SÜNEN İBN-İ MACE

Bablar Konular Numaralar

KİTABU’Z-ZÜHD

<< 4126 >>

DEVAM: 7- FAKİRLERLE BERABER OTURMAK BABI

 

حدّثنا أَبُو بَكْرِ بْنُ أَبِي شَيْبَةَ وَعَبْدُ اللهِ بْنُ سَعِيدٍ، قَالاَ: حدّثنا أَبُو خَالِدٍ الأَحْمَرُ عَنْ يَزِيدَ بْنِ سِنَانٍ، عَنْ أَبِي الْمُبَارِكِ، عَنْ أَبِي سَعِيدٍ الْخُدْرِيِّ؛ قَالَ: أَحِبُّو الْمَسَاكِينَ. فَإِنِّي سَمِعْتُ رَسُولَ اللهِصلى الله عليه وسلم يَقُولُ فِي دُعَائِهِ ((اللّهُمَّ أَحْيِنِي مِسْكِيناً، وَأَمِيْتِنَي مِسْكِيناً، وَاحْشُرْنِي فِي زُمْرَةِ الْمَسَاكِينِ)).

 

في الزوائد: أبو المبارك لا يعرف اسمه، وهو مجهول. ويزيد بن سنان ضعيف. والحديث صححه الحاكم، وعدّه ابن الجوزيّ في الموضوعات.

وقال السيوطيّ: قال الحافظ صلاح الدين بن العلاء: الحديث ضعيف السند، لكن لا يحكم عليه بالوضع. وأبو المبارك، وإن قَالَ فيه الترمذيّ: مجهول، فقد عرفه ابن حبان وذكره في الثقات. ويزيد بن سنان قال فيه ابن معين:ليس. وقال البخاريّ: مقارب الحديث، إلا أن ابنه محمد بن يزيد روى عنه مناكير. وقال أبو حاتم: محله الصدق ولا يحتج له. وباقي رواته مشهورون. قَالَ العلاء: إنه ينتهي بمجموع طرقه إلى درجة الصحة.وقال الحافظ ابن حجر: قد حسّنه الترمذيّ، لأن له شاهدا.

 

Ebu Saîd-i Hudrî (r.a.)'den; Şöyle demiştir: Miskinleri seviniz. Çünkü ben Resulullah (Sallallahu Aleyhi ve Sellem)'i duasında şöyle derken işittim: Allahım! Beni miskin olarak yaşat, miskin olarak öldür ve beni miskinler zümresi içinde hasret."

 

Not: Zevaid'de şöyle denilmiştir: Ravi Ebü'l-Mübarek künyeli zatın adı bilinmiyor ve kendisi tanınmıyor. Ravi Yezid bin Sinan da zayıftır. El-Hakim bu hadisi sahih saymış. İbnü'l-Cevzi ise mevdu hadislerden saymıştır.

 

AÇIKLAMA: Zevaid türünden olan bu hadisin bir benzerini Tirmizi Zühd bölümünde Enes (r.a.)'den rivayet etmiştir. Beyhaki de yine bir benzerini Ubade bin Samit (r.a.)'den rivayet etmiştir.

 

Hadiste geçen "Miskin" kelimesi fakir manasına geldiği gibi mütevazi, alçak gönüllü manasına da gelir. Resul-i Ekrem (s.a.v.)'in hangi manayı kasdettiği yolunda ilim adamları değişik görüşler beyan etmişler. Beyhaki: Resul-i Ekrem (s.a.v.)'in vefat ettiği zamandaki maddi durumu, O'nun Miskin kelimesi ile fakirlik ve geçim sıkntısı anlamını kasdetmediğine delalet eder. Çünkü 0, vefat ettiği dönemde Allah'ın verdiği yeterli rızık ile geçiniyordu. Bu itibarla Miskin kelimesi ile kasdettiği mana tevazu ve alçak gönüllülüktür. Bana öyle geliyor ki Resullullah (s.a.v.) kibirli kimselerden olmaması ve varlıklarıyla gururlanan zenginler içinde haşrolunmaması için dua etmiş, Allah'a yalvarmıştır, der.

 

el-Kaysi de: Miskin ve Meskenet, Sükun kökünden alınmadır. Sükün ise huşu ve tevazu, yani Allah korkusu ve alçak gönüllülük demektir.

 

Kadi Tacü'd-Din es-Sibki, et-Tevşih'te: Ben alim ve imam olan babamdan şunu işittim demiştir: Resulullah (s.a.v.) mal bakımından fakir değildi ve hali de bir fakir hali değildi. O, Allah'ın yardımı ile gönül zengini olduğu gibi kendisinin ve çoluk çocuğunun nafakasını da Allah ihsan ediyordu. O'nun "Allahım! Beni miskin olarak yaşat" duası ile maksadı kalbin süküna kavuşması idi, fakirliğin bir nevi olan miskinlik değildi. Tacü'd-din es-Sibki babasının bu sözünü naklettikten sonra: Ve babam bu duayı başka şekilde yorumlayanlara karşı şiddetle çıkardı, der.

 

Sindi de yukarda verilen bilginin benzerini naklettikten sonra: el-Hafız İbni Hacer demiş ki: İbnü'l-Cevzi bu hadisi mevzü hadisler arasına almakla ileri gitmiştir. Bana öyle geliyor ki onun böyle hareket etmesine sebep, bu hadisi Nebi (s.a.v.)'in vefatı dönemindeki maddi durumuna aykırı görmüş olmasıdır. Çünkü Resul-i Ekrem (s.a.v.), vefatı döneminde normal nafakasını karşılayacak kadar mal sahibi idi. İbni Hacer daha sonra hadisin yorumlanmasıyla ilgili Beyhaki'nin yukarda geçen sözlerini nakletmiştir, der. Sindi daha sonra: Ben derim ki Resul-i Ekrem (s.a.v.)'in yaşantısına dair Buhari, Tirmizi ve Müellifimiz tarafından rivayet edilen hadisler, bu hadisin zahiri manasına yorumlanmasının uzak bir ihtimal olmadığına delalet eder. Hadisin ravisi olan Ebu Said-i Hudri (r.a.) bunu zahiri manasına yorumlamış iken bu ihtimal nasıl uzak bir ihtimal olarak kabul edilebilir. Bu hadisin zahiri manasının Resul-i Ekrem (s.a.v.)'in vefatı dönemindeki yaşantısına aykırı olduğuna dair söz de şaşılacak şeydir. Çünkü sahih hadisle sabit olduğu gibi O, vefat ettiği zaman zırhlı elbisesi aile ferdIerinin nafakası için bir yahudi yanında rehinde idi. Allah durumu en iyi bilendir, der.

 

Yukarda verilen bilgiye şunu da ilave edeyim: Müellifimizin bu hadisi bu babta rivayet etmesinden; kendisinin de Miskin kelimesini fakir anlamına yorumladığı sonucu çıkarılabilir. Bilindiği gibi hadisi rivayet eden sahabi Ebu Said-i Hudri (r.a.) hadisin girişinde "Miskinleri seviniz. Çünkü ..... demiştir. Bu ifade tarzı kendisinin de Miskin kelimesini zahiri manasına yorumladığını gösterir.

 

Tirmizi'nin Zühd kitabında Enes (r.a.)'den rivayet ettiği buna benzer hadisin açıklama bölümünde Tuhfe yazarı şu soruyu ve cevabını kaydeder; Bu hadiste Nebi (s.a.v.), miskin olarak yaşamayı, miskin olarak ölmeyi ve miskinler zümresinde haşrolunmayı dilemiş, bunun için dua etmiştir. Aişe (r.anha)'den rivayet edilen bir hadiste ise Nebi (s.a.v.), fakirlikten Allah'a sığınmıştır. Bu iki hadis arasında görülen çelişki nasıl bertaraf edilir?

 

Bu soruya cevaben el-Hafız, et-Telhis'te şöyle demiştir: Nebi (s.a.v.)'in hoşlanmadığı ve ondan Allah'a sığındığı fakirlik, gönül fakirliğidir. Arzuladığı ve dilediği fakirlik ise dünyalığı atmaktır.

 

İbni Abdi'l-Berr ise: Nebi (s.a.v.)'in hoşlanmadığı ve Allah'a sığındığı fakirlik, geçim sıkıntlsına, yetecek kadar nafaka bulamamaya yol açacak ve gönül zenginliğini gölgeleyici fakirliktir. Çünkü O'nun katında gerçek zenginlik gönül zenginliğidir. Allah Teala O'na hitaben;  "Ve seni yoksul iken zengin etmedi mi?" (Duha, 8) buyurmuştur. O'nun zenginliği kendisinin ve aile ferdierinin bir yıllık nafakasından fazla değildi. Asıl zenginliği de Rabb'ına güvenerek beslediği gönül zenginliği idi. Diğer taraftan O, Allah'tan gafil olmaya sebep olacak fakirlikten ve azdıracak zenginlikten hoşlanmıyarak Allah'a sığınmıştır. Bundan çıkan sonuç şudur ki, gerek zenginliğin ve gerekse fakirliğin yerilen birer tarafı vardır. Bu itibarla hadisler ancak bu şekil yorum yapmakla bütünleşmiş olur ve aralarında görülen çelişkinin zahiri olup özde olmadığı anlaşılmış olur, demiştir.

 

HADİS'İN SENEDİ İLE İLGİLİ BİRKAÇ SÖZ

 

Hadisin tercemesinin altında Zevaid'den verilen nakilde belirtildiği gibi ravi Ebu'l-Mübarek'in tanınmadığı ve Yezid bin Sinan'ın zayıflığı sebebiyle senedin zayıflığı söylenmiştir. İbnü'l-Cevzi de hadisin mevzu olduğunu söylemiştir. Sindi'nin naklen beyanına göre Suyuti şöyle demiştir: el-Hafız Salahuddin bin Ala demiş ki: Bu hadisin senedi zayıf ise de mevzuluğuna hükmedilemez. Ravi Ebu'l-Mübarek'in mechul, yani tanınmaz olduğunu Tirmizi söylemiş ise de İbni Hibban onun tanınmış ravi olduğunu söylemiş ve güvenilir ravİler arasında anmıştır. Ravi Yezid bin Sir an'a gelince İbni Main onun bir şey olmadığını söylemiş, fakat Ebu Hatim onun dürüst bir kimse olduğunu. ancak rivayetinin delil sayılamıyacağını söylemiştir. Senedin kalan ravileri meşhur zatlardır. el-Ala: Bu hadis, senedIerinin tümü ile sahih hadis derecesine ulaşır, demiştir. el-Hafız İbn-i Hacer de: Tirmizi bu hadisi hasen saymıştır. Çünkü te'yid eder mahiyette başka hadis vardır, demiş.

 

Zerkeşi de: İbnü'l-Cevzi bu hadisin mevzu olduğuna hükmetmekle fena bir şey yapmıştır. Çünkü Hakİm bu hadisi başka bir senedle Ata aracılığıyla Ebu Said-i Hudri (r.a.)'den, rivayet ederek sahih olduğunu söylemiştir. Zehebi de et-Telhis'te Hakim'in hadisinin sahihliğini te'yid etmiştir. Bayhaki aynı senedIe rivayet etmiştir. Ayrıca Tirmizi'nin Enes (r.a.)'den rivayet ettiği bir hadis ile Tabarani ve Beyhakİ'nin Ubade bin es-Samit (r.a.)'den rivayet ettikleri bir hadis bu hadisin şahidi durumundadır (yani metinleri aynıdır. Hadisi te'yid eden başka hadis de vardır.

Sindi'nin Suyutl'den naklen verdiği bilgi burada bitti.