şehidlerin ruhları
isteyecekleri hiç bir şeyi bulamayınca ve Allah'ın kendilerinin mutlaka bir şey
istemelerini taleb ettiğini görünce, dünyaya geri gönderilmelerini ve böylece
tekrar Allah yolunda savaşıp şehid edilme isteğinde bulunurlar.