DEVAM: 87- İHRAMLI
KİMSENİN HACAMAT OLMASI BABI
حدّثنا
بَكْرُ بْنُ
خَلَفٍ أَبُو
بِشْرٍ. حدّثنا
مُحَمَّدُ
بْنُ أَبِي
الضَّيْفِ
عَنِ ابْنِ
خُثَيْمٍ،
عَنْ أَبِي
الزُّبَيْرِ،
عَنْ
جَابِرٍ؛
أَنّض النَّبِيَّ
صلى الله عليه
وسلم
احْتَجَمَ
وَهُوَ
مُحْرِمٌ،
عَنْ
رَهْصَةٍ
أَخَذَتْهُ.
في الزوائد:
في إسناده
مُحَمَّدُ بن
أبي الضيف. لم
أر من ضعفه
ولا من جرّحه.
وباقي رجال
الإسناد ثقات.
Cabir (r.a.)'den
rivayet edildiğine göre: Nebi (Sallallahu Aleyhi ve Sellem) ihrâmlı iken
yakalandığı bir ayak rahatsızlığı nedeniyle hacamat olmuştur.
Not: Zevaid'de
şöyle denilmiştir: Bunun senedinde Muhammed bin Ebi Dayf bulunur. Ben onu zayıf
sayan veya cerheden bir kimseyi görmedim. Senedin kalan ravileri sıka
zatlardır.
AÇIKLAMA: İbn-i Abbas (r.a.)'ın hadisi 1682 nolu hadisin aynidir. Bunun kimler
tarafından da rivayet edildiğini belirttim. Gerekli bilgiyi de verdiğim için
tekrarlamaya lüzum görmüyorum.
Cabir (r.a.)'ın
hadisi ise Zevaid nevindendir. Bu hadis te geçen Rahs'ın asıl manası bir şeyi
sıkmaktır. Hayvanın ayağına bir şeyin değip incitmesi veya ayakta suyun
toplanmasına sebep olması manasına da gelir, ki buna apse demek mümkündür. Ebu
Davud, Ahmed, Nesai ve Hakim'in rivayet ettikleri bir hadiste: "Enes (r.a.)
şöyle demiştir: Resülullah (s.a.v.) ihramlı iken ayağındaki bir ağndan dolayı
ayağının sırt kısmından hacamat oldu."
İbn-i Abbas
(r.a.)'ın hadisinin bazı rivayetlerinde Resül-i Ekrem (s.a.v.)'in bir baş
ağrısı dolayısıyla başından hacamat olduğu kaydı vardır.
Yukardaki
rivayetlerdenanlaşıldığına göre Resül-i Ekrem (s.a.v.) ihramlı iken bir ara
ayağından hacamat olmuş, diğer bir vakit de başından hac am at olmuştur.
HADİSLERDEN
ÇIKAN HÜKÜMLER
1. Oruçlu iken
hacamat olmak caizdir. Bu hükümle ilgili gerekli bilgi 1682. nolu hadis
bölümünde verilmiştir.
2. Bir kimse
ihramlı iken hacamat olabilir. Birinci hadisin zahirine göre hacamat olmaya
ihtiyaç duyulmasa bile hüküm budur. Alimlerin bu husüstaki görüşleri şöyledir:
Ata, İbrahim Nehai,
Şa'bi, Sevri, Hanefiler, Şafii, Ahmed ve İshak bu görüştedirIer. Bunlar:
Hacamat olan ihramlı kişi, hacamattan dolayı fidye ödemekle mükellef değildir.
Ancak hacamat nedeniyle kıllar kesilirse o takdirde kıl kesmekten dolayı fidye
vacib olur, demişlerdir. Bakara süresinin 196. ayeti gereğince fidye ödenir. Bu
ayetin emrettiği fidye hakkında gerekli bilgi bundan önceki babta verilmiştir.
Malik'e göre
ihramlı kişi ancak zarüret halinde hacamat olabilir. Çünkü bazı hadisler
Resül-i Ekrem (s.a.v.)'in ihramda iken bir hastalık sebebiyle hacamat olduğunu
bildirir. Şu halde bu ruhsat zarüret haline mahsustur. Zerkani, Malik'in
maksadı şöyledir, der: 'Yani zarüret yok iken ihramlı kişinin hacamat olması
mekruhtur. Çünkü kan vermekle vücüd zayıf düşebilir. Nasıl ki hacının Arefe
günü oruç tutması ayni nedenle mekruh sayılır.'
Hasan-i
Basri'ye göre ise hacamat olan ihramlı kişi, kıl kesmese bile fidye ödemekle
mükelleftir.
3. İkinci hadis
ve birinci hadisin diğer bazı rivayetleri zaruret halinde ihramlının hacamat
olmasının caizliğine delalet eder. Bu hüküm husüsunda icma vardır.
4. Kan
aldırmak, yarayı deşmek, çıbanları patlatmak, diş çektirmek gibi tedaviler
ihramlı kimse için caizdir. Yeter ki koku sürünmek, kıl kesmek gibi ihramlıya
yasak olan şeyler işlenmiş olmasın.