İBNÜ’L-ESİR el-Kamil fi’t-Tarih |
|
HORASAN HALKININ SELM
BİN ZİYAD'A BEY'AT ETMESİ VE ABDULLAH BİN HAZİM'İN DURUMU
HİCRİ
64.YIL
Selm
bin Ziyad Horasan'da Yezid'in ölüm haberini alınca bunu gizledi.
Bunun
üzerine İbn Arade şu beyitleri söylemişti:
''Ey
kapılarını kapayan Melik! Çok büyük işler oldu, Harre' de ölüler bir de
Kabul'dekiler. Yezid'in gizli haberi ise ilan edildi. Ey Ümeyyeoğulları! Sizin son
mülkünüz Huvarin 'deki bir ceset mi oldu? Ölüm kapısını çaldı, başının da
ucunda Bir bardak ve şarap damlayan bir kırba Hıçkırarak ağlıyor Yezid 'in
sarhoşluğuna, Ve her sabah ağlayarak oturup kalkıyor.''
İbn
Arade şiirini açık açık okuyunca Selm de Muaviye'nin oğlu Yezid ile Yezid'in
oğlu Muaviye'nin öldüklerini açık açık ilan etti ve halkı bir halife
seçilinceye kadar kendisinin söyleyeceklerini kabul edeceklerine dair bey'at
etmeye çağırdı. Onlar da O'na istediği şekilde bey'at ettiler, fakat iki ay
sonra bu bey'atlerini bozdular. Selm onlara oldukça iyilik yapmıştı ve onlar
tarafından sevilen bir kişiydi. Bey'at bozulunca Selm onların başına Mühelleb
bin Ebi Sufra'yı vekil olarak tayin edip oradan ayrıldı. Serahs'a varınca Kays
bin Sa'lebe bin Rabiaoğulları'ndan bir kişi olan Süleyman bin Mersed ile
karşılaştı. Süleyman Selm'e şunu sordu: "Sen Nizar'dan bir kimse
bulamadığın için mi Horasan'a Yemen'den birisini vekil bıraktın?"
(Yemen'den birisi ile Mühelleb'i kastediyor. Mühelleb Yemenlilerin Ezd koluna
mensup birisi idi.) Bunun üzerine Selm, Süleyman'ı Merv er-Ruz Fariyab, Talekan
ve Cuzecan üzerine vali tayin etti. Diğer taraftan Evs bin Sa'lebe bin Züfer'i
-ki Basra'daki Evs sarayının sahibidir- de Herat üzerine vali tayin etti.
Nisabür'a varınca Abdullah bin Hazİm ile karşılaştı. Abdullah: "Horasan'da
kimi vali bıraktın?" deyince Selm durumu bildirdi. Bu sefer Abdullah:
"Sen bu bölgede vali tayin edecek kimseyi bulamadın mı ki, Horasan'ı Bekir
bin Vail Kabilesi ile Yemenliler arasında paylaştırdın? Sen Horasan Valiliği'ni
bana verdiğine dair bir ahitname yaz!" deyince Selm kendisine böyle bir
ahitname yazdı ve ayrıca O'na yüz bin dirhem verdi.
İbn
Hazim Merv'e gitti. Mühelleb O'nun gelmekte olduğu haberini alınca Cüşem bin
Sa'ad bin Zeyd Menat bin Teymoğulları'ndan bir adamı vekil bıraktı. İbn Hazim
buraya varınca Cuşemli O'na karşı durdu ve aralarında bir vuruşma meydana
geldi. Cuşemliye atılan bir taş alnına isabet etti ve daha sonra birbirlerinden
ayrıldılar. Sonunda İbn Hazim Horasan'a girdi, Cuşemli de bu olaydan iki gün
sonra öldü.
Daha
sonra İbn Hazim Merv er-Rüz'da bulunan Süleyman bin Mersed'in üzerine yürüdü,
O'nunla bir kaç gün çarpıştıktan sonra Süleyman öldürüldü. Arkasından
Talekan'da bulunan Amr bin Mersed'in üzerine yürüdü. Uzun bir çarpışmadan sonra
Amr bin Mersed öldürüldü, onunla beraber olanlar bozguna uğrayıp kaçtılar ve
Herat'ta bulunan Evs bin Sa'lebe'ye katıldılar. İbn Hazim oradan Merv'e geri
dönünce Merv er-Rüz'da bulunan Bekir bin Vailoğulları'na mensup kişiler Herat'a
kaçtı. Aynı şekilde Horasan'da bulunan Bekroğulları'na mensup diğer kollar da
gelip Herat'ta toplandılar. Herat'ta oldukça kalabalıklaşınca Evs bin
Sa'lebe'ye şöyle dediler: "Bizler sana İbn Hazim üzerine yürümen ve
mudarlıları Horasan'dan çıkarman şartıyla bey'at etmek istiyoruz." Ancak
Evs onların bu tekliflerini kabul etmeyince Çehdemoğulları 'nın antlaşmalıları
olan Suhayboğulları O'na şöyle dediler: "Bizler kesinlikle Mudarlılarla
bir şehirde olamayız, çünkü onlar Mersed'in iki oğlu olan Süleyman ve Amr'ı
öldürmüş bulunuyorlar. Ya bizimle bu şartları kabul ederek bey'atleşirsin,
yahut da biz de senden başkasına bey'at ederiz." Bunun üzerine Evs
şartlarını kabul etti, onlar da O'na bey' at, ettiler. İbn Hazim onların
üzerine yürüdü ve Merv ile Herat arasında bulunan bir vadide karargahını kurdu.
Bekroğulları'na mensup olanlar Herat'ın dışına çıkıp hendek açmayı teklif
ettiler. Evs kendilerine: "Hayır, şehirde kalalım, çünkü bu şehir çok
sağlam ve korunması kolay bir yerdir. İbn Hazim'e zaman kaybettirelim. Sonunda,
usanacak ve bize istediğimizi verecektir." dediyse de onlar, O'nun bu
görüşünü kabul etmediler. Bunun üzerine şehrin dışına çıktılar ve bir hendek
açtılar. İbn Hazim bir seneye yakın bir süre onlarla çarpıştı. Sonunda Dablı
HilalO'na şöyle dedi: "Sen, kardeşlerin ve atalarının çocuklarıyla
savaşıyorsun. Arzu ettiğini elde edersen bundan sonra zaten yaşamaktan hayır
beklenmez. Onları hoşnut edecek bir şey versen de bu işi bir yoluna
koysak?" İbn Hazim şu cevabı verdi: "Allah'a yemin ederim, bizler Horasan'ı
bırakıp gidecek olsak bile onlar razı olacak değiller." Bu sefer HilalO'na
şöyle dedi:
"Allah'a
yemin ederim, ne ben, ne de bana itaat eden herhangi bir kimse onlara özür
beyan etmediğin sürece seninle birlikte çarpışmayacağız." Bunun üzerine İbn
Hazim: "O halde seni onlara elçi olarak gönderiyorum; git, onları razı
et." dedi.
Hilal,
Evs bin Sa'lebe'nin yanına giderek Allah'tan korkmasını ve, akrabalığı göz
önünde bulundurarak bu kabilenin bağlarını korumasını istedi. Evs Hilal'e:
"Peki, Suhayboğulları ile görüştün mü?" diye sorunca, Hilal'in:
"Hayır!" demesi üzerine Evs: "Haydi git, onlarla görüş!"
dedi. Hilal yanından çıkıp, ileri gelenlerden bir grup kimse ile karşılaştı ve
onlara ne için geldiğini söyledi. O'na: "Peki, Suhayboğullarıyla görüştün
mü?" diye sorulunca Hilal:
"Suhayboğulları'nın
nazarınızda yerleri çok büyükmüş." dedi. Daha sonra Suhayboğulları'nın
yanına gidip onlarla konuştu. Fakat Suhayboğulları O'na şu cevabı verdiler:
"Şayet sen bir elçi olmamış olsaydın seni öldürürdük." Bunun üzerine
Hilalonlara şunu sordu: "Peki, sizi razı edebilecek bir şey var
mıdır?" Onlar şöyle karşılık verdiler: "İki şeyden birisini kabul
ederiz; ya Horasan'ı bırakıp gidersiniz, yahut da Horasan'da kalırsınız, fakat
bütün silahlarınızı, savaş araç ve gereçlerinizi, altın ve gümüşü bize
verirsiniz."
Hilal
bu görüşmeleri yaptıktan sonra İbn Hazim'in yanına döndü. İbn Hazim: "Ne
haber?" diye sorunca Hilal durumu anlattı. İbn Hazim bunun üzerine şunları
söyledi: "Allah Peygamberini Mudarlılardan gönderdiğinden bu yana
Rabialılar Rab'lerine kızgındırlar."
İbn
Hazim onlarla çarpışmağa devam etti. Bir gün arkadaşlarına şunları söyledi:
"Bizim burada kalışımız oldukça uzun sürdü." Daha sonra şöyle
seslendi: "Ey Rabialılar! Sizler Horasan'a hendeği değiştirir
misiniz?" O'nun bu sözleri onları Horasan'ı korumak için daha bir gayrete
getirdi. çarpışmak üzere karşılıklı olarak seslendiler. Evs bin Sa'lebe onları
toplu olarak çıkmaktan men edip onlara eskisi gibi çarpışmalarını emretti,
fakat O'nun bu emrine itaat etmediler. Bu sefer İbn Hazim arkadaşlarına şunları
söyledi: "Bu sizin zafer gününüz olsun, çünkü mülk galip gelenin
olacaktır. Atlılarla karşılaştığınız zaman atların burun deliklerine
vurunuz." Bir süre çarpıştıktan sonra Bekr bin Vailliler bozguna uğradı ve
hendeklerinin yanına varıncaya kadar kaçıştılar, sağa sola dağıldılar. Pek çok
kişi hendeğin içine düştü, pek çok kişi de öldürüldü. Evs bin Sa'lebe
Sicistan'a kaçtı. Sicistan'da yahut da ona yakın bir yerde öldü. O gün
Bekrlilerden sekiz bin kişi öldürüldü. İbn Hazim Herat'ı ele geçirdi ve oraya
oğlu Muhammed'i tayin etti. Onun yanına ayrıca Utaridli Şemmas bin Disar'ı da
bıraktı. Sakif'li Bukeyr bin Vessac'ı güvenlik kuvvetlerinin başına getirdikten
sonra Merv'e geri döndü.
İbn
Hazim Herat'ta iken Türkler Kasır Esgad üzerine hücum ettiler.
Orada
Ezdlilerden bazı kimseler vardı, onları kuşattılar. İbn Hazim'e haber
gönderince İbn Hazim kendilerine Züheyr bin Hayyan'ı Temimlilerin başında
gönderdi ve O'na: "Sakın onların uzaklaşmasına meydan vermeyesin. Onları
görür görmez üzerlerine hamle yapınız!" diye talimat verdi. Züheyr oldukça
soğuk bir günde onlara yetişti.
Karşılaştıklarında
üzerlerine hamle yapıldı ve Türkler bozguna uğradı. Gece boyunca onları takip
ettiler. Züheyr geri döndüğünde mızrağını tutan eli soğuktan tamamıyla
uyuşmuştu. Bunun üzerine iç yağı ısıtıp elinin üzerine koydular ve o yağla
elini oğuşturdular. Ayrıca ateş de yaktılar ve eli açılıp çalışmaya başladı.
Daha sonra oradan Herat'a geri döndü. Bununla ilgili olarak Sabit Kuma şu
beyitleri söyledi:
''Canım
feda o Temimli atlılara! O zor durumlarda nasıl da direndiler! Bahili sarayında
gördüler benim Savunan azkeri nasıl savunduğumu! Mızrağım kırıldıktan sonra
keskin kılıcımla Püskürtürüm onları gerileten kılıcımla ... Kaynar ölüm suyunu
dökerim üzerlerine, Şaraba düşkünün şarap kabına atılışı gibi. Şayet şeriksiz
Allah olmasaydı,
Ve
bir de benim meliklerini vuruşum, Disaroğulları'nın kadınları
Dağılırdı
Türklerin önünde.''
BİR SONRAKİ
SAYFA İLE DEVAM ETMEK İÇİN AŞAĞIDAKİ İSME TIKLA