İBNÜ’L-ESİR el-Kamil fi’t-Tarih |
|
YEZİD'İN YARADILIŞ
ÖZELLİKLERİ İLE İLGİLİ BAZI RİVAYETLER
HİCRİ
64.YIL
Muhammed
bin Ubeydullah bin Amr el-Utbi anlatıyor: Muaviye beraberinde hanımı olan Karaza'nın
kızı ile birlikte annesi tarafından yürümeğe alıştırılmak istenen Yezid' i
seyretti. Annesi bu işini bitirdikten sonra çocuğunu öpünce Karaza'nın kızı:
"Allah annenin bacaklarının siyahına lanet etsin!" deyince Muaviye şu
cevabı verdi: "Allah'a yemin ederim, O'nun seyredip oyalandığı bu kişi
senin seyredip kendisiyle oyalandığın kişiden daha hayırlıdır. "
Muaviye'nin bu Karaza'nın kızından Abdullah adında bir oğlu vardı ve bu ahmak
birisi idi. Kadın "Allah'a yemin ederim ki hayır, fakat sen bunu daha çok
seviyorsun." deyince Muaviye şöyle cevap vermişti: "Zamanı gelince
ben sana bunu açıkça ispat edeceğim." Daha sonra Muaviye Abdullah'ın
yanına çağrılmasını emretmiş, Abdullah gelince: "Yavrucuğum, ben sana
layık olduğun şeyi vermek istiyorum, şu anda sen benden ne istersen kesinlikle
bu isteğini yerine getireceğim," demişti. Abdullah O'ndan şöyle bir
istekte bulunmuştu: "Şu anda benim senden istediğim bana güzel bir köpek
ve bir de eşek almandır." Bunun üzerine Muaviye O'na şöyle cevap verdi:
"Yavrucuğum, zaten sen eşşeğin birisin, sana bir de eşek mi alayım. Haydi,
kalk, çık, git!" Muaviye daha sonra Yezid'i huzuruna çağırtıp O'na da
kardeşine söylediğini söyleyince Yezid secdeye kapandıktan sonra başını
kaldırıp şunları söyledi:
"Müminlerin
emirini bu zamana eriştiren ve benim hakkımda bu görüşe sahip kılan Allah'a
hamd olsun. Benim sana olan ihtiyacım beni ateşten kurtarmandır, çünkü ümmetin
işlerini üç gün süreyle üzerine alan bir kimseyi Allah ateşten kurtarır. O
bakımdan senden sonra yerine geçmem için beni veliaht tayin et. Diğer
isteklerim bu yıl yazın yapılacak gazveye beni komutan tayin etmen, döndüğüm
zaman hacca gitmem için bana izin vermen ve Hac emirliğini yapmak üzere
görevlendirmen, Şam halkından her bir kişinin maaşını onar dinar artırman,
Cumahoğulları, Sehmoğulları ve Adiyoğulları'nın yetimlerine benim
antlaşmalılarım olmaları hasebiyle maaş bağlamandır." Muaviye kendisine:
"Bütün bu istediklerini yapacağım," diyerek alnından öptü. Daha sonra
hanımı Karaza'nın kızına: "Nasıl gördün?" diye sorunca: "Sen
O'nu dediği şekilde veliaht olarak tavsiye et ey müminlerin emiri" diye
cevap vermiş, Muaviye de bunu yapmıştı.
Amr
bin Subeyne anlatıyor: Yezid babası hayatta iken haccetti, Medine'ye vardığında
içki sofrasına oturdu. İbn Abbas ile Hz. Hüseyin onun yanına girmek isteyince
kendisine: "İbn Abbas şarap kokusunu alır, şarap içtiğini anlar."
denilince İbn Abbas'ın yanına alınmamasını söyleyip Hz. Hüseyin'in içeri
girmesine müsaade etti. Hz. Hüseyin içeri girip de şarap kokusu ile birlikte
hoş kokuların gelmekte olduğunu görünce: "Ne güzel bir koku, nedir
bu?" demiş, Yezid O'na şu cevabı vermişti: "Bu Şam'da yapılan bir
kokudur." Daha sonra bir bardak getirilmesini istemiş ve onu içmişti. Daha
sonra bir bardak daha isteyerek: "Ebu Abdullah'a ver, içsin" demiş,
Hz. Hüseyin O'na şu cevabı vermişti: "Kendi içkini kendin iç, gözüm kalır
diye düşünme!" Bunun üzerine Yezid şu beyitleri okumuştu:
''Hayret
sana arkadaş! Çağırdım da gelmedin, Genç kızlara ve şehvete Eğlenceye ve şaraba
... Süslü bir kaptadır o. Arapların efendileri de etrafında. Bu kaplarda senin
kalbini Çürüten ve fayda vermeyen bir şey var!''
Bunun
üzerine Hz. Hüseyin ayağa kalkmış ve: "Hayır Muaviye' -nin oğlu, asıl
senin kalbin çürüsün." demişti.
*
* *
Şakik
bin Seleme anlatıyor: Hz. Hüseyin'in öldürülmesinden sonra Abdullah bin
ez-Zübeyr ayaklandı ve İbn Abbas'ı kendisine bey'at etmek için davet edince İbn
Abbas buna yanaşmadı. Yezid, İbn Abbas'ın bu hareketini kendi bey'atine bağlı
kalmak anlamında kabul ettiğinden O'na şöyle bir mektup yazdı: "Mülhid İbn
ez-Zübeyr'in seni kendisine bey'at etmek üzere davet etmiş olduğunu, senin de
bizim bey'atimize bağlı kaldığını ve bize böylelikle vefakarlık göstermiş
olduğunu haber almış bulunuyorum. Bu bakımdan Allah'ın seni akrabalık haklarına
riayet edip ahitlerine vefakarlık gösteren kimselere vermiş olduğu mükafatların
en hayırlısıyla mükafatlandırmasını dilerim. Ben hiç bir şey unutmam, bu
bakımdan senin yapmış olduğun bu iyiliği ve akrabalık bağlarına bağlı bulunmanı
layık olacağın şekilde en kısa zamanda mükafatlandırmayı unutacak değilim.
Şimdi sen İbn ez-Zübeyr'in diliyle büyülemiş olduğu taşradan yanına gelenlere
göz kulak ol ve onlara İbn ez-Zübeyr'in gerçek durumunu bildir, çünkü bunlar en
çok seni dinlerler ve orada bulunanlar arasında en çok sana itaat ederler.
"
İbn
Abbas O'nun bu mektubuna şu cevabı yazdı: "Senin mektubunu almış
bulunuyorum. İbn ez-Zübeyr'in bey'atini kabul etmememden dolayı Allah'a yemin
ederim ki senden bir iyilik beklemiyorum, senin övgünü de ümit etmiyorum; fakat
Allah benim niyetimi çok iyi bilir. Benim yapmış olduğum iyiliği unutmadığını
ileri sürüyorsun. Ey insan, sen bana hiçbir iyilik yapma, çünkü ben de sana
herhangi bir iyilik yapmıyorum. Mektubunda seni insanlara sevdirmemi, buna
karşılık onları Abdullah bin ez-Zübeyr'e buğz ettirip yardımcı olmaktan
alıkoymamı, da benden istemişsin. Hayır, hiçbir zaman böyle bir
şeyolmayacaktır, çünkü biz senden ne sevinecek bir şey gördük, ne de şeref
verici her hangi bir durum. Böyle bir şey nasıl olabilir! Sen Hüseyin'i,
Abdülmuttalib'in gençlerini öldürdün. Onlar hidayetin kandilleri, ileri
gelenlerin yıldızlarıydı. Senin süvarilerin, emrin üzerine hepsini aynı yerde
yakaladı ve onları kana buladı. Üzerlerinde ne varsa o düzlükte onlardan
alındı, susuz olarak hepsi öldürüldü. Ne kefenlendiler, ne de başlarının altına
herhangi bir şey konuldu. Rüzgarlar onların üzerine toprakları savuruyor. Onlar
Allah'ın, kanlarının dökülmesinde ortak kılmadığı kimseleri gelip de onları kefenleyerek
gömülünceye kadar öylece kaldılar. Keşke ne bana ne de onlara ilişmeseydin ve
oturduğun yerde otursaydın. Ben senin Hüseyin'i Resulullah (s.a.v.)'ın
hareminden Allah'ın haremine kovalamanı, O'nun üzerine süvariler yollamanı
unutamıyorum. Sen O'nu Irak yoluna düşürünceye kadar kovalamakta aralıksız
olarak devam ettin. O da etrafına korku ile bakarak oradan çıktı. Sonunda senin
atlıların O'nun bulunduğu yere indi. Bu hem Allah'a, hem O'nun Resulüne, hem de
Yüce Allah'ın üzerlerinden her türlü kirliliği giderip tertemiz kıldığı aile
halkına karşı bir saldırganlık idi. Hüseyin sizden antlaşma istedi ve geri
dönmeyi talep etti, fakat siz O'nun yardımcılarının azlığını görerek ailesinin
kökünü kazımayı fırsat bildiniz, O'na karşı birbirinize yardımcı oldunuz.
Kardeşlerimi öldürmüş olduğun halde sevgimi istemenden daha hayret edilecek bir
şey göremiyorum. Senin kılıcın hala benim kanımdan damlalar akıtmaktadır. Ve
sen intikam alacağım kimselerden birisin. Bu gün bize karşı zafer kazanmış
olman seni gururlandırmasın. Bir gün gelecek, biz de mutlaka sana karşı
muzaffer olacağız. Vesselam."
Şerif
Ebu Ya'la Hamza bin Muhammed bin Ahmed bin Ca'fer el-Alevi'nin huzurunda
Yezid'den söz edilince şunları söyledi: "Ben Yezid'in kafir olduğunu
söylemiyorum, çünkü Resulullah (s.a.v.): ''Ben Allah'tan çocuklarımın üzerine
kendilerinden olmayan herhangi bir kimseyi musallat kılmamasını niyaz ettim. O
da bana bu isteğimi verdi.'' diye buyurmuştur."
BİR SONRAKİ
SAYFA İLE DEVAM ETMEK İÇİN AŞAĞIDAKİ İSME TIKLA
YEZİD BİN
MUAVİYE'NİN OĞLU MUAVİYE'YE VE ABDULLAH BİN EZ-ZÜBEYR'E BEY'AT EDİLMESİ