SÜNEN İBN-İ MACE

Bablar Konular Numaralar

KİTABU’L-CİHAD

<< 2801 >>

DEVAM: 16- ALLAH YOLUNDA (SAVAŞIP) ŞEHİD OLMANIN FAZİLETİ BABI

 

حدّثنا عَلِيُّ بْنُ مُحَمَّدٍ. ثنا أَبُو مُعَاوِيةَ. ثنا الأَعْمَشُ عَنْ عِبْدِ اللهِ بْنِ مُرَّةَ، عَنْ مَسْروقٍ، عَنْ عِبْدِ اللهِ، فِي قَولِهِ {وَلاَ تَحْسَبَنَّ الَّذيْنَ قُتِلُوا في سَبيلِ اللهِ أَمْوَاتاً بَلْ أَحْيَاءً عِنْدَ رَبِّهِمْ يُرْزَقُون} قَالَ: أَمَّا سَأَلْنَا عَنْ ذلِكَ، فَقَالَ:

 ((أَرْوَاحُهُمْ كَطَيْرٍ خُضْرٍ تَسْرَحُ فِي الْجَنَّةِ فِي أَيَّهَا شَاءَت. ثُمَّ تَأْوَى إلَى قَنَادِيلَ مُعَلَّقَةٍ بالعَرْشِ. فَبَيْنَاهُمْ كَذَلِكَ. إذِا طَّلِعَ عَلَيْهُم رَبُّكَ اِطِّلاَعَهُ. فَيَقُولُ: سَلُونِي مَا شِئْتُمْ. قَالُوا: رَبَّنَا! وَمَاذا نَسْأَلُكَ، وَنَحْنُ نَسْرَحُ فِي الْجَنَّةِ فِي أَيُّهَا شِئْنَا؟ فَلَمَّا رَأوْا أَنَّهَمْ لاَ يُتْرَكُونَ مِنْ أَنْ يَسْأَلُونَ لاَ يَسْأَلُونَ إِلاَ ذَلِكَ، تُرِكُوا)).

 

Mesrûk (r.a.)'den rivayet edildiğine göre Allah'ın; وَلاَ تَحْسَبَنَّ الَّذيْنَ قُتِلُوا في سَبيلِ اللهِ أَمْوَاتاً بَلْ أَحْيَاءً عِنْدَ رَبِّهِمْ يُرْزَقُون [Al-i İmran 169] âyetinin mânâsı hakkında (sorulan bir soru üzerine)  Abdullah (bin Mes'ûrî) (r.a.) şöyle demiştir: Bilmiş olunuz ki şüphesiz biz bunu Resulullah (Sallallahu Aleyhi ve Sellem)'e sorduk. Bunun üzerine (Resûl-i Ekrem) (Sallallahu Aleyhi ve Sellem) buyurdu ki: «Şehîdlerin ruhları yeşil kuşlar gibidir, hangi cennette dilerlerse orada rıziklanırlar. Sonra Arş'a asılı kandillere dönerler. Onlar bu durumda iken senin Rabb'in ansızın onlara bir bakışla bakar ve onlara:

 

(Başkaca) dilediğinizi benden isteyiniz, buyurur. Onlar: Ey Rabb'ımız! Hangi cennette istersek orada rızıklandığımız halde senden ne isteyeceğiz? diye  (hiç bir ihtiyaçlarının olmadığını beyânla) cevab verirler.  (Allah dileklerini üç kez sorar) Onlar (bir şey) istemedikçe bırakılmayacaklarını (yâni mutlaka bir dilekte bulunmalarının istendiğini)  görünce:

 

 (Ey Rabb'ımız!) Senin yolunda (bir kez daha) şehîd edilmemiz için senden ruhlarımızı cesedlerimize iade edip dünyaya gönderilmemizi istiyoruz derler. Allah onların bundan başka hiç bir şey istemediklerini görünce, onlara artık bir şey sorulmaz.»

 

 

AÇIKLAMA:     Bu hadisi Müslim, Tirmizi ve Nesai de rivayet etmişlerdir.

Hadiste anılan Al-i İmran suresinin 169 - 171. ayetlerinin manasının Abdullah bin Mes'ud (r.a.)'a sorulduğu ve kendisinin: "Biz bunu sorduk da bize şöyle haber verildi" şeklindeki ifade tarzı Tirmizi'nin rivayetinde mevcuttur.

Nevevi şöyle der: Bu hadis merrudur. Çünkü İbn-i Mes'ud: "Biz bunu sorduk da şöyle söyledi" demektedir. Yani Peygamber (s.a.v.) şöyle buyurdu, der. Kadi iyaz da: Kendisine soru sorulan ve" cevab veren zat Resül-i Ekrem (s.a.v.)'dir

"Dedi" zamiri Resül-i Ekrem (s.a.v.)'e racidir. Durum da bunu gösterir. Çünkü sahabi'nin durumu, sorusunu Peygamber (s.a.v.)'e sorması ve aydınlatıcı bilgiyi O'ndan alması, açık olanıdır. Özellikle Müteşabih bir ayetin yorumu ve ahiret hayatına dair bir bilgi ancak Peygamber (s.a.v.)'e sorulur.

 

Çünkü ahiret hayatına dair bilgi gayba aittir, ancak vahiy yoluyla öğrenilebilir. Bu durum açık olduğu için İbn-i Mes'ud bunu rivayet ederken Resııl-i Ekrem (s.a.v.)'in ismini belirtmeye gerek görmemiştir, der.

Şehidlerin ruhları, müellifimizin rivayetinde kuşlara benzetilmiştir. Sindi: Bu hadisin zahirine göre şehidlerin ruhları kuşlar şekline girer. Bir kavle göre şehidlerin ruhları hızlı uçuş bakımından kuşlara benzetilmiştir. Bu bakımdan olmazsa insan şekli kuş şeklinden daha güzeldir, der.

 

Müslim'in rivayetinde ''Şehidlerin ruhlan yeşil bir takım kuşların içindedir'' şeklinde buyurulmuştur. Tirmizi'nin rivayetinde ise ''Şehidlerin ruhlan yeşil bir takım kuşlardadır'' şeklinde ifade edilmiştir. Bu cümle diğer bazı rivayetlerde bunlara benzer başka şekildedir.

 

Kadı iyaz: Rivayetlerin ekserisine göre şehidlerin ruhları kuşlar şeklindedir. Bu ruhların Arş'a asılı kandillere döndüklerine dair cümle de bu rivayetlere daha uygundur, der. Çünkü kandiller kuşların yuvalarını andırır.

 

Tirmizi'nin şerhinde el-Ahvezi de: Yani şehidlerin ruhları cesedlerinden ayrıldıktan sonra kuşlar suretinde yaratılan heykellere girerler ve bu heykeller onların cesedIeri yerine geçer. Allah'ın "Onlar biHikis Rab'lan katında dirilerdir, rızıklanırlar'' ayetinde buna işaret var. Artık bu ruhlar, kuşlar şekline dönüştükten sonra arzuladıkları rızıklara kavuşup nimetlenirler, demiştir.

 

Nevevi bu hadisin şerhinde uzun izahatta bulunmuştur. Ben bunun bir kısmını özetleyerek buraya aktarmakla yetinmeyi uygun buluyorum: "Cennet'in yaratılmış olup halen mevcud olduğu bu hadiste beyan buyurulmuştur. Ehl-i Sünnet mezhebi de budur. İçinden Adem (a.s.)'ın çıkarıldığı cennet de budur. Mü'minIerin ahirette nimetlendirileceği cennet de budur. Ehl-i Sünnet mezhebIerinin icma ettikleri hüküm budur. Mutezile mezhebi ile bidatçılardan bir grub ve başkaca bazı kimselerin görüşüne göre ise Cennet halen mevcud değildir ve ancak kıyamet koptuktan sonra yaratılacaktır. Bunlara göre içinden Adem (Aleyhisselam)'ın çıkarıldığı cennet başka bir cennettir. Kur'an-ı Kerim'in ve Sünnet'in zahir ve açık hükümleri ise Ehl-i Sünnet mezhebine delalet eder.

 

Bu hadis, ölülerin kıyamet kopmadan önce de mükafat veya ceza gördüklerini de ispatlar.

