SÜNEN İBN-İ MACE

Bablar Konular Numaralar

KİTABU’L-FİTEN

<< 3958 >>

DEVAM: 10- FİTNE (DÖNEMİN) DE SABIR VE TEENNİYLE HAREKETE ETMEK BABI

 

حدّثنا أَحْمَدُ بْنُ عَبْدَةَ. حدّثنا حَمَّادُ بْنُ زَيْدٍ عَنْ أَبِي عِمْرَانَ الْجَوْنِيِّ، عَنِ الْمُشَعَّثِ ابْنِ طَرِيفٍ، عَنْ عَبْدِ اللهِ بْنِ الصَّامِتِ، عَنْ أَبِي ذَرٍّ؛ قَالَ رَسُولُ اللهِ صلى الله عليه وسلم : ((كَيْفَ أَنْتَ، يَا أَبَا ذَرٍّ! وَمَوْتاً يُضِيبُ النَّاسَ حَتَّى يُقَوَّمَ الْبَيْتُ بَالْوَصِيفِ؟)) ((يَعْنِي الْقَبْرَ)) قَلْتُ: مَاخَارَ اللهُ لِي وَرَسُولُهُ ((أَوْ قَالَ: اللهُ وَرَسُولُهُ أَعْلَمُ)) قَالَ ((تَصَبَّرْ)) قَالَ ((كَيْفَ أَنْتَ وَجُوعاً يُصِبُ النَّاسَ حَتَّى تَأْتِيَ مَسْجِدَكَ؟)) قَالَ، قُلْتُ: اللهُ وَرَسُولُهُ أَعْلَمُ ((أَوْ مَاخَارَ اللهُ لِي وَرَسُولُهُ)) قَالَ ((عَلَيْكَ بِالْعِفَّةِ)) ثُمَّ قَالَ ((كَيْفَ أَنْتَ وَقَتْلاً يَصِيبُ النَّاسَ حَتَّى تُغْرَقَ حِجَارَةُ الزَّيْتِ بِالدَّمِ؟)) قُلْتُ: مَاخَارَ اللهُ لِي وَرَسُولُهُ. قَالَ ((الْحَقْ بِمَنْ أَنْتَ مِنْهُ)) قَالَ، قُلْتُ: يَا رَسُولَ اللهِ! أفَلاَ آخُذُ بِسَيْفيِ فَأَضْرِبِ بِهِ مَنْ فَعَلَ ذلِكَ؟ قَالَ ((شَارَكْتَ الْقَوْمَ إِذاً. وَلِكنِ ادْخُلْ بَيْتَكَ)) قُلْتُ: يَا رَسُولَ اللهِ! فَإِنْ دُخِلَ بَيْتِي؟ قَالَ ((إِنْ خشِيتَ أَنْ يَبْهَرَكَ شُعَاعُ السَّيْفِ، فَأَلْقِ رِدَائِكَ عَلَى وَجْهِكَ فَيَبُوءِ بِإِئْمِهِ وَإِئْمِكَ، فَيَكُونَ مِنْ أَصْحَابِ النَّارِ)).

 

Ebu Zerr(ri Ğıfari) (r.a.)'den; şöyle demiştir: Resulullah (Sallallahu Aleyhi ve Sellem) (bir gün): «Ya Eba Zerr! Evin (yani kabrin) köle kadar pahalanacak derecede çok insanın ölüm vukuati ile halin nasıl olacak?.» buyurdu. Ben: Allah ve Resulunün benim için seçtikleri hal (veya Ebu Zerr dedi ki: Allah ve Resulü en iyi bilendir) olur, dedim. Resul-i Ekrem (Sallallahu Aleyhi ve Sellem): «Sabretmeye çalış,» buyurdu. (Sonra) Resul-i Ekrem (Sallallahu Aleyhi ve Sellem):

 

«(Ya Eba Zer!) Mescidine gelip de (açlıktan) yatağına dönmeye gücün yetmeyecek ve (açlıktan) yatağından kalkıp da mescidine gitmeye takatin kalnuyacak derecede insanların başına gelecek açlık ile halin nasıl olacak?.» buyurdu. Ebu Zer demiştir ki: Ben: Allah ve Resulu en iyi bilendir (veya Allah ve Resulünün benim için seçtigi hal olur), diye cevab verdim.. Resul-i Ekrem (Sallallahu Aleyhi ve Sellem) :

 

«(O dönemde) iffetli olmaya devam et (yani dilenmekten veya helal olmayan kazançtan kaçın)» buyurduktan sonra: «(Ya Eba Zer!) Hicaretü'z-Zeyt (denilen yer) kan altında kalacak derecede insanların başına gelecek öldürme (fitnesi) ile halin nasıl olacak?» buyurdu. Ben: Allah ve Resulünün benim için seçtiği hal olur, dedim. Sonra Resul-i Ekrem (Sallallahu Aleyhi ve Sellem) :

 

«Kendilerinden olduğun kimselere iltihak et,» buyurdu. Ben: Ya Resulallah! Kılıcımı alıp da bunu yapanları kılıcımla vurmayayım mı? diye sordum. Resul-i Ekrem (Sallallahu Aleyhi ve Sellem): «O zaman sen bunu yapanlara günahınla ortak olursun. Ve lakin kendi evine gir (kapan,» buyurdu. Ben: Ya Resulallah! Peki eğer benim evime girilirse? diye sordum. Resul-i Ekrem (Sallallahu Aleyhi ve Sellem) :

 

«Şayet kılıcın parıltisının seni mağlup etmesinden korkarsan rida'nın kenarını yüzüne at (yani yuzünü ört) ki saldırgan kişi kendi günahı ve seni (oldürmen)in günahı ile dönsün ve boylece cehenem halkından olsun,» buyurdu.

 

 

Diğer tahric: Ebu Davud ve  Nesai de rivayet etmişlerdir.

 

AÇIKLAMA: Bu hadista geçen "Husille" kalimesinin asıl manası; her şeyin adisi ve kalitesiz olanıdır. Burada insanların adisi ve rezilleri manası kasdedilmiştir. Yani öyle bir zaman gelecek ki iyi insanlar kalmayacak ve sözünde durmayan, güvenilmeyen adi insanlar kalacak, karmakarışık bir güruh meydana gelecek ki, artık iyi ve güvenilir insanı tanımak mümkün olmayacaktır. Hadis; kötü insanların çoğaldığı ve iyi insanların azınlıkta kalıp zayıfladığı dönemde, iyi ve doğru yolu emretme ve kötülükle mücadele etmek görevinin bırakılmasının caizliğine delalet eder.

 

Ebu Zer (r.a.)'ın hadisini Ebu Davud ve Hakim de rivayet etmişlerdir.

 

Bu hadiste geçen "Vasif" köle demektir. Beyt'ten maksad da kabirdir. Bu iki kelimenin bulunduğu "Kabrin köle kadar pahalanacağı .. ." mealindeki cümle farklı şekillerde yorumlanmıştır:

 

Hattabi: Yani ölüm vukuatı o kadar çoğalacak ki bir kabir kazma ücreti bir köle fiatına yükselecektir. Bir kavle göre mana şöyledir: Ölüm vukuatının çokluğu sebebiyle ölüleri defnedecek yer bulmakta güçlük çekilecek ve bu yüzden bir kabir yeri ancak bir kölenin değeri kadar para veya bir köleyi vermek suretiyle satın alınabilecektir, demiştir.

 

Avnü'l-Mabüd yazarı yukardaki nakli yaptıktan sonra şu yorumu da beyan eder: Yani ölüm vukuatının çokluğu dolayısıyla nüfus sayısında büyük bir azalma olacak ve evlerde oturanların sayısı az olacak. Bu sebeble evlerin kıymeti öyle ucuzlayacak ki bir ev bir köle karşılığında satın alınabilecektir.

 

Hadisin bundan sonraki bölümünde şiddetli bir kıtlığın başgöstereceği haberi veriliyor ve Ebu Zer (r.a.)'a iffetli olmaya devam etmesi tavsiye ediliyor. Tabii bu emirde muhatab bu sahabi ise de hükmü umumidir. Yani böyle bir açlık ve kıtlık felaketi olduğu zaman, mü'min kişi iffetini korumalıdır. İffet sözcüğünden maksad halka el avuç açıp dilencilik etmemek veya açlık tehlikesiyle helal olmayan yollardan rızık te'minine yönelmemektir.

 

Hadis; vuku bulacak bir iç savaşın Hicaretü'z-Zeyt denilen yeri kan altında bırakacağını haber verir. Bu yer Medine yakınındadır. Avnü'l-Mabüd yazarı Ahcarü'z-Zeyt, diğer adı müellifimizin rivayetinde bulunan Ahcarü'z-Zeyt'in Medine'de bir mahalle veya bir semt olduğunu söyledikten sonra şöyle der:

 

Turbeşti: Bu yer, Yezid döneminde vuku bulan savaşın cereyan ettiği Harre'den bir parçadır. Halife Yezid döneminde, Müslim bin Ukbe'nin kumandan olduğu bir askeri kuvvet Allah'ın Resulünün Harem-i Şerif'i olan Medine'ye saldırarak birçok müslümanı katletmişti. Bu saldırgan herif Medine'nin batısında kalan Harre denilen yere askerleriyle beraber konaklamış ve Harem-i Şerif'in dokunulmazlığını hiçe sayarak bu mukaddes beldenin erkeklerini katletmişti. Üç veya beş gün bu mezalimini sürdürdükten sonra tuzun suda eridiği gibi zalim kumandan Mekke ile Medine arasında eriyip ölmüştü. İşte bu savaşta Ahcarü'z-Zeyt denilen yer müslümanların kanı altında kalmıştı. demiştir.

 

Hadisin bu bölümünde Resul-i Ekrem (s.a.v.} bu gibi felaketin vuku bulduğu dönemde Ebu Zer (r.a.)'a kabilesine iltihak etmesini veya bey'at ettiği halifenin emrinden çıkmamasını; evine kapanmasını ve saldırganlar şayet eve baskın yapsalar, onlarla savaşmayıp öldürülmeyi kabullenmesini tavsiye buyurmuştur.

 

İbnü'l-Melik. hadisin bu bölümü ile ilgili olarak: Saldırgana karşı nefsi müdafaa etmek, saldınya karşı koymak gerekir. Ancak Resul-i Ekrem (s.a.v.} müslümanları kan akıtmaktan şiddetle menetmek için: "Eğer sen kılıcını alıp da böyle yapanlan vurursan onlara ortak olursun" buyurmuştur. Aslında kişinin kendi nefsini savunması ve saldınyı defetmesi vacibtir, demiştir.

 

el-Kari de: Düşman kafir olduğu zaman saldınyı defetmeye çalışmak ve bu konuda mümkün olan gayreti göstermek vacibtir. Düşman müslüman ise saldırısını defetmeye çalışmak caizdir. Ancak saldırısını defetmeye çalışmak daha "büyük felaketlere, fitne ve fesada yol açacaksa vebali saldırgana bırakmak ve kan dökmemek uygun olur, demiştir.