DEVAM: 7- FAKİRLERLE
BERABER OTURMAK BABI
حدّثنا
أَبُو بَكْرِ
بْنُ أَبِي
شَيْبَةَ وَعَبْدُ
اللهِ بْنُ
سَعِيدٍ،
قَالاَ: حدّثنا
أَبُو
خَالِدٍ
الأَحْمَرُ
عَنْ يَزِيدَ
بْنِ
سِنَانٍ،
عَنْ أَبِي
الْمُبَارِكِ،
عَنْ أَبِي
سَعِيدٍ
الْخُدْرِيِّ؛
قَالَ:
أَحِبُّو
الْمَسَاكِينَ.
فَإِنِّي
سَمِعْتُ
رَسُولَ
اللهِصلى
الله عليه وسلم
يَقُولُ فِي
دُعَائِهِ
((اللّهُمَّ
أَحْيِنِي
مِسْكِيناً،
وَأَمِيْتِنَي
مِسْكِيناً،
وَاحْشُرْنِي
فِي زُمْرَةِ
الْمَسَاكِينِ)).
في الزوائد:
أبو المبارك
لا يعرف اسمه،
وهو مجهول. ويزيد
بن سنان ضعيف.
والحديث صححه
الحاكم، وعدّه
ابن الجوزيّ
في الموضوعات.
وقال
السيوطيّ: قال
الحافظ صلاح
الدين بن العلاء:
الحديث ضعيف
السند، لكن لا
يحكم عليه بالوضع.
وأبو
المبارك، وإن
قَالَ فيه
الترمذيّ: مجهول،
فقد عرفه ابن
حبان وذكره في
الثقات. ويزيد
بن سنان قال
فيه ابن
معين:ليس.
وقال
البخاريّ:
مقارب الحديث،
إلا أن ابنه
محمد بن يزيد
روى عنه مناكير.
وقال أبو
حاتم: محله
الصدق ولا
يحتج له. وباقي
رواته
مشهورون.
قَالَ العلاء:
إنه ينتهي بمجموع
طرقه إلى درجة
الصحة.وقال
الحافظ ابن
حجر: قد حسّنه
الترمذيّ،
لأن له شاهدا.
Ebu Saîd-i Hudrî
(r.a.)'den; Şöyle demiştir: Miskinleri seviniz. Çünkü ben Resulullah
(Sallallahu Aleyhi ve Sellem)'i duasında şöyle derken işittim: Allahım! Beni
miskin olarak yaşat, miskin olarak öldür ve beni miskinler zümresi içinde
hasret."
Not: Zevaid'de
şöyle denilmiştir: Ravi Ebü'l-Mübarek künyeli zatın adı bilinmiyor ve kendisi
tanınmıyor. Ravi Yezid bin Sinan da zayıftır. El-Hakim bu hadisi sahih saymış.
İbnü'l-Cevzi ise mevdu hadislerden saymıştır.
AÇIKLAMA: Zevaid türünden olan bu hadisin bir benzerini
Tirmizi Zühd bölümünde Enes (r.a.)'den rivayet etmiştir. Beyhaki de yine bir
benzerini Ubade bin Samit (r.a.)'den rivayet etmiştir.
Hadiste geçen
"Miskin" kelimesi fakir manasına geldiği gibi mütevazi, alçak gönüllü
manasına da gelir. Resul-i Ekrem (s.a.v.)'in hangi manayı kasdettiği yolunda
ilim adamları değişik görüşler beyan etmişler. Beyhaki: Resul-i Ekrem
(s.a.v.)'in vefat ettiği zamandaki maddi durumu, O'nun Miskin kelimesi ile
fakirlik ve geçim sıkntısı anlamını kasdetmediğine delalet eder. Çünkü 0, vefat
ettiği dönemde Allah'ın verdiği yeterli rızık ile geçiniyordu. Bu itibarla
Miskin kelimesi ile kasdettiği mana tevazu ve alçak gönüllülüktür. Bana öyle
geliyor ki Resullullah (s.a.v.) kibirli kimselerden olmaması ve varlıklarıyla
gururlanan zenginler içinde haşrolunmaması için dua etmiş, Allah'a
yalvarmıştır, der.
el-Kaysi de:
Miskin ve Meskenet, Sükun kökünden alınmadır. Sükün ise huşu ve tevazu, yani
Allah korkusu ve alçak gönüllülük demektir.
Kadi Tacü'd-Din
es-Sibki, et-Tevşih'te: Ben alim ve imam olan babamdan şunu işittim demiştir:
Resulullah (s.a.v.) mal bakımından fakir değildi ve hali de bir fakir hali
değildi. O, Allah'ın yardımı ile gönül zengini olduğu gibi kendisinin ve çoluk
çocuğunun nafakasını da Allah ihsan ediyordu. O'nun "Allahım! Beni miskin
olarak yaşat" duası ile maksadı kalbin süküna kavuşması idi, fakirliğin
bir nevi olan miskinlik değildi. Tacü'd-din es-Sibki babasının bu sözünü
naklettikten sonra: Ve babam bu duayı başka şekilde yorumlayanlara karşı
şiddetle çıkardı, der.
Sindi de
yukarda verilen bilginin benzerini naklettikten sonra: el-Hafız İbni Hacer
demiş ki: İbnü'l-Cevzi bu hadisi mevzü hadisler arasına almakla ileri
gitmiştir. Bana öyle geliyor ki onun böyle hareket etmesine sebep, bu hadisi
Nebi (s.a.v.)'in vefatı dönemindeki maddi durumuna aykırı görmüş olmasıdır.
Çünkü Resul-i Ekrem (s.a.v.), vefatı döneminde normal nafakasını karşılayacak
kadar mal sahibi idi. İbni Hacer daha sonra hadisin yorumlanmasıyla ilgili
Beyhaki'nin yukarda geçen sözlerini nakletmiştir, der. Sindi daha sonra: Ben
derim ki Resul-i Ekrem (s.a.v.)'in yaşantısına dair Buhari, Tirmizi ve
Müellifimiz tarafından rivayet edilen hadisler, bu hadisin zahiri manasına
yorumlanmasının uzak bir ihtimal olmadığına delalet eder. Hadisin ravisi olan
Ebu Said-i Hudri (r.a.) bunu zahiri manasına yorumlamış iken bu ihtimal nasıl
uzak bir ihtimal olarak kabul edilebilir. Bu hadisin zahiri manasının Resul-i
Ekrem (s.a.v.)'in vefatı dönemindeki yaşantısına aykırı olduğuna dair söz de
şaşılacak şeydir. Çünkü sahih hadisle sabit olduğu gibi O, vefat ettiği zaman
zırhlı elbisesi aile ferdIerinin nafakası için bir yahudi yanında rehinde idi.
Allah durumu en iyi bilendir, der.
Yukarda verilen
bilgiye şunu da ilave edeyim: Müellifimizin bu hadisi bu babta rivayet
etmesinden; kendisinin de Miskin kelimesini fakir anlamına yorumladığı sonucu
çıkarılabilir. Bilindiği gibi hadisi rivayet eden sahabi Ebu Said-i Hudri
(r.a.) hadisin girişinde "Miskinleri seviniz. Çünkü ..... demiştir. Bu
ifade tarzı kendisinin de Miskin kelimesini zahiri manasına yorumladığını
gösterir.
Tirmizi'nin
Zühd kitabında Enes (r.a.)'den rivayet ettiği buna benzer hadisin açıklama
bölümünde Tuhfe yazarı şu soruyu ve cevabını kaydeder; Bu hadiste Nebi
(s.a.v.), miskin olarak yaşamayı, miskin olarak ölmeyi ve miskinler zümresinde
haşrolunmayı dilemiş, bunun için dua etmiştir. Aişe (r.anha)'den rivayet edilen
bir hadiste ise Nebi (s.a.v.), fakirlikten Allah'a sığınmıştır. Bu iki hadis
arasında görülen çelişki nasıl bertaraf edilir?
Bu soruya
cevaben el-Hafız, et-Telhis'te şöyle demiştir: Nebi (s.a.v.)'in hoşlanmadığı ve
ondan Allah'a sığındığı fakirlik, gönül fakirliğidir. Arzuladığı ve dilediği
fakirlik ise dünyalığı atmaktır.
İbni
Abdi'l-Berr ise: Nebi (s.a.v.)'in hoşlanmadığı ve Allah'a sığındığı fakirlik,
geçim sıkıntlsına, yetecek kadar nafaka bulamamaya yol açacak ve gönül
zenginliğini gölgeleyici fakirliktir. Çünkü O'nun katında gerçek zenginlik
gönül zenginliğidir. Allah Teala O'na hitaben;
"Ve seni yoksul iken zengin etmedi mi?" (Duha, 8) buyurmuştur.
O'nun zenginliği kendisinin ve aile ferdierinin bir yıllık nafakasından fazla
değildi. Asıl zenginliği de Rabb'ına güvenerek beslediği gönül zenginliği idi.
Diğer taraftan O, Allah'tan gafil olmaya sebep olacak fakirlikten ve azdıracak
zenginlikten hoşlanmıyarak Allah'a sığınmıştır. Bundan çıkan sonuç şudur ki,
gerek zenginliğin ve gerekse fakirliğin yerilen birer tarafı vardır. Bu
itibarla hadisler ancak bu şekil yorum yapmakla bütünleşmiş olur ve aralarında
görülen çelişkinin zahiri olup özde olmadığı anlaşılmış olur, demiştir.
HADİS'İN SENEDİ
İLE İLGİLİ BİRKAÇ SÖZ
Hadisin
tercemesinin altında Zevaid'den verilen nakilde belirtildiği gibi ravi
Ebu'l-Mübarek'in tanınmadığı ve Yezid bin Sinan'ın zayıflığı sebebiyle senedin
zayıflığı söylenmiştir. İbnü'l-Cevzi de hadisin mevzu olduğunu söylemiştir.
Sindi'nin naklen beyanına göre Suyuti şöyle demiştir: el-Hafız Salahuddin bin
Ala demiş ki: Bu hadisin senedi zayıf ise de mevzuluğuna hükmedilemez. Ravi
Ebu'l-Mübarek'in mechul, yani tanınmaz olduğunu Tirmizi söylemiş ise de İbni
Hibban onun tanınmış ravi olduğunu söylemiş ve güvenilir ravİler arasında
anmıştır. Ravi Yezid bin Sir an'a gelince İbni Main onun bir şey olmadığını
söylemiş, fakat Ebu Hatim onun dürüst bir kimse olduğunu. ancak rivayetinin
delil sayılamıyacağını söylemiştir. Senedin kalan ravileri meşhur zatlardır.
el-Ala: Bu hadis, senedIerinin tümü ile sahih hadis derecesine ulaşır,
demiştir. el-Hafız İbn-i Hacer de: Tirmizi bu hadisi hasen saymıştır. Çünkü
te'yid eder mahiyette başka hadis vardır, demiş.
Zerkeşi de:
İbnü'l-Cevzi bu hadisin mevzu olduğuna hükmetmekle fena bir şey yapmıştır.
Çünkü Hakİm bu hadisi başka bir senedle Ata aracılığıyla Ebu Said-i Hudri
(r.a.)'den, rivayet ederek sahih olduğunu söylemiştir. Zehebi de et-Telhis'te
Hakim'in hadisinin sahihliğini te'yid etmiştir. Bayhaki aynı senedIe rivayet
etmiştir. Ayrıca Tirmizi'nin Enes (r.a.)'den rivayet ettiği bir hadis ile
Tabarani ve Beyhakİ'nin Ubade bin es-Samit (r.a.)'den rivayet ettikleri bir
hadis bu hadisin şahidi durumundadır (yani metinleri aynıdır. Hadisi te'yid
eden başka hadis de vardır.
Sindi'nin
Suyutl'den naklen verdiği bilgi burada bitti.