Kadi İyaz: Bu hadis, ruhların kalıcı olup yokluğa gitmediğine, iyi ruhların nimetlendirildiğine ve kötü ruhların azablandırıldığına delalet eder. Kur'an-ı Kerim ve hadisler de bu durumu bildirirler. Ehl-i Sünnet'in mezhebi budur. Bidatçılardan bir grub ise buna muhalefet ederek ruhların yokluğa gittiği görüşündedirler. Şehidlerin dışında kalanlara gelince, bunların cennet veya cehennemdeki yerleri her gün sabah ve akşam kendilerine gösterilir. İbn-i Ömer (r.a.)'ın bir hadisi buna delalet ettiği gibi Fir'avn'ın yakınları hakkında inen; ''Onlar sabah, akşam ateşe arz edilirler'' (Mümin 46) ayeti de buna delildir, demiştir.

 

Kadı iyaz daha sonra: Alimler ruhun mahiyeti konusunda sayılmayacak kadar değişik görüşler beyan etmişlerdir: Kelamcılar ile meani ehli ve batıni alimlerden çok kimse demiş ki, ruhun mahiyeti bilinemez ve vasıflandırılamaz. İnsanların bilemiyeceği bir sırdır. Bunlar; ''my Muhammed) sana ruhun ne olduğunu da soruyorlar, de ki: Ruh, Rabb'ınun emrindendir.'' (İsra 85) ayetini delil gösterirler. Felsefeciler ise ruh'un varlığını inkar etmişlerdir. Tabiblerin cumhuruna göre ise ruh, akıcı ve latif bir buhardır. Üstadlarımızdan çok zatlar, ruhun hayattan ibaret olduğunu söylemişlerdir. Diğer bir gruba göre ruh, canlının bedeninin her tarafına yaygın latif cisimciklerdir. Bu cisimciklerin cesedden ayrılmasıyla ölüm vuku bulur. Allah bu adeti uygulamaktadır. Diğer bir kavle göre ruh, bir cisimdir. Onun içindir ki, çıkmak, alınmak ve boğaza gelmek gibi vasıflarla vasıflanıyor. Bazı mütekaddim (öncü) imamlarımıza göre de ruh, insan suretinde olup latif bir cisimdir. İnsan cesedinin içinde yerleşmiş durumdadır. Ruh'un kandan ibaret olduğunu söyleyenler de vardır, demiştir.

 

Nevevi, Kadı iyaz ' ın yukardaki sözlerini naklettikten sonra: Bizim arkadaşlarımız yanında en sahih olan görüş şudur: Ruh, latif (yani incecik, şeffaf) cisimler olup bedenin içine yayılmış durumdadır. Bu cisimler bedenden ayrılınca ölüm meydana gelir, der.

 

Nevevi daha sonra Kadı iyaz'ın: Tenasüh itikadında olan mülhidler, inkarcılar, sözde bu hadisi ve benzeri hadisleri kendilerine delil göstermeye kalkışırlar. Onlara göre ruhlar bir canlının bedeninden diğer bir canlının bedenine geçerler. İyi, güzel ve mutlu bedenlerde nimetlendirilip mükafatlanırlar ve kötü, çirkin, mutsuz bedenlerde de tazib edilirler. Bu görüşte olan inkarcılara göre Allah'ın bildirdiği sevab ve ceza bundan ibarettir. Bu görüş apaçık bir sapıklıktır. Çünkü insanların öldükten sonra dirilmesi, haşir, neşir, cennet, cehennem ve ateş gibi hususlar hakkında ayetler ve hadisler vardır (ve bunlara iman etmek, iman'ın temel şartlarından biridir, diye bilgi verdiğini söyler." (Nevevi'den alınan bilgi bitti).

 

Allah'ın şehidlerin ruhlarına: Dilediğinizi benden isteyin, şeklindeki hitabı onlara olan ikram derecesinin yüceliğini ifade eder. Çünkü Allah onlara insanın hatırına gelemeyecek nimetleri bile ikram ve ihsan buyurur. Buna rağmen başkaca bir isteklerinin bulunup bulunmadığını israrla sorar. Fakat şehidlerin ruhları isteyecekleri hiç bir şeyi bulamayınca ve Allah'ın kendilerinin mutlaka bir şey istemelerini taleb ettiğini görünce, dünyaya geri gönderilmelerini ve böylece tekrar Allah yolunda savaşıp şehid edilme isteğinde bulunurlar.