İBNÜ’L-ESİR el-Kamil fi’t-Tarih |
|
YEZİD'İN ÖLÜMÜNDEN
SONRA İBN ZİYAD'IN DURUMU
HİCRİ
64.YIL
İbn
Ziyad Yezid'in ölüm haberini azatlı kölesi Humran'dan almıştı. Humran İbn Ziyad'ın
Muaviye bin Ebi Süfyan'a gönderdiği elçisi idi. Muaviye'den sonra O'nu Yezid'e
göndermeğe başlamıştı. Humran bu haberi alınca bunu İbn Ziyad'a gizlice
duyurmuş ve Şam bölgesinde insanların ihtilafından ve karışıklıklardan söz
etmişti. Bunun üzerine İbn Ziyad, topluca namaza gelinmesi için seslenilmesini
emretmiş ve halk da gelip toplanmıştı. İbn Ziyad minbere çıkarak Yezid'in ölüm
haberini bildirdi ve bazı konularda O'nun ayıplarını sayıp döktü. Bunun üzerine
el-Ahnef: "Gerçek şu ki, Yezid'in bizim boyunlarımızda bey'ati
bulunuyordu." dedi. Ubeydullah bin Ziyad şöyle devam etti: "Ey
Basralılar! Biz size hicret ettik ve burası bizim yurdumuz oldu. Ben de sizin
aranızda doğdum. Ben sizin valiniz olduğum zaman savaşçılarınızın toplamı yetmiş
binden ibaretken bugün yüz bindir. Ben sizin valiniz olduğum zaman
amirlerinizin divanı doksan bin iken bugün yüz kırk bindir. Size zarar
vermesinden çekindiğim her bir sanığı mutlaka yakalamış ve hapishanenize tıkmış
bulunuyorum. Şimdi Yezid ölmüş ve Şam'da insanlar farklı farklı görüşler
etrafında bölünmüş durumdadır. Bu gün sizler sayıca herkesten çok, ovası
herkesten geniş, herkesten daha zengin, yurdu hepsinden daha vüs'atli
durumdasınız. Bu bakımdan hem dininiz, hem de halkınız için hoşnut kalacağınız
bir kimseyi seçiniz. Ben sizin razı olacağınız kimseyi kabul edecek ilk
kişiyim. Şayet Şamlılar da sizin hem dininiz, hem de halkınız için razı
olacağınız bir kişi etrafında toplanacak olurlarsa siz de bütün Müslümanların
girmiş olduğu çerçevenin içerisine girersiniz. Bunu kabul etmeyip hoşlanmayacak
olursanız, istediğiniz verilinceye kadar mücadelenize devam edersiniz, çünkü
sizin hiç bir bölgenin insanlarına ihtiyacınız olmadığı gibi, hiç kimse de
sizlerden müstağni kalamaz."
Bu
konuşma üzerine Basra halkının hatipleri kalkarak şunları söylediler:
"Senin
söylediklerini işitmiş bulunuyoruz. Bu konuda senden daha yeterli hiç kimseyi
de bilmiyoruz. Haydi, hep birlikte sana bey'at edelim." Fakat İbn Ziyad:
"Hayır, benim böyle bir şeye ihtiyacım yoktur." diye cevap vermiş,
onlar bunu tekrarlayınca üç defa onların bu tekliflerini kabule yanaşmamış,
ancak daha sonra elini vererek O'na bey'atte bulunmalarını kabul etmişti.
Arkasından yanından ayrılıp ellerini duvara sürttüler ve şöyle dediler:
"Mercane'nin
oğlu bizim kendisine hem birlikte, hem de birlikten kopmakta itaat edeceğimizi
mi zannediyor?"
Basralılar
İbn Ziyad'a bey'at edince, İbn Ziyad Kufelilere Amr bin Misma' ile Temimli
Sa'ad bin Karha'yı göndererek onlara Basralıların yaptıklarını haber vermek ve
onları da kendisine bey'at etmeye çağırmak üzere görevlendirdi. Bu iki şahıs
Kufe'ye vardılar. İbn Ziyad'in Kufe'deki vekili Amr bin Hureys idi. Amr halkı
toplayınca bu iki elçi Kufelilere bir konuşma yaptılar ve kendilerini durumdan
haberdar ettiler. Bunun üzerine Yezid bin Haris bin Yezid eş-Şeybani -İbn
Ruveym diye bilinen de bu kimsedir- ayağa kalkarak şunları söyledi:
"Bizleri Sümeyye'nin oğlundan kurtararak rahata kavuşturan Allah'a hamd
olsun. Şimdi biz kendisine bey'at mi edeceğiz? Kesinlikle hayır ve zaten böyle
bir bey'at yaparsak bundan dolayı bizim bir üstünlüğümüz de söz konusu
olmaz." Daha sonra halk peyderpey bu iki kişiyi terk edip gittiler.
Yaptığı bu davranış da Yezid bin Ruveym'e Kufe'de daha bir şeref kazandırdı ve
şanını yüceltti.
Bu
iki elçi Basra'ya geri dönerek İbn Ziyad'a durumu bildirince Basralılar:
"Kufe halkı O'nu görevden alırken, biz mi göreve getireceğiz?" demeye
başladılar ve Basralılar üzerindeki otoritesi gittikçe zayıfladı. Öyle ki İbn
Ziyad bir emir veriyor, fakat bu emir yerine getirilmiyor, bir görüş ortaya
koyuyor, bu görüş reddediliyordu. Hata işleyen birisinin hapsedilmesini
emrediyor, yardımcıları onun hapsedilmesini engelliyorlardı.
Daha
sonra Basra'ya Temim'li Selime bin Züeyb el-Hanzali geldi. Çarşının ortasında
elinde bir sancakla dikildi ve şunları söyledi: "Ey insanlar, yanıma
geliniz! Ben sizleri hiç kimsenin çağırmadığı bir şeye davet ediyorum. Ben
sizleri Mescid-ül Haram'a sığınmış olan kimseye davet ediyorum." Bununla
Abdullah bin ez-Zübeyr' i kast ediyordu.
Bunun
üzerine Basra halkı O'nun etrafında toplandı ve ellerini ellerine vererek
bey'at etmeye koyuldu. İbn Ziyad durumu haber alınca Basra halkını toplayıp
onlara bir konuşma yaptı. Kendisinin onlara karşı takındığı tavrı anlattı ve
kendilerini razı olacakları kimseye davet ettiğini hatırlattı. Basra halkından
bir takım kimselerin İbn ez-Zübeyr'e bey'at etmekle birlikte, diğerlerinin de
başkasını kabul etmediklerini söyleyerek şöyle devam etti: "Şimdi ben
sizlerin ellerinizi duvarlara ve evin kapısına sürttüğünüzü ve bir takım şeyler
söylediğinizi haber almış bulunuyorum. Öğrendim ki vermiş olduğum emir
uygulanmayıp geri çevriliyor, görüşüm kabul edilmiyor, benimle yardımcılarım ve
istediğim şeyler arasına giriliyor. Diğer taraftan şu Selime bin Züeyb
bölücülüğe çağırıyor, topluluğunuzu dağıtmak, sizi birbirinize düşürerek
birbirinizin boynunu kılıçla uçurtmak istiyor."
Bunun
üzerine Ahnef ve diğerleri: "Biz sana Selime'yi getiririz." dediler.
Selime'yi alıp getirdiklerinde etrafındaki kalabalığın oldukça artmış olduğunu,
gediğin genişlemiş bulunduğunu gördüler ve durum üzerine İbn Ziyad'ın yanına
gitmekten vazgeçtiler. Bu sefer Ubeydullah askerlerin ileri gelen komutanlarını
çağırarak kendisi ile birlikte çarpışmalarını istedi. Onlar şu cevabı verdiler:
"Biz kalbimizin bize vermiş olduğu emri yerine getiririz." Kardeşleri
de O'na şöyle söyledi: "Şu anda uğrunda çarpışacağın, yenilecek olursan da
kendisine başvurup yardımcı kuvvet göndermesini isteyeceğin bir halife yoktur.
Savaşın senin aleyhine sonuçlanması da muhtemeldir. Bizler ise bu kavim
arasında mal mülk sahibi olmuş bulunuyoruz. Bunlar bize karşı zafer elde edecek
olurlarsa bizi helak, bu malları da telef ederler ve geriye hiç bir şey kalmaz.
"
İbn
Ziyad bu görüşü uygun görünce Ezdli Haris bin Kays bin Sahba el-Cahdami'ye
haber gönderdi ve O'nu huzuruna getirterek şunları söyledi: "Ey Haris!
Babam bir gün kaçmak gereğini duyacak olursam sizi seçmemi tavsiye
etmişti." Haris O'na şu cevabı verdi: "Benim kavmim senin babanı denediler.
O'nun yanında herhangi bir yer bulmadıkları gibi senden de herhangi bir mükafat
görmediler. Bununla birlikte sen bizi seçecek olursan ben seni reddetmeyeceğim.
Ancak, sana nasıl eman vereceğimi bilemiyorum. Seni gündüzün çıkartacak olursam
hem kendimin hem de senin öldürülmenden korkarım. Seninle birlikte gece
oluncaya kadar kalayım, daha sonra kimsenin seni tanımaması için seni terkime
bindireyim." Ubeydullah O'na: "Senin bu görüşün gerçekten çok
güzel!" diye takdirlerini bildirdi. Haris akşama kadar O'nun yanında
kaldı, gece olunca terkisine alıp götürdü.
Beytülmalde
on dokuz milyon dirhem bulunuyordu. İbn Ziyad bunun bir kısmını kendisine bağlı
olanlara dağıttı, geri kalanını da sakladı. Daha sonra bu, Ziyad ailesine
kalmış oldu.
Haris
Ubeydullah bin Ziyad ile yoluna devam etti. Halkın arasında İbn Ziyad ile
birlikte geçerken halk da Hamralılardan korktuğu için etrafı koruma altına
almışlardı. Her bir yerden geçtikçe Ubeydullah Haris'e, şimdi neredeyiz diye
soruyor, Haris de ona söylüyordu.
Süleymoğulları'nın
yurduna geldiklerinde: "Neredeyiz?" diye soran İbn Ziyad'a Haris:
"Süleymoğulları arasındayız. " diye cevap vermiş, buna karşılık İbn
Ziyad: "İnşaallah selamete eriştik." diyerek karşılıkta bulumnuştu.
Naciyeoğulları'nın bulundukları yere vardıklarında yine İbn Ziyad:
"Neredeyiz?" diye sormuş, Haris O'na:
"Naciyeoğulları
arasındayız," diye haber vermiş, İbn Ziyad da: "İnşaallah
kurtulduk." diye karşılık vermişti. Naciyeoğulları: "Sen
kimsin?" diye sormuşlar, Haris: "Ben Haris bin Kays'ım" diye
cevap vermişti. Naciyeoğulları'ndan birisi UbeyduIlah'ı tanıyordu. Bu kişi:
"Vay Mercane'nin oğlu ha!" demiş ve attığı bir ok Ubeydullah'ın
sarığına düşmüştü.
Haris
Ubeydullah ile birlikte yoluna devam etmiş, sonunda O'nu Cahdamoğulları'nın
olduğu yerde bizzat kendi evine götürmüştü. Haris'in evine vardıklarında İbn
Ziyad O'na şöyle dedi: "Ey Haris! Sen gerçekten büyük bir iyilik yaptın.
Şimdi sana söyleyeceğimi yap. Sen Mes'üd bin Amr'ın kavmi arasındaki yerini,
şereflni, yaşını ve kavminin O'na ne derece itaat ettiklerini iyi biliyorsun.
Ne dersin, beni alıp götürsen de ben O'nun evinde kalsam? ÇÜnkü O'nun evi
Ezdlilerin tam ortasındadır. Şayet sen bunu yapmayacak olursan kavmin senin
hakkında farklı farklı tavır alabilirler." Bunun üzerine Haris, İbn Ziyad'ı
yanına aldı ve Mes'ud'un yanına gittiler. Mes'üd oturmuş, ayakkabısını tamir
etmekle meşguldü, onların girdiklerini fark etmedi. Onları görünce her ikisini
de tanıdı ve Haris'e şunları söyledi: "Beraberinde getirmiş olduğun bir
kötülükten Allah'a sığınırım." Bunun üzerine Haris Mes'ud'a dedi ki:
"Ben hayırdan başka bir şeyle senin yanına gelmedim. Sen de bilirsin ki
senin kavmin Ziyad'ı kurtarmış ve O'na vefakarlıkla bağlı kalmışlardı. Bu
bakımdan onların bu yaptıkları kendileri için Araplara karşı bir övünç vesileleri
olmuştu. Daha sonra istişare sonucu ve kendi rızanızla Ubeydullah'a bey'at
ettiniz. Bundan önce de bir bey'atiniz olmuştu." Bununla da cemaat
bey'atini kastediyordu.
Mes'üd
O'na şunları söyledi: "Ubeydullah uğruna kendi halkımıza düşmanlık etmemizi
uygun görür müsün? Kaldı ki biz O'na yapmış olduğumuz iyiliklere rağmen,
babasından ne bir mükafat, ne de bir teşekkür gördük." Haris şu cevabı
verdi: "Gerçek şu ki bunu emin olabileceği bir yere ulaştırıncaya kadar
kendi bey'atine vefakarlık göstermenden dolayı sana hiç bir kimse düşmanlık
edemez. Artık senin evine girmiş olduktan sonra sen O'nu dışarı mı
çıkartacaksın?"
Daha
sonra Mes'ud'un emri üzerine kardeşi Abdulgafır bin Amr'ın evine girdi.
Arkasından Mes'ud ile Haris ve kavminden bir grup kişi aynı gece atlarına
binerek, Ezd Kabilesi'ni dolaştılar ve şunları söylediler: "İbn Ziyad
kaybolmuş bulunuyor, O'nu göreceğinizden emin değiliz." Bunun üzerine
hepsi silahlandılar, herkes İbn Ziyad'ı kaybetmiş olduğu düşüncesiyle: "O,
olsa olsa Ezdliler arasında olabilir." diyordu.
Denildiğine
göre Haris Mesüd'la konuşmamış, aksine Ubeydullah'a emir vererek yanına yüz bin
dirhem almasını söylemiş, aldığı bu parayı Mes'üd'un hanımı olan Um Bistam'a getirip
vermişti. Mes'üd'un hanımı Amf bin Haris'in kızı idi. Haris beraberinde
Ubey-dullah ile birlikte gelerek Mes'ud'un hanımının yanına girmek için izin
istemiş, O da izin vermişti. Mes'ud kadına: "Ben sana öyle bir iş teklifi
ile geldim ki, sen bunu kabul edecek olursan hem bütün Arap kadınlarının
efendisi olur, hem de çabucak zengin olursun." dedikten sonra durumu
anlatmış. İbn Ziyad'ı eve alarak Mes'ud'un elbiselerinden birisini O'na
giydirmesini söylemiş, kadın da Haris'in bu istediklerini yapmıştı. Mes'üd eve
geldiği zaman O'nu kafasından yakalayarak dövmeye başlamış, bunun üzerine
Ubeydullah ile Haris yanlarına çıkarak Mes'ud'a şunları söylemişti: "Bu
kadın beni himayesine almış bulunuyor, bu da senin elbisendir. Senin yemeğin de
şu anda karnımda bulunuyor." Haris de aynı şeylere tanıklık etti ve O'nu
hoşnut edinceye kadar kendisiyle latife yaptılar. İbn Ziyad O'nun evinde
Mes'ud'un öldürülüşüne ve Şam'a gidinceye kadar kaldı.
İbn
Ziyad kayıplara karıştıktan sonra Basralılar emirsiz kaldılar ve kimi emir
yapacakları konusunda anlaşmazlığa düştüler. Sonunda Kays bin Heysem es-Sülemi
ile Nu'man bin Süfyan er-Rasibi el-Haremi'nin razı olacakları bir kimseyi
kendilerine aday göstermek üzere anlaştılar. Kays Ümeyyeoğulları'na taraftar
iken Nu'man Haşimoğulları'na taraftardı. Nu'man Kays'a: "Ben bu işe
filandan daha layık kimseyi göremiyorum," diyerek Ümeyyeoğulları'ndan
birisinin adını vermişti. O'nun Abdullah bin Esved ez-Zühri'nin ismini verdiği
de söylenmiştir. Kays da bunun emir olmasını arzu ediyordu. Nu'man ise bu
sözlerini Kays'ı aldatmak ve oyuna getirmek amacıyla söylemişti. Nu'man'ın bu
sözleri üzerine Kays şöyle demişti: "Ben kendi görevimi sana devrediyorum
ve senin razı olacağın kimseyi ben de kabul ediyorum." Daha sonra her
ikisi de halkın huzuruna çıktılar ve Kays halka: "Ben Nu'man'ın seçeceği
kimseyi kabul ediyorum." dedi.
BİR SONRAKİ
SAYFA İLE DEVAM ETMEK İÇİN AŞAĞIDAKİ İSME TIKLA
ABDULLAH BİN
HARİS'İN BASRA VALİLİĞİ