SÜNEN İBN-İ MACE

Bablar Konular Numaralar

KİTABU’L-MENASİK

<< 2955 >>

31- HİCR-İ (İSMAİL'İ) ZİYARET ETMEK BABI

 

حدّثنا أَبُو بَكْرِ بْنُ شَيْبَةَ. حدّثنا عُبَيْدُ اللهِ بْنُ شَيْبَانُ عَنْ أَشْعَثَ ا بْنِ أَبِي الشَّعْثَاءِ، عَنِ الأَسْوَدِ بْنِ يَزِيدَ، عَنْ عَائِشَةَ؛ قَالَتْ: سَأَلْتُ رَسُولَ اللهِ صلى الله عليه وسلم عَنِ الْحِجْرِ.  فَقَالَ ((هُوَ الْبَيْتَ)) قُلْتُ: مَا مَنَعَهُمْ أَنْ يُدْخِلُوهُ فِيهِ؟  قَالَ ((عَجِزَتْ بِهِمْ النَّفَقَةُ)) قُلْتُ: فَمَا شَأْنُ بَابِهِ مُرْتَفِعاً، لاَيُصْعَدُ إِلَيْهِ إِلاّ بِسُلَّمٍ؟  قَالَ ((ذلِكِ فَعْلُ قَوْمُكِ. لِيُدْخِلُوهُ مَنْ شَاءْوا وَيَمْنَعُوهُ مَنْ شَاءُوا. وَلَوْلاَ أَنَّ قَوْمَكِ حَدِيثُ عَهْدٍ بِكُفْرٍ، مَخَافَةَ أَنْ تَنْفِرَ قُلُوبُهُمْ، لَنَظَرْتُ هَلْ أُغَيَّرُهُ فَأْدْخِلَ فِيهِ مَا انْتَقَصَ مِنْهُ، وَجَعَلْتُ بَابَهُ بِالأَرضِ)).

 

Âîşe (r.anha)'dan; Şöyle demiştir: Ben Resulullah (Sallallahu Aleyhi ve Sellem)'e Hicr-i (ismail'in Ka'be'den olup olmadığını) sordum. Resûl-i Ekrem (Sallallahu Aleyhi ve Sellem): O, Ka'be'den (bir parça)dır, buyurdu. Ben: Kureyş'in Hicrt-i İsmail)'i Ka'be'ye idhâl etmelerine engel olan şey ne idi? diye sordum. Resûl-î Ekrem (Sallallahu Aleyhi ve Sellem): Kureyş'in bütçesi Hicr(-i İsmail)'i Ka'be'ye dâhil etmeye yetmedi, (bu yüzden Ka'be'yi daralttılar) diye cevab verdi. Ben: Peki, Ka'be'nin kapısı niçin bu kadar yüksektir, ancak bir merdivenle kapıya çıkılabilir? diye sordum. Resûl-i Ekrem (Sallallahu Aleyhi ve Sellem): O, senin kavminin işidir. Dilediklerini Ka'be'ye dâhil etmek, dilediklerini de oraya sokmamak içindir. Eğer senin kavminin küfüre yakınlıkları (müslümanhğa girişlerinin yeniliği), gönüllerinin kırılması endişesi olmasaydı Ka'be'nin bir parçası olup (dişarıda bırakılan) noksan kısmını Ka'be'ye eklemek üzere onda bir değişiklik yapmaya gücümün yetip yetmeyeceğine bakacaktım ve kapısını zemin seviyesine indirecektim, buyurdu.

 

 

AÇIKLAMA:     Bu hadisi Buhari ve Müslim de rivayet etmişlerdir.

Ebu Davud. Malik, Şafii, Tahavi ve başkaları da bunun benzerini rivayet etmişlerdir.

Hicr-i İsmail, Ka'be-i Muazzama'nın kuzey cephesinde bulunan bir sahanın ismidir. Hicr kelimesi sözlükte, men'etme, akıl ve himaye gibi manalara gelir. İbrahim (Aleyhisselam)'ın oğlu İsmail (a.s.) bu sahada yetiştirilip himaye edildiği için bu isim verilmiştir.

Hicr-i İsmail, 131 cm. yüksekliğinde ve yarım daire biçiminde bir duvarla çevrilidir. Bu duvarla Ka'be-i Muazzama arasında kalan sahaya Hicr-i İsmail denilir. Duvarın bir köşesi Ka'be'nin Rükn-i Iraki denilen köşesinin hizasındadır ve iki köşe arasında 230 cm. genişliğinde bir boşluk var. Bu boşluktan Hicr'e girilip çıkılır. Duvarın diğer köşesi ise Ka'be'nin Rükn-i Şami denilen köşesinin hizasındadır. Bu iki köşe arasında da 223 cm. lik bir boşluk bulunur. Buradan da Hicr'e girilip çıkılır: Yarım daire biçimindeki duvarın iki köşesi arasındaki mesÜfe ise 800 cm. dir. Kabe'nin kuzeyindeki duvarının ortası ile Hicr'in yarım daire biçimindeki duvarın ortası arasında kalan mesafe de 844 cm dir.

Müellifimizin ri vayetinin zahirine göre Hicr-i İsmaiI,tienilen sahanın tamamı Ka'be'den sayılır. Fakat bazı rivayetlere göre bu sahanın bir kısmı Ka'be'dendir. Bir kısım rivayetlerde Kabe'den olan kısmın 6 zira olduğu belirtilmiştir. 6 zira. yaklaşık olarak 3 metreye tekabül eder.

 

Hicr-i İsmail'in bir kısmının Ka'be'den bir parça olduğu kesin olduğundan Ka'be tavaf edilirken Hicr-i İsmail'in etrafındaki mevcut duvarın arkasından dolaşmak gerekir. Bir kimse tavaf ederken Hicr-i İsmail ile Ka'be duvarı arasındaki bir girişten girip diğer girişten çıkmak suretiyle dolaşırsa ta vaf sahih değildir. Çünkü Ka'be'nin içinden geçmiş olur. Malik, Şafii ve Ahmed böyle hükmetmişlerdir.

 

Hanefiler'e göre ise tavafın anılan duvarın arkasından yapılması vacibtir. Hicr'in içinden geçmek suretiyle tavaf eden kimse, tavafını yenilemekle mükelleftir. Şayet yenilemeden Mekke'den çıkıp giderse ceza kurbanını kesmekle mükellef olur.

 

Hicr-i İsmail'in en az 3 metresinin Ka'be'den olduğu kesinlik kazandığına ve bu kısım Ka'be duvarının bitişiği olduğuna göre bu kısım da namaz kılan bir kimse Ka'be'nin içinde namaz kılmış olur. Nitekim Ebu Davud, Tirmizi ve Nesai'nin rivayet ettikleri bir hadiste Aişe (r.anha): "Ben Ka'be'nin içine girip orada namaz kılmayı çok arzuluyordum. Bunun üzerine Resiılullah (s.a.v.) elimden tutup beni Hicr-i İsmail'e koydu ve: Ka'be'ye 'girmek istediğin zaman Hicr-i İsmail'de namaz kiL. Çünkü Hicr-i İsmail, Ka'be'den bir parçadır. Senin kavmin Ka'be'yi (tekrar) bina ettikleri zaman daraltıp Hicr'i ondan çıkardılar, buyurdu, demiştir."

 

Ka'be-i Muazzama'nın İbrahim (a.s.) tarafından inşa edildiği nassla sabittir. O'ndan önce ilk defa melekler tarafından yapıldığı, daha sonra Adem (Aleyhisselam) tarafından yenilendiği rivayetleri de vardır. Fakat o rivayetler sabit görülmemiştir.

 

İbrahim (a.s.)'dan sonra sırayla Amalika. Haris bin Mudad-ı Asgar, Kusay bin Kilab tarafından yenilenmiş ve daha sonra Resul-i Ekrem (s.a.v.)'in peygamberliğinden beş yıl önce, yani Resul-i Ekrem (s.a.v.) 35 yaşlarında iken KureyŞ tarafından yenilenmiştir. Hadiste anılan inşaat bu sonuncusudur. Arablar öteden beri Ka'be-i Muazzama'ya saygı duyagelmiş ve Ka'be inşaatına ve onarımına helal para harcamanın lüzumuna inanmışlardır. Bu itibarla Kureyş yenileme işine başladıkları zaman helal paraları yetmediği için Hicr-i İsmail denilen kısmı Ka'be'nin dışında bırakmak suretiyle Ka'be'yi daraltmışlardı. Hadiste bu durum belirtilmiştir.

 

Resul-i Ekrem (s.a.v.) Kureyş tarafından Ka'be dışında bırakılan kısmı Ka'be'ye dahil etmek ve Ka'be kapısını zemin seviyesine indirmek istemiş. Fakat hadiste belirtildiği gibi müslümanlığı yeni kabullenmiş olan Kureyş'in gönüllerinin kırılmasından endişe duyduğu için bu ta'dilatı yapmaya teşebbüs etmemiştir. Kureyş'in gönüllerinin kınlması onların böyle bir ta'dilatı yanlış değerlendirmeleri yüzünden olabilirdi. Çünkü Kureyş kabilesi Ka'be inşaatını büyük bir iftihar vesilesi ederler ve yaptıkları inşaatla övünürlerdi. Eğer Resul-i Ekrem (s.a.v.) onların yaptığı binada anılan değişikliği yapsaydı onlar; Muhammed (s.a.v.) kendi nefsine münhasır bir şeref elde etmek için böyle davrandı, diyebilirlerdi. Böyle yanlış bir yorumlama ve değerlendirme endişesi Resül-i Ekrem (s.a.v.)'in arzuladığı değişikliğe teşebbüs etmesine engelolmuştur.