İBNÜ’L-ESİR el-Kamil fi’t-Tarih |
|
MUHTAR'IN Hz.
HÜSEYİN'İN KATİLLERİNİ ÖLDÜRMESİ
HİCRİ
66.YIL
Bu
yıl içerisinde Muhtar Kufe'de bulunan Hz. Hüseyin'in katilleri üzerine gitti. Bunun
sebebi şuydu: Mervan bin Hakem Şam bölgesini idaresi altına alınca, iki ordu
gönderdiğinden, bunların birisinin Hubeyş bin Delece el-Kayni komutasında olmak
üzere Hicaz'a gittiğinden, onun durumundan ve öldürülmesinden söz etmiştik.
İkinci orduyu da Ubeydullah bin Ziyad komutasında Irak'a göndermişti.
Ubeydullah ile Tevvabin arasındaki durumlardan da önceden söz etmiş
bulunuyoruz. Mervan bin Hakem ayrıca İbn Ziyad'a galip geleceği bölgeleri
vermiş ve O'na Kufe'yi üç gün süreyle talan etmesini emretmişti. Ancak İbn
Ziyad, Cezire'de bir süre kalmak zorunda kaldı, çünkü orada Zufer bin Haris
başkanlığında Kaya Aylanlılar bulunuyordu ve bunlar İbn ezZübeyr'e itaat
etmekte idiler. Bu bakımdan Ubeydullah bin Ziyad bir seneye yakın bir süre
onlarla uğraşmış ve Irak'a gidememişti.
Mervan
vefat ettikten sonra O'nun yerine oğlu Abdülmelik geçti. Abdülmelik de aynı
şekilde İbn Ziyad'a babasının verdiği valiliği vermiş ve elini çabuk tutmasını
istemişti.
İbn
Ziyad, Zufer'e ve O'nunla birlikte bulunan Kayslılara karşı bir şey
yapamadığını görünce Musul üzerine gitti. Musul Valisi olan Abdurrahman bin
Said Muhtar'a mektup yazarak İbn Ziyad'ın Musul topraklarına girdiğini ve
Musul'dan sapıp Tekrit'e doğru yol aldığını bildirdi. Bu mektup üzerine Muhtar,
Esedli Yezid bin Enes'i çağırdı ve O'na Musul'a gidip, en yakın yerine
karargahını kurarak askerlerini gönde-rinceye kadar orada kalmasını emretti.
Yezid Muhtar'a şunları söyledi: "Bunun yerine sen benim üç bin atlı
seçmeme müsaade et, göndereceğin askerleri de gönderme. Ben şayet askere
ihtiyaç duyacak olursam sana mektup yazar, isterim." Muhtar O'nun bu
teklifıni kabul etti. Yezid de üç bin kişi seçip Küfe'den yola çıktı. Muhtar ve
halk uğurlamak için O'nunla birlikte şehrin dışına çıktılar. Uğurlarken Muhtar
Yezid'e şu tavsiyede bulundu: "Düşmanın ile karşılaşacak olursan onlara
göz açıp kapayacak kadar bile süre tanıma, fırsat bulur bulmaz hiç gecikme. Her
gün mutlaka senden haber alayım; askere, yardıma ihtiyacın olursa bana mektup
yaz. Bununla birlikte ben sana istemesen bile yardım göndereceğim, çünkü bu
senin gücüne güç katar, düşmanını da daha bir korkutur. "
Herkes
Yezid'e esenlikle gidip gelmesi için duada bulundu, Yezid de onlara şöyle dedi:
"Allah'tan bana şehitliği nasip etmesini isteyiniz. Allah'a yemin ederim,
zafer kazanamasam bile şehitliği kaçırmayacağım."
Muhtar,
Abdurrahman bin Said'e "Yezid'i bölge ile başbaşa bırak ve aradan
çekiL." diye mektup yazdı. Yezid de önce Medain'e, daha sonra oradan Cuha
ile Musul topraklarından Razanat'a gitti ve Bateli denilen yerde konakladı.
İbn
Ziyad Yezid'in geliş haberini alınca şöyle dedi: "Her bin kişiye karşılık
iki bin kişi göndereceğim." Rabia bin Muharik el-Ganevi'yi üç bin kişi ile
Has'amlı Abdullah bin Cemele'yi üç bin kişi ile gönderdi. Rabia, Abdullah'tan
bir gün önce yola çıktı ve Bateli'de Yezid bin Enes'in karşısında yer aldı.
Yezid bin Enes aşırı hasta olduğundan adamlarının yardımıyla bir eşeğin
üzerinde ancak durabiliyordu. Arkadaşlarının önünde durdu, onlara savaş düzeni
verdikten sonra savaşa teşvik etti ve şunları söyledi: "Ben ölecek
olursam, komutanınız Esedli Verka bin Azib, O ölürse Uzerli Abdullah bin Damra,
O da ölürse Hanifeli Si'r bin Ebi Si'r olacaktır." Daha sonra sağ kanadına
Abdullah'ı, sol kanadına da Si'r'i tayin etti. Atlıların başına ise Verka'yı
tayin ederken, kendisi bineğinden indi. Piyadelerin arasında O'na bir taht
yapıldı. Tahta oturdu ve beraberindekilere şunları söyledi: "Arzu
ederseniz komutanınızı savununuz, etmezseniz O'nu bırakıp kaçınız."
Böylelikle onlara ne yapacaklarını emirle bildiriyor, zaman zaman bayılıyor,
sonra tekrar ayılıyordu.
Arefe
günü sabahı tan yeri ağarınca çarpışmağa başladılar ve kuşluk vaktine kadar
şiddetle devam ettiler. Şam halkı bozguna uğradı ve karargahları ele geçirildi.
Yezid'in arkadaşları Rabia bin Muharik'in yanına kadar vardılar.
Rabia'nın
arkadaşları ise etrafından dağılmış bulunuyordu. Rabia arkadaşlarına şöyle
seslendi: "Ey Hakk'ın dostları, ben Muharik'in oğluyum. Sizler şu kaçkın
kölelerle, İslam'ı terk edenlerle, İslam'dan çıkanlarla savaşıyorsunuz."
Bu sözleri işiten bir grup gelip etrafında toplandılar, onunla birlikte bir
daha savaşa koyuldular. çarpışma kızıştı, fakat daha sonra Şam halkı bir daha
bozguna uğradı ve Rabia bin Muharik de öldürüldü. O'nu Esedli Abdullah bin
Verka ile Uzerli Abdullah bin Damra öldürdüler. Bozguna uğrayıp kaçanlar, fazla
bir yol almadan Abdullah bin Cemele üç bin askeriyle birlikte onların
karşılarına çıktı, kaçmış olanları yanına alıp geri çevirdi.
Yezid,
Bateli de inip konakladı ve gecelerini nöbetleşerek geçirdiler.
Kurban
bayramının sabahı olunca savaşmağa koyuldular. Yine şiddetli bir çarpışma oldu.
Daha sonra savaşı bırakarak öğle namazını kıldılar, sonra tekrar savaşmağa
başladılar. Şam halkı yenilgiye uğradı, İbn Cemele'yi bir grup kişi ile
birlikte bırakıp kaçtılar. O ise yanındakilerle birlikte şiddetli bir şekilde
çarpıştı. Has'amlı Abdullah bin Karad bir hamle yaparak O'nu öldürdü. Küfe
halkı onların karargahlarını ele geçirdi, onlardan çok sayıda kişi öldürüldü ve
üç yüz kişi de esir alındı. Yezid bin Enes alınan esirlerin öldürülmesini
kendisi son nefeslerini vermekte iken emretti. Bunun üzerine bu esirler de
öldürüldü. Kendisi de akşamüzeri öldü. Arkadaşları O'nu defnettiler ve ne
yapacaklarını şaşırdılar.
Yezid
kendisinden sonra yerine geçmek üzere Esedli Verka bin Azib'i tayin etmiş
olduğundan Verka O'nun namazını kıldırdıktan sonra arkadaşlarına şöyle dedi:
"Görüşünüz nedir? Haber aldığıma göre İbn Ziyad, seksen bin kişi ile
üzerinize geliyor. Ben de sizden bir kişiyim, bana fikir veriniz. Ben Şamlılara
karşı bu durumda güç yetirebileceğimizi zannetmiyorum. Şu anda Yezid'in ölmüş
ve yanımızdan bazı kimselerin dağılmış olduğunu görüyorum. Bugün
kendiliğimizden çekip gidecek olursak komutanları öldüğü için geri döndüler
diyecekler ve bizden korkmağa devam edeceklerdir. Şayet bugün onlarla
karşılaşacak olursak, kendimizi tehlikeye atmış oluruz. Bizleri bugün bozguna
uğratırlarsa da bizim dün onları uğrattığımız bozgunun faydası kalmaz."
Etrafında bulunanlar kendisine: "Çok güzel bir görüşün var" dediler
ve geri dönüp gittiler.
Muhtar
ile Küfe halkı bunu haber alınca herkes Muhtar'ın yanına giderek:
"Gerçekten Yezid öldürüldü mü?" diye sordu. Onlar Yezid'in
öldürüldüğünü kabul etmek istemediler. Muhtar, İbrahim bin Eşter'i çağırıp yedi
bin kişilik bir ordunun başına geçirdi ve şöyle dedi: "Hemen yola koyul.
Yezid bin Enes'in ordusunu gördüğün yerde komutayı al onları geri döndür ve
yanına alıp İbn Ziyad ve arkadaşlarıyla karşılaşıncaya ve onlarla çarpışıncaya
kadar yoluna devam et. "
İbrahim
yola koyuldu ve ''Hamraam A'yun'' denilen yerde karargah kurup yoluna devam
etti. İbrahim yola koyulduktan sonra Kufe'nin ileri gelenleri Şebes bin
Rib'i'nin yanında toplandılar ve şöyle dediler: "Allah'a yemin ederiz,
Muhtar biz razı olmaksızın başımıza geçip başkan oldu. O bizim azatlılarımızı