SAHİH-İ MÜSLİM |
ZEKAT |
52- NEBİ (Sallallahu aleyhi ve Sellem) 'İN
AL'İNİN ZEKAT TOPLAMAK İLE GÖREVLENDİRİLMELERİNİN TERK
EDİLMESİ BABI
2478- Bana Abdullah b.
Muhammed b. Esma ed-Dubai tahdis etti, bize Cuveyriye Malik'den tahdis etti, onun ez-Zühri'den
rivayet ettiğine göre Abdullah b. Abdullah b. Nevfel
b. el-Haris b. Abdulmuttalib tahdis
ettiğine göre Abdullah b. Rabia b. el-Haris kendisine tahdis
edip dedi ki: Rabia b. el-Haris ile el-Abbas b. el-Muttalib
bir araya gelerek: Allah'a yemin olsun ki keşke şu iki oğlumuzu -(Rabia) dedi
ki: Beni ve el-Fadl b. Abbas'ı kastederek- Resulullah (Sallallahu aleyhi ve Sellem)'e göndersek de onunla konuşsalar. O da onları bu zekatları toplamak
üzere görevlendirse, insanların ödediklerini onlar da tastamam ödese, aynı
şekilde insanların aldıkları ücreti bunlar da alsa, diye konuştular.
Onlar bunu konuşurlarken
Ali b. Ebu Talib çıkageldi.
Onların yanında durdu. Bu hususu ona da söylediler. Ali b. Ebu
Talib: Hayır yapmayın. Allah'a yemin ederim ki o
dediğinizi yapmayacaktır, dedi.
Bu sefer Rabia b.
el-Haris ona karşı çıkarak: Allah'a yemin olsun ki bunu yapmanın sebebi senin
bizi kıskanmandan başka bir sebeb değildir. Allah'a
yemin olsun ki sen Resulullah (Sallallahu
aleyhi ve Sellem)'in damadı oldun. Ama biz seni
kıskanmadık dedi.
Bu sefer Ali: Öyleyse
gönderin dedi. İkisi kalkıp gittiler, Ali de uzanıp yattı. (Devamla) dedi ki: Resulullah (Sallallahu aleyhi ve Sellem)
Cahş kızı Zeynep'in yanında kalacaktı. Bizler her birimiz sözü
diğerine bıraktık. Sonra ikimizden birisi konuşarak: Ey Allah'ın Resulü!
Şüphesiz sen insanların en iyisi akrabalık bağlarını en çok gözetenlerisin.
Evlilik yaşına geldik, şu sadaka toplama görevlerinden birisine bizleri de
tayin etmen için geldik. Böylelikle diğer insanların sana ödedikleri gibi biz
de ödememiz gerekeni eksiksiz ödeyelim, onların aldıkları ücret gibi biz de
ücretimizi alalım, dedi.
Resulullah (Sallallahu aleyhi ve Sellem) uzunca sustu. Derken biz onunla konuşmak istedik.
Zeynep ise perdenin arkasından bizlere ona bir şey söylemeyin, diye işaret
ediyordu. Sonra Allah Resulü şöyle buyurdu: "Muhakkak sadaka Muhammed'in
aile halkına yakışmaz. Çünkü o insanların (mallarının) kiridir. Bana
-ganimetlerin beşte biri üzerinde görevli bulunan- Mahmiye'yi
ve Nevfel b. el-Haris b. Abdulmuttalib'i
çağırın" buyurdu.
İkisi de huzuruna
gelince Mahmiye'ye el-Fadl
b. Abbas'ı göstererek "bu gençle kızını nikahla" buyurdu. O da kızını
ona nikahladı. Beni kast ederek Nevfel b. el-Haris'e
de: "Bu gençle kızını nikahla" buyurdu. O da kızını benimle
nikahladı. Sonra Mahmiye'ye: "Sen beşte birden
bunların mehirlerini şu kadar şu kadar ver"
buyurdu.
ez-Zühri
dedi ki: (Abdullah b. Abdullah b. Nevfel) bana mehrin ne kadar olduğunu söylememişti.
Diğer tahric: Ebu Davud,
2985; Nesai, 2608 -muhtasar-
AÇIKLAMA: "Rabia
b. el-Haris karşısına çıktı" ona yönelip ona doğru konuştu. "Senin
böyle yapmanın tek sebebi... içinizde sakladıklarınızı çıkarın."
Dİyarımızdaki asıl nüshaların çoğunda bu şekilde "tusarrirani: sakladığınız" şeklindedir. el-Herevi'nin, el-Mazeri'nin ve zapt
ehli diğerlerinin zikrettiği şekil budur. Yani te
harfi ötreli, sad fethalı, kesreli bir ra ile ondan sonra bir diğer re iledir. Bu da kalplerinizde
sakladığınız, bir araya getirdiğiniz sözler demektir. Toplayıp bir araya
getirilen her şey için bu fiil kullanılır.
Bazı nüshalarda ise sin
harfi ile "tuserrirani" şeklindedir ki bu
da sırdan gelir. Yani bana sır olarak söyleyeceğiniz şeyleri söyleyin demek
olur. Kadi İyaz bu hususta
dört rivayet zikretmektedir. Bu iki rivayetten sonra üçüncü olarak sad harfi sakin ve ondan sonda dal harfi ile "tusdirani" şeklinde olup bu da bana neyi arz
edecekseniz (söyleyin) demektir. Bu da es-Semerkandi'nin
rivayetidir. Dördüncüsü ise sad ve kesreli vav ile "tusavvirani"
şeklindedir. Kadi İyaz'ın
dediği üzere el-Humeydi bu lafzı böylece zapt etmiştir.
(Ne kurguladığınızı söyleyin demek olur) Kadi İyaz devamla dedi ki: Ama çoğu üstadımızdan naklettiğimiz
rivayet sin iledir, dal ile rivayeti uzak bir ihtimal görmüştür.
Fakat sahih olan bizim
bu diyarımızın nüshalarının bir çoğunda yer aldığını söylediğimiz şekildir.
Aynı şekilde el-Metai sahibi de onu tercih ederek en
doğrusu Bunun sad ve iki re harfi ile "tusarrirani" şeklidir.
"Evlenecek çağa
geldik" bu da yüce Allah'ın: "Nihayet nikahlanacak yaşa
geldiklerinde", (Nisa, 6) buyruğuna benzemektedir.
"Hicabın arkasından
Zeynep bize işaret etmeye başladı" bir kimse elbisesi ya da eli ile işaret
edecek olursa buradaki gibi "elmea ve lemea" fiili kullanılır.
Nebi (Sallallahu aleyhi ve Sellem)'in Abdulmuttalib b. Rabia ile el-fadl
b. Abbas'a sadaka (zekat) toplamak görevini ve ona verilen ücretin de
kendilerine verilmesini isteyince: "Şüphesiz sadaka Muhammed aline
yakışmaz" buyurması, zekatın ister üzerinde çalışmak sebebi ile ister
fakirlik, yoksulluk ve bunun dışında kalan sekiz neden dolayısı ile olsun
onlara haram olduğunun delilidir. Mezhep alimlerimize göre sahih olan' budur.
Bazı mezhep alimlerimiz ise Haşim oğulları ile Muttalib
oğullarının zekat toplamak üzerinde çalışan kimsenin (amil) payı karşılığında
onların da toplamak için görevlendirilmelerinin caiz olduğunu söylemişlerdir.
Çünkü bu bir icare akdidir. Ancak bu görüş zayıf ya
da batıldır. Bu görüşün reddi hususunda da bu hadis gayet açıktır.
Resulullah (Sallallahu aleyhi ve Sellem)'in: "O ancak insanların kiridir"
buyurması zekatın Haşim oğulları ile Mutt"llib
oğullarına haram kılınmasındaki illete (sebeb ve
gerekçeye) dikkat çekmektedir. Bu ise onların şeref ve haysiyetleri ve
kirlerden uzak tutulmak istenmeleridir. "İnsanların kirleri" ise,
zekat onların mallarını ve nefislerini temizleyici bir araçtır anlamındadır.
Nitekim yüce Allah: "Onların mallarından bir sadaka al ki onunla
kendilerini temizleyip arındırasın" (Tevbe, 103)
buyurmaktadır. Buna göre zekat kirlerin kendisi ile yıkandığı su gibidir.
2479- Bize Harun b. Martıf tahdis etti, bize İbn Vehb tahdis
etti, bana Yunus b. Yezid İbn
Şihab'dan haber verdi, o Abdullah b. el-Haris b. Nevfel el-Haşimi'den rivayet
ettiğine göre Abdulmuttalib b. Rabia b. el-Haris b. Abdulmuttalib'in kendisine haber verdiği üzere babası Rabia
b. el-Haris b. Abdulmuttalib ile el-Abbas b. Abdulmuttalib, Abdulmuttalib b.
Rabia ile el-Fadl b. Abbas'a: Resulullah
(Sallallahu aleyhi ve Sellem)'e
gidin dediler ve hadisi Malik'in hadisi rivayet ettiğine yakın olarak rivayet
etti. Bu rivayetinde şunları da söyledi: Bunun üzerine Ali ridasını
bıraktıktan sonra üzerine yattı ve: Ben kahraman Ebu
Hasan Allah'a yemin olsun ki oğullarınız size onları Resulullah
(Sallallahu aleyhi ve Sellem)'e
gönderdiğiniz maksat ile ilgili cevabını alıp getirmedikleri sürece yerimden
ayrılmayacağım dedi.
Yine bu hadiste (ravi) dedi ki: Sonra (Allah Resulü) bize: "Şüphesiz bu
sadakalar ancak insanların kiridir ve şüphesiz bu sadaka Muhammed'e de
Muhammed'in aline de helal değildir" buyurdu. Yine ravi
şöyle dedi: Sonra Resulullah (Sallallahu
aleyhi ve Sellem): "Bana Mahmiye
b. Cez'i çağırın" buyurdu. Mahmiye
ise Esed oğullarından bir adam idi. Resulullah (Sallallahu aleyhi ve Sellem) kendisini ganimetlerin beşte biri üzerine
görevlendirmişti.
AÇIKLAMA: "Bize
Harun b. Ma'ruf tahdis
etti, bize İbn Vehb tahdis etti, bana Yunus b. Yezid İbn Şihab'dan haber verdi, o
Abdullah b. el-Haris b. Nevfel el-Haşimi'den
rivayet ettiğine göre Abdulmuttalib b. Rabia b. Haris
b. elMuttalib kendisine haber verdi." Yunus'un İbn Şihab'dan rivayetinde Müslim
de bu senet bu şekildedir. Ama bundan önceki "Cuveyriye'den
o Malik'den o ez-Zühri'den"
diye nakledilen rivayete göre "Abdullah b. Abdullah b. Nevfel"
diye zikredilmektedir. Her ikisi de doğrudur ama asıl Malik'in rivayetidir.
Yunus'un rivayetinde onu nesebini dedesine nisbet
ederek söylemiştir. Fakat böyle bir söyleyiş reddedilen bir söyleyiş değildir. Nesai dedi ki: Bizler bu hadisiMalik'den
Cuveyriye b. Esma'dan başka rivayet eden bir kimse
olduğunu bilmiyoruz.
(2478) Resulullah (Sallallahu aleyhi ve Sellem)'in: "Humusdan
bunların mehirlerini ver" buyruğu ile humusta
(ganimetlerin beşte birinde) ki akrabaların payını kastetmiş olma ihtimali
vardır. Çünkü her ikisi de zevilkurba: akrabalar
kapsamına giren Resulullah (Sallallahu
aleyhi ve Sellem)'in akrabalarıdır. Ayrıca Nebi (Sallallahu aleyhi ve Sellem)'in
beşte birdeki payından mehirlerini öde, anlamına da
gelebilir.
Ali (r.anh)'ın: "Ben yiğit Ebu Hasan'ım" lafzında "hasan" ismi tenvinli söylenir. (Yiğit anlamı verilen) "elkarm" ise, efendi demektir. Asıl anlamı ise erkek
devedir.
Hattabi dedi ki: Bu işleri bilmekte ve doğru görüş sahibi olmakta
-erkek deve gibi- önde olan kişi demektir. Bizim diyarımızda bilinen en sahih
zapt şekli bu Iafızda böyle olmakIa
birlikte Kadi İyaz'ın naklettiği
ikinci şekil ise "Ebu'I-hasan el-kavm" şeklidir ki hasen ismi
kavme izafe edilmiştir. Bu da kavmin bilgini ve sağlam görüş sahibi demektir.
Yine Kadi İyaz'ın
naklettiği üçüncü şekil ise: "Ebu Hasanılın tenvinli gelmesi
"el-Kavm" lafzının ise merfu
olmasıdır. Yani ben ey kavim, sağIam görüşü sahibi
olduğunu bildiğiniz kişiyim. Bu ise zayıf bir şekildir. Çünkü nida harfleri
"kavm" ve benzerlerine nida edilmesi
halinde hazf edilmez.
"Allah'a yemin
ederim ki... cevabını getirmedikçe yerimden ayrılmam" buradaki "havr" o hususa dair cevap demektir. el-Herevi bunu açıklarken şunları söyler: Ben onunla konuştum
ama o da bana ne bir havr ne de bir huveyr (yani küçük büyük hiçbir cevap vermedi) denilir.
Bunun hüsrana uğramak anlamına gelme ihtimali de vardır. Yani onlar elleri boş
dönünceye kadar ... demek olur. Çünkü havrın asıl
manası neticede eksik olmak, eksik kalmaktır. Kadi İyaz hadisin bağIamına daha uygun
budur demektedir.
"İki oğlunuz"
anlamındaki "ibnakuma" lafzını bu şekilde tesniye ile zapt ettik. Ama bazı asıl nüshalarda
(oğullarınız anIamında) "ebnaüküma"
şeklinde çoğuI olarak gelmiştir. Bunu da Kadi İyaz nakletmiş ve şöyle
söylemiştir:
Ancak bu söyleyiş bir
yanılmadır. Doğrusu birincisidir. Fakat BununIa
birlikte ikincisi de her iki kişi hakkında da çoğuI kullananIarın görüşlerine göre sahih kabuI
edilebilir.
Resulullah (Sallallahu aleyhi ve Sellem)'in: mana Mahmiye bin Cez'i -ki o Esed oğullarından bir
adamdı- çağırın. " Mahmiye ismi fethalı bir mim,
sakin bir ha, sonra kesreli bir başka mim, sonra da şeddesiz bir ya ile
telaffuz edilir. "cez" ise fethalı cim,
sakin ze ve arkasından hemze iledir. Daha sahih olan
budur. Kadi İyaz dedi ki:
Genel olarak hafızlar sağlam rivayet sahipleri ile ravilerin
çoğunluğu bunu böyle söylerler. Abdulgani b. Said ise şöyle demektedir: Bu ye harfi ile "cezi" de söylenir, diyarımızdaki bir nüshada da bu
şekildedir. Kadi İyaz dedi
ki: Ebu Ubeyd dedi ki: Bu bize göre ze harfi şeddeli olmak üzere "cezz"
şeklindedir.
"Ki o Esedoğullarından bir adamdır" hakkında da Kadi İyaz şunları söylemektedir:
Bu şekilde kaydedilmiş olmakla birlikte mahfuz olan onun Esed
oğullarından değil Zubeyd oğullarından
olduğudur"
Sonraki sayfa için
aşağıdaki link’i kullan: