SAHİH-İ MÜSLİM |
CENAZE |
35 KABİRLERE
(KABRİSTANA) GİRİLDİĞİ ZAMAN NELER SÖYLENİR VE KABRİSTANDAKİLERE DUA BABI
2252- Bize Yahya b.
Yahya et-Temımı, Yahya b. Eyyub
ve Kuteybe b. Said tahdis etti -Yahya b. Yahya, bize İsmail b. Cafer haber verdi
dedi, diğer ikisi tahdis etti dedi. O Şerik'ten -ki İbn Ebu Nemir'dir-
o Ata b. Yesar'dan, o Aişe'den
şöyle dediğini rivayet etti: -Resulullah (Sallallahu aleyhi ve Sellem)'in
yanında kaldığı her gece- Resulullah (Sallallahu aleyhi ve Sellem)
gecenin son vakitlerinde çıkıp Baki'e gider ve:
"Esselamu aleykum ya
dara kavmin müminin ve etakum ma
tuadune gaden, mueccelun;
ve inna inşaallahu bikum lahikun. Allahummağfir li ehli bakf'il-garkad: Ey müminler
topluluğunun diyarı! Selam sizlere, size vaad olunduğunuz
gelmiştir; siz (size va'd olunanlar için)
bekletilmektesiniz. Fakat biz de -inşallah- size kavuşacağız. Allahım, Baki el-Garkad ehline
mağfiret buyur" derdi.
Kuteybe rivayetinde: "Size gelmiştir" ibaresini
zikretmedi.
Diğer tahric: Nesai, 2038
AÇIKLAMA: "Ey
müminler topluluğunun diyarı! Selam sizlere" buradaki "dara:
diyar" lafzı nida olmak üzere nasb halindedir.
Yani, ey bu diyarda bulunanlar, bu diyarın ehli kimseler, demektedir. Muzaf hazf edilerek muzafun ileyh onun yerine geçirilmiştir. İhtisas olmak üzere nasp edildiği de söylenmiştir. el-Metali'
sahibi der ki: Bunun "aleykum: (selam) üzerinize"deki zamirden bedel olarak cer edilmesi de
caizdir.
Hattabı dedi ki: Burada kabristana dar (yer,
yurt, diyarı denilebileceği hükmü anlaşılmaktadır. Bu da doğrudur çünkü
sözlükte dar; mesken olarak kalınan bir yeri anlatmak için de kullanılır.
Kimsenin bulunmadığı ve yaşamadığı harabe yer hakkında da kullanılır. Ayrıca o,
bu hususu, bir beyitle örnek göstermiştir.
"Ve inşallah biz de
size kavuşacağız" ibaresinde Allah'ın meşieti
ile kayıtlaması teberrük olmak üzeredir ve yüce Allah'ın: "İnşaallah demedikçe sakın yarın ben bu işi yapacağım
demeyesin" (Kehf, 23) buyruğundaki emre uymak
üzere söylenmiştir. Buradaki meşiet (İnşaallah Allah dilerse)'nin
muayyen olarak o toprak hakkında olduğu söylendiği gibi daha başka
açıklamalarda yapılmıştır.
Hadis-i şerifte kabir
ziyaretinin kabirdekilere selam verip, onlara dua edip, rahmet okumanın müstehab olduğuna delil vardır.
"Gecenin son
vakitlerinde çıkıp Baki'a giderdi." Buradan da Bak'ideki kabirleri ziyaretin faziletli olduğu hükmü
anlaşılmaktadır. Nebi (Sallallahu aleyhi ve Sellem)'in: "Ey müminler topluluğunun diyarı, selam
sizlere" buyruğu hakkında da Hattabi ve
başkaları şunları söylemektedir: Buradan da ölülerle dirilere selam verirken
aynı şekilde olmak üzere "es-selamu"
lafzının aleykümden önce kullanılacağına delil
vardır. Oysa cahiliye döneminin adeti bundan farklı idi. Şu beyitte görüldüğü
gibi:
"Ey Kays b. Asım, aleyke selam
(:üzerine olsunselam),
Ve bir de onun rahmeti;
rahmet ihsan etmeyi her diledikçe."
''Allah'ım, Baki el-Ğerkad ahalisine (bu kabristanda yatanlara) mağfiret
buyur" buradaki " Baki' " lafzında be harfi ile söylendiğinde
görüş ayrılığı yoktur. Burası Medine'lilerin ölülerini
gömdükleri kabristanın yeridir. Buraya Baki'el-Gerkad denilmesi bu kabristanda Gerkad
ağaçlarının bulunmasından dolayı idi. Gerkad ise
meyvesi olmayan, dikeni bol, büyük bir çeşit ağaçtır.
Burada ister ölü ister
diri olsun bir mekanda bulunan kimseler hakkında "ehı:
ahali, halk" lafzının kullanılabileceği hükmü anlaşılmaktadır.
2253- Bana Harun b. Said el-Eyli de tahdis etti, Bize Abdullah b. Vehb
tahdis etti, bize İbn Cüreyc Abdullah b. Kesir b. el-Muttallib'den
haber verdiğine göre, O Muhammed b. Kays'ı şöyle
derken dinlemiştir: Ben Aişe'yi tahdis
edip şöyle derken dinledim: Size Nebi (Sallallahu
aleyhi ve Sellem)'den ve kendimden söz edeyim mi?
dedi. Biz, Evet dedik. (H.) Bana Haccac el-A'veri dinlemiş bir kimse -ki lafız ona aittir- tahdis edip dedi ki: Bize Haccac
b. Muhammed tahdis etti, bize İbn
Cüreyc tahdis etti, bana -Kureyş'den bir adam olan- Abdullah Muhammed b. Kays b. Mahreme b. el-Muttalib'den
bir gün şöyle dediğini haber verdi: Ben size kendimden ve annemden söz
etmeyeyim mi? (Abdullah) dedi ki: Biz kendisini doğurmuş olan annesini kasdettiğini zannettik (ama o) dedi ki: Aişe
dedi ki:
Ben size kendimden ve Resulüllah (Sallallahu aleyhi ve Sellem)'den söz edeyim mi? dedi. Biz elbette dedik.
Aişe dedi ki: Nebi (Sallallahu aleyhi
ve Sellem)'in benim yanımda kaldığı bir
Aişe dedi ki; Ben: Peki ey Allah'ın Resulü! Onlara
(ziyaretlerine gidersem) ne diyeyim? dedim. O: "Esselamu
ala ehliddiyari minelmu'minine
vel muslimin ve yerhamullahu'l-mustakdimine minnd vel muste'hırfn
ve inna inşaallahu bikum lahikun: Mürrıin ve müslümanların
bulunduğu bu diyarın sakinlerine selam olsun. Allah bizden önden geçenlere de
sonra geleceklere de rahmet buyursun ve muhakkak biz -inşaallah-
size elbette kavuşacağız, de" buyurdu.
Diğer tahric: Nesai, 2036, 3973, 3974
2254- Bıze Ebu Bekr
b. Ebi Şeybe ve Züheyr b. Harb tahdis edip dedi ki: Bize Muhammed b. Abdullah el-Esedi, Süfyan'dan tahdis etti. O Alkame b. Mersed'den, o Süleyman b. Bureyde'den,
o babasından şöyle dediğini rivayet etti: Resulullah
(Sallallahu aleyhi ve Sellem)
kabristana çıktıkları zaman (neler söyleyeceklerini) kendilerine öğretiyordu.
Bu sebeple onlardan (kabir ziyaretine giden) -Ebu Bekr'in riveyetinde
belirtildiğine göre- şöyle derdi:
Esselamu ala ehliddiyar -Züheyr'in rivayetine göre ise: Esselamu
aleykum ehli'd-diyar minel muminine vel muslimin ve inna inşaallahu lelahikun eselullahe lena velekumul afiye: Ey bu
diyarın mümin ve müslüman sakinleri! Selam sizlere ve
muhakkak inşaallah bizler de sizlere kavuşacağız.
Allah'tan kendimiz için ve sizin için afiyet dilerim. -Ebu
Bekr'in rivayetinde "aleykum"
demeksizin sadece- "esselamu: Selam bu diyarın
sakinlerine şeklinde iken Züheyr'in rivayetinde"aleykum" ziyadesi de vardır-.
Diğer tahric: Nesai, 2039; İbn Mace, 1547
AÇIKLAMA: "Bize
Harun b. Said el-Eyli tahdis etti... Muhammed b. Kays
b. Mahremeb. el-Muttalib
bir gün: Size kendimden ve annemden söz etmeyeyim mi? dedi."
Kadi İyaz dedi ki: Müslim de: "Haccac, İbn Cüreyc'den
diye naklettiği hadisdeki isnad
bana Kureyş'den bir adam olan Abdullah haber
verdi" şeklindedir. Ahmed b. Hanbel
de bunu böylece rivayet etmiştir. Nesai, Ebu Nuaym el-Curcani,
Ebu Bekr en-Neysaburi ve Abdullah el-Curcani
hep birlikte dediler ki: Yusuf b. Said el-Mıssisi'den: Bize Haccac, İbn Cüreyc'den tahdis etti bana Abdullah b. Ebu Muleyke haber verdi demişlerdir. Darakutni
dedi ki: Burada adı geçen zat Abdullah b. Kesir b. el-Muttalib
b. Ebu Vedaa'dır. Ebu Ali el-Gassani el-Ceyyani de şöyle demektedir: Bu hadis Müslim'deki maktu
hadislerden birisidir. Aynı zamanda bu, ravileri
hususunda yanıldığı hadislerdendir. Bunu Abdurrezzak,
Musennef' inde İbn Cüreyc'den rivayet ederek şöyle demektedir: Bana Muhammed
b. Kays b. Mahreme haber verdiğine göre o Aişe'yi şöyle derken dinlemiştir ... Kadi
İyaz dedi ki: Onun bu hadisin maktu olduğunu
söylemesi kabul edilemez aksine hadis müsnettir.
Sadece ravilerinin adını vermemiştir, bu da munkatı türünden hadis sayılmaz meçhul türündensayılır.
Çünkü muı;katı, ravileri
arasından tabiinden önce bir ravi düşmüş olan hadise
denilir.
Kadi İyaz (devamla) dedi ki: Bu
hadisin senedinde bir başka müşkil vardır. O da Müslimin: "Bana Haccac el-A'ver'den işiten bir kimse -ki lafız ona aittir- tahdis edip dedi ki: Bize Haccac
b. Muhammed tahdis etti." Bu ifade Haccac el-A'ver'in bunu kendisine
Haccac b. Muhammed adı verilen bir başka birisinden
hadisi tahdis ettiği izlenimini vermektedir. Oysa
durum böyle değildir. Aksine Haccac el-A'ver hiç şüphesiz Haccac b.
Muhammed'in kendisidir. Müslim'in İfadesinin takdiri de şöyledir: Bana Haccac el-Aver'i dinlemiş olan
kimse tahdis etti. Bu tahdis
eden de dedi ki: Bana Haccac b. Muhammed tahdis etti. Böylelikle tahdisde
bulunanın lafzını nakletmiş olmaktadır. Kadi İyaz'ın açıklamaları bunlardır.
Derim ki: Müslimin bu hadisi Haccac el-Aver'den dinlemiş olduğu bu meçhul kimseden nakletmesi
herhangi bir tenkidi gerektirmez. Çünkü Müslim bu hadisi dayanak alıp asıl bir
rivayet olarak değil mütebaat olmak üzere
zikretmiştir. Aksine bu hususta dayanak olan rivayet ondan önceki sahih isnat
ile gelen hadistir.
"Yavaşca ridasını aldı" yani
onu uyandırmamak üzere bu şekilde hareket etti. "Sonra (kapıyı)
kapattı." Nebi (Sallallahu aleyhi ve Sellem)'in bunu bu şekilde çekinerek, korkarak yapması onu
uyandırmadan yanından çıkıp gitmesidir. Çünkü bundan dolayı
"Ben de üzerime
örtümü aldım." Asıl nüshalarda başına be harfi gelmeksizin "izarı: örtümü" şeklindedir. Bu da örtümü giyindim gibi
bir anlamda kullanıldığından ötürü geçiş için ayrıca "be" harfine
gerek görülmemiştir.
"Baki'e geldi, uzunca ayakta durduktan sonra üç defa
ellerini kaldırdı."
Buradan duanın uzun
tutulmasının, tekrar edilmesinin, dua ederken ellerin kaldırılmasının müstehab olduğu hükmü anlaşıldığı gibi ayakta duranın
duasının kabirlerde oturanın duasından daha mükemmel olduğu hükmü de
anlaşılmaktadır.
"O koştu ben
koştum" fiilinin mastarı olan "ihdar"
koşmak demektir. "Neyin var ey Aişe? Nefes
nefese kalmışsın" buradaki (sonundaki te hazf
edilerek) "Aiş" hitabında şin harfi fethalı da ötreli de okunabilir. Bunlar terhim yapılan (kendisine nida olunan kişinin isminin son
harfin düşürülmesi demektir) bütün isimlerde geçerli olan iki şekildir. Ayrıca
bu şekilde ismi terhim yapılarak kendisine seslenilen
kimse bundan rahatsız olmayacaksa böyle bir şekilde ismin kullanımının caiz
olduğu hükmü anlaşılmaktadır.
Buradaki "haşyen (nefes nefese kalmak)" lafzı şu anlamdadır: Sen
nefes nefese kalmış bir durumdasın, yani hızlıca yürüyen bir kimsenin karşı
karşıya kaldığı, aynı şekilde konuşurken hiddetlenip kızan bir kimsenin hızlı
nefes alıp gerginleşmesi halini anlatır.
"Bir şeyim
yok" bazı asıl nüshalarda "la bi şey"
şeklinde kaydedilmiştir.
Bazılarında da (neden ki
anlamında: "li eyyi
şey" şeklindedir" bazılarında da hiç bir şey (anlamında): la şey
şeklindedir. Bunları Kadi İyaz
nakletmektedir. Bu üçÜncüsü en doğrusudur diye
eklemiştir.
"O karartı"
yani o gördüğüm kişi demektir.
"Lehede" fiili "leheze"
diye de rivayet edilmiştir. Her ikisi de birbirine yakındır. Dil bilginlerinin
söylediklerine göre lehede; itmek, leheze ise göğsüne yumruk vurmak anlamındadır. Lekeze ve vekeze fiilleri de
bunlara yakın anlamdadır.
"(Evet zaten)
insanlar her neyi gizlerlerse Allah'da onu bilir
değil mi?"
Bütün asıl nüshalarda bu
şekildedir ve doğrudur. Sanki o insanlar her neyi gizlerse Allah da onu bilir
(değil mi, öyle mi) derken kendi kendisini tasdik edip: Evet öyledir demiş
gibidir.
"Ben: Ey Allah'ın Resulül Ne diyeyim? dedim ... Ve biz de inşaallah
size kavuşacağız de buyurdu". Buradan kabir ziyaretinde bulunan kimsenin
bu sözleri söylemesinin müstehab olduğu
anlaşılmaktadır. Buradan anlaşılan diğer hükümlere gelince: Bu ifadelerden selamun aleyküm dara kavmin
müminin: Ey müminler topluluğunun yurdu selam sizlere demek, ey müminler
topluluğunun diyarının sakinleri anlamındadır diyenlerin görüşlerine ağırlık
kazandırmaktadır.
Müslüman ve mümin
isimleri bazı hallerde aynı anlamda kullanılabilir.
Birinin diğerine
atfedilmesi ise lafızlarının farklılığından dolayıdır. Bu aynı zamanda yüce
Allah'ın: "Biz orada bulunan müminleri dışarı çıkardık, biz orada bir ev
halkından başka müslüman kimse bulmadık" (Zariyat, 35-36) buyruğunu ihtiva ettiği anlam gibidir.
Bu hadiste müslüman ile müminden başka birisinin kastedilmiş olması
mümkün değildir. Çünkü eğer mümin münafık ise ona selam verip ona rahmet okumak
caiz olmaz. Hadisten kadınların kabir ziyareti yapmalarının caiz olduğunu
söyleyenlerin lehine delil vardır. Ama bu mesel e hakkında ilim adamlarının
farklı görüşleri bulunmaktadır. Bu görüşler aynı zamanda bizim mezhep
alimlerimizin de ortaya attığı üç görüştür.
Birincisine göre
"Allah kabirleri ziyaret eden kadınlara lanet etmiştir" hadisinden
ötürü kadınlar için kabir ziyareti haramdır. İkinci görüşe göre mekruhtur,
üçüncü görüşe göre mübahtır. Bu görüş lehine bu hadis
ile: "Ben size daha önce kabir ziyaretini yasaklamıştım artık onları
ziyaret edebilirsiniz" hadisi delil gösterilebilir. Buna ise "size
yasaklamıştım" ibaresinde ki zamir erkeklere ait müzekker bir zamirdir.
Usul ilminde tercih edilen sahih kanaate göre ise bu kapsama kadınlar girmez
denilerek cevap verilebilir. Allah en iyi bilendir.
Sonraki sayfa için
aşağıdaki link’i kullan: