İBNÜ’L-ESİR el-Kamil fi’t-Tarih

3. CİLT

 

MUHTAR'IN Hz. HÜSEYİN'İN KATİLLERİNİ ÖLDÜRMESİ

 

HİCRİ 66.YIL

 

Bu yıl içerisinde Muhtar Kufe'de bulunan Hz. Hüseyin'in katilleri üzerine gitti. Bunun sebebi şuydu: Mervan bin Hakem Şam bölgesini idaresi altına alınca, iki ordu gönderdiğinden, bunların birisinin Hubeyş bin Delece el-Kayni komutasında olmak üzere Hicaz'a gittiğinden, onun durumundan ve öldürülmesinden söz etmiştik. İkinci orduyu da Ubeydullah bin Ziyad komutasında Irak'a göndermişti. Ubeydullah ile Tevvabin arasındaki durumlardan da önceden söz etmiş bulunuyoruz. Mervan bin Hakem ayrıca İbn Ziyad'a galip geleceği bölgeleri vermiş ve O'na Kufe'yi üç gün süreyle talan etmesini emretmişti. Ancak İbn Ziyad, Cezire'de bir süre kalmak zorunda kaldı, çünkü orada Zufer bin Haris başkanlığında Kaya Aylanlılar bulunuyordu ve bunlar İbn ezZübeyr'e itaat etmekte idiler. Bu bakımdan Ubeydullah bin Ziyad bir seneye yakın bir süre onlarla uğraşmış ve Irak'a gidememişti.

 

Mervan vefat ettikten sonra O'nun yerine oğlu Abdülmelik geçti. Abdülmelik de aynı şekilde İbn Ziyad'a babasının verdiği valiliği vermiş ve elini çabuk tutmasını istemişti.

 

İbn Ziyad, Zufer'e ve O'nunla birlikte bulunan Kayslılara karşı bir şey yapamadığını görünce Musul üzerine gitti. Musul Valisi olan Abdurrahman bin Said Muhtar'a mektup yazarak İbn Ziyad'ın Musul topraklarına girdiğini ve Musul'dan sapıp Tekrit'e doğru yol aldığını bildirdi. Bu mektup üzerine Muhtar, Esedli Yezid bin Enes'i çağırdı ve O'na Musul'a gidip, en yakın yerine karargahını kurarak askerlerini gönde-rinceye kadar orada kalmasını emretti. Yezid Muhtar'a şunları söyledi: "Bunun yerine sen benim üç bin atlı seçmeme müsaade et, göndereceğin askerleri de gönderme. Ben şayet askere ihtiyaç duyacak olursam sana mektup yazar, isterim." Muhtar O'nun bu teklifıni kabul etti. Yezid de üç bin kişi seçip Küfe'den yola çıktı. Muhtar ve halk uğurlamak için O'nunla birlikte şehrin dışına çıktılar. Uğurlarken Muhtar Yezid'e şu tavsiyede bulundu: "Düşmanın ile karşılaşacak olursan onlara göz açıp kapayacak kadar bile süre tanıma, fırsat bulur bulmaz hiç gecikme. Her gün mutlaka senden haber alayım; askere, yardıma ihtiyacın olursa bana mektup yaz. Bununla birlikte ben sana istemesen bile yardım göndereceğim, çünkü bu senin gücüne güç katar, düşmanını da daha bir korkutur. "

 

Herkes Yezid'e esenlikle gidip gelmesi için duada bulundu, Yezid de onlara şöyle dedi: "Allah'tan bana şehitliği nasip etmesini isteyiniz. Allah'a yemin ederim, zafer kazanamasam bile şehitliği kaçırmayacağım."

 

Muhtar, Abdurrahman bin Said'e "Yezid'i bölge ile başbaşa bırak ve aradan çekiL." diye mektup yazdı. Yezid de önce Medain'e, daha sonra oradan Cuha ile Musul topraklarından Razanat'a gitti ve Bateli denilen yerde konakladı.

 

İbn Ziyad Yezid'in geliş haberini alınca şöyle dedi: "Her bin kişiye karşılık iki bin kişi göndereceğim." Rabia bin Muharik el-Ganevi'yi üç bin kişi ile Has'amlı Abdullah bin Cemele'yi üç bin kişi ile gönderdi. Rabia, Abdullah'tan bir gün önce yola çıktı ve Bateli'de Yezid bin Enes'in karşısında yer aldı. Yezid bin Enes aşırı hasta olduğundan adamlarının yardımıyla bir eşeğin üzerinde ancak durabiliyordu. Arkadaşlarının önünde durdu, onlara savaş düzeni verdikten sonra savaşa teşvik etti ve şunları söyledi: "Ben ölecek olursam, komutanınız Esedli Verka bin Azib, O ölürse Uzerli Abdullah bin Damra, O da ölürse Hanifeli Si'r bin Ebi Si'r olacaktır." Daha sonra sağ kanadına Abdullah'ı, sol kanadına da Si'r'i tayin etti. Atlıların başına ise Verka'yı tayin ederken, kendisi bineğinden indi. Piyadelerin arasında O'na bir taht yapıldı. Tahta oturdu ve beraberindekilere şunları söyledi: "Arzu ederseniz komutanınızı savununuz, etmezseniz O'nu bırakıp kaçınız." Böylelikle onlara ne yapacaklarını emirle bildiriyor, zaman zaman bayılıyor, sonra tekrar ayılıyordu.

 

Arefe günü sabahı tan yeri ağarınca çarpışmağa başladılar ve kuşluk vaktine kadar şiddetle devam ettiler. Şam halkı bozguna uğradı ve karargahları ele geçirildi. Yezid'in arkadaşları Rabia bin Muharik'in yanına kadar vardılar.

 

Rabia'nın arkadaşları ise etrafından dağılmış bulunuyordu. Rabia arkadaşlarına şöyle seslendi: "Ey Hakk'ın dostları, ben Muharik'in oğluyum. Sizler şu kaçkın kölelerle, İslam'ı terk edenlerle, İslam'dan çıkanlarla savaşıyorsunuz." Bu sözleri işiten bir grup gelip etrafında toplandılar, onunla birlikte bir daha savaşa koyuldular. çarpışma kızıştı, fakat daha sonra Şam halkı bir daha bozguna uğradı ve Rabia bin Muharik de öldürüldü. O'nu Esedli Abdullah bin Verka ile Uzerli Abdullah bin Damra öldürdüler. Bozguna uğrayıp kaçanlar, fazla bir yol almadan Abdullah bin Cemele üç bin askeriyle birlikte onların karşılarına çıktı, kaçmış olanları yanına alıp geri çevirdi.

 

Yezid, Bateli de inip konakladı ve gecelerini nöbetleşerek geçirdiler.

 

Kurban bayramının sabahı olunca savaşmağa koyuldular. Yine şiddetli bir çarpışma oldu. Daha sonra savaşı bırakarak öğle namazını kıldılar, sonra tekrar savaşmağa başladılar. Şam halkı yenilgiye uğradı, İbn Cemele'yi bir grup kişi ile birlikte bırakıp kaçtılar. O ise yanındakilerle birlikte şiddetli bir şekilde çarpıştı. Has'amlı Abdullah bin Karad bir hamle yaparak O'nu öldürdü. Küfe halkı onların karargahlarını ele geçirdi, onlardan çok sayıda kişi öldürüldü ve üç yüz kişi de esir alındı. Yezid bin Enes alınan esirlerin öldürülmesini kendisi son nefeslerini vermekte iken emretti. Bunun üzerine bu esirler de öldürüldü. Kendisi de akşamüzeri öldü. Arkadaşları O'nu defnettiler ve ne yapacaklarını şaşırdılar.

 

Yezid kendisinden sonra yerine geçmek üzere Esedli Verka bin Azib'i tayin etmiş olduğundan Verka O'nun namazını kıldırdıktan sonra arkadaşlarına şöyle dedi: "Görüşünüz nedir? Haber aldığıma göre İbn Ziyad, seksen bin kişi ile üzerinize geliyor. Ben de sizden bir kişiyim, bana fikir veriniz. Ben Şamlılara karşı bu durumda güç yetirebileceğimizi zannetmiyorum. Şu anda Yezid'in ölmüş ve yanımızdan bazı kimselerin dağılmış olduğunu görüyorum. Bugün kendiliğimizden çekip gidecek olursak komutanları öldüğü için geri döndüler diyecekler ve bizden korkmağa devam edeceklerdir. Şayet bugün onlarla karşılaşacak olursak, kendimizi tehlikeye atmış oluruz. Bizleri bugün bozguna uğratırlarsa da bizim dün onları uğrattığımız bozgunun faydası kalmaz." Etrafında bulunanlar kendisine: "Çok güzel bir görüşün var" dediler ve geri dönüp gittiler.

 

Muhtar ile Küfe halkı bunu haber alınca herkes Muhtar'ın yanına giderek: "Gerçekten Yezid öldürüldü mü?" diye sordu. Onlar Yezid'in öldürüldüğünü kabul etmek istemediler. Muhtar, İbrahim bin Eşter'i çağırıp yedi bin kişilik bir ordunun başına geçirdi ve şöyle dedi: "Hemen yola koyul. Yezid bin Enes'in ordusunu gördüğün yerde komutayı al onları geri döndür ve yanına alıp İbn Ziyad ve arkadaşlarıyla karşılaşıncaya ve onlarla çarpışıncaya kadar yoluna devam et. "

 

İbrahim yola koyuldu ve ''Hamraam A'yun'' denilen yerde karargah kurup yoluna devam etti. İbrahim yola koyulduktan sonra Kufe'nin ileri gelenleri Şebes bin Rib'i'nin yanında toplandılar ve şöyle dediler: "Allah'a yemin ederiz, Muhtar biz razı olmaksızın başımıza geçip başkan oldu. O bizim azatlılarımızı kendisine yaklaştırarak onları atlara bindirdi ve ganimetlerimizi onlara verdi." Şebes onların en yaşlıları olup hem cahiliye devrinde yaşamış, hem de İslam devrinin başlamasını görmüştü. Onlara: "O'nunla gidip görüşünceye kadar bana müsaade ediniz." diye karşılık verdi.

 

Şebes Muhtar'ın yanına gidip ileri gelenlerin hoşuna gitmeyen ne varsa tek tek O'na söyledi. Ne söylediyse kendisine o konuda Muhtar şu teminatı verdi: "Ben bu konuda da onları razı edeceğim ve onların hoşuna gideni yapacağım." Şebes ayrıca O'na Arap olmayanların durumunu anlattı onların ganimete ortaklıklarından da söz etti. Muhtar bu konuda da şöyle dedi: "Peki, ben sizin azatlılarınızı bırakıp da ganimetinizi yalnız size verecek olursam benimle birlikte olup Ümeyyeoğulları'na ve İbn ez-Zübeyr'e karşı savaşır, bu konuda Allah adına vereceğiniz ahit ve sözlere bağlı kalacağınıza, beni bu bakımdan tatmin edeceğinize dair yeminler verebilecek misiniz?" Şebes O'na şöyle cevap verdi: "Arkadaşlarımın yanına gideyim ve onlara bunu da söyleyeyim." Şebes arkadaşlarının yanına gitti, fakat Muhtar'ın yanına geri dönmedi. Görüş birliğiyle Muhtar ile savaşmağa karar verdiler.

 

Şebes bin Rib'i, Muhammed bin Eş'as, Abdurrahman bin Said bin Kays ve Şemir bir araya gelerek, Has'amlı Ka'ab bin Ebi Ka'ab'ın yanına giderek bu konuda konuştular. O da onların teklifini kabul etti. O'nun yanından çıkıp, Ezdli Abdurrahman bin Mihnef'in yanına vardılar. O'nu da kendilerine katılmaya davet edince onlara şöyle dedi; "Eğer sözümü dinlerseniz, Muhtar'a karşı çıkmayınız!" Kendisine: "Neden?" diye sorulunca da şöyle dedi: "Ben bölünmenizden ve ayrılığa düşmenizden korkuyorum. Zaten en kahramanlarınız, en güzel ata binenleriniz, filan ve filan gibi kimseler bu adamla birliktedir. Diğer taraftan köleleriniz ve azatlılarınız da bu adamla beraberdir. Bunlar ise söz birliği halindedirler. Azatlılarınız ise size karşı düşmanımızdan daha bir kinlidirler. Bu bakımdan bunlar size karşı Arapların kahramanlığıyla ve Acemlerin düşmanlık duygularıyla savaşacaklardır. Şayet kısa bir süre beklerseniz Şam veya Basra halkının gelişiyle öyle bir işe kalkışmanıza gerek kalmayacaktır. Böylelikle sizler başkaları vasıtasıyla O'nun hakkından gelmiş ve kendi kendinizi de parçalamamış olursunuz." O'na şu cevabı verdiler: "Allah adına sana şunu söylüyoruz, bize muhalefet etme, bizim etrafında birleşmiş olduğumuz görüşümüzü bozma." Bunun üzerine O da: "Ben sizden bir kişiyim, arzu ederseniz O'na karşı çıkabilirsiniz." dedi.

 

İbrahim bin Eşterin yola koyulmasından sonra Muhtar'a karşı çıktılar.

 

Her başkan bir tepeye çıktı. Muhtar onların çıkışlarını haber alınca birisiyle alelacele İbrahim bin Eşter'e haber gönderdi. Bu kişi Sabat'ta O'na yetişti ve çabucak geri dönmesini bildirdi. Muhtar bu arada da onlara şöyle haber gönderdi: "İstediğinizi bana bildiriniz, ben nasıl arzu ediyorsanız onu öylece yapacağım." O'na şöyle dediler: "Bizi bırakıp gitmeni istiyoruz. Sen İbnu'l-Hanefiyye'nin seni gönderdiğini yalan yere iddia ettin. Gerçekten o seni göndermiş değildir." Muhtar buna: "O halde siz O'na bir heyet gönderin, ben de bir heyet göndereceğim. Sonra bu konu ayan beyan belli oluncaya kadar bekleyin." teklifi ile karşılık verdi. Bununla İbrahim bin Ester geri dönünceye kadar zaman kazanmak istiyordu. Aynı zamanda Muhtar arkadaşlarına emir vererek hiç bir saldırıda bulunmamalarını söyledi. Küfe halkı şehre giren bütün yol ağızlarını tutmuş olduklarından çok az bir şey dışında onlara hiç bir şey ulaşamıyordu. Abdullah bin Sebi meydana çıkınca Şakiroğulları O'nunla çetin bir şekilde çarpıştılar. Daha sonra Cuşemli Ukbe bin Tarİk gelip onlarla çarpıştı ve kısa bir süre sonra Abdullah'ı ellerinden kurtarabildi. Daha sonra Ukbe Şemir'le birlikte yanında Kays Aylanlılar da olduğu halde ve Abdullah bin Sebi de Yemenlilerle birlikte Sebi' Tepesi'ne gittiler.

 

Muhtar'ın elçisi yola koyulup aynı günün akşamı İbn Eşter'e ulaşınca İbn Eşter o akşam geri döndü ve karanlığın bastığı yerde konaklayıp, arkadaşlarıyla birlikte akşam yemeğini yedi. Kısa bir süre atlarını da dinlendirdikten sonra bütün gece ve ertesi gün ikindi vaktine kadar yollarına devam ettiler. O gece arkadaşlarının kuvvetli olanlarıyla birlikte mescitte kaldı. Yemen halkı Sebi' Tepesi'nde toplandığı sırada namaz vakti girdi. Yemenlilerin her bir başkanı diğerinin önüne geçip onun namaz kıldırmasını hoş karşılamadığından Abdurrahman bin Mihnef: "İşte bu ihtilafın başlangıcıdır. Haydi, öne hepinizin hoşnut olduğu, Kur'an'ı okuyanların efendisi olan Rifa'a bin Şeddad el-Beceli'yi geçiriniz." diye teklifte bulundu. Onlar da O'nun bu teklifine göre hareket ettiler Rifa'a çarpışmalar başlayıncaya kadar onlara namaz kıldırmağa devam etti.

 

Daha sonra Muhtar taraftarlarına çarşıda savaş düzeni verdi. Çünkü o sırada çarşıda henüz hiç bir bina bulunmuyordu. İbn el-Eşter, Muhtar'ın emriyle Mudar üzerine gitti. Mudarlıların başında Şebes bin Rib'i ile Muhammed bin Umeyr bin Utarid bulunuyordu ve bunlar Künase'de kalmaktaydılar. Muhtar Yemenliler üzerine gönderme si halinde pek fazla kimse öldürmeğe kıyamayacağından İbrahim'i onların üzerine göndermedi. Bu bakımdan Muhtar'ın kendisi Sebi' Tepesi'ndeki Yemen halkına doğru yürüdü. Amr bin Said'in evinin yakınında durup önünden Becileli Ahmer bin Şumayt ile Şakirli Abdullah bin Kamil'i gönderdi ve onların her birisine kendilerine tayin ettiği bir yoldan gitmelerini emretti. Bu yolların her birisi de Sebi' Tepesi'ne çıkıyordu. Ayrıca gizlice onlara Şibamlıların kendisine haber gönderdiklerini ve bunların Yemenlileri arkadan çevireceklerini söylediklerini bildirdi. Her ikisi de Muhtar'ın emrettiği şekilde yola koyuldular.

 

Yemenliler kendilerine karşı Ahmer ile Abdullah'ın gelmekte olduklarını haber alınca ikiye ayrıldılar ve görülmemiş bir şekilde, büyük bir şiddetle çarpıştılar. Sonunda Ahmer bin Şumayt ile İbn Kamil'in arkadaşları bozguna uğrayıp kaçıştılar ve Muhtar'ın bulunduğu yere kadar geldiler. Muhtar: "Ne oluyorsunuz?" diye sorunca, şu cevabı verdiler: "Yenilmiş bulunuyoruz; Ahmer bin Şumayt ve yanındaki bir arkadaşı atlarından indiler." İbn Kamil taraftarları ise: "Biz de İbn Kamil'in ne yaptığını bilmiyoruz." diye karşılık verdiler.

 

Muhtar onları alıp Ebu Abdullah el-Cedeli'nin evine varıncaya kadar yoluna devam etti. Burada durdu ve Has'amlı Abdullah bin Kurad'ı dört yüz kişi ile birlikte İbn Kamil'in yanına göndererek şöyle dedi: "İbn Kamil ölmüş ise O'nun yerine geç ve onlarla çarpış, hayatta ise yanındaki askerlerden üç yüzünü O'na bırak, öbür yüzünü sen yanına al ve es-Sebi' Tepesi'ne git. Bunların üzerine Hammam Katan tarafından yaklaş."

 

Abdullah bin Kurad savaş yerine vardığında İbn Kamil'in kendisiyle birlikte sabredip dayanan arkadaşlarıyla Yemenlilere karşı savaşmakta olduğunu gördü. Bu bakımdan Abdullah yanına üç yüz kişi bıraktı ve geriye kalan yüz kişi ile birlikte Abdu'l-Kays mescidine gitti. Arkadaşlarına da şöyle dedi: "Ben bu gün Muhtar'ın üstün gelmesini istiyorum, bununla birlikte aşiretimin ileri gelenlerinin ölmesinden de hoşnut olamam. Allah'a yemin ederim, benim için ölmek onların benim ellerimle ölmelerinden daha iyidir. Ancak durunuz, çünkü ben Şibamlıların bunların arka taraflarından geleceklerini işitmiş bulunuyorum. Olur ki onlar bu işi yaparlar ve bizler de böyle bir işe bulaşmamış oluruz. "

 

Yanında bulunan askerler O'nun bu teklifIni kabul edince O da Abdu'lKays mescidinin yakınında gecesini geçirdi.

 

Muhtar, Nehdli kahraman Malik bin Amr ile yine Nehdli Abdullah bin

Şerik'i dört yüz kişi ile birlikte Ahmer bin Şumayt'ın yanına göndermiş, bu dört yüz kişi Ahmer'in yanına vardıklarında düşmanların O'na galip geldiklerini ve çok kalabalık olduklarını görmüşler, çarpışma daha şiddetli ve çetin bir hal almıştı.

 

İbn el-Eşter'e gelince, O Mudarlılar üzerine gitmiş ve Şebes bin Rib'i ile birlikte bulunanlarla karşılaşmıştı. İbrahim onlara şöyle dedi: "Yazıklar olsun size! Haydi, bırakıp gidiniz, ben ellerimin Mudarlılardan herhangi birisinin kanına girmesini istemiyorum." Fakat onlar geri gitmeyip İbrahim'le çarpıştılar. İbrahim onları bozguna uğrattı. Abslı Hassan bin Faid yaralandı, ailesinin yanına götürüldü ve orada öldü. Hassan, Şebes ile beraber bulunuyordu. Muhtar'a Mudarlıların bozguna uğradığı müjdesi gelince Amber bin Şumayt ile İbn Kamil'e haber gönderip onlara da bu zaferin müjdesini iletti. Bu onları daha bir güçlendirmiş oldu.

 

Şibamlılar da başlarına Ebu'l-Kalus'u geçirmiş olarak Yemenlilere arkadan hücum etmek amacıyla bir araya gelince birbirlerine şöyle dediler:

 

"Sizler bütün bu gayretlerinizi Mudarlılarla Rabialılar üzerine teksif etmiş olsaydınız daha isabetli bir iş yapmış olurdunuz. Ebu'l-Kalus susuyordu. O'na:

 

"Ne dersin?" diye sorduklarında: "Yüce Allah, ''Kafirlerden sizlere yakın olanlarla çarpışınız.'' (Tevbe suresi, 123) diye buyuruyor" cevabını verdi.

 

Bu cevap üzerine O'nunla birlikte Yemenlilere doğru yürüdüler. Tepeye çıktıklarında yolun ağzında Şakirli A'sur ile karşılaştılar. O'nu öldürdüler ve:

 

"Ey Hüseyin'in intikamcıları" diye seslendiler. Bu sesi Hemdanlı Yezid bin Umeyr bin Zli Murran işitince: "Ey Osman'ın intikamcıları," diye seslendi. Rifa'a bin Şeddad bunu duyunca şöyle söyledi: "Osman'dan bize ne! Ben Osman'ın kanını isteyen bir kavimle birlikte çarpışmam." Kavminden bazı kişiler O'na şöyle dedi: "Bizi buraya sen getirdin ve biz sana itaat ettik. Şimdi kavmimizin kılıçlarla biçildiğini görünce: "Gidin ve onları bırakın" diyorsunuz." Bunun üzerine Rifa'a onların üzerine gidip, şu beyitleri, söylemeye başladı:

 

''Ben Ali 'nin dini üzere Şeddadoğluyum, Değilim dostu Erva 'nzn oğlu Osman'ın Bu gün kavurup duracağım, Savaş ateşiyle kavrulanları.'' ve ölünceye kadar çarpıştı.

 

Rifa'a, Muhtar ile birlikte bulunuyordu. O'nun yalan söylediğini görünce gafil avlayıp öldürmek istedi, fakat yapamadı. Bu konuda şöyle dedi:

 

"Beni bu işi yapmaktan Peygamber (S.A.V.)'ın şu buyruğu alıyordu: ''Bir adam bir başkasından kendi kanı hakkında emin olup da onu öldürecek olursa ben o kişiden uzağım.''"

 

Ancak sözünü ettiğimiz günde Rifa'a Kufelilerle birlikte savaşmasına rağmen Yezid bin Umeyr'in: "Ey Osman'ın intikamcıları!" diye seslendiğini işitince Küfelileri bırakıp tekrar Muhtar ile birlikte savaşmağa döndü ve öldürülünceye kadar savaşmasına devam etti. Aynı çarpışmalarda Yezid bin Umeyr bin Zli Murran ve Cermli Nu'man bin Suhban da öldürüldü. Nu'man oldukça abid birisi idi. Yine bu günde Furat bin Zahr bin Kays öldürülmüş, babası Zahr ile Abdullah bin Said bin Kays ve Ömer bin Mihnef yaralanmıştı. Abdurrahman bin Mihnef çarpışmış, sonunda yaralanmış, savaşçılar O'nu ellerinin üstünde taşıdıkları halde hiç bir şeyin farkına varmamıştı. Ezdlilerden bir grup kişi O' nun etrafını sararak çarpışmıştı. Diğer taraftan Yemenliler çok kötü bir yenilgiye uğradılar. Vadillere mensup ailelerden beş yüz esir alındı, elleri kolları bağlı olarak Muhtar'ın yanına getirildiler. Muhtar bunların huzuruna getirilerek kendisine takdim edilmelerini istedi ve: "Onlardan Hüseyin'in katlinde bulunanları araştırın ve bana bildirin." diye emir verdi. Böylelikle Hz. Hüseyin'in öldürülmesine katılmış bulunan herkes öldürüldü. Aralarından öldürülenlerin sayısı iki yüz kırk sekiz kişiyi buldu. Ancak Muhtar'ın taraftarları kendilerine eziyet vermiş olan herkesi öldürmeğe koyuldular.

 

Muhtar bunu işitince geri kalan esirlerin tümünün serbest bırakılmasını emretti ve kendisine karşı hiç bir düşmanın yanında yer almayacaklarına ve ne kendisine ne de taraftarlarına hiç bir kötülük yapmağa kalkışmayacaklarına dair yemin ve sözler aldı. Diğer taraftan Muhtar'ın tellalı şöyle seslendi: "Muhammed (S.A.V.)'in soyundan gelenlerin kanına iştirak etmiş olanların dışında kapısını kapatan herkes emniyettedir."

 

Zebidli Amr bin Haccac, Hz. Hüseyin'in öldürülmesi olayına katılmış olanlardandı. Bu bakımdan bineğine atlayıp, Vaklsa yoluna koyuldu. Daha sonra O'ndan hiç bir haber alınamadı. Denildiğine göre Muhtar'ın arkadaşları O'nu susuzluktan yere düşmüş olarak buldular, kafasını kesip yanlarında götürdüler.

 

Furat bin Zahr bin Kays öldürülünce Halife bin Abdullah'ın kızı ve Hz. Hüseyin'in hanımı olan Aişe el-Cu'fiyye, Muhtar'a haber gönderip, başını gömmek için ondan izin istedi. Muhtar O'na istediği izni verdi, O da Furat'ın, kafasını alıp gömdü.

 

Muhtar, adı Zerba olan bir kölesini Şemir bin Zu-Cevşen'i ve arkadaşlarını takip etmek üzere gönderdi. Kendisine yaklaştığında Şemir arkadaşlarına şöyle dedi: "Etrafımdan uzaklaşınız, olur ki beni öldürmek ister." Arkadaşları Şemir'den uzaklaşınca gerçekten Zerba arkadaşlarını bırakıp Şemir'e yöneldi. Daha sonra Şemir O'na bir hamle yapıp öldürdü. Şemir akşamleyin, Satidema denilen yerde konaklayıncaya kadar yoluna devam etti. Daha sonra adı el-Keltaniyye olan nehir kıyısındaki bir tepenin yamacında bulunan bir kasabaya gidip yerleşti. Sonra bu kasabanın halkına haber gönderip oradan İslam'a girmemiş bir hizmetçi aldı. Onu dövdükten sonra şöyle dedi: "Al bu mektubumu Mus'ab bin ez-Zübeyr'e götür!" Bu hizmetçi yola koyuldu. Sonunda Muhtar'ın arkadaşı olan Ebu Amra'nın bulunduğu kasabaya girdi.

 

Muhtar, Ebu Amra'yı bu kasabaya kendisiyle Basra halkı arasında bir silahlı kuvvet olmak üzere göndermişti. Bu hizmetçiyi varmış olduğu bu kasabada yine aynı şekilde kendisi gibi bir başka hizmetçi karşıladı. Gelen hizmetçi öbürüne Şemir'den gördüklerini anlattı. Onunla bu şekilde konuşmakta iken Ebu Amra'nın arkadaşlarından ve adı Abdurrahman bin Ebi'l-Kenud olan bir kişi mektubu gördü ve üzerinde "Mus'ab bin ez-Zübeyr'e Şemir'den" şeklindeki adresi okuyunca hizmetçiye: "Şemir nerededir?" diye sordu. Hizmetçi ona nerede olduğunu söyleyince Şemir ile kendi aralarında ancak üç fersahlık bir mesafe olduğunu anladılar. Şemir'in üzerine yürümeğe koyuldular. Arkadaşları Şemir'e: "Bizi alıp şu kasabadan götürsen ... Bizler burada korkuyoruz." demişler, Şemir ise onlara: "Bütün bu korkunuz o yalancı heriften midir? Allah'a yemin ediyorum, üç gün süre ile buradan ayrılmayacağım. Allah sizin kalbinizi O'nun korkusuyla dolup taşırmış bulunuyor." diye cevap vermişti. Uyumaya çekildiklerinde, ansızın nal seslerini işittiler, kendi kendilerine: "Bu atların sesidir." diye düşündüler. Ses, gittikçe arttı. Arkadaşları davranıp kalkmak istediler, ancak gelen atlıların tepeye yaklaşmış olduklarını gördüler. Bunlar tekbir getirip çevrelerini sardılar. Bunun üzerine arkadaşları kaçtılar ve atlarını da bıraktılar, Şemir göbekten altım bir çul ile örtmüştü. Vücudunda alaca hastalığı vardı. Üst tarafında bu hastalığın beyazlığı onlara görünüyor, öte yandan O elindeki mızrakla onlara vuruyordu. Çünkü Şemir elbisesini giyecek, silahını kuşanacak vakit bulamamış, arkadaşları da O'nu bırakıp gitmişlerdi. Şemir'den uzaklaştıklarında tekbir sesi ve birisinin şöyle demekte olduğunu işittiler: "Pis herif öldürüldü." O'nu Ebu'l-Kenud öldürmüştü. Ebu'l-Kenud aynı zamanda Müslüman olmayan hizmetçi ile mektubu görmüş kişidir.

 

Şemir'in cesedi köpeklere atıldı.

 

Olayda bulunmuş olanlardan birisi şöyle anlatır: Bizimle elindeki mızrakla çarpıştıktan sonra onu bıraktı, eline kılıç aldı ve bu kılıçla bizimle çarpışmağa başladı. Çarpışırken de Recez veznindeki şu mısraları söylüyordu:

 

''Bir ormanın kahraman bir aslanını uyandırdınız, Asık yüzlüdür, suratı zaten beli kırıyor. Bir gün olsun bir düşmandan kaçmadı, Hep böyledir o, savaşır ve öldürür, Aralıksız vurur onlara ve ne olduğunu gösterir.''

 

Muhtar, es-Sebi' Tepesi'ne yanında esir aldığı Barikli Süraka bin Mirdas olduğu halde gelir. Süraka şiir olarak şöyle seslenir:

 

''Serbest bırak bugün beni, Ey vadilere, şehirlere konanların hayırlısı, Ve ey çağrıları kabul eden, selam verip secde edenlerin hayırlısı. ''

 

Muhtar O'nu hapse gönderdi. Ertesi gün yanına çağırınca Süraka gelirken bir taraftan da şu beyitleri söylüyordu:

 

''Ebu İshak'a haber götür bizden, Karşı çıkışımız aleyhimize oldu diye. İsyan ettik, "Karşımızdakiler zayıftır" deyip, Fakat bu çıkışımız azgınlık ve ölüm oldu. Öldürücü darbeler aldık onlardan, Ve isabetli mızrakları geri çevirdi bizi. Sen her gün düşmanına muzaffer oldun, Hüseyin 'in intikamını isteyen her birlikle, Muhammed'in Bedir'de muzaffer oluşu gibi, Ve Huneyn 'deki o büyük gün gibi. Adil ol mülkü elde edersen, Bizler gibi olma, çünkü biz haksızlık ederiz, zulüm ederiz. Tövbemi kabul et benim, Bana böyle bir borç verirsen müteşekkir olurum.''

 

Taberi der ki: Süraka, Muhtar'ın yanına varınca şöyle dedi: "Allah emire iyiliğini versin. Kendisinden başka hiç bir ilah bulunmayan Allah'a yemin ederek söylüyorum ki, ben meleklerin ablak atların sırtında, gökle yer arasında senin saflarında, seninle birlikte çarpıştıklarını gördüm. "

 

Bunu işiten Muhtar O'na şöyle dedi: "O halde minbere çık ve insanlara bunu bildir." Bunun üzerine Süraka minbere çıktı, onlara durumu haber verdikten sonra aşağıya indi. Daha sonra Muhtar O'nu serbest bırakıp şöyle dedi:

 

"Ben senin hiç bir şey görmediğini çok iyi biliyorum, fakat seni öldürmemi istedin. Şimdi git ve beni bırak. İstediğin yere gidebilirsin, fakat etrafındaki arkadaşlarımın fikirlerini bozma."

 

Bunun üzerine Süraka Basra'ya gidip Mus'ab'ın yanına vardı ve şöyle söyledi: ''Benden haber götür Ebu İshak'a, Parlak doru atlar gördüm diye. Ben sizin vahyinizi inkar ettim Ve adadım ölünceye kadar sizinle savaşmayı. GörÜyor gözlerim sizin göremediğinizi, İkimiz de iyi biliriz neyin saçma olduğunu.''

 

O gün öldürülenler arasında Hemdanlı Abdurrahman bin Said b, Kays da vardı. Si'r bin Ebu Si'r, Şibamlı Ebu'z-Zübeyr, Hemdanlı Şibam ve bir başka kişi O'nu öldürdüklerini ileri sürdüler. Abdurrahman'ın oğlu, Şibamlı Ebu'z-Zübeyr'e: "Sen kavminin efendisi ve benim babam olan Abdurrahman'ı nasıl öldürürsün?" diye sorunca, Ebu'z-Zübeyr O'na şu mealdeki ayeti okudu: ''Sen Allah'a ve ahiret gününe iman eden bir topluluğun Allah ve Resulü ile sınır mücadelesi yapanlara sevgi beslediklerini göremezsin.'' (Mücadele suresi, 22).

 

Vak'a bittiğinde Muhtar'ın taraftarlarından yedi yüz seksen kişi öldürülmüş bulunuyordu. Öldürülenlerin çoğunluğu Yemenlilerdendi. Olay 66 yılının Zilhicce ayının bitmesine altı gün kala (21 Temmuz 686) olmuştu.

 

Halkın ileri gelenleri Küfe'den çıkıp Basra'ya girdiler, böylece Muhtar, Hz. Hüseyin'in katilleri ile başbaşa kalmış oldu. Muhtar şöyle dedi: "Hüseyin'in katillerini hayatta bırakmak bizim dinimizde yoktur. Şayet onlar ben dünyada iken hayatta kalacak olursa, Muhammed (s.a.v.)'in soyuna yardımcı olduğumu nasıl söyleyebilirim? O zaman ben beni adlandırdıkları gibi yalancının teki olurum. Ben Allah'ın yardımını alıp onlara karşı çıkacağım. Onların isimlerini teker teker söyleyiniz bana, daha sonra onları öldürünceye kadar takip ediniz. Yeryüzünü onlardan temizlemediğim sürece ne yemek yiyebilirim, ne de bir şey içebilirim."

Bunun üzerine ona Cüheyneli Abdullah bin Esid, Malik bin Beşir el-Beddi ile Muharibli Hamel bin Malik'in isimlerini söylediler. Muhtar onların arkasından elçi göndererek ta Kadisiyye'den huzuruna getirtti. Onları görünce: "Ey Allah'ın ve Resulü'nün düşmanları! Ali'nin oğlu Hüseyin nerede? Haydi, bana Hüseyin'i geri veriniz. Sizler kendilerine salat ve selam getirmekle emrolunduğunuz kimseleri öldürdünüz." dedi. O'na şöyle cevap verdiler: "Allah sana merhamet buyursun. Bizler istemeyerek onlarla birlikte gönderildik. Şimdi bizim hayatımızı bağışla ve bize dokunma." Muhtar onların bu dileklerine şöyle karşılık verdi: "Peki, sizler ne diye Peygamberinizin kızının oğlu olan Hüseyin'in hayatını bağışlamadınız ve O'na su bile vermediniz?"

 

Sonra Hz. Hüseyin'in üstlüğünü almış bulunan Malik bin Beşir el-Beddi'nin ellerinin ve ayaklarının kesilmesini emretti. Adam da ölünceye kadar çırpınıp durdu. Diğerlerini ise öldürttü. Ziyad bin Malik ed-Dubai, İmran bin Halid el-Kuşeyri, Bedileli Abdurrahman bin Ebi Huşkare ile Havlanlı Abdullah bin Kays'ın da huzuruna getirilmelerini emretti. Onları görünce şöyle dedi: "Ey salihleri öldürenler, ey cennet gençlerinin efendisinin katilleri! Allah bugün sizin cezanızı vermiş bulunuyor. Susam otlarını aldığınız gün sizin için çok uğursuzmuş. "

 

Bunlar Hz. Hüseyin ile birlikte bulunan susamları da talan etmişlerdi.

Daha sonra Muhtar'ın emriyle hepsi öldürüldü.

 

Ayrıca Salhat'ın iki oğlu olan Abdullah ile Abdurrahman, Hemdanlı A'şa'nın amcasının oğlu olan Abdullah bin Vehb bin Amr da huzuruna getirildi, onların da öldürülmesini emretti ve bu emir üzerine onlar da öldürüldüler. Bundan başka huzuruna Cüheyneli Osman bin Halid bin Esid ed-Duhmanı, Kanisli Ebu Esma Bişr bin Şumayt getirildi. Bu ikisi Abdurrahman bin Akil'in öldürülmesinde ve üzerindeki eşyaların alınmasında ortak hareket etmişlerdi. Her ikisinin de boyunları vuruldu ve ateşte yakıldılar.

 

Daha sonra Hz. Hüseyin'in başını almış bulunan Haveli bin Yezid elAsbahi'nin peşine adam salmış, Haveli de tuvaletin kanalına gizlenmişti. Muhtar'ın gönderdiği adamlar O'nu aramak için evine girdiklerinde, adı ''Malik'in kızı Ayuf'' olan hanımı dışarı çıktı. Hanımı Hz. Hüseyin'in başını eve getirdiğinden beri O'na düşmanlık ediyordu. Gelenlere: "Ne istiyorsunuz?" diye sorunca onlar: "Kocan nerede?" diye sordular. Kadın eliyle bulunduğu yeri işaret ederek: "Bilmiyorum?" diye cevap verdi. Bunun üzerine Haveli'nin bulunduğu yere girdiler ve O'nu başına bir zembil geçirmiş olarak gördüler. Oradan çıkarttılar ve hemen ailesinin yanında öldürüp yaktılar.

 

BİR SONRAKİ SAYFA İLE DEVAM ETMEK İÇİN AŞAĞIDAKİ İSME TIKLA

 

AMR BİN SA'AD İLE Hz. HÜSEYİN'İN KATLİNE KATILAN DİĞER KİŞİLERİN ÖLDÜRÜLMELERİ