SAHİH-İ MÜSLİM |
SALAT |
155- KUR'AN'IN YEDİ HARF
ÜZERE OLDUĞUNUN BEYANI VE BUNUN MANASININ BEYANI BABI
1896- Bize Yahya b.
Yahya tahdis edip dedi ki: Malik'e, İbn Şihab'dan naklettiği rivayeti okudum. O
Urve b. ez-Zübeyr'den, o Abdurrahman b. Abd el-Kari'den şöyle dediğini rivayet
etti: Ömer b. el-Hattab'ı şöyle derken dinledim: Hişam b. Hakim
b. Hizam'ı Furkan suresini benim okuduğumdan farklı okurken dinledim.
Resulullah (Sallallahu aleyhi ve Sellem) bana bu sureyi okumayı öğretmişti. Bu
sebeble az kalsın onun üzerine (gitmekte) acele edecektim. Sonra ona mühlet
verdim, nihayet (kıraatini) bitirdi. Sonra elbisesinin yakalarından tutup
Resulullah (Sallallahu aleyhi ve Sellem)'in huzuruna götürdüm. Ey Allah'ın
Resulü! Ben bunu Furkan suresini senin bana okuyuşunu öğrettiğinden farklı
şekilde okurken dinledim, dedim. Resulullah (Sallallahu aleyhi ve Sellem):
"Onu rahat bırak (sen de oku)" buyurdu. Kendisinden okuduğunu
dinlediğim o okuyuşu (aynen) okudu. Bu sefer Resuluilah (Sallallahu aleyhi ve
Sellem): "Bu şekilde indirildi" buyurdu. Sonra bana:
"Oku" dedi.
Ben de okudum. Allah Resulü (Sallallahu aleyhi ve Sellem): "İşte böyle
indirildi, şüphesiz ki bu Kur'an yedi harf üzere indirilmiştir. Siz de ondan
kolayınıza geleni okuyun" buyurdu.
Diğer tahric: Buhari,
2419 -buna yakın-, 4992, 5041, 6936, 7550; Ebu Davud, 1475; Tirmizi, 2943;
Nesai, 935, 936, 937
1897- Bana Harmele b.
Yahya da tahdis etti, bize İbn Vehb haber verdi, bana Yunus, İbn Şihab'dan
haber verdi, bana Urve b. ez-Zubeyr'in haber verdiğine göre Misver b. Mahreme
ve Abdurrahman b. Abd el-Kari'nin kendisine haber verdikleri üzere her ikisi de
Ömer el-Hattab'ı şöyle derken dinlemişlerdir: Resulullah (Sallallahu aleyhi ve
Sellem) henüz hayatta iken Hişam b. Hakim'in Furkan suresini okuduğu nu
işittim, deyip hadisi aynen rivayet etti ve şunları ekledi: Namazda iken nerede
ise onun üzerine atılacaktım da selam verinceye kadar sabredip kendimi tutmaya
çalıştım.
1898- Bize İshak b.
İbrahim ve Abd b. Humeyd tahdis edip dedi ki: Bize Abdurrezzak haber verdi,
bize Ma'mer, Zühri'den haber verdi deyip Yunus'un isnadı ile naklettiği
rivayetin benzerini rivayet etti.
AÇIKLAMA: (1896)
"Sonra elbisesinin yakalarından tuttum" yani elbisesinin boyun
kısmını tutup onunla çekiştirdim. Buradaki lebbebe fiili vav fethalı olarak
söylenen el-lebbe'den alınmıştır. Çünkü (kesilmek istenen davar) oradan
yakalanır.
Bu hadiste ashabı
kiramın, Kur'an-ı Kerim'e ne kadar çok itina ettiklerini, onu koruyup himaye
etmekte, lafzını korumakta ne kadar büyük bir hassasiyet göstermelerini ortaya
koymaktadır. Onlar Kur'an'ı Arapların caiz görmedikleri bir tarafa
meyletmeksizin tıpkı işittikleri gibi lafzını korumaya da dikkat ve özen
gösterdiklerini açıkça ortaya koymaktadır. Nebi (Sallallahu aleyhi ve Sellem)'in
Hişam b. Hakim'i serbest bırakmasını emretmesine gelince Nebi (Sallallahu
aleyhi ve Sellem)'e göre onun tazir ile cezalandırılmasını gerektiren bir suçu
sabit olmadığından dolayıdır. Çünkü Ömer onun Kur'an okumak hususunda kendisine
muhalefet ettiğini söylemişti. Nebi (Sallallahu aleyhi ve Sellem) ise kıraatin
caiz olan hali ve şekillerini Ömer'in bilmediği kadar biliyordu. Ayrıca başka
şeylerle uğraşırken Kur'an okunursa huzurlu bir kalp ile okuma imkanını ve
Kur'an okumayı tahkiki bir şekilde gerçekleştirme imkanını kayıtsız şartsız
Kur'an kıraati ile uğraşırken yakalayabildiği kadar yakalama imkanını bulamaz.
"Şüphesiz bu Kur'an
yedi harf üzere indirildi ... " İlim adamları dedi ki: Kur'an'ın yedi harf
üzere indirilme sebebi hafifletmek ve kolaylık sağlamaktır. Bundan dolayı Nebi
(Sallallahu aleyhi ve Sellem) diğer rivayette açıkça ifade edildiği gibi
(1901): "Ümmetime kolaylaştırılmıştır."
İlim adamları "yedi
harf" den ne kastedildiği hususunda ihtilaf halindedirler. Kadi İyaz dedi
ki: Bir görüşe göre bu ifade ile yedi sınırlandırmak kastedilmeyip genişlik ve
kolaylık sağlanmış demektir. Çoğunluk ise bu yedi ile sayısı
sınırlandırılmıştır demiştir. Diğer taraftan bundan kasıt vaad, vaid, muhkem,
müteşabih, helal, haram, kıssalar, misaller, emirler ve yasaklar gibi yedi
husustur. Böyle diyenler ayrıca bu yedi hususun muayyen olarak hangileri
olduğunu tesbit etmekte de ihtilaf etmişlerdir.
Başkaları ise bunların
tilavetin eda edilmesi, lafızlarının telaffuz keyfiyeti ile alakalıdır. İdgam,
izhar, tefhir, terkik, imale ve med gibi. Çünkü araplar bu şekilleri telaffuzda
farklı söyleyişlere sahipti. Yüce Allah, her bir kimse kendi ağzına uygun
düşmesi ve dili ile bunu kolaylıkla söyleyebilmesi için onlara kolaylık
sağlamıştı.
Başkaları da şöyle
demektedir: Bunlardan kasıt lafızlar ve harflerdir. İbn Şihab da Müslim'in bu
kitapta kendisinden naklettiği rivayeti ile buna işaret etmiş bulunmaktadır. Bu
kanaat sahipleri bundan sonra iht!laf ederek bazıları bu yedi farklı kıraattir,
derken, Ebu Ubeyd: Bunlar Yemen'iyle Mead'iyle yedi arap ağzıdır, demiştir.
Bunlar ise bu ağızların en fasih ve en üstün olanlarıdır. Hayır, bu yedi
kıraatin hepsi yalnızca Mudarlılarındır da denilmiştir. Bunlar ise tek bir
kelimede toplanmış olmayıp Kur'an-ı Kerim'in değişik yerlerinde yer almıştır.
Bir diğer görüşe göre hayır bu ağızlar bazı kelimelerde bir arada
bulunmaktadır, demişlerdir. Yüce Allah'ın: "Ve tağuta ibadet eden"
(Maide, 60); "Bol bol yesin, aynasın" (Yusuf, 12);
"Yolculuklarımızdaki konak yerlerimizin arasını uzaklaştır" (Sebe,
19); "Şiddetli bir azab ile" (A'raf, 165) ve başka buyruklarda olduğu
gibi.
Kadı Ebu Bekr b.
el-Bakillanı dedi ki: Sahih olan bu yedi harfin Resulullah (Sallallahu aleyhi
ve Sellem) tarafından açıkça sözkonusu edilip ondan yaygın olarak rivayet
edildiği, ümmetin de bu kıraatleri kendisinden zapt ettiği, Osman (r.anh)'ın ve
müslüman cemaatin mushafta bunu tesbit edip sahih olduklarını haber
verdikleridir. Ancak bu kıraatlerden mütevatir olarak sabit olmamış olanlarını
hazfettiler. Ayrıca bu harflerin bazı hallerde manaları bazı hallerde de
lafızları farklılık göstermektedir. Bununla birlikte birbirleri ile çatışan ve
birbirlerine aykırı rivayetler değildir.
Tahavi'nin zikrettiği
üzere yedi harf ile kıraat işin ilk zamanlarına ait bir özellikti. Çünkü
Arapların ağız farklılıkları bunu zorunlu kılıyordu. Bütün taifelerin aynı
lügatı (ağzı) söylemekle yükümlü tutmakda bir meşakketi gerektiriyordu.
İnsanlar ve yazılı kitap çoğalınca zorunluluk da ortadan kalkınca bu sefer tek
bir kıraat sözkonusu oldu.
Davudi dedi ki: Bugün
insanların okudukları yedi kıraatin her biri ancak o yedi harften bir
tanesidir. Hatta kıraat bütün bunlarda dağılmış vaziyettedir.
Ebu Ubeydullah b. Ebu
Sufra dedi ki: Bu yedi kıraat ancak hadis-i şerifte sözü geçen yedi harften
sadece bir harften hareketle meşru kılınmıştır. Bu harf ise Osman (r.anh)'ın
Mushafı toplamakta esas aldığı harftir. Nehhas ve başkaları da bunu böylece
zikretmiştir. Başka kimseler de şöyle demektedir: Tek bir hatimde hadiste
sözkonusu edilen yedi kıraat sözkonusu olmaz. Nebi (Sallallahu aleyhi ve
Sellem)'e Kur'an-ı Kerim'in son olarak arz edildiği seferinde bu kıraatlerin
hangisi ile okunduğu da bilinmemektedir. Bütün bu kıraatler Nebi (Sallallahu
aleyhi ve Sellem)'den yaygın olarak rivayet edilmiş ve ümmet de bu kıraatleri
ondan zapt etmiş bulunmaktadır. Ayrıca bu harflerin her biri ashabı kiramdan
kendisine izafe edildiği kimseye ait olarak anılmışlardır. Bu da kıraati onun
çoğunlukla kullanmış olduğu anlamındadır. Tıpkı bu kıraatlerin her birinin yedi
kıraat imam'ından ve başkalarından o kıraate göre okumayı seçen kimseye izafe
edilmesi gibidir.
el-Mazerı dedi ki:
Kasıt, ahkam, misaller, kıssalar gibi yedi husustur diyenlerin görüşÜ ise
hatalıdır. Çünkü Nebi (Sallallahu aleyhi ve Sellem) bu harflerin her birisi ile
okumanın ve bir harfi bir başkası ile değiştirmenin caiz olduğuna işaret
etmiştir. Misallere ait bir ayetin ahkama ait bir ayet ile değiştirilmesinin
haram olduğu ise müslümanların icmaı ile kesinleşmiştir. Maksat ayetlerin
sonları olup "gafurur rahim" yerine "semiun basir"
demektir, diyenlerin kanaati de insanların Kur'an'ı değiştirmelerinin yasak
olduğu üzerindeki icma sebebi ile yanlış bir kanaattir. İşte bu husustaki
açıklamaların muhtasarı bu olup, bunları Kadı lyaz bu mesele ile ilgili olarak
nakletmiş bulunmaktadır. Allah en iyi bilendir.
(1897) "Nerede ise
onun üzerine atılacaktım." Acele ederek üzerine hücum edecektim, demektir.
1899- Bana Harmele b.
Yahya da tahdis etti, bize İbn Vehb haber verdi, bana Yunus, İbn Şihab'dan
haber verdi, bana Ubeydullah b. Abdullah b. Utbe'nin tahdis ettiğine göre İbn
Abbas kendisine tahdis etti. Buna göre Resulullah (Sallallahu aleyhi ve Sellem)
şöyle buyurdu: "Cebrai! (a.s) bana Kur'an'ı bir harf üzere okuttu. Ben de
ona (artırması için) müracaat ettim. Ben ondan artırmasını istedim, o da bana
artırdı ve nihayet yedi harfe kadar artırmaya devam etti. "
İbn Şihab dedi ki: Bana
ulaştığına göre bu yedi harf, ancak tek bir şey olan ve helal ve haram
hususunda farklılık göstermeyen işler hakkındadır.
Diğer tahric: Buhari,
4991
1900- Bize Amd b. Humeyd
de tahdis etti, bize Abdürrezzak haber verdi, bize Ma'mer, Zühri'den bu isnad
ile rivayet etti.
1901- Bize Muhammed b.
Abdullah b. Numeyr tahdis etti, bize babam tahdis etti, bize İsmail b. Ebu
Halid, Abdullah b. İsa b. Abdurrahman b. Ebu Leyla'dan tahdis etti. O
dedesinden, o Ubey b. Ka'b'dan şöyle dediğini rivayet etti: Mescitte
bulunuyordum. Bir adam içeri girip namaza durdu. Bir kıraat ile okudu, ben onun
bu kıraatini kabul edemedim. Sonra bir başkası girdi. O da diğer arkadaşının
okuduğu kıraatten farklı bir kıraatle okudu. Namazı bitirdiğimiz zaman birlikte
Resulullah (Sallallahu aleyhi ve Sellem)'in huzuruna girdik.
Ben: Bu kendisine kabul
etmediğimi gösterdiğim bir kıraat ile Kur'an okudu, bir başkası içeri girdi, o
da diğer arkadaşının kıraatinden başka bir kıraat ile okudu, dedim. Resulullah
(Sallallahu aleyhi ve Sellem)'in kendilerine emir vermesi üzerine her ikisi de
okudu. Nebi (Sallallahu aleyhi ve Sellem) onların okuyuşlarını güzel bulunca
içimden bir çeşit yalanlama geçti. O kadar ki cahiliye döneminde olduğum
zamanlarda bile içimden böyle bir şey geçmemişti.
Resulullah (Sallallahu
aleyhi ve Sellem) beni bürüyen bu hali görünce göğsüme vurdu, her yanımdan ter
boşandI. Adeta korkumdan aziz ve celil Allah'a bakıyor gibi oldum. Allah Resulü
bana: "Ey Ubey! Bana Kur'an'ı bir harf üzere oku diye Resul gönderildi,
ben ona, ümmetim için kolaylaştır, diye karşılık verdim. İkinci defa bana gelip
onu iki harf üzere oku, dedi. Ben ona, ümmetime kolaylaştır diye karşılık
verdim, üçüncü defa bana onu yedi harf üzere oku diye karşılık verdi. Ayrıca
seni her geri çevirişim karşısında senin lehine benden isteyeceğin bir dilek
hakkın var (buyurdu) ben de: Allah'ım, ümmetime mağfiret buyur, Allah'ım
ümmetime mağfiret buyur, dedim ve üçüncüsünü ise İbrahim (a.s)'a varıncaya
kadar bütün insanların bana kulak verip beni dinleyecekleri (benim şefaatimi
bekleyecekleri güne erteledim" buyurdu.
Diğer tahric: Ebu
Davud, 1478 -muhtasar-; Nesai, 938 -bu manada-
1902- Bize Ebu Bekr b.
Ebi Şeybe tahdis etti, bize Muhammed b. Bişr tahdis etti, Bana İsmail b. Ebu
Halid tahdis etti, bana Abdullah b. İsa, Abdurrahman b. Ebu Leyla'dan tahdis
etti, bana Ubey b. Ka'b'ın haber verdiğine göre o mecliste otururken bir adam
gidip namaz kılıverdi. Bir kıraat şekli ile okudu sonra hadisi tıpkı İbn
Zübeyr'in hadisi gibi rivayet etti:
AÇIKLAMA: (1901)
"Cebrail bana bir harf üzere okuttu, ben de ona müracaat ettim ... "
Yani ben ondan yüce Allah'tan genişlik ve hafiflik olmak üzere harf sayısını
daha da artırması için Allah'tan istemesini kendisinden isteyip durdum. Cebrail
de Şanı yüce Allah'ta:n bu dilekte bulunuyor o da ona harf sayısını daha da
artırıyordu. Sonunda yedi harfe kadar ulaştı.
Ubey b. Ka'b'ın, Nebi
(Sallallahu aleyhi ve Sellem)'in kıraat ile ilgili farklı okuyanların
okuyuşlarım güzel bulması üzerine: "Onların okuyuşlarım güzel bulunca
içimden bir çeşit yalanlama geçti. O kadar ki cahiliye döneminde olduğum
zamanlarda bile içimden böyle bir şey geçmemişti" sözünün anlamı da şudur:
Şeytan benim içime nübüvveti yalanlama vesvesesini öyle aşırı bir derecede
telkin etti ki cahiliye döneminde bulunduğum halden daha ileriye gitti. Çünkü
kendisi de cahiliye döneminde gaflet içinde ya da şüphe eden birisi idi. Şeytan
ise ona kesinlikle yalanlama vesvesesini telkin etti.
Kadi İyaz dedi ki:
"İçimden geçti" sözü bir şaşkınlık ve bir dehşetin kendisini
kapladığı anlamına gelir. "Cahiliye döneminde dahi olmadığı kadar"
sözü de şu demektir: Şeytan onun içine inanmadığı bir yalanlamayı telkin etti,
anlamındadır. Kadı dedi ki: Bu gibi gelip geçici düşünceler üzerinde kişi devam
etmeyecek olursa bundan dolayı sorumlu olmaz. (Devamla) Kadi İyaz dedi ki:
el-Mazerı dedi ki: Bu şu demektir: Ubey b. Ka'b'ın içine şeytandan karar
kılmayan, yer etmeyen bir dürtü geldi, sonra Nebi (Sallallahu aleyhi ve Sellem)
eli ile göğsüne vurun ca anında bu dürtünün etkisi zail olup vücudundan ter
boşandI.
"Resulullah
(Sallallahu aleyhi ve Sellem) beni bürüyen hali görünce göğsüme vurdu ... "
Kadi İyaz dedi ki: Nebi (Sallallahu aleyhi ve Sellem)'in göğsüne vurması o hoş
olmayan düşüncenin kendisini bürüdüğünü görmesi üzerine ona sebat vermek üzere
göğsüne vurmuştu. (Kadı ayrıca) dedi ki: Taşmak anlamındaki faada fiili sad ile
faasa diye de kullanılır. Bizim burada rivayetimiz faada şeklindedir. Derim ki:
Ülkemizin asıl nüshalarının çoğunda da bu böyledir, bazılarında ise faasa
olarak kullanılmıştır.
"Bana bir harf
üzere oku diye elçi gönderdi. .. " Bu birinci rivayet asılların birçOğunda
bu şekildedir. Bazılarında ise bir fazlalık yer almaktadır. (Bu rivayette) dedi
ki: "Bana Kur'an'ı bir harf üzere okuyayım diye haber geldi, ben ona
ümmetime kolaylaştır diye karşılık verdim. İkinci defa bana onu bir harf üzere
okumam için geri geldi. Ben de ona, ümmetime kolaylaştır diye karşılık verdim.
Üçüncüsünde onu yedi harf üzere okuyayım diye karşılık verdi. "
Bundan sonraki rivayet
yolunda İbn Ebu Şeybe'den (1903) gelen rivayette belirtildiği üzere Cebrail ona
Kur'an'ı ona bir harf üzere okuttu, ikinci defasında iki harf, üçüncüsünde üç
harf, dördüncüsünde ise yedi harf üzere okuttu denilmektedir.
Bu ise, manası ve iki
rivayetin bir arada cem edilmesi müşkil olan rivayetlerden birisidir. Bu
hususta yapılacak en güzel açıklama şudur: Birinci rivayette "üçüncüsünde
bana karşılık verdi" ifadesindeki üçüncüsünden kasıt sonuncusu olan
dördüncü gelişidir. Buna mecazi olarak üçüncüsü adını vermiştir. Bizi böyle bir
tevil yapmaya iten ise ikinci rivayette açıkça yedi harfin ancak dördüncü
defada gerçekleştiğini ifade etmiş olmasıdır. Dördüncü defa geliş ise son
gelişidir. Bu durumda birinci rivayette de gelişlerden birisi da hazf edilmiş
olmaktadır.
Yüce Allah'ın "Seni
her bir geri çevirişimde ... " ifadesi de birinci rivayette üç defa geri
çevirişten birisinin sözkonusu edilmesinin düştüğüne delildir. Çünkü bu da
ikinci rivayette açıkça zikredilmiş bulunmaktadır.
Yüce Allah'ın:
"Seni her bir geri çevirişim karşılığında sana benden isteyeceğim bir dua
vardır." Yani kesin olarak kabul edilecek bir dua vardır. Ama diğer
duaların kabul edilmesi sadece ümit edilir. Mutlaka kabul edileceği kesin
değildir. Buna dair açıklamalar daha önce iman bölümünde geçmiş bulunmaktadır.
1903- Bize Ebu Bekr b.
Ebi Şeybe de tahdis etti, bize Gunder, Şu'be'den tahdis etti, (H.) Bunu bize
İbnu'l-Müsenna ve İbn Beşşar da tahdis etti. İbnu'l Müsenna dedi ki: Bize
Muhammed b. Cafer tahdis etti, bize Şu'be, el-Hakem'den tahdis etti, o
Mücahid'den, o İbn Ebu Leyla'dan, o Ubey b. Ka'b'dan rivayet ettiğine göre Nebi
(Sallallahu aleyhi ve Sellem) Gıfar oğullarına ait bir su birikintisinin
yanında iken Cebrail (a.s) gelip: Şüphesiz Allah sana ümmetine Kur'an'i bir
harf üzere okumanı emrediyor, dedi.
Allah Resulü:
''Allah'tan afiyet ve mağfiretimi dilerim. Muhakkak benim ümmetimin buna gücü
yetmez" dedi. Sonra ona ikinci defa geldi ve: Muhakkak Allah sana ümmetin
e Kur'an'ı iki harf üzere okumanı emrediyor, dedi. Allah Resulü: ''Allah'tan
afiyetini ve mağfiretini dilerim. Muhakkak benim ümmetimin buna gücü
yetmez" dedi. Sonra ona üçüncü defa gelip: Muhakkak Allah sana ümmetine
Kur'an'ı üç harf üzere okumanı emrediyor, dedi. Allah Resulü: "Allah'tan
afiyetini ve mağfiretini dilerim. Şüphesiz ümmetimin buna gücü yetmez"
buyurdu. Sonra dördüncü defa ona gelip: Muhakkak Allah sana Kur'an'ı ümmetine
yedi harf üzere okumanı emrediyor. Hangi harfe uygun olarak okurlarsa isabet
etmiş olurlar, dedi.
1904- Bunu Ubeydullah b.
Muk da tahdis etti, bize babam tahdis etti, bize Şu'be bu isnad ile aynısını
tahdis etti.
AÇIKLAMA: (1903)
"Gıfaroğullarına ait su birikintisinin yanında" "Edat" su
birikintisi gibi su bulunan yere denilir.
"Muhakkak Allah
sana Kur'an'ı ümmetine yedi harf üzere okumanı emrediyor. Hangi harfe göre okurlarsa
isabet etmiş olurlar" sözü şu demektir:
Ümmetin yedi harfi aşıp
dışına çıkmasın. Ama yedi harf sınırları içerisinde muhayyerdirler. Bu yedi
harfi de kendilerinden sonrakilere birisini seçmekte muhayyer oldukları ve
bunların dışına çıkamayacakları esasına göre de nakletmeleri gerekmektedir.
Allah en iyi bilendir.
Sonraki sayfa için
aşağıdaki link’i kullan: