SAHİH-İ MÜSLİM |
BAYRAM |
184- BAYRAM NAMAZLARI
BABI
Bayram namazı, Şafii ve
hem mezhebine mensup ilim adamlarının hem de diğer ilim adamlarının çoğunluğuna
göre müekked bir sünnettir. Şafii mezhebine mensub Ebu Said
el-İstahri ise farz-ı kifayedir
demiştir. Ebu Hanife, bayram namazı vaciptir
demiştir.
Eğer bizler farz-ı kifaye olduğu görüşünü kabul edecek olursak ve bir yerde
yaşayanlar o namazı kılmayacak olurlarsa, diğer farz-ı kifayelerde
olduğu gibi kılmamaları dolayısı ile o kimselerle savaşılır.
Şayet sünnet olduğunu
kabul edecek olursak
İlim adamlarının
dediklerine göre bayrama '''id''denilmesi avdet etmesi ve tekrarlanmasından
dolayıdır. Bu günde sevincin avdet etmesi dolayısı ile bu ismin verildiği
söylendiği gibi, ona yetişen kimselere tekrar avdet etmesinin güzel beklenti
ifade etmesi için bu adın verildiği de söylenmiştir. Nitekim bir yolcu kafile
si yola çıkacak olursa selametle dönmesi temennisinden ötürü ona
"salime" adı verilmiştir. Halbuki dönen bir
kafileye verilecek gerçek isim "racia: dönen
kafile"dir.
2041- Bana Muhammed b. Rafi" ve Abd b. Humeyd de birlikte Abdurrezzak'tan
tahdis etti. İbn Rafi dedi ki: Bize Abdurrezzak tahdis etti, bize İbn Cureyc haber verdi, Hasan b. Müslim, Tavus'tan haber verdi,
o İbn Abbas'tan şöyle dediğini rivayet etti: Fıtır (ramazan) bayramı namazını Resulullah
(Sallallahu aleyhi ve Sellem),
Ebu Bekir, Ömer ve Osman ile birlikte kıldım. Hepsi
de bayram namazını hutbeden önce kılıyor sonra hutbe veriyordu.
(İbn
Abbas) dedi ki: Allah'ın Nebi'sini (minberden) indi(kten
sonra) eli ile adamları oturturken hala görüyor gibiyim. Sonra onları yararak
ve nihayet beraberinde Bilal de bulunduğu halde kadınların bulunduğu yere geldi
ve: "Ey Nebi! Mümin kadınlar sana: Allah'a hiçbir şeyi ortak koşmamaları
... üzere sana bey'at etmeye geldikleri vakit bey'atlerini kabul et" (Mümtahine,
12) buyurdu ve bu ayeti bitirinceye kadar okuduktan sonra: "Siz bu bey'atiniz üzere misiniz?" sordu.
Sadece bir kadın -ki
aralarından ondan başka ona cevap veren olmadı-:
Evet ey Allah'ın Nebisi,
dedi. O gün o kadının kim olduğu bilinmiyordu.
Allah Resulü: "O
halde tasadduk ediniz" buyurdu. Bilal de
elbisesini yaydı. Sonra: Haydi, babam anam size feda olsun, dedi. Kadınlar da
kimi halkalarını, kimi yüzüklerini Bilal'in
elbisesine atmaya başladı.
Diğer tahric: Buhari, 962 -muhtasar-,
979, 4895; Ebu Davud, 1147
-muhtasar-; İbn Mace, 1274
-muhtasar-
2042- Bize Ebu Bekr b. Ebi
Şeybe ve İbn Ebu Ömer de tahdis etti, Ebu Bekr dedi ki: Bize Süfyan b. Uyeyne tahdis etti, bize Eyyub tahdis edip dedi ki: Ata'yı dinledim, dedi ki: İbn Abbas'ı şöyle derken dinledim: Resulullah
(Sallallahu aleyhi ve Sellem)'in
hutbeden önce (bayram) namazı(nı) kıldığına şahitlik
ederim. Sonra hutbe okudu. Kadınlara sesini işittirmediğini görünce yanlarına
gitti, onlara hatırlattı, öğüt verdi, sadaka vermelerini emir buyurdu. Bilal de
elbisesini yaymıştı. Kadın(lar) kimi yüzüğünü, kimi
halkasını (bileziğini), kimisi de başka bir şeyi atmaya koyuldu.
Diğer tahric: Buhari, 1449; Ebu Davud, 1142, 1143, 1144; Nesai, 1568; İbn Mace, 1273;
2043- Bunu Bana Ebu Rabi'ez-Zehrtmı
de tahdis etti, bize Hammad
b. Zeyd tahdis etti, (H.)
Bana Yakub ed-Devrakı de tahdis etti, bize İsmail b. İbrahim tahdis
etti, ikisi Eyyub'dan bu isnad
ile hadisi buna yakın olarak rivayet etti.
AÇIKLAMA: (2041)
"Fıtır Bayramı namazında Nebi (Sallallahu aleyhi ve Sellem) ...
ile birlikte ... kıldım ... " Bu hadiste bütün ilim adamlarının
benimsediği, Bayram hutbesi namazdan sonradır, şeklindeki kanaatin lehine delil
vardır.
Kadi İyaz dedi ki: Bu, çeşitli
bölgelerdeki ilim adamlarının mezhepleri ile fetva imamlarının üzerinde ittifak
ettikleri bir husustur. Onların imamları arasında bu hususta bir görüş ayrılığı
yoktur. Aynı zamanda bu Nebi(Sallallahu aleyhi ve Sellem)'in ve ondan sonra Raşid
halifelerin de fiill uygulamasıdır. Ancak Osman (r.anh)'ın halifeliğinin son
yarısında hutbeyi öne aldığı rivayet edilmiştir. Buna sebep ise bazı kimselerin
namazı kaçırdıklarını görmesidir. Benzer bir rivayet Ömer'den de nakledilmiş
ise de sahih değildir.
Bir diğer görüşe göre
hutbeyi öne alan ilk kişi Muaviye'dir. Medine'de Muaviye'nin halifeliği döneminde Mervan
olduğu, yine Muaviye'nin halifeliği döneminde
Basra'da Ziyad'ın bunu yaptığı söylendiği gibi bunu İbnu'z-Zühri'nin son son zamanlarında bunu yaptığı da söylenmiştir.
"Eliyle adamları
oturtmasını ... " oturmalarını emretmesini demektir. "Yalnız bir
kadın -ki aralarından ondan başkası ona cevap veren olmadı- Ey Allah'ın
Nebi'si... dedi. O zaman bu kadının kim olduğu bilinmiyordu." Bu ibare bu
şekilde Müslim'in bütün nüshalarında: "Hineizin:
o zaman", diye kaydedilmiştir. Kadi İyaz da bütün nüshalardan bunu böylece nakletmiştir.
Kendisi ve başkaları: Bu bir tashifdir doğrusu:
"(Ravilerden) el-Hasen,
bu kadının kim olduğunu bilmiyordu" şeklindedir. Sözü geçen el-Hasen ise Tavus'tan o İbn
Abbas'tan diye rivayeti nakleden Hasen b. Müslim'dir.
Buhari'de ise bu, İshak b. Nasr'ın,
Abdürrezzak'tan rivayetinde: "Hasen (kim olduğunu) bilmiyordu" diye doğru olarak
kaydedilmiştir.
Derim ki: "Hineizin: o zaman" lafzının sahih kabul edilme
ihtimali de vardır. O taktirde bu, kadınların çokluğu ve elbiselerine bürünüp
sarınmış olmaları dolayısıyla o kadının kim olduğu bilinmiyordu, demek olur.
"Nebi (Sallallahu aleyhi ve Sellem) indi
... beraberinde Bilal olduğu halde kadınların yanına geldi". Kadi İyaz: Buradaki iniş hutbe
esnasındaki bir iniştir, demiştir.
Oysa durum onun dediği
gibi değildir. O bayram hutbesini bitirip erkeklere verdiği öğüdü tamamladıktan
sonra yanlarına inip gitti. Müslim bunu Cabir (r.a.)'ın
rivayet ettiği hadiste açıkça zikretmiştir. Buna göre Cabir dedi ki: (Allah Resulu) namaz kıldıktan sonra insanlara hutbe verdi.
Hutbeyi bitirince indi sonra hanımların yanına gidip onlara öğüt verdi. İşte
bu, Nebi(Sallallahu aleyhi ve Sellem)'in
erkeklere verdiği hutbeyi bitirdikten sonra, kadınların yanına gittiği hususunda
açık bir ifadedir.
Bu hadislerden şu
hükümler çıkmaktadır:
1. Hanımlara vaaz verip
onlara ahireti, İslam'ın hükümlerini hatırlatmak,
onları sadaka vermeye teşvik etmek müstehaptır. Ancak
bu sebeple herhangi bir fesadın ortaya çıkmaması, öğüt verenin ya da verilenin
yahut onlardan başkalarının adına fitne korkusunun olmaması şartına bağlıdır.
2. Kadınlar erkeklerin
namaz kıldıkları ve toplandıkları yerlerde bulunacak olurlarsa fitne korkusu
yahut bakmak, düşünmek ve benzeri korkular sebebi ile onlardan ayrı yerde
bulunmalıdırlar.
3. Nafile (tatavvu) sadakanın ayrıca kap ve kabule ihtiyacı yoktur.
Bunun için elden ele vermek ve almak yeterlidir. Çünkü kadınlar herhangi bir
söz söylemeden sadakalarını Bilal'in elbiselerine
atmış ne Bilal ne de başkası bir söz söylememiştir. Bizim mezhebimizde sahih
olan budur. Ancak Irak'lı mezhep alimlerimizin çoğunluğu hibede olduğu gibi lafzİ kap ve kabule ihtiyacı vardır demişlerdir. Doğru
olanı birincisidir. Muhakkikler de bunu açıkça ifade etmişlerdir.
"Babam anam size
feda olsun" sözleri zahiren anlaşıldığına göre Bilal'in
sözylediği bir sözdür.
"Kadınlar
halkalarını ve yüzüklerini Bilal'in elbisesine atmaya
başladılar." Çoğul olan "feth"in
tekili "fetha"dır. Açıklaması hususunda ihtilaf edilmiştir. Buhari'nin Sahih'inde Abdürrezzak'dan
bunlar büyük yüzükler demektir dediği nakledilmektedir. Asmai
ise bunlar taşları (kaşları) bulunmayan yüzüklerdir. İbnü's-Sikkit, bunlar elin parmaklarına takılan yüzüklerdir
derken, Sa'leb de bunların biri erkeğin bir parmağınada takılabilir; İbn Düreyd, bunların bazı hallerde taşları bulunabilir,
demişlerdir. Bu lafzın çoğulu yine fetehat ve eftah diye de gelir.
Havatim de "hatem"in çoğuludur.
Hatem'in de te harfi
fethalı (hatem) ve kesreli olarak (hatim), ile ha ve te harfleri medli olarak
"Hatam ve Hitam:' diye olmak üzere dört söyleyişi vardır.
Bu hadisten
anlaşıldığına göre:
4. Kadının, kocasının
izni olmaksızın kendi malından sadaka vermesi caizdir. Ayrıca bu sadece malının
üçte birine münhasır da değildir. Hem bizim mezhebimiz hem Cumhur'un mezhebi
budur. Malik dedi ki: Kocasının izni olmadan malının üçte birinden fazlası caiz
olmaz.
Bizim bu hadisten
delilimiz Nebi (Sallallahu aleyhi ve Sellemı'in kendilerinden bu hususta kocalarından izin
isteyip istememelerini ve bu sadakalarının üçte birinin içinde mi dışında mı
olduğunu sormamış olmasıdır. Eğer bu durumlarda hüküm farklılık arz etseydi
mutlaka sorardı.
Kadi İyaz mezheplerinin bu husustaki
cevaplarına da çoğunlukla görülen kocalarının hazır bulunmalarıdır. Kocalarının
tepki göstermeyişleri eşlerinin yaptıklarına razı oldukları anlamına gelir,
diye işaret etmiştir.
Böyle bir cevap ise
zayıf yahut batıldır. Çünkü bu kadınlar ayrı bir yerde duruyorlar ve erkeler de
aralarından kimin sadaka verip vermediğini ne kadar sadaka verdiğini
bilmiyorlardı. Eğer bilselerdi dahi onların susup ses çıkarmayışları da izin
değildir.
(2042) "Bilal
elbisesini açmış olduğu halde" içine atılacak sadakaları almak için
elbisesini açmış olduğu halde, demektir. Diğer rivayette ise "Bilal
elbisesini yaymış olduğu halde" denilmektedir. Yani içinde sadakaları
toplamak için elbisesini yaymıştır.
Sonra Nebi (Sallallahu aleyhi ve Sellem) bu
sadakaları ihtiyaç sahiplerine dağıtacaktı. Nitekim hem nafile olarak verilen
sadakalar hemde zekatlar hususunda onun adeti bu idi.
5. Bu hadiste gelen
sadakaları imam'ın ilgili harcama yerlerinde harcayacağına delil bulunmaktadır.
2044- Bize İshak b.
İbrahim ve Muhammed b. Rafi'de tahdis
etti. İbn Rafi' dedi ki:
Bize Abdürrezzak tahdis etti,
bize İbn Cüreyc haber
verdi. Bana Ata, Cabir b. Abdullah'tan haber vererek dedi ki: Ben onu şöyle
derken dinledim: Nebi (Sallallahu aleyhi ve Sellem) Ramazan Bayramı günü kalkıp namaz kıldı. Hutbeden
önce namaza başladı sonra insanlara hutbe verdi. Allah'ın Nebi'si (Sallallahu aleyhi ve Sellem)
hutbeyi bitirince inip kadınların bulunduğu yere gitti. Onlara öğüt verdi ve o
sırada Bilal'in eline dayanıyordu. Bilal de
elbisesini açmış, kadınlar da (oraya) sadaka atıyorlardı.
Ben (İbn
Cureyc) Ata'ya: Fıtır günü
zekatı (fıtır sadakasını) mı? Dedim, o, hayır ama bu
o zaman tasadduk ettikleri bir sadaka idi. Her bir
kadın halkasını (sadaka olarak) atıyordu. Hepsi de attılar da attılar, dedi.
Ata'ya: Peki şimdi
imam'ın hutbeyi bitirdikten sonra kadınların yanına gidip orilara
öğüt vermesi görevi midir? dedim. O: Yemin ederim ki evet, bu gerçekten onların
üzerine bir görevdir ama bunu neden yapmıyorlar ki, dedi.
Diğer tahric: Buhari, 958 -muhtasar-,
978; Ebu Davud, 1141
2045- Bize Muhammed b.
Abdullah b. Numeyr de tahdis
etti, bize babam tahdis etti, bize Abdulmelik b. Ebu Süleyman,
Ata'dan tahdis etti. O, Cabir b. Abdullah'tan şöyle
dediğini rivayet etti: Bayram günü Resulullah (Sallallahu aleyhi ve Sellem) ile
birlikte namaza duruldu. Ezan ve kametsiz olarak hutbeden önce namaza başladı
sonra Bilal'e dayanarak kalktı. Allah'a karşı takvalı
olmayı emir buyurdu, ona itaat etmeyi teşvik etti, insanlara öğüt verdi ve
onlara hatırlattı. Sonra kadınların yanına varıncaya kadar gitti onlara da öğüt
verdi, onlara da hatırlattı ve: "Sadaka veriniz çünkü sizlerin çoğunuz
cehennem odunudur" buyurdu. Bunun üzerine aralarından yanaklarının rengi
sarıya çalan esmerce bir kadın ayağa kalkarak: Neden Ey Allah'ın Resulü, dedi.
O: "Çünkü siz çokça şikayet eder kendisiyle oturup kalktığınız kocanızın
iyiliklerine karşılık nankörlük edersiniz" buyurdu.
(Cabir) dedi ki: Bunun
üzerine kadınlar süs eşyalarından sadaka vermeye başladılar. Bilal'in elbisesine yüzüklerini ve bileziklerini attılar.
Diğer tahric: Nesai, 1574
AÇIKLAMA: (2044)
"Kadınlar da (oraya) sadaka atıyorlardı." Nüshalarda bu şekilde
"yülkine: kadınlar ... atıyorlardı"
şeklindedir. Bu ise az kullanılan, bilinen söyleyişe göre caizdir.
"Aranızda melekler nöbetleşirler ve pireler beni yediler"
kullanımları bu türdendir.
"Her bir kadın
halkasını (sadaka olarak) atıyordu. Hepsi de attılar da attılar" Yazma
nüshalarda bu şekilde "attılar" lafzı tekrar edilmiştir, bu sahihtir.
Yani -diğer rivayetlerde zikrettiği gibi- şunu attılar, şunu attılar, demektir
..
"Ata'ya: Şimdi
imamın ... görevi midir ... bilemiyorum" ile ilgili olarak Kadi İyaz: Ata'nın bu
söyledikleri uygun görülmemiştir, demektedir. Ama durum onun söylediği gibi
değildir, aksine eğer sesini onlara işittirememiş ise -bundan dolayı herhangi
bir mefsedet (kötülük) çıkmayacak olması şartı ile-
hutbesini bitirdikten sonra onların yanına gider, onlara vaaz eder ve onlara
öğütler verir. İşte Nebi (Sallallahu aleyhi ve Sellem) bu şartlarla bunu böylece yapmıştır. Ata'nın
söylediği doğru alandır. Bu hem şimdi hem de her zaman anılan şartlar ile
yerine getirilmelidir. Hem bu sahih sünnetin gereğini yerine getirmekten bizi
alıkoyan nedir ki? Allah en iyi bilendir.
(2045) "Ezan ve
kametsiz olarak hutbeden önce namaza başladı." Bu bayram namazında ezan ve
kamet olmadığına delildir. Günümüzde ilim adamlarının icmaı
da böyledir. Nebi (Sallallahu aleyhi ve Sellem)'in ve raşid halifelerin
bilinen fiill uygulamaları da budur. Seleften
birisinden bu hususta o kişiden önceki ve sonraki icma'ya
aykırı bir görüş de nakledilmiş bulunmaktadır.
Bayram -namazında
birinci lafız igra olmak, ikincisi de halalmak üzere nasbedilmek sureti
ile "es-salate camiaten:
toplu olarak namaza gelin" denilmesi müstehabtır.
"Kadınların
arasından bir kadın dedi ki..." Yazma nüshalarda sin harfi kesreli, tı harfi fethalı ve şeddesiz olarak "sitah" lafzı kaydedilmiştir. Bazı nüshalarda ise
"vasita" diye kayıtlıdır. Kadi İyaz dedi ki: Onların
hayırlılarından, iyilerinden anlamındadır. Vasat da zaten mutedil ve hayırlı
demektir. Üstadlarımızın maharetli alanlarının iddia
ettiklerine göre bu lafız Müslim'in kitabında değişikliğe uğramış olup doğrusu
"min sefeleti'n-nisa:
kadınların alt kesiminden" şeklindedir. İbn Ebu Şeybe de Müsned'inde
Nesai de Sünen'inde bunu
böylece rivayet etmiştir. İbn Ebu
Şeybe'deki bir rivayette de: "Kadınların ileri
gelenlerinden olmayan bir kadın" denilmektedir. Bu ise birinci açıklamanın
tam aksinedir. Bunu bundan sonra gelen: "yanaklarının rengi sarıya çalan
esmerce bir kadın" ifadesi de desteklemektedir. Kadi
İyaz'ın açıklamaları bunlardır.
Sözünü ettiği üstadların kelimenin değişikliğe uğratıldığı kanaati,
makbul değildir. Aksine bu kelime doğrudur. Bundan maksat ise. kendisinin de
bizzat açıkladığı gibi. kadınların iyilerinden olan bir kadın değildir. Aksine
kasıt, kadınların arasında orta yerde oturan bir kadın, demektir. Cevheri ve
başka dil bilginleri ise: "Vesattu'l-kavme, esituhum" tabirinin, onların ortalarında bulundum, ahlamında olduğunu söylemişlerdir ..
"Yanaklarının rengi
sarıya çalan" yani renginde bir miktar değişiklik ve esmedik bulunan kadın
demektir.
"Oturup ka/ktığınız (kocalarınızın)
iyiliklerine karşı nankörlük edersiniz. " Dil bilginlerinin söylediklerine
göre "aşır" kendisi ile işrette bulunulan, oturup kalkılan kişi
demektir. Çoğunluk bu lafzı burada, koca diye açıklamışlardır. Başkaları ise
oturup kalkılan herkes diye açıklamışlardır. Halil dedi ki: "Aşır diye ona
denir, kalbin üzerinde aşir odur" denilir.
Hadisin anlamı da
onların akıllarının zayıflığı, bilgilerinin azlığı dolayısı ile yapılan
iyiliklere karşı nankörlük etmeleridir. Buna göre bu, iyilik sahibi bir
kimsenin iyiliğini inkar edip kabul etmeyenlerin yerildiğine delil gösterilir.
"Küpelerini"
buradaki "akrita" lafzı "kurt"un
çoğuludur. İbn Cureyc dedi
ki: Kulağın yumuşağına asılan her bir şeye "kurt" denilir. Altın ya
da boncuktan olması fark etmez. Hurs, ise halka
şeklindeki küçük süs eşyası demektir. Kadi İyaz dedi ki: Doğru olanın (akrita
değil de) elifin hazf edilmesi ile "kırta"
olduğu ve (tekili olan) kurt'un bilinen çoğulunun bu olduğu da söylenmiştir.
Ayrıca kırat diye de çoğulu yapılabilir. Kadı der ki: -Özellikle hadiste de
kullanılmış olduğu sahih olarak sabit olduğundan- "akrita"nın
doğru olma ihtimali de uzak değildir. Bu durumda çoğulun çoğulu yani kırat'ın
çoğulu olur.
Sonraki sayfa için
aşağıdaki link’i kullan:
BAYRAM
NAMAZLARINDA EZAN VE KAMET GETİRİLMEYECEĞİ BABI