İBNÜ’L-ESİR el-Kamil fi’t-Tarih

3. CİLT

 

HORASAN HALKININ SELM BİN ZİYAD'A BEY'AT ETMESİ VE ABDULLAH BİN HAZİM'İN DURUMU

 

HİCRİ 64.YIL

 

Selm bin Ziyad Horasan'da Yezid'in ölüm haberini alınca bunu gizledi.

Bunun üzerine İbn Arade şu beyitleri söylemişti:

 

''Ey kapılarını kapayan Melik! Çok büyük işler oldu, Harre' de ölüler bir de Kabul'dekiler. Yezid'in gizli haberi ise ilan edildi. Ey Ümeyyeoğulları! Sizin son mülkünüz Huvarin 'deki bir ceset mi oldu? Ölüm kapısını çaldı, başının da ucunda Bir bardak ve şarap damlayan bir kırba Hıçkırarak ağlıyor Yezid 'in sarhoşluğuna, Ve her sabah ağlayarak oturup kalkıyor.''

 

İbn Arade şiirini açık açık okuyunca Selm de Muaviye'nin oğlu Yezid ile Yezid'in oğlu Muaviye'nin öldüklerini açık açık ilan etti ve halkı bir halife seçilinceye kadar kendisinin söyleyeceklerini kabul edeceklerine dair bey'at etmeye çağırdı. Onlar da O'na istediği şekilde bey'at ettiler, fakat iki ay sonra bu bey'atlerini bozdular. Selm onlara oldukça iyilik yapmıştı ve onlar tarafından sevilen bir kişiydi. Bey'at bozulunca Selm onların başına Mühelleb bin Ebi Sufra'yı vekil olarak tayin edip oradan ayrıldı. Serahs'a varınca Kays bin Sa'lebe bin Rabiaoğulları'ndan bir kişi olan Süleyman bin Mersed ile karşılaştı. Süleyman Selm'e şunu sordu: "Sen Nizar'dan bir kimse bulamadığın için mi Horasan'a Yemen'den birisini vekil bıraktın?" (Yemen'den birisi ile Mühelleb'i kastediyor. Mühelleb Yemenlilerin Ezd koluna mensup birisi idi.) Bunun üzerine Selm, Süleyman'ı Merv er-Ruz Fariyab, Talekan ve Cuzecan üzerine vali tayin etti. Diğer taraftan Evs bin Sa'lebe bin Züfer'i -ki Basra'daki Evs sarayının sahibidir- de Herat üzerine vali tayin etti. Nisabür'a varınca Abdullah bin Hazİm ile karşılaştı. Abdullah: "Horasan'da kimi vali bıraktın?" deyince Selm durumu bildirdi. Bu sefer Abdullah: "Sen bu bölgede vali tayin edecek kimseyi bulamadın mı ki, Horasan'ı Bekir bin Vail Kabilesi ile Yemenliler arasında paylaştırdın? Sen Horasan Valiliği'ni bana verdiğine dair bir ahitname yaz!" deyince Selm kendisine böyle bir ahitname yazdı ve ayrıca O'na yüz bin dirhem verdi.

İbn Hazim Merv'e gitti. Mühelleb O'nun gelmekte olduğu haberini alınca Cüşem bin Sa'ad bin Zeyd Menat bin Teymoğulları'ndan bir adamı vekil bıraktı. İbn Hazim buraya varınca Cuşemli O'na karşı durdu ve aralarında bir vuruşma meydana geldi. Cuşemliye atılan bir taş alnına isabet etti ve daha sonra birbirlerinden ayrıldılar. Sonunda İbn Hazim Horasan'a girdi, Cuşemli de bu olaydan iki gün sonra öldü.

 

Daha sonra İbn Hazim Merv er-Rüz'da bulunan Süleyman bin Mersed'in üzerine yürüdü, O'nunla bir kaç gün çarpıştıktan sonra Süleyman öldürüldü. Arkasından Talekan'da bulunan Amr bin Mersed'in üzerine yürüdü. Uzun bir çarpışmadan sonra Amr bin Mersed öldürüldü, onunla beraber olanlar bozguna uğrayıp kaçtılar ve Herat'ta bulunan Evs bin Sa'lebe'ye katıldılar. İbn Hazim oradan Merv'e geri dönünce Merv er-Rüz'da bulunan Bekir bin Vailoğulları'na mensup kişiler Herat'a kaçtı. Aynı şekilde Horasan'da bulunan Bekroğulları'na mensup diğer kollar da gelip Herat'ta toplandılar. Herat'ta oldukça kalabalıklaşınca Evs bin Sa'lebe'ye şöyle dediler: "Bizler sana İbn Hazim üzerine yürümen ve mudarlıları Horasan'dan çıkarman şartıyla bey'at etmek istiyoruz." Ancak Evs onların bu tekliflerini kabul etmeyince Çehdemoğulları 'nın antlaşmalıları olan Suhayboğulları O'na şöyle dediler: "Bizler kesinlikle Mudarlılarla bir şehirde olamayız, çünkü onlar Mersed'in iki oğlu olan Süleyman ve Amr'ı öldürmüş bulunuyorlar. Ya bizimle bu şartları kabul ederek bey'atleşirsin, yahut da biz de senden başkasına bey'at ederiz." Bunun üzerine Evs şartlarını kabul etti, onlar da O'na bey' at, ettiler. İbn Hazim onların üzerine yürüdü ve Merv ile Herat arasında bulunan bir vadide karargahını kurdu. Bekroğulları'na mensup olanlar Herat'ın dışına çıkıp hendek açmayı teklif ettiler. Evs kendilerine: "Hayır, şehirde kalalım, çünkü bu şehir çok sağlam ve korunması kolay bir yerdir. İbn Hazim'e zaman kaybettirelim. Sonunda, usanacak ve bize istediğimizi verecektir." dediyse de onlar, O'nun bu görüşünü kabul etmediler. Bunun üzerine şehrin dışına çıktılar ve bir hendek açtılar. İbn Hazim bir seneye yakın bir süre onlarla çarpıştı. Sonunda Dablı HilalO'na şöyle dedi: "Sen, kardeşlerin ve atalarının çocuklarıyla savaşıyorsun. Arzu ettiğini elde edersen bundan sonra zaten yaşamaktan hayır beklenmez. Onları hoşnut edecek bir şey versen de bu işi bir yoluna koysak?" İbn Hazim şu cevabı verdi: "Allah'a yemin ederim, bizler Horasan'ı bırakıp gidecek olsak bile onlar razı olacak değiller." Bu sefer HilalO'na şöyle dedi:

 

"Allah'a yemin ederim, ne ben, ne de bana itaat eden herhangi bir kimse onlara özür beyan etmediğin sürece seninle birlikte çarpışmayacağız." Bunun üzerine İbn Hazim: "O halde seni onlara elçi olarak gönderiyorum; git, onları razı et." dedi.

 

Hilal, Evs bin Sa'lebe'nin yanına giderek Allah'tan korkmasını ve, akrabalığı göz önünde bulundurarak bu kabilenin bağlarını korumasını istedi. Evs Hilal'e: "Peki, Suhayboğulları ile görüştün mü?" diye sorunca, Hilal'in: "Hayır!" demesi üzerine Evs: "Haydi git, onlarla görüş!" dedi. Hilal yanından çıkıp, ileri gelenlerden bir grup kimse ile karşılaştı ve onlara ne için geldiğini söyledi. O'na: "Peki, Suhayboğullarıyla görüştün mü?" diye sorulunca Hilal:

 

"Suhayboğulları'nın nazarınızda yerleri çok büyükmüş." dedi. Daha sonra Suhayboğulları'nın yanına gidip onlarla konuştu. Fakat Suhayboğulları O'na şu cevabı verdiler: "Şayet sen bir elçi olmamış olsaydın seni öldürürdük." Bunun üzerine Hilalonlara şunu sordu: "Peki, sizi razı edebilecek bir şey var mıdır?" Onlar şöyle karşılık verdiler: "İki şeyden birisini kabul ederiz; ya Horasan'ı bırakıp gidersiniz, yahut da Horasan'da kalırsınız, fakat bütün silahlarınızı, savaş araç ve gereçlerinizi, altın ve gümüşü bize verirsiniz."

 

Hilal bu görüşmeleri yaptıktan sonra İbn Hazim'in yanına döndü. İbn Hazim: "Ne haber?" diye sorunca Hilal durumu anlattı. İbn Hazim bunun üzerine şunları söyledi: "Allah Peygamberini Mudarlılardan gönderdiğinden bu yana Rabialılar Rab'lerine kızgındırlar."

İbn Hazim onlarla çarpışmağa devam etti. Bir gün arkadaşlarına şunları söyledi: "Bizim burada kalışımız oldukça uzun sürdü." Daha sonra şöyle seslendi: "Ey Rabialılar! Sizler Horasan'a hendeği değiştirir misiniz?" O'nun bu sözleri onları Horasan'ı korumak için daha bir gayrete getirdi. çarpışmak üzere karşılıklı olarak seslendiler. Evs bin Sa'lebe onları toplu olarak çıkmaktan men edip onlara eskisi gibi çarpışmalarını emretti, fakat O'nun bu emrine itaat etmediler. Bu sefer İbn Hazim arkadaşlarına şunları söyledi: "Bu sizin zafer gününüz olsun, çünkü mülk galip gelenin olacaktır. Atlılarla karşılaştığınız zaman atların burun deliklerine vurunuz." Bir süre çarpıştıktan sonra Bekr bin Vailliler bozguna uğradı ve hendeklerinin yanına varıncaya kadar kaçıştılar, sağa sola dağıldılar. Pek çok kişi hendeğin içine düştü, pek çok kişi de öldürüldü. Evs bin Sa'lebe Sicistan'a kaçtı. Sicistan'da yahut da ona yakın bir yerde öldü. O gün Bekrlilerden sekiz bin kişi öldürüldü. İbn Hazim Herat'ı ele geçirdi ve oraya oğlu Muhammed'i tayin etti. Onun yanına ayrıca Utaridli Şemmas bin Disar'ı da bıraktı. Sakif'li Bukeyr bin Vessac'ı güvenlik kuvvetlerinin başına getirdikten sonra Merv'e geri döndü.

 

İbn Hazim Herat'ta iken Türkler Kasır Esgad üzerine hücum ettiler.

Orada Ezdlilerden bazı kimseler vardı, onları kuşattılar. İbn Hazim'e haber gönderince İbn Hazim kendilerine Züheyr bin Hayyan'ı Temimlilerin başında gönderdi ve O'na: "Sakın onların uzaklaşmasına meydan vermeyesin. Onları görür görmez üzerlerine hamle yapınız!" diye talimat verdi. Züheyr oldukça soğuk bir günde onlara yetişti.

 

Karşılaştıklarında üzerlerine hamle yapıldı ve Türkler bozguna uğradı. Gece boyunca onları takip ettiler. Züheyr geri döndüğünde mızrağını tutan eli soğuktan tamamıyla uyuşmuştu. Bunun üzerine iç yağı ısıtıp elinin üzerine koydular ve o yağla elini oğuşturdular. Ayrıca ateş de yaktılar ve eli açılıp çalışmaya başladı. Daha sonra oradan Herat'a geri döndü. Bununla ilgili olarak Sabit Kuma şu beyitleri söyledi:

 

''Canım feda o Temimli atlılara! O zor durumlarda nasıl da direndiler! Bahili sarayında gördüler benim Savunan azkeri nasıl savunduğumu! Mızrağım kırıldıktan sonra keskin kılıcımla Püskürtürüm onları gerileten kılıcımla ... Kaynar ölüm suyunu dökerim üzerlerine, Şaraba düşkünün şarap kabına atılışı gibi. Şayet şeriksiz Allah olmasaydı,

Ve bir de benim meliklerini vuruşum, Disaroğulları'nın kadınları

Dağılırdı Türklerin önünde.''

 

BİR SONRAKİ SAYFA İLE DEVAM ETMEK İÇİN AŞAĞIDAKİ İSME TIKLA

 

TEVVABİN'İN DURUMU