SÜNEN İBN-İ MACE

Bablar Konular Numaralar

KİTABU’T-TIB

<< 3465 >>

DEVAM: 15- YARAYI TEDAVİ ETMEK BABI

 

حدّثنا عَبْدُ الرَّحْمنِ بْنُ إِبْرَاهِيمَ. حدّثنا ابْنُ أَبِي فُدَيْكٍ عَنْ عَبْدِ الْمُهَيْمِنِ بْنِ عَبَّاسِ ابْنِ سَهْلِ بْنِ سَعْدٍ السَّاعِدِيِّ، عَنْ أَبِيهِ، عَنْ جَدِّهِ؛ قَالَ: إِنِّي لأَعْرِفُ، يَوْمَ أُحُدٍ، مَنْ جَرَحَ وَجْهَ رَسُولِ اللهِ صلى الله عليه وسلم. وَمَنْ كَانَ يُرْقِيءُ الْكَلْمَ مِنْ وَجْهِ رَسُولِ اللهِ صلى الله عليه وسلم وَيُدَاوِيهِ. وَمَنْ يَحْمِلُ الْمَاءَ فِي الْمِجَنِّ. وَبِمَا دُووِيَ بِهِ الْكَلْمُ حَتَّى رَقَأَ. قَالَ: أَمَّا مَنْ كَانَ يَحْمِلُ الْمَاءَ فِي الْمِجَنِّ، فَعَلِيٌّ. وَأَمَّا مَنْ كَانَ يُدَاوِي الْكَلْمَ، فَفَاطِمَةُ. أَحْرَقَتْ لَهُ، حِينَ لَمْ يَرْقَأْ، قِطْعَةَ حَصِيرٍ خَلَقٍ. فَوَضَعَتْ رَمَادَهُ عَلَيْهِ فَرَقَأَ الْكَلْمُ.

 

Sehl bin Sa'd es-Sâidî (r.a.)'den; Şöyle demiştir: (And olsun ki) Ben Uhud (savaşı) günü kimin Resulullah (Sallallahu Aleyhi ve Sellem)'in mübarek yüzünü yaraladığını ve kimin Resulullah (Sallallahu Aleyhi ve Sellem)'in mübarek yüzündeki yaranın kanını durdurup tedavi ettiğini, kimin kalkanda su taşıdığını ve yaranın ne ile tedavi edilmek suretiyle kanın durduğunu şüphesiz bilirim. Sehl demiştir ki: Kalkanda su taşıyan zât, Ali (bin Ebi Tâlib r.a.) idi. Yarayı tedavi eden de Fâtime (r.anha) idi. Kan durmayınca Fâtime (r.anhâ), kanı durdurmak için eski bir hasır parçasını yakıp külünü yaranın üzerine koydu. Yaranın kanaması böylece durdu.

 

 

AÇIKLAMA:     Müellifimizin iki senedie rivayet ettiği Sehl (r.a.)'ın hadisini Buhari. Müslim ve Tirmizi de benzer IMızlarla rivayet etmişlerdir.

 

Hadiste geçen bazı kelimeleri açıklayalım: Rebaiye : Ön dişler ile azı dişi arasındaki diştir. Her insanın ağzında altlı üstlü ikişer ön dişleri bulunur. Bunlar ile köpek dişi arasında kalan altlı ve üstlü birer dişine de Rebaiye denilir. Ön dişlere Seniyye. köpek dişine de Nab denilir. Bazı rivayetIere göre Resul-i Ekrem (s.a.v.)'in kırılan dişi sağ alt tarafındaki Rebaiye dişi idi.

 

Beyda: Miğfer demektir. Micen de kalkandır. İrka ise durdurmaktır. Kan irkası, kanı onu durdurmak demektir.

 

Uhud savaşında Resul-i Ekrem (s.a.v.)'in mübarek yanağını yaralayan ve dişini kıran düşmanın ismi hakkında değişik rivayetler vardır. El-Hafız bu rivayetleri Meğazi kitabının

 

19. babında nakletmiş olup 21. babında bu feci suçu işleyen kişinin AbduIIah bin Kam'a isimli habis olduğunu söylemekle bu görüşü tercih etmiştir.

Anılan mel'un herif, Resul-i Ekrem (s.a.v.)'in bedduasına ınüstehak olmuş ve memleketine dönüşünde bir dağın zirvesinde otlatılan davar sürüsü içine girerek dolaşırken sürüden bir teke ona hücum ederek yüksek bir kayadan aşağıya atmak suretiyle paramparça etmiştir.

 

Fatıma (r.anha)'nın Uhud savaşının olduğu yere gitmesiyle ilgili olarak el-Hafız, Taberani'den şu rivayette bulunmuştur: Uhud savaşı günü müşrikler defolup g: ttikten sonra kadınlar sahabilere yardım etmek üzere Uhuda çıktılar. Fatıma (r.anha) da çıkan kadınlar arasında idi. Resul-i Ekrem (s.a.v.) 'i görünce O'nu kucakladı ve yaralarını su ile yıkamaya başladı. Fakat yıkamakla kanın gittikçe arttığını görünce bir hasır parçasını yaktı ve külünü yaraya yapıştırdı, böylece kanı durdurdu.

 

Nevevi de bu hadisin izahı bölümünde özetle şu bilgiyi verir: Uhud savaşında Resül-i Ekrem (s.a.v.)'in yaralanması ve dişinir. kınlması olayı bir takım hikmetleri ifade eder. Şöyle ki: Nebilerin sevabının çOğalması ve ümmetIerinin sıkıntılara tahammül etmelerine örnek olmaları için Allah (Azze ve Celle) onlara hastalıklar ve belalar verir. El .. Kadı demiş ki: Hikmetlerden biri de Nebilerin birer kulolduklarını, diğer insanların başına gelebilen sıkıntıların kendilerinin de başlarına gelebileceğini hatırlatmak ve şeytanın vesveselerine fırsat bırakmamaktır.

 

Bu hadisten çıkan diğer hükümler:

 

1. Savaşta miğfer ve zırhlı elbise giymek gibi tedbirleri almak müstehab olup İslamdaki tevekkül prensibine aykırı değildir.

2. Tedavi olmak ve yaralan ilaçlamak müstehabtır. Bu da tevekküle aykırı değildir.