DEVAM: 7- FAKİRLERLE
BERABER OTURMAK BABI
حدّثنا
أَحْمَدُ
بْنُ
مُحَمَّدُ
بْنِ يَحْيَى
بْنِ سَعِيدٍ
الْقَطَّانِ.
حدّثنا عَمْرُو
بْنُ
مُحَمَّدٍ
الْعَنْقَزِيُّ.
ثنا أَسْبَاطُ
بْنُ نَصْرٍ
عَنِ السُّدِّيِّ،
عَنْ أَبِي
سَعْدٍ
الأَزْدِيِّ،
وَكَانَ
قَارِئِ
الأَزْدِ،
عَنْ أَبِي
الْكَنُودِ،
عَنْ خَبَّبٍ.
في قَوْلِهِ
تَعَالَى ((6/ 52))
وَلاَ
تَطْرُدِ
الَّذِينَ
يَدْعُونَ رَبَّهُمْ
بَالْغَدَاةِ
وَالْعَشِيِّ...
إِلَى
قَوْلِهِ
فَتَكُونَ
مِنَ
الظَّالِمِينَ.
قَالَ: جَاءَ
الأَقْرَعُ
بْنُ حَابِسٍ
التَّمِيمِيُّ
وَعُيَنْيَةُ
بْنُ حِصْنٍ
الْفَزَارِيُّ.
فَوَجَدُوا
رَسُولَ
اللهِ صلى
الله عليه
وسلم مَعَ
صُهَيْبٍ
وَبِلاَلٍ
وَعَمَّارٍ
وَخَبَّابٍ.
قَاعِداً فٍي
نَاسٍ مِنَ الضُّعَفَاءِ
مِنَ
الْمُؤْمِنِينَ.
فَلَمَّا
رَأَوْهُمْ
حَوْلَ
النَّبِيِّ
صلى الله عليه
وسلم حَقَرُوهُمْ،
فَأَتَوْهُ
فَخَلَوْا
بِهِ وَقَالُوا:
إِنَّا
نُريدُ أَنْ
تَجْعَلَ
لَنَا مِنْكَ
مَجْلِساً،
تَعْرِفُ
لَنَا بِهِ
الْعَرَبُ
فَضْلَنَا.
فَإِنَّ
وُفُودَ
الَعَرَبِ
تَأْتِيكَ
فَنَسْتَحْيِي
أَنْ تَرَانَا
الْعَرَبُ مَعَ
هذِهِ
الأَعْبَدِ.
فَإِذَا
نَحْنُ جِئْنَاكَ
فَأقِمْهُمْ
عَنْكَ.
فَإِذَا
نَحْنُ فَرَغْنَا،
فاقْعُدْ
مَعَهُمْ
إِنْ شِئْتَ.
قَالَ:
((نَعَمْ))
قَالُوا:
فَأكْتُبْ
لَنَا
عَلَيْكَ
كِتَاباً.
قَالَ،
فَدَعَا
بِصَحِيفَةٍ.
وَدَعَا عَليّاً
لِيَكُتُبَ،
وَنَحْنٌ
قُقُودٌ فِي
نَاخِيَةٍ
فَنَزَلَ
جِبْرَائِيلُ
عَلَيْهِ
السَّلامُ
فَقَالَ: ((6/52))
وَلاَ تَطْرُدِ
الَّذِينَ
يَدْعُونَ
رَبَّهُمْ
بِالْغّدَاةِ
وَالعَشِيِّ
يُرِيدُونَ
وَجْهَةُ.
مَاعَلَيْكَ
مِنْ
حِسَابِهِمْ
مِنْ شَيْءٍ.
وَمَا مِنْ
حِسَابِكَ
عَلَيْهِمْ
مِنْ شَيْءٍ،
فَتَطْرُدَهُمْ
فَتَكُونَ
مِنَ
الظَّالِمِينَ.
ثُمَّ ذَكَرَ
الأَقْرَعَ
بْنَ حَابِسٍ
وَعُيَيْنَةَ
بْنَ حِصْنٍ
فَقَالَ ((6/ 53))
وَكّلِكَ
فَتَنَّا
بَعْضَهُمْ
بِبَعْضٍ
لِيَقُولُوا
أَهؤلاَءِ
مَنَّ اللهُ
عَلَيْهِمْ مِنْ
بَيْنِنَا
أَلَيْسَ
اللهُ
بَأَعْلَمَ
بِالشَّاكِرِينَ.
ثُمَّ قَالَ ((6/
54)) وَإِذَا
جَاءَكَ الَّذِينَ
يُؤْمِنُونَ
بآيَاتنا
فَقُلْ سَلاَمٌ
عَلَيْكُمْ
كَتَبَ
رَبُّكُمْ
عَلَى نَفْسهِ
الرَّحْمَةَ.
قَالَ،
فَدَنَوْنَا
مَنْهُ
حَتَّى
وَضَعْنَا
رُكَبَاَ
عَلَى
رُكْبَتِهِ.
وَكَانَ رَسُولُ
اللهِ صلى
الله عليه وسلم
يَجْلِسُ
مَعَنَا.
فَإِذَا
أَرَادَ أَنْ يَقُومَ
قَامَ
وَتَركَنَا.
فَأَنْزَلَ
اللهَ ((18/ 28))
وَاصْبِرْ
نَفْسَكَ
مَعَ
الَّذِينَ يَدْعُونَ
رَبَّهُمْ
بَالْغَدَاةِ
وَالعَشِيِّ
يُرِيدُونَ
وَجْهَةُ
وَلاَ تَعْدُ
عَيْنَاكَ
عَنْهُمْ
((وَلاَ
تُجَالِسِ
الأَشْرَافَ))
تُرِيدُ
زِيَنَةَ
الْحَيوةِ
الدُّنْيَا وَلاَ
تِطِعْ مَنْ
أَغْفَلْنَا
قَلْبَهُ عَنْ
ذِكْرِنَا
((يَعْنِي
عُيَيْنَةَ
وَالأَقْرَعَ))
وَاتَّبَعَ
هَوَاهُ
وَكَانَ
أَمْرُهُ
فُرَطاً.
((قَالَ:
أَمْرُ
عُيَيْنَةَ
وَالأَقْرَعش.
ثُمَّ ضَرَبَ
لَهُمْ
مَثَلَ الرَّجُلَيْنِ
وَمَثَبَ
الْحَيانِ
وَتَرَكْنَاهُ
حَتَّى
يَقُومَ.
في الزوائد:
إسناده صحيح،
ورجاله ثقات.
وقد روى مسلم
والنسائيّ
والمضنف بعضه
من حديث سعد ابن
أبي وقاص.
Habbâb (bin Eret)
(r.a.)'den rivayet edildiğine göre: Kendisi Allah Teâlâ'mn; "Sabah akşam,
Rab'Ierinin rızâsını dileyerek O'na duâ edenleri (yanından) kovma. Onların
hesabından sana bir sorumluluk yoktur, senin hesabından da onlara bir
sorumluluk yoktur ki onları kovup da zâlimlerden olasın." (En'âm, 52)
buyruğu hakkında şöyle demiştir: EI-Akra' bin Habis et-Temîmi ve Uyeyne bin
Hısn el-Fezârî (Resulullah (Sallallahu Aleyhi ve Sellem)'in ziyaretine)
geldiler ve Resulullah (Sallallahu Aleyhi ve Sellem)'i mu'minlerin
zayıflarından bir gurubun içinde oturup Suheyb, Bilâl, Ammâr ve Habbâb ile
beraber iken buldular; Nebi (Sallallahu Aleyhi ve Sellem)'in etrafında onları
görünce o zayıf sahâbîleri küçümsediler, hakir gördüler. Nihayet Onun yanına
varıp O'nunla yalnız kaldılar (yâni biz de bir kenara çekildik) ve onlar:
(Yâ Resulallah,
ziyaretine geldiğimizde) bir oturumu bize tahsis etmeni muhakkak isteriz ki
Araplar bununla bizim üstünlüğümüzü tanısınlar. Çünkü senin yanına Arap
hey'etleri gelir.. Bu itibarla Arabların bizi şu kölelerle (yâni fakir mü si
umanlarla) beraber görmelerinden utanırız. Onun için biz senin yanına
geldiğimiz zaman köleleri yanından kaldır. Sonra biz huzurundan ayrılınca
dilersen onlarla beraber otur, dediler. Resûl-i Ekrem (Sallallahu Aleyhi ve
Sellem) (de) :
Peki, buyurdu. Bu
kere onlar: O halde bu teklifimizi kabul buyurduğuna dâir bizim için bir yazı
yazdır, dediler. Habbâb dedi ki: Bunun üzerine Resûl-i Ekrem (Sallallahu Aleyhi
ve Sellem) bir yaprak kâğıd istedi ve yazı yazması için Ali (r.a.)'ı çağırttı.
Biz de meclisin bir kenarında oturuyorduk. O sırada Cebrail (Aleyhisselâm) indi
ve; "Sabah akşam Rab'lerinin rızâsını dileyerek O'na duâ edenleri
(yanından) kovma. Onların hesabından sana bir sorumluluk yoktur, senin
hesabından da onlara bir sorumluluk yoktur ki onları kovup da zalimlerden
olasın." (Enam, 52) âyetini (indirip) söyledi. Sonra el-Akra' bin Habis ve
Uyeyne bin Hısn'ı anlatarak:
"Ve işte
böylece, "Allah aramızdan şunlara mı lütûfta bulundu?" deyiversinler
diye bâzısını bâzısıyla imtihan ettik. Allah şükredenleri en iyi bilen değil
midir?" (En'âm, 53) âyetini (indirip) söyledi. Bundan sonra:
"Âyetlerimize imân edenler sana geldikleri zaman (onlara) de ki: Selâm
sizlere. Rabb'iniz rahmet etmeyi kendi üzerine aldı — vaadetti —." (En'âm,
54) âyetini (indirip) söyledi.
Habbâb dedi ki:
Bu âyetler indikten sonra biz O'na öyle yaklaştık ki dizlerimizi O'nun dizi
üzerine bıraktık ve Resulullah (Sallallahu Aleyhi ve Sellem) bizimle beraber
otururdu. Sonra kalkmak istediği zaman kalkar ve bizi bırakırdı (yâni biz ondan
sonra kalkıp dağılırdık). Sonra Allah (Azze ve Celle): "Rablerinin
rızâsını dileyerek sabah akşam O'na duâ edenlerle beraber nefsini sabırlı tut
(yâni onlarla sohbet etmeye tahsis et); dünya hayatının süsünü arzulayarak
gözlerini o kimselerden (başkasına) çevirme (eşraf kimselerle—özel— oturum
yapma). Bizi anmak hususunda kalbine gaflet verdiğimiz ve hevesine uyup da işi
furut (yâni helak olmak) olan (yâni Uyeyne ve el-Akra') a uyma" (Kehf, 28)
âyetini indirdi. Habbâb: ..... dan
maksad) Üyeyne ve el-Akra'ın işidir,
dedi. (Habbâb sözüne devamla) Sonra Allah onlara (yâni mu'minlere ve kâfirlere)
iki adamın misâlini (Kehf sûresinin 32 ilâ 44. âyetlerinde) ve dünya hayatının
misâlini (Kehf sûresinin 45. âyetinde) getirdi (yâni anılan âyetleri indirdi).
Habbâb dedi
ki: (Kehf sûresinin 28. âyeti
indirildikten) sonra biz (yâni fakir - zayıf sahabiler) Nebi (Sallallahu Aleyhi
ve Sellem)'in beraberinde otururduk. O'nun kalkacağı saate varınca biz O'nu
bırakıp kalkıyorduk ki, O da kalksın."
Not: Zevaid'de
şöyle denilmiştir: Bunun senedi sahih olup ravileri güvenilir zatlardır.
Müslim, Nesai ve Müellif, yani İbni Mace bu hadisin bazısınl Sa'd bin Ebi
Vakkas (r.a.)'ın hadisi olarak rivayet etmişler - 4128 nolu hadise bak-,
AÇIKLAMA: Zevaid türünden olan bu hadiste En'am suresinin 52,
53 ve 54. ayetleri ile Kehf suresinin 28.ayetinin iniş sebepleri bildirilmekte,
keza Kehf suresinin 32 ila 44. ayetleri ile 45. ayetinin bununla ilgili olduğu
belirtilmektedir. Bu hadiste anılan ayetlerin açıklaması geniş yer alacağından
bu hususla ilgili bilgi edinmek isteyenler tefsir kitaplarına başvurmalıdır,
demekle yetinmek isterim. Ancak şunu belirteyim: El-Hazin tefsirinde beyan
edildiğine göre Temim kabilesinin büyüğü el-Akra' bin Habis ve Fezar
kabilesinin büyüğü Uyeyne bin Hısn. Resul-i Ekrem (s.a.v.)'e bu teklifte
bulundukları zaman yeni ihtida etmiş durumda idiler ki böylelerine Müellefe-i
Kulub denilir. Yani gönülleri henüz İslam'a tam yatışmamış durumda idiler. Yine
el-Hazin tefsirinde Kehf suresinin 28. ayetinin açıklama bölümünde beyan edildiğine
göre Uyeyne bin Hısn'ın bu teklifi henüz ihtida etmediği bir günde vuku
bulmuştur.
Bazı
rivayetlere göre ise bu ayetlerin iniş sebebi Mekke müşriklerinin bu teklifte
bulunmasıdır. 4128. hadis de bunu te'yid eder mahiyettedir. Ancak şöyle yorum yapılabilir:
Bu teklif iki taraftan da vuku bulmuş olabilir. Yani hem el-Akra' bin
Habis'ten, hem de Mekke müşriklerinden gelmiş ve bu teklifler üzerine anılan
ayetler inmiştir.
Notta
belirtildiği gibi Zevaid yazarı bu hadisin bir bölümünün Müslim, Nesai ve İbni
Mace tarafından Sa'd bin Ebi Vakkas (r.a.)'ın hadisi olarak rivayet edilmiş
olduğunu söylemiştir. Fakat Sindi bu söze itiraz ederek: Bu iki hadis
birbirinden ayrı iki hadistir. Sa'd (r.a.)'ın hadisine göre En'am suresinin 52.
ayetinin iniş sebebi Kureyş. yani Mekke müşriklerinin bu teklifte bulunmasıdır.
Habbab (r.a.)'ın hadisine göre ise anılan ayetin iniş sebebi Akra' bin Habis
ile Uyeyne bin Hısn'ın vaki teklifidir. Bu itibarla iki hadisin zahiri bile
birbirine uymazken Sa'd 'ın hadisi nasıl Habbab'ın hadisinin bir parçası olur.
İki hadis arasında görülen zahiri ihtilaf şöyle bertaraf edilebilir: Akra' bin
Habis ile Uyeyne bin Hısn'ın söylediği şeyi Mekke müşrikleri de söylemişler ve
bu ayet bunun üzerine inmiştir, diye bilgi verir.
Hadisin sonunda
Habbab "Kehf suresinin 28. ayeti indikten sonra Resul-i Ekrem (s.a.v.)'in
meclisimizden kalkacağı saat gelince biz O'nu bırakıp kalkıyorduk ki O da
kalksın" mealindeki sözünün manası ve maksadı şudur: Bu ayet inmeden önce
Resul-i Ekrem (s.a.v.), biz fakirlerle oturup sohbet ederdi. Sohbet bitince
önce kendisi kalkıp gidiyordu, mecliste biz kalmış oluyorduk. Fakat bu ayet
indikten sonra O, bizi bırakıp gitmek, bizden önce meclisten ayrılmak
istemezdi. Bunun için sohbetin bitiminde evvela biz kalkıp giderdik, O da
bizden sonra o yerden aynlırdı.
Şu noktayı da
belirteyim: Resul-i Ekrem (s.a.v.)'in el-Akra' bin Habis, Uyeyne bin Hısn veya
müşriklerin ulularının, kendileri için ayrı oturum düzenlenmesi ve o oturumlara
fakir müslümanların alınmaması yolundaki tekliflerine olumlu cevap vermeye
taraftar olması, teklif sahiplerinin nüfuzlu, eşraf ve zenginlikleri
dolayısıyla değil, sırf müslümanlığın güçlenmesi, yayılması ve yeni
müslümanların imanlarının kökleşmesi içindir.
Bu hadis ve
arasında geçen ayetler, fakirlerle oturup kalkmanın, onlarla sohbet etmenin.
alçak gönüllülük etmenin üstün faziletine delalet eder.