İBNÜ’L-ESİR el-Kamil fi’t-Tarih

3. CİLT

 

YEZİD'İN YARADILIŞ ÖZELLİKLERİ İLE İLGİLİ BAZI RİVAYETLER

 

HİCRİ 64.YIL

 

Muhammed bin Ubeydullah bin Amr el-Utbi anlatıyor: Muaviye beraberinde hanımı olan Karaza'nın kızı ile birlikte annesi tarafından yürümeğe alıştırılmak istenen Yezid' i seyretti. Annesi bu işini bitirdikten sonra çocuğunu öpünce Karaza'nın kızı: "Allah annenin bacaklarının siyahına lanet etsin!" deyince Muaviye şu cevabı verdi: "Allah'a yemin ederim, O'nun seyredip oyalandığı bu kişi senin seyredip kendisiyle oyalandığın kişiden daha hayırlıdır. " Muaviye'nin bu Karaza'nın kızından Abdullah adında bir oğlu vardı ve bu ahmak birisi idi. Kadın "Allah'a yemin ederim ki hayır, fakat sen bunu daha çok seviyorsun." deyince Muaviye şöyle cevap vermişti: "Zamanı gelince ben sana bunu açıkça ispat edeceğim." Daha sonra Muaviye Abdullah'ın yanına çağrılmasını emretmiş, Abdullah gelince: "Yavrucuğum, ben sana layık olduğun şeyi vermek istiyorum, şu anda sen benden ne istersen kesinlikle bu isteğini yerine getireceğim," demişti. Abdullah O'ndan şöyle bir istekte bulunmuştu: "Şu anda benim senden istediğim bana güzel bir köpek ve bir de eşek almandır." Bunun üzerine Muaviye O'na şöyle cevap verdi: "Yavrucuğum, zaten sen eşşeğin birisin, sana bir de eşek mi alayım. Haydi, kalk, çık, git!" Muaviye daha sonra Yezid'i huzuruna çağırtıp O'na da kardeşine söylediğini söyleyince Yezid secdeye kapandıktan sonra başını kaldırıp şunları söyledi:

"Müminlerin emirini bu zamana eriştiren ve benim hakkımda bu görüşe sahip kılan Allah'a hamd olsun. Benim sana olan ihtiyacım beni ateşten kurtarmandır, çünkü ümmetin işlerini üç gün süreyle üzerine alan bir kimseyi Allah ateşten kurtarır. O bakımdan senden sonra yerine geçmem için beni veliaht tayin et. Diğer isteklerim bu yıl yazın yapılacak gazveye beni komutan tayin etmen, döndüğüm zaman hacca gitmem için bana izin vermen ve Hac emirliğini yapmak üzere görevlendirmen, Şam halkından her bir kişinin maaşını onar dinar artırman, Cumahoğulları, Sehmoğulları ve Adiyoğulları'nın yetimlerine benim antlaşmalılarım olmaları hasebiyle maaş bağlamandır." Muaviye kendisine: "Bütün bu istediklerini yapacağım," diyerek alnından öptü. Daha sonra hanımı Karaza'nın kızına: "Nasıl gördün?" diye sorunca: "Sen O'nu dediği şekilde veliaht olarak tavsiye et ey müminlerin emiri" diye cevap vermiş, Muaviye de bunu yapmıştı.

 

Amr bin Subeyne anlatıyor: Yezid babası hayatta iken haccetti, Medine'ye vardığında içki sofrasına oturdu. İbn Abbas ile Hz. Hüseyin onun yanına girmek isteyince kendisine: "İbn Abbas şarap kokusunu alır, şarap içtiğini anlar." denilince İbn Abbas'ın yanına alınmamasını söyleyip Hz. Hüseyin'in içeri girmesine müsaade etti. Hz. Hüseyin içeri girip de şarap kokusu ile birlikte hoş kokuların gelmekte olduğunu görünce: "Ne güzel bir koku, nedir bu?" demiş, Yezid O'na şu cevabı vermişti: "Bu Şam'da yapılan bir kokudur." Daha sonra bir bardak getirilmesini istemiş ve onu içmişti. Daha sonra bir bardak daha isteyerek: "Ebu Abdullah'a ver, içsin" demiş, Hz. Hüseyin O'na şu cevabı vermişti: "Kendi içkini kendin iç, gözüm kalır diye düşünme!" Bunun üzerine Yezid şu beyitleri okumuştu:

 

''Hayret sana arkadaş! Çağırdım da gelmedin, Genç kızlara ve şehvete Eğlenceye ve şaraba ... Süslü bir kaptadır o. Arapların efendileri de etrafında. Bu kaplarda senin kalbini Çürüten ve fayda vermeyen bir şey var!''

 

Bunun üzerine Hz. Hüseyin ayağa kalkmış ve: "Hayır Muaviye' -nin oğlu, asıl senin kalbin çürüsün." demişti.

* * *

Şakik bin Seleme anlatıyor: Hz. Hüseyin'in öldürülmesinden sonra Abdullah bin ez-Zübeyr ayaklandı ve İbn Abbas'ı kendisine bey'at etmek için davet edince İbn Abbas buna yanaşmadı. Yezid, İbn Abbas'ın bu hareketini kendi bey'atine bağlı kalmak anlamında kabul ettiğinden O'na şöyle bir mektup yazdı: "Mülhid İbn ez-Zübeyr'in seni kendisine bey'at etmek üzere davet etmiş olduğunu, senin de bizim bey'atimize bağlı kaldığını ve bize böylelikle vefakarlık göstermiş olduğunu haber almış bulunuyorum. Bu bakımdan Allah'ın seni akrabalık haklarına riayet edip ahitlerine vefakarlık gösteren kimselere vermiş olduğu mükafatların en hayırlısıyla mükafatlandırmasını dilerim. Ben hiç bir şey unutmam, bu bakımdan senin yapmış olduğun bu iyiliği ve akrabalık bağlarına bağlı bulunmanı layık olacağın şekilde en kısa zamanda mükafatlandırmayı unutacak değilim. Şimdi sen İbn ez-Zübeyr'in diliyle büyülemiş olduğu taşradan yanına gelenlere göz kulak ol ve onlara İbn ez-Zübeyr'in gerçek durumunu bildir, çünkü bunlar en çok seni dinlerler ve orada bulunanlar arasında en çok sana itaat ederler. "

 

İbn Abbas O'nun bu mektubuna şu cevabı yazdı: "Senin mektubunu almış bulunuyorum. İbn ez-Zübeyr'in bey'atini kabul etmememden dolayı Allah'a yemin ederim ki senden bir iyilik beklemiyorum, senin övgünü de ümit etmiyorum; fakat Allah benim niyetimi çok iyi bilir. Benim yapmış olduğum iyiliği unutmadığını ileri sürüyorsun. Ey insan, sen bana hiçbir iyilik yapma, çünkü ben de sana herhangi bir iyilik yapmıyorum. Mektubunda seni insanlara sevdirmemi, buna karşılık onları Abdullah bin ez-Zübeyr'e buğz ettirip yardımcı olmaktan alıkoymamı, da benden istemişsin. Hayır, hiçbir zaman böyle bir şeyolmayacaktır, çünkü biz senden ne sevinecek bir şey gördük, ne de şeref verici her hangi bir durum. Böyle bir şey nasıl olabilir! Sen Hüseyin'i, Abdülmuttalib'in gençlerini öldürdün. Onlar hidayetin kandilleri, ileri gelenlerin yıldızlarıydı. Senin süvarilerin, emrin üzerine hepsini aynı yerde yakaladı ve onları kana buladı. Üzerlerinde ne varsa o düzlükte onlardan alındı, susuz olarak hepsi öldürüldü. Ne kefenlendiler, ne de başlarının altına herhangi bir şey konuldu. Rüzgarlar onların üzerine toprakları savuruyor. Onlar Allah'ın, kanlarının dökülmesinde ortak kılmadığı kimseleri gelip de onları kefenleyerek gömülünceye kadar öylece kaldılar. Keşke ne bana ne de onlara ilişmeseydin ve oturduğun yerde otursaydın. Ben senin Hüseyin'i Resulullah (s.a.v.)'ın hareminden Allah'ın haremine kovalamanı, O'nun üzerine süvariler yollamanı unutamıyorum. Sen O'nu Irak yoluna düşürünceye kadar kovalamakta aralıksız olarak devam ettin. O da etrafına korku ile bakarak oradan çıktı. Sonunda senin atlıların O'nun bulunduğu yere indi. Bu hem Allah'a, hem O'nun Resulüne, hem de Yüce Allah'ın üzerlerinden her türlü kirliliği giderip tertemiz kıldığı aile halkına karşı bir saldırganlık idi. Hüseyin sizden antlaşma istedi ve geri dönmeyi talep etti, fakat siz O'nun yardımcılarının azlığını görerek ailesinin kökünü kazımayı fırsat bildiniz, O'na karşı birbirinize yardımcı oldunuz. Kardeşlerimi öldürmüş olduğun halde sevgimi istemenden daha hayret edilecek bir şey göremiyorum. Senin kılıcın hala benim kanımdan damlalar akıtmaktadır. Ve sen intikam alacağım kimselerden birisin. Bu gün bize karşı zafer kazanmış olman seni gururlandırmasın. Bir gün gelecek, biz de mutlaka sana karşı muzaffer olacağız. Vesselam."

 

Şerif Ebu Ya'la Hamza bin Muhammed bin Ahmed bin Ca'fer el-Alevi'nin huzurunda Yezid'den söz edilince şunları söyledi: "Ben Yezid'in kafir olduğunu söylemiyorum, çünkü Resulullah (s.a.v.): ''Ben Allah'tan çocuklarımın üzerine kendilerinden olmayan herhangi bir kimseyi musallat kılmamasını niyaz ettim. O da bana bu isteğimi verdi.'' diye buyurmuştur."

 

BİR SONRAKİ SAYFA İLE DEVAM ETMEK İÇİN AŞAĞIDAKİ İSME TIKLA

 

YEZİD BİN MUAVİYE'NİN OĞLU MUAVİYE'YE VE ABDULLAH BİN EZ-ZÜBEYR'E BEY'AT EDİLMESİ