DEVAM: 23- BELA
(MUSİBET VE SIKINTILARA) KARŞI SABRETMEK BABI
هِشَامُ
بْنُ
عَمَّارِ.
حدّثنا
الْوَلِيدُ بْنُ
مُسْلِمٍ.
حدّثنا
سَعِيدُ بْنُ
بَشِيرٍ عَنْ
قَتَادَةَ،
عَنْ
مُجَاهِدٍ،
عَنِ ابْنِ
عَبَّاسٍ،
عَنْ أَبِيِّ
بْنِ كَعْبٍ،
عَنْ رَسُولِ
اللهِ صلى
الله عليه
وسلم؛
أَنَّهث
لَيْلَةَ
أُسْرِيَ
بِهِ، وَجِدَ
رِيحاً
طَيَّبَةً.
فَقَالَ: ((يَاجِبْرِيلُ!
مَاهِذِهِ
الرِّيحُ الطَّيِّبَةُ؟
قَالَ: هذِهِ
رِيحُ قَبْرٍ
الْمَاشِطَةِ
وَابْنَيْهَا
وَزَوْجِهَا.
قَالَ:
وَكَانَ
بدْءُ ذلِكَ
أَنَّ
الْخَضِرَ
كَانَ مِنْ
أَشْرَافِ
بَنِي
إِسْرَائِيلَ.
وَكَانَ
مَمَرُّهُ
بَرَاهِبٍ
فِي
صَوْمَعَتِهِ.
فَيَطِلعُ
عَلَيْهِ
الرَّاهِبُ.
فَيُعَلِّمُهَ
الإسْلاَمَ.
فَلَمَّا
الْخَضِرُ، زَوَّجِهُ
أَبُوهُ
امْرَأَةً.
فَعَلَّمَهَا
الْخَضِرُ. وَأَخَذَ
عَلَيْهَا
أَنْ لاَ
تعْلِمَهُ
أَحَداً.
وَكَانَ لاَ
يَقْرَبُ
النِّسَاءَ.
فَطَلَّقَهَا.
ثُمَّ
زَوَّجَةُ
أَبُوهُ
أُخْرَى.
فَعَلَّمَهَا
وَأَخَذَ
عَلَيْهَا
أَنْ لاَ
تعْلِمَهُ
أَحَداً.
فَكَتَمَتْ
إِحْدَاهُمَا
وَأَفِشَتْ
عَلَيْهِ
الأُخْرَى. فَانْطَلَقَ
هَارِباً.
حَتَّى أَتَى
جَزِيرَةً
فِي الْبَحْرِ،
فَأَقْبَلَ
رَجُلاَنِ
يَحْتَطِبَانِ.
فَرَأَيَاهُ.
فَكَتَمَ
أَحَدُهُمَا
وَأَفْشَى
الآْخَرُـ
وَقَالَ: قَدْ
رَأَيْتُ الخَضِرَ.
فَقِيلَ:
وَمَنْ رَآهُ
مَعَكَ؟
قَالَ: فُلاَنٌ.
فَسُئِلَ
فَكَتَمَ.
وَكَانَ فِي
دِينِهِمْ أَنَّ
مَنْ كَذْبَ
قُتِلَ.
قَالَ،
وفَتَزَوَّجَ
الْمَرْأَةَ
الْكَاتِمَةَ.
فَبَيَنْمَا
هِي تَمْشُطُ
ابْنَةَ
فِرْعَوْنَ،
إِذْ سَقَطَ
الْمُشْطُ.
فَقَالَ:
تَعِسَ
فِرْعَوْنُ!
فَأَخْبَرَتْ
أَبَاهَا.
وَكَانَ
لِلْمَرْأَةِ
ابْنَانِ
وَزَوْجٌ.
فَأَرْسَلَ
إِلَيْهِمْ.
فَرَاوَدَ
الْمَرْأَةَ
وَزَوْجَهَا
أَنْ يَرْجِعَا
عَنْ
دِنِيِهِمَا.
فَأَبَيَا.
فَقَالَ:
إِنِّي
قَاتِلُكُمَا.
فَقَالاَ:
إِحْسَأناً
مِنْكَ
إِلَيْنَا،
وإِنْ
قَتَلْتَنَا،
أَنْ
تَجْعَلَنَا
فِي بَيْتٍ.
فَفَعَل. فَلَمَّا
أُسْرِيَ
بِالنَّبِيِّ
صلى الله عليه
وسلم، وَجَدَ
رِيحاً
طَيِّبَةً.
فَسَأَلَ
جِبْرِيلَ، فَأَخْبَ
رُهُ)).
في الزوائد:
في إسناده
سعيد بن بشير،
قَالَ فيه
البخاريّ:
يتكلمون في
حفظه. وقال
أبو حاتم: سمعت
بي وأبي زرعة
قالا. حله
الصدق قلت:
يحتج به؟
قالا: لا.
وضعفه غيرهم.
Ubey bin Ka'b
(r.a.)'den rivayet edildiğine göre kendisi Resulullah (Sallallahu Aleyhi ve
Sellem)'den rivayetle şöyle demigtir: Resul-i Ekrem (Sallallahu Aleyhi ve
Sellem), geceleyin (mi'rac'a) götürüldüğünde güzel bir koku duyarak: Ya
Cebrail! Bu güzel koku nedir? diye sormuş. Cebrail (A.S.) de: Bu, maşıta
(kadınların saçını iyi tarayıcı kadın), iki oğlu ve kocasının kabrinin
kokusudur. Bunun başlangıcı (ve sebebi) şöyle oldu:
Hızır (A.S.)
lsrail oğrullarının eşrafından idi ve yol güzergahında manastırında oturan bir
rahib vardı. Hızır (oradan geçtikçe) rahib önüne çıkıp ona İslamiyeti
ögretirdi. Sonra Hızır erginlik çağına varınca babası onu bir kadınla
evlendirdi. Hızır da kadın'a (İslamiyet'i) öğretti ve kimseye duyurmaması için
kadından söz aldı. Hızır kadınlara yaklaşmazdı. Hızır bir süre sonra kadını
boşadı. Aradan bir zaman geçtikten sonra Hızır'ı babası başka bir kadınla
evlendirdi. Hıaır bu kadına da (İslamiyet'i) ögreterek (durumu) kimseye haber
vermemesi için ondan söz aldı. Sonra bu iki kadından biri sır sakladı. Fakat
diğeri Hızır ('ın müslümanlığı ve bu konudaki propagandasın}'ı aleyhinde
ifsaatta bulundu (böylece verdigi ahdi de bozmuş oldu). Bunun üzerine Hızır
oradan kaçıp nihayet denizdeki bir adaya vardı. (Adada) odun toplayan iki adam
karşıdan gelerek Hızır'ı gördüIer. Bunlardan birisi onu gördüğünü kimseye
söylemedi. Fakat diğer adam bunu ifşa ederek: Ben Hızır'ı gördüm, dedi. Seninle
beraber onu klm gördü? diye soru sorulunca adam: Falan kişi (benimle beraber
onu gördü), dedi. Bunun üzerine o kişiye de soruldu. Fakat o kişi Hızır'ı
gördüğünü gizledi. Onların dinüide yalan söyleyeni öldürme hükmü de vardı.
Bilahare sır saklayan adam, sır saklayan kadınla evlendi. Sonra bu kadın
Fir'avn'ın bir kızının saçını tararken tarak aniden düşuverdi. Kadın da:
Flr'avn, helak olsun, diye beddua ettt. Kız da gidip babasına haber verdi.
Kadının iki oğlu ve kocası vardı. (Bu ailenin müslüman olduğunu sezen) Fir'avn
onlara haber göndererek dinlerinden (Fir'avn'ın dinine) dönmeleri için karı ile
kocasına ısrarını sürdürdü. Fakat onlar (dinlerini bırakmaktan) imtina ettiler.
Nihayet Fir'avn karı kocaya:
Ben ikinizi
mutlaka öldüreceğim, dedi. Kadın ile kocası (Fir'avn'a): Bizi öldürürsen senin
bize bir iyiliğin olmak üzere ikimizi bir kabre defnetmeni istiyoruz, dediler.
Fir'avn da (onları öldürüp ikisini aynı kabre gömme işini) yaptı, dedi.
Sonra Nebi
(Sallallahu Aleyhi ve Sellem) geceleyin (mi'raca) götürülünce güzel bir koku
duydu ve (ne olduğunu) Cibril'e sordu. Cibril de (bunu) O'na bildirdi."
Not: Zevaid'de
şöyle denilmiştir: Bunun senedinde Said bin Beşir var. Buhari bu ravi ile
ilgili olarak: Bunun hıfz-ı belleme durumu hakkunda konuştular, demiştir. Ebu
Hatem de: Bunun doğruluk durumunda olduğunu babamdan ve Ebu Zur'a'dan işittim
ve : Rivayeti hüccet-delil olur mu? diye sordum. Babam lie Ebu Zur'a: hayır,
dediler, diye bllgi vermiştir. Başkaları ise bunun zayif olduğunu söylemiştir.
AÇIKLAMA: Zevaid türünden olan bu hadisin izah bölümünde
İncahü'l-HAce yazan şu bilgiyi verir: Nevevi demiştir ki: Alimlerin cumhuruna
göre Hızır (a.s.) hayatta olup aramızda bulunur. Eş-Şeyh Ebu Amr bin es-Salah
da demiştir ki: Alimlerin cumhuruna ve salih müslümanlara göre Hızır sağdır.
Onun Nebi olup olmadığı hususunda ihtilaf vardır. Alimlerin ekserisine göre
Nebidir. Delilleri de kendisi ile Musa (a.s.)'ın beraber arkadaşlık
ettiklerinde yaptığı bazı işlere Musa (a.s.) itiraz edince Hızır'ın verdiği
cevabta: "Bu işleri ben kendiliğimden yapmadım (yarii ilahi emirle
yaptım)" (Kehf, 82) demesidir. Hızır ile Musa (a.s.) arasında geçen meşhur
görüşme ve yolculuk Kehf suresinin 60 - 82. ayetlerinde bildirilmiştir. Oraya
bakılabilir.
Hızır (a.s.)'ın
ismi Belya olup künyesi Ebu'l Abbas'tır. Alimlerin onunla görüşmeleri, ondan
feyiz ve ilim almaları hususunda anlattıkları olaylar ilim ehlinee
bilinmektedir. Hızır (a.s.)'ın özellikle mukaddes yerlerde görülmesi
sayılmayacak kadar çok defa vuku bulmuştur. Ancak bazı hadisçiler bunu kabul
etmemişlerdir. Bu zat, Nuh (a.s.)'ın yedinci kuşakta torunudur. Babası
meliklerdendir. Babasının adı Melkan, Kelyan ve Belyan bin Melkan diye üç
rivayet vardır. Bu zat'a Hızır lakabmm verilmesi sebebi hususunda değişik
görüşler beyan etmişlerdir. Bir rivayete göre kendisi beyaz renkli bir yerde
bir ara oturmuş. Orası derhal yemyeşil hale gelmiştir. Hızır kelimesinin lügat
manası yeşilliktir. Bu sebeble kendisine bu lakab verilmiştir. Alimlerin
ekserisi bu rivayeti tutmuşlardır.
Hadiste geçen
Maşita kadınların saçını güzel tarayıcı kadın demektir. Hadis bela ve
musibetlere,. özellikle din uğrunda karşılaşılan sıkıntılara karşı sabır ve
tahammülün ne kadar faziletli olduğuna delalet eder. Ancak senedi pek sıhhatli
sayılmaz.