ANA SAYFA             SURELER    KONULAR

 

ZARİYAT

24

/

28

 

هَلْ أَتَاكَ حَدِيثُ ضَيْفِ إِبْرَاهِيمَ الْمُكْرَمِينَ {24}

إِذْ دَخَلُوا عَلَيْهِ فَقَالُوا سَلَاماً قَالَ سَلَامٌ قَوْمٌ مُّنكَرُونَ {25}

 فَرَاغَ إِلَى أَهْلِهِ فَجَاء بِعِجْلٍ سَمِينٍ {26} فَقَرَّبَهُ إِلَيْهِمْ قَالَ أَلَا تَأْكُلُونَ

{27} فَأَوْجَسَ مِنْهُمْ خِيفَةً قَالُوا لَا تَخَفْ وَبَشَّرُوهُ بِغُلَامٍ عَلِيمٍ {28}

 

24. İbrahim'in şerefli kılınmış konuklarının haberi sana geldi mi?

25. Hani yanına girdiklerinde: "Selam" demişlerdi. O da: "Selam" demişti. "Tanımadık bir topluluk ... "

26. Hemen ailesine gidip semiz bir buzağı getiriverdi.

27. Onu önlerine yaklaştırıp: "Yemez misiniz?" dedi.

28. İçinde onlardan gizli bir korku duydu. "Korkma!" dediler ve ona çok bilgili bir oğul müjdesini verdiler.

 

"İbrahim'in şerefli kılınmış konuklarının haberi sana geldi mi?" buyruğu ile Yüce Allah, İbrahim (a.s)'ın kıssasını -Lut kavmine yaptığı gibiayetlerini yalanlayanları helak etmiş olduğunu, bu vesile ile açıklasın diye zikretmiş bulunmaktadır.

 

"Sana geldi mi?" "buyruğu sana gelmedi mi?" demektir. "mi" lafzının " ... miştir" anlamında olduğu da söylenmiştir.

 

Yüce Allah'ın: "İnsan üzerinden uzun bir süre geçti mi (geçmiştir, geçmiş bulunuyor.)'' (İnsan, 1) buyruğuna benzemektedir.

 

İbrahim (a.s)'ın konukları hakkında açıklamalar daha önce Hud Süresi (69. ayet ve devamının tefsirinde) ile Hicr Süresi'nde (15. ayet ve devamının tefsirinde) geçmiş bulunmaktadır.

 

"Şerefli kılınmış" buyruğu, Allah nezdinde şerefli kılınmış demektir. Buna delil de Yüce Allah'ın: "Bilakis onlar mükerrem (şerefli kılınmış) kullardır.'' (el-Enbiya, 26) buyruğudur. İbn Abbas dedi ki: Cebrail, Mikail ve İsrafil adlı melekleri kastetmektedir. Osman b. Hasin ise bunlara Refail (hepsine selam olsun) adlı meleği de ilave eder.

 

Muhammed b. Ka'b dedi ki: Cebrail ile beraberinde dokuz melek idiler.

 

Ata ve bir topluluk: Bunlar Cebrail, Mikail ve beraberlerinde bir melek daha olmak üzere üç melek idiler.

 

İbn Abbas dedi ki: Onları "şerefli kılınmış: mükerrem" diye nitelendirmesi korkmamaları ve dehşete kapılmamalarından dolayıdır.

 

Mücahid dedi ki: Onlara "şerefli kılınmış" adını vermesi, İbrahim (a.s)'ın kendilerine bizzat hizmet etmesinden dolayıdır.

 

Abdu'l-Vehhab dedi ki: Ali b. Iyad bana dedi ki: Evimde helva var. Hakkında ne dersin? Ben: Onun hakkında güzeldir demekten başka bir şey diyemiyorum, dedim. O halde beraber gidelim, dedi. Eve girdim, kölesine seslendi, kölesi orada yoktu. Bir de ne göreyim? Beraberinde güğüm, leğen ve omuzunda mendil ile geldi. Ben: İnna lillah ve inna ileyhi raciun dedim. Ey Ebu'l-Hasan keşke durumun böyle olduğunu bilseydim. (Bunu yapmazdım), dedim. Bana: Yavaş ol dedi. Sen bizim yanımızda mükerrem (şerefli kılınmış) birisisin. Mükerrem olana da bizzat hizmet edilir. Sen Yüce Allah'ın:

 

"İbrahim'in şerefli kılınmış (mükerrem) konuklarının haberi sana geldi mi?" buyruğuna bir baksana!

 

"Hani yanına girdiklerinde: Selam demişlerdi." Bu buyruk, daha önce Hicr Süresi'nde (52. ayet ve tefsirinde) geçmiş bulunmaktadır.

 

"O da: Selam demişti." Yani o da: "aleyküm selam" demişti. Buyruğun; benim işim bir selamdır, yahut benim size verdiğim cevab da selamdır, anlamında olması da mümkündür. Küfeliler -Asım dışında- "sin" harfi esreli olarak (...) diye okumuşlardır.

 

"Tanımadık bir topluluk!" Yani siz tanımadığım bir topluluksunuz. Yabancısınız, sizi tanımıyoruz, demektir. Bir açıklamaya göre o, kendilerini insan suretinden başka bir şekilde ve daha önce tanıdığı melek suretinden başka şekilde gördüğünden onları tanıyamadı, bu sebebten: "Tanımadık bir topluluk" dedi.

 

Bir diğer açıklamaya göre: Onları tanımayışının sebebi, izin istemeksizin yanına girdiklerinden dolayı olmuştu. Ebu'l-Aliye dedi ki: O dönemde ve o topraklarda onların selam vermelerini hayretle karşılamıştı. Onlardan korktu diye de açıklanmıştır. Nitekim bir kimseden korktuğunu anlatmak için: "Ondan korktum" denilir. Şair de şöyle demiştir: "Benden korktu (çekindi, tanımadı); halbuki onun Olaylar arasından çekindiği, ağaran saçlar ile alnımın dökülen perçeminden başkası değildir."

 

"Hemen ailesine gidip ... " buyruğu hakkında ez-Zeccac dedi ki: Ailesine doğru yöneldi, demektir. Buna dair açıklamalar daha önceden Saffat Süresi'nde (91. ayetin tefsirinde) bu (lafız) geçmiş bulunmaktadır. "İstedi" anlamında (...) denilir. "Ne istiyorsun, ne arıyorsun" demektir. "Gizlice o şeye meyletti, ona yöneldi" demektir. Bu açıklamalara göre; (...) ile (...) aynı anlamda iki ayrı söyleyiştir.

 

"Semiz bir buzağı getiriverdi." Yani misafirlerine Hud Süresi'nde de belirtildiği gibi, kızartmış olduğu bir buzağı getiriverdi: "Ve vakit geçirmeden kızartılmış bir buzağıyı getirdi. "(Hud, 69)

 

Denildiğine göre misafirleri kendilerine yemek hazırlamak istediğini farketmesinler diye İbrahim (a.s) misafirlerinden gizlenircesine evine gitmişti.

 

"Onu" buzağıyı "önlerine yaklaştırıp yemez misiniz, dedi." Katade dedi ki: İbrahim (a.s)'ın malının tamamı inek türünden idi. Onlara semiz bir buzağı seçmesi ise, misafirlerine ileri derecedeki ikramından ötürü idi.

 

Kimi şivelerde: "Buzağı" lafzının "koyun" anlamında olduğu da söylenmiştir. Bunu da el-Kuşeyr'i zikretmiştir. es-Sıhahta şöyle demektedir:

 

Buzağı ineğin yavrusudur." (...) da aynı şeydir, çoğulu: (...) diye gelir, dişisi de: (...) diye gelir. Bu açıklama Ebu'l-Cerrah'dan nakledilmiştir. (...) ise "buzağısı olan inek" demektir. (...) aynı zamanda Rabialılara mensub bir kabilenin adıdır.

 

"İçinde onlardan gizli bir korku duydu." Kalbinde onlardan bir korku hissetti, demektir. Onun getirdiği yemekten yememeleri üzerine içinde böyle bir korku gizledi, diye de açıklanmıştır. Çünkü bir kimsenin yemeğinden yiyen bir kişi, yemeğinden yediği kimseden yana kendisini güvenlik içerisinde hisseder.

 

Amr b. Dinar dedi ki: Melekler Biz bedelini ödemedikçe yemek yemeyiz, dediler. İbrahim: Yiyin, bedelini de ödeyin, deyince, onlar: Bedeli nedir? diye sordular. O da: Yediğiniz vakit Allah'ın adını anarak yersiniz, bitirdiğinizde de O'na hamdedersiniz, dedi. Biri diğerine bakıp: İşte bundan dolayı Allah seni Halili (candan dostu) edinmiştir, dediler. Bu husus daha önce Hud Suresi'nde geçmiş bulunmaktadır.

 

İbrahim (a.s)'ın korktuğunu görünce: "Korkma" dediler. Ona kendilerinin Allah'ın melekleri ve elçileri olduğunu bildirdiler "ve ona" eşi Sara'dan doğacak "çok bilgili bir oğul müjdesini verdiler."

 

Denildiğine göre ona melek olduklarını haber verdiklerinde onların doğru söylediklerini kabul etmedi. Bu sefer Allah'a dua ettiler ve bunun üzerine (yüce Allah) kendilerine ikram ettiği buzağıyı canlandırdı.

 

Avn b. Ebi Şeddad'ın rivayet ettiğine göre; Cibril kanadıyla buzağıyı sıvazladı. O da kalkıp yürüdü ve annesine yetişti. O sırada buzağının anası da henüz orada bulunuyordu.

 

"Çok bilgili: alim" vasfı ergenlik yaşına ulaştıktan sonra Allah'ı ve dinini bilen kimselerden olması demektir. Cumhur'un kanaatine göre doğacağı müjdelenen kişi İshak (a.s)'dır. Tek başına Mücahid ise, o İsmail'dir, demiştir, ancak bu görüşün pek değeri yoktur. Çünkü Yüce Allah: "Ve ona ... ishaki müjdeledik. "(es-Saffat, 112) diye buyurmaktadır. Bu ise açık bir nastır.

 

SONRAKİ SAYFA İÇİN AŞAĞIDAKİ LİNK’E TIKLAYIN

 

Zariyat 29-30

 

 

 

ANA SAYFA             SURELER    KONULAR