DEVAM: 35- ALLAH'IN
(C.C.) UMULAN KIYAMETTEKİ RAHMETİ BABI
حدّثنا
مُحَمَّدُ
بْنُ عَبْدِ
الْمَلِكِ بْنِ
أَبِي
الشَّوَارِبِ.
ثنا أَبُو
عَوَانَةَ.
ثنا عَبْدُ
الْمَلِكِ
ابْنُ
عُمَيْرٍ عَنِ
ابْنِ أَبِي
لَيْلَى،
عَنْ مُعَاذِ
بْنِ جَبَلٍ؛
قَالَ: مَرَّ
بِي رَسُولُ
اللهِ صلى
الله عليه وسلم
وَأَنَا
عَلَى
حِمَارٍ.
فَقَالَ: ((يَامُعَاذ!
هَلْ تَدْرِي
مَاحَقُّ اللهِ
عَلَى
الْعِبَادِ،
وَمَا حَقُّ
الْعِبَادِ
عَلَى
اللهِ؟))
قُلْتُ: اللهُ
وَرَسُولُهُ
أَعْلَمُ. قَالَ
((فَإِنَّ
حَقُّ اللهِ
عَلَى
الْعِبَادِ أَنْ
يَعْبُدُوهُ
وَلاَ
يُشْرِكُوا
بِهِ شَيْئاً.
وَحَقُّ
الْعِبَادِ
عَلَى اللهِ،
إِذَا
فَعَلُوا
ذلِكَ، أَنْ
لاَيُعَذِّبَهُمْ)).
Muaz bin Cebel
(r.a.)'den; Şöyle demiştir: Ben bir merkeb üstünde iken Resulullah (Sallallahu
Aleyhi ve Sellem) yanımdan geçti ve: Ya
Muaz! Allah'ın kullar üzerindeki hakkının ne olduğunu ve kulların Allah
üzerindeki hakkının ne olduğunu bilir misin? buyurdu. Ben de: Allah ve Resulü
daha iyi bilir, dedim. Resul-i Ekrem (Sallallahu Aleyhi ve Sellem): Şüphesiz,
Allah'ın kullar üzerindeki hakkı, kulların O'na ibadet (ve kulluk) etmeleri ve
O'na hiç bir şeyi ortak koşmamalarıdır. Bunu yaptıkları zaman kulların Allah
üzerindeki hakkı da onlara azab vermemesidir, buyurdu.
Diğer tahric:
Bu hadisi Buhari, Müslim, Nesai ve Ahmed de benzer metinlerle rivayet etmişler.
AÇIKLAMA: Allah'ın kullar üzerindeki hakkından maksad vacib olan görevdir. Yani
kullar Allah'a hiç bir şeyi ortak koşmaksızın O'na kulluk etmek, yani
ibadetleri ifa edip haram şeylerden sakınmakla görevlidir. Burada ortak
koşmamak ile kulluk etmek birlikte anılmıştır. Çünkü Allah'a ortak koşan
kafirler de AIlah'a ibadet ve kulluk ettiklerini iddia ederlerdi. Ama bu arada
başka ilahlara da taparlardı. İşte bu nedenle ortak koşmamak kaydıyla kulluk
etmenin vacibliği beyan buyurulmuştur.
Kulların Allah
üzerindeki hakkına gelince bundan maksad AIlah'ın vaadi ve kesin sözüdür. Yoksa
vacib olan bir hak veya kazanılmış bir istihkak manası kasdedilmemiştir. Çünkü
hiç bir şey AIlah'a vacib değildir, Allah hiç kimseye haşa borçlu değildir. O;
her şeyi irade ve dilemesiyle yaratır, yapar, ferman eder. Zorlanması, isteği
dışındabir şeyi yapması düşünülemez. Allah böyle noksanlık anlamını taşıyan
şeylerden pak ve nezihtir. Bu itibarla burada müşakele denilen edebi san'at
icabı hak kelimesi kullanılmıştır. Yani Allah'ın kullar üzerindeki hakkı beyan
buyurulurken buna karşılık Allah'ın kullara olan vaadi ve kesin sözü, hak
kelimesiyle ifade edilmiştir.
"Kulların
Allah üzerindeki hakkı" ifadesinde geçen hak kelimesi bazı ilim adamları
tarafından "tahakkuk eden, sübut bulan veya layık olan" gibi manalara
yorumlanmıştır. Diğer bir kısım ilim adamları: Yani kullar kulluk görevini
yapınca Allah'ın onlara azab vermemesi onların Allah üzerindeki hakkıdır, yani
sanki hakkıdır. Hak olan bir şey nasıl gerçekleşiyor ise bu da onun gibi
gerçekleşecektir. demişlerdir.
Şu noktayı da
belirteyim: İbni Hacer'in dediği gibi mu'minlerin günahkarlarından bir kısmının
cehenneme girecekleri nass durumunda olan ayet ve hadislerle sabittir. Bu ve
benzeri hadislerin zahiri ise o nasslara ters düşer. Bu itibarla bu hadisler
çeşitli şekillerde yorumlanmıştır: Bir yoruma göre maksad kafirlerin
cehennemine girmemektir. Diğer bir yoruma göre mu'minlerin bütün vücudlarının
ateşte yanmamasıdır. Çünkü bilindiği gibi cehennem ateşi secde organlarını ve
abdest uzuvlarını yakmaz. Başka bir kavle göre bu hadis ihlasla amel eden
mu'minlere mahsustur. Çünkü iman aşkı kalbine yerleşmiş olan bir kimse günah
işlemeye israr etmez. Bilakis, kalbi Allah sevgisi ve korkusuyla dolar ve
organları da yavaş yavaş Allah'a itaat etmeye başlar. İbni Hacer bu arada diğer
yorumları da naklen beyan eder.
BUHARİ HADİSİ VE İZAH
İÇİN TIKLA