ANA SAYFA             SURELER    KONULAR

 

AL-İ İMRAN

179

مَّا كَانَ اللّهُ لِيَذَرَ الْمُؤْمِنِينَ عَلَى مَا أَنتُمْ عَلَيْهِ حَتَّىَ يَمِيزَ الْخَبِيثَ مِنَ الطَّيِّبِ وَمَا كَانَ اللّهُ لِيُطْلِعَكُمْ عَلَى الْغَيْبِ وَلَكِنَّ اللّهَ يَجْتَبِي مِن رُّسُلِهِ مَن يَشَاءُ فَآمِنُواْ بِاللّهِ وَرُسُلِهِ وَإِن تُؤْمِنُواْ وَتَتَّقُواْ فَلَكُمْ أَجْرٌ عَظِيمٌ

 

179. Allah, mü'minleri olduğunuz halde bırakacak değildir. Nihayet murdarı temizden ayıracaktır. Allah sizi gayba muttali kılacak da değildir. Fakat Allah peygamberlerinden dilediğini seçer. Bunun için siz Allah'a ve peygamberlerine inanın. İnanır ve sakınırsanız size çok büyük bir mükafat vardır.

 

Ebu'l-Aliye der ki: Mü'minler kendisi aracılığı ile mü'min ve münafığı birbirinden ayırd edebilecekleri bir alametin kendilerine verilmesini istediler. Bunun üzerine Yüce Allah da: "Allah, mü'minleri olduğunuz halde bırakacak değildir" ayetini indirdi.

 

Bu ayet-i kerimede muhatabın kimler olduğu hususunda müfessirlerin farklı görüşleri vardır. İbn Abbas, ed-Dahhak, Mukatil el-Kelbı ve müfessirlerin çoğunluğu der ki: Hitap kafirlerle münafıklaradır. Yani Allah, mü'minleri, sizin üzerinde bulunduğunuz bu küfür, münafıklık ve Peygamber (s.a.v.)a düşmanlık hali üzere bırakacak değildir. el-Kelbı der ki: Mekke halkından Kureyşliler Peygamber (s.a.v.)a şöyle dediler: Bizden bir kimsenin cehennemde olduğunu iddia ediyorsun. Halbuki bizim dinimizi bırakıp senin dinine uydu mu bu sefer: O cennetliktir, diyorsun. Şimdi sen bize bunun nereden geldiğini bildir bakalım, bizden de kimin sana geleceğini kimin de gelmeyeceğini haydi haber ver. Bunun üzerine aziz ve celil olan Allah: "Allah, mü'minleri" küfür ve münafıklıktan "olduğunuz hal üzere bırakacak değildir. Nihayet murdarı temizden ayıracaktır" buyruğunu indirdi.

Bunun müşriklere bir hitap olduğu da söylenmiştir. Yüce Allah'ın:

 

"Müminleri ... bırakacak değildir" buyruğundaki mü'minlerden kasıt ise, rahim ve sulblerde bulunup iman edecek kimselerdir. Yani şanı Yüce Allah, lehlerine iman edeceklerine dair hüküm vermiş olduğu sizin çocuklarınızı sizinle onların arasını ayırıncaya kadar üzerinde bulunduğunuz şirk halinde, bırakacak değildir. Buna göre: "Allah, sizi gayba muttali kılacak da değildir" buyruğu yeni bir cümledir. Bu, İbn Abbas ve müfessirlerin çoğunluğunun görüşüdür.

 

Burada hitabın mü'minlere olduğu da söylenmiştir. Yani Ey mü'minler! Allah, sizleri üzerinde bulunduğunuz mü'minlerle münafıkların iç içe olduğu böyle bir hal üzere bırakacak değildir. Sonunda sizi mihnet ve tekliflerle birbirinden ayırd edecektir. O vakit siz kimin murdar bir münafık, kimin de temiz bir mü'min olduğunu öğrenmiş olacaksınız. Nitekim Yüce Allah, Uhud günü her iki kesimi birbirinden ayırd etmiştir. Meanil'(-Kur'an) alimlerinin çoğunluğunun görüşü de budur.

 

"Allah, sizi gayba muttali kılacak da değildir." Ey mü'minler topluluğu!

 

Yani Yüce Allah kendiniz onları bileceğiniz şekilde münafıkları size muayyen olarak bildirmez. Fakat bu durum size mükellefiyetler ve başınıza gelen mihnetlerle sizin için açıklık kazanır. Nitekim Uhud gününde de bu husus açıklığa kavuşmuştur. Münafıklar geri kalmış ve (bozguna) sevindiklerini açıkça ortaya koymuşlardı. Bundan önce siz gaybi olan bu hususu bilmiyordunuz. Şimdi artık Yüce Allah, Muhammed (s.a.v.)ı ve onun arkadaşlarını bu işe muttali kılmış bulunuyor.

 

Buradaki "muttali kılacak" buyruğunun anlamının şöyle olduğu da söylenmiştir: Allah sizlere onların neler yapacağını öğretecek değildir. Buna göre: "Allah, sizi gayba muttali kılacak da değildir" buyruğu muttasıldır. Yani yeni bir cümle değildir. Fakat ilk iki açıklamaya göre ise munkatı'dır (önceki cümlelerle ilişkisi olmayan yeni bir cümledir). Buna sebeb ise kafirlerin: Ne diye bize vahyolunmuyor demeleridir. Onlar bu sözü söyleyince Yüce Allah da: "Allah sizi gayba muttali kılacak da değildir" yani kimin peygamberliğe layık olduğuna sizi muttali kılacak değildir. Vahiy bildirmek sizin kendi tercihinize göre olmaz.

 

"Fakat Allah peygamberlerinden" gaybına muttali kılmak üzere "dilediğini seçer." Muttali kılmak ve muttali olmak fiili lazım ve mu ta addi (geçişsiz ve geçişli) olabilir.

 

"Ayıracaktır" buyruğunu "temyiz" kökünden gelmek üzere; (...)şeklinde şeddeli olarak okuyan da vardır. Enfal Suresi'nde (37. ayetteki kelimede) de böyle okunmuştur. Bu, Hamza'nın okuyuşudur.

 

Diğerleri ise: (...) den: (...) diye okumuşlardır. İki okuyuşun da anlamı bir şeyi bir başka şeyden ayırd etmek anlamındadır. Ebu Muaz ise der ki: Eğer iki şeyi birbirinden ayırd edecek olursanız; (...) kökünü kullanırsınız. Eğer birden çok şeyi birbirinden ayırd edecek olursanız bu sefer "temyiz" kökünü kullanırsınız. Aynı şekilde tek bir şeyi iki şey yapacak olursanız (şeddesiz olarak) "fe-ra-ka" kökünü kullanırsınız. Birden çok şeye bölecek olursanız bu sefer tefrik kökünü kullanırsınız.

 

Derim ki: Topluluğun biribirinden ayrılması anlamını ifade etmek üzere; (...) tabiri de buradan gelmektedir. "Neredeyse paramparça olacak'' anlamındaki; (...) tabiri de böyledir. Yüce Allah'ın: "(...) Öfkesinden neredeyseparamparça olacak"(el-Mülk, 8) buyruğundaki ifade de buradan gelmektedir. Rivayet edilen haberde yer alan: "Her kim yolda rahatsızlık verici bir şeyi bir kenara ayırırsa (maze) o, onun için bir sadaka olur" ifadesi de buradan gelmektedir.

 

Yüce Allah'ın: "Bunun için siz Allah'a ve peygamberlerine inanın" buyruğuna gelince: Şöyle denilmektedir: Kafirler Resulullah (s.a.v.)a kendilerinden kimlerin iman edeceğinin kendilerine açıklanmasını isteyince Yüce Allah: "Bunun için siz Allah'a ve peygamberlerine inanın" buyruğunu indirdi. Yani sizi ilgilendirmeyen işlerle uğraşmayın, sizi ilgilendiren işlerle uğraşın ki, o da imandır. Buna göre "inanın" tasdik edin demektir. Yani size düşen tasdik etmektir. Gayba muttali olmaya göz dikmek değildir.

 

"İnanır ve sakınırsanız size çok büyük bir mükaf'at vardır." Büyük mükafattan kasıt cennettir. Nakledildiğine göre Sakif'li Haccac b. Yusuf'un (Haccac-ı Zalim'in) yanında adamın birisi müneccimlik yapıyormuş. Haccac eline sayılarını kendisinin bildiği birkaç çakıl taşı aldı. Müneccime: Elimde kaç tane taş var? diye sormuş o da hesaba koyulmuş ve müneccim sayıyı tutturmuş. Haccac bu sefer onun gafil bir anını yakalayarak sayılarını bilmeksizin bir kaç çakıl taşı alıp yine müneccime: Peki elimde şimdi kaç tane var? diye sormuş, bu sefer müneccim hesap yapmış ve isabet ettirememiş. Yine hesap yapmış yine isabet ettirememiş. Bu sefer şöyle demiş: Ey emir! Zannederim sen de elinde kaç tane olduğunu bilemiyorsun. Haccac: Hayır bilemiyorum, deyip, peki ikisi arasındaki fark ne diye sormuş? Müneccim şu cevabı vermiş: Sen birincisini sayarak aldın, böylelikle o gaybın sınırları dışına çıkmış oldu, ben de hesab yaptım, tutturdum. Şimdi ise bunların sayısını bilmediğin için bu gayb olmuş oluyor. Gaybı ise Yüce Allah'tan başkası bilemez. Yüce Allah'ın izni ile bu hususa dair açıklamalar En'am Suresi'nde (59. ayetin tefsirinde) gelecektir.

 

SONRAKİ SAYFA İÇİN AŞAĞIDAKİ LİNK’E TIKLAYIN

 

Al-i İmran 180

 

 

 

ANA SAYFA             SURELER    KONULAR