36- HAYIZ (AYBAŞI
ADETİ) HALİNDEKİ KADIN HAC MENASİKİNİ İFA EDER YALNIZ (TEMİZLENİNCEYE KADAR)
TAVAF EDEMEZ, BABI
حدّثنا
أَبُو بَكْرِ
بْنُ
شَيْبَةَ
وَعَلِيُّ
بْنُ
مُحَمَّدٍ،
قَالاَ:
حدّثنا سُفْيَانُ
بْنُ
عُبَيْنَةَ
عَنْ عَبْدِ
الرَّحْمنِ
بْنِ
الْقَاسِمِ،
عَنْ
أَبِيهِ،
عَنْ عَائِشَةَ؛
قَالَتْ:
خَرَجْنَا
مَعَ رَسُولِ
اللهِ صلى
الله عليه
وسلم لاَ
نَرَى إِلاَّ الْحَجَّ.
فَلَمَّا
كُنَّا
بِسَرِفَ
أَوْ قريَباً
مِنْ سَرِفَ
حِضْتُ.
فَدَخَلَ
عَلَىَّ
رَسُولُ
اللهِ صلى
الله عليه
وسلم وَأَنَا
أَبْكِي. فَقَالَ:
((مَالَكِ؟
أَنَفِسْتِ؟
قُلْتُ:
نَعَمْ. قَالَ
((إِنَّ هذَا
أَمْرٌ كَتَبَهُ
اللهُ عَلَى
بَنَاتِ
آدَمَ.
فَافْضِى الْمَنَاسِكَ
كَلَّهَا،
غَيْرَ أَنْ
لاَ تَطُوفِي
بِالْبَيْتِ)).
قَالَتْ:
وَضَحَّى
رَسُولُ اللهِ
صلى الله عليه
وسلم عَنْ
نِسَائِهِ
بِالْبَقَرِ.
Âişe
(r.anha)'dan; Şöyle demiştir: Biz (hac mevsiminde) ancak hac yapılabileceği
(yâni umre yapılamayacağı) inancıyla Resulullah (Sallallahu Aleyhi ve
Sellem)'in beraberinde (Medine'den Mekke yolculuğuna) çıktık. Serif'e veya buraya yakın bir yere
vardığımız zaman âdet gördüm. Ben (hac görevimi ifâ edemiyeceğim diye)
ağlamakta iken Resulullah (Sallallahu Aleyhi ve Sellem) yanıma girdi ve: Neyin
var? Âdet mi gördün? diye sordu. Ben de: Evet, diye cevab verdim. Resûl-i Ekrem
(Sallallahu Aleyhi ve Sellem): Bu, Allah'ın Âdem (Aleyhisselâm)'ın kızlarına
yazdığı bir şeydir. Bu itibarla sen menâsikinin hepsini ifâ et. Sâdece Ka'be-i
Muazzama'yı (hayız'dan çıkıncaya kadar) tavaf etme, buyurdu.
Âişe dedi ki: Ve
Resulullah (Sallallahu Aleyhi ve Sellem) zevceleri adına bir sığır kurban etti.
AÇIKLAMA: Bu hadisi Buhari, Müslim, Ebu Davud, Tirmizi ve Beyhaki de rivayet
etmişlerdir.
İslamiyet'ten
önceki devirlerde Araplar hac mevsiminde umre yapılamayacağına inanıyorlardı.
Veda haccına gidilinceye kadar da bu hususta bir hüküm buyurulmamıştı. Bu
nedenle Veda haccı için hicretin 10. yılı Medine-i Münevvere'den yola çıkıldığı
sıralarda herkes ancak hac niyetiyle ihrama girilebileceği ne ve umre niyetiyle
ihrama girilmesinin caiz olmadığı inancında idi. Aişe (r.anha)'nın sözünde
geçen; ı.5) fiili itikad etmek manasına yorumlanır. Bu fiil; "Nüra"
şeklinde de okunabilir.
Bu takdirde
zannetmek manasına yorumlanır. Yani biz hac mevsiminde ancak hac niyetiyle
ihrama girilebileceğini ve umre niyetiyle ihrama girilemeyeceğini zan
ediyorduk, demek olur.
Serif: Mekke
'ye 6 veya 7 mil, yani 10 veya 12 km. mesafede ve Mekke'nin kuzey tarafına
düşen bir yerin ismidir.
Veda haccına
çıkıldığı zaman yukarıda işaret ettiğim itikad sebebiyle herkes hac niyetiyle
ihrama girmişti. Resül-i Ekrem (s.a.v.), beraberinde hediy, yani kurbanlık
bulundurduğu için hacca niyet etmişti. Sahabiler de ena uyarak böyle niyet
etmişlerdi. Hacı kafilesi muhtemelen Serif'e yaklaşınca veya buraya varınca Resül-i
Ekrem (s.a.v.), beraberinde kurbanlık getirmeyenlerin niyetlerini umre'ye
çevirebileceklerini beyan buyurmakla cahiliyet devrinin batıl inanışını
yıkmıştır. Hac niyetiyle ihrama giren kimsenin bunu uınre'ye çevirmesi meselesi
ise Cumhur'a göre caiz değildir. Veda haccında özel bir hüküm olmak üzere
ruhsat verilmiştir. Yeri geldiğinde bunun üzerinde tekrar durulacaktır. Hac
mevsiminde umre yapmak ise İslam alimlerinin icmai ile meşrudur. Bundan sonra
gelecek bablarda haccın çeşitleri anlatılırken bunlardan birisinin de Hacc-ı
Temettü olduğu görülecektir. Hacc-ı Temettü demek, hac mevsiminde önce umre
niyetiyle ihrama girip umre menasikini ifa ettikten sonra ihramdan çıkmak ve
bayrama yakın günlerde hac niyeti ile tekrar ihrama girmek süretiyle önce umre yapmak
ve bundan sonra hac etmektir.
Veda haccında
Aişe (r.anha)'nın hac niyetiyle mi, umre niyetiyle mi ihrama girdiği husüsunda
değişik ı:ivayetler mevcuttur. el-Hafız bu değişik rivayetleri naklettikten
sonra rivayetler arasında görülen ihtiların kaldırılması yolunda şöyle bir
ihtimalin söz konusu olduğunu söyler: Aişe (r.anha) diğer sahabiler gibi hac
niyetiyle ihrama girmişti. Sonra Peygamber (s.a.v.), beraberinde kurbanlık
getirmemiş olan sahabilere haclarını umreye çevinnelerini emredince Aişe (r.anha)
de onlar gibi yapıp umre'ye başlamış oldu. Sonra Mekke'ye gireceği sıralarda
adet halini görünce, umre tavafını yapamadı. Çünkü hayızIı kadın tavaf edemez.
Bunun üzerine Peygamber (Aleyhi's-salatü ve'sselam)'in emriyle hacc'a
niyetlendi. Yani böylece Hacc-ı Kıran'a girmiş oldu.
Nevevi de el-
Hafız' ın yukardaki yorumuna benzer bir yorumla rivayetler arasında görülen
zahiri ihtiları bertaraf etmiştir.
HADİSİN FıKıH
YÖNÜ:
1. Hayızlı
kadın, ihrama girmek, Arafat'ta durmak, Müzdelife'de gecelemek, Mina'da durmak,
şeytanları taşlamak gibi hac menasikini ifa edebilir .. Hayız hali görülmeden
önce tavaf etmiş ise hayızlı iken Safa ile Merve arasındaki sa'y'ı da
yapabilir. Fakat kudlim tavafı veya ziyaret, yani ifada tavafı gibi sahih bir
tavaf etmemiş iken sa'y etmek cumhura göre sahih olmadığı için bu durumda adet
gören kadın sa'y edemez.
2. Kadın hayız
halinde iken Ka'be-i Muazzama'yı tavaf edemez. Alimler bu hususta ittifak
halinde olmakla beraber böyle bir halde iken kadının edeceği tavaf hükmü hakkında
şu ihtilaf vardır:
a) Hanefiler:
Hadesten taharet, tavafın vaciblerindendir. Ahmed'den bir rivayet de böyledir.
Şayet bir kimse abdestsiz olarak tavaf ederse, ettiği tavaf sahih, yani
geçerlidir. Fakat bir koyun veya keçiyi kurban etmesi gerekir. Eğer bir kimse
cünüb veya hayızh iken tavaf ederse, tavafı geçerli olmakla beraber, bir deve
veya sığırı kurban etmesi ve henüz Mekke'den ayrılmamış ise yeniden tavaf
etmesi gerekir, demişlerdir. Kişinin, özellikle hayızlı veya cünüb olarak tavaf
etmesi fiili ise haramdır. Bu halde Mescid-i Haram'a girmesi de haramdır.
b) Malik, Şafii
ve meşhur kavlinde Ahmed ile alimlerin cumhuru: Tavafın sahih, yani geçerli
sayılabilmesi için hadesten taharet ve necasetten taharet şarttır, demişlerdir.
Yani tavaf eden kimsenin vücudunun ve elbisesinin dinen pis sayılan şeylerden
pak ve temiz olması ve abdestli olması şarttır. Bu şart olmadıkça edilen tavaf
geçersizdir.
3. Kişi,
zevceleri yerine kurban kesebilir ve bir sığır yedi kişinin ortaklaşmasıyla
kurban edilebilir.
Bu hükümle
ilgili cümleye ait bir iki noktayı belirtmeyi uygun buldum. Şöyle ki: Hadisin
metninde "Bakar" kelimesi bulunur. "Bakar" sığır manasını
ifade eder. Bu, cins isim olduğu için bir ve birden fazla sığır anlamında
kullanılır. "Bakara" ise bir sığır manasını ifade eder.
Müellifimizin
3135. hadisinde Aişe (r.anha) Resul-i Ekrem (Aleyhi's-scUatÜ ve's-selam)'in
Veda haccında zevceleri için bir sığır kestiğini beyan ettiği için burada
"El-Bakar" kelimesiyle bir sığır manası kasdedilmiştir. Hadis şerhlerinde
beyan edildiği gibi Veda haccında Resul- Ekrem (s.a.v.)'in beraberinde Aişe
'den başka yedi zevcesi bulunmuş ve bunlar için bir sığır kurban edilmiştir.
Anılan cümlede;
............ fiili kullanıldığı için bu fiilin zahirine göre Resul-i Ekrem (s.a.v.),
zevceleri için Udhiyye denilen kurbanı kesmiştir. Udhiyye Kurban bayramı
günlerinde kesilen kurbana verilen isimdir. Sindi bu ifade tarzma bakarak: Bu
hadis, Kurban Bayramında kurban kesme hükmünün misafir için de mevcut olduğuna
dehilet eder, demiştir. Fakat Tekmile yazarı anılan sığırın temettü haccı
nedeniyle kesilmesi vacib olan kurban olduğunu, çünkü BesCıl-i Ekrem
(s.a.v.)'in Aişe'den başka zevceleri Veda haccında Temeltü haccım ifa
ettİl{lerini söylemiştir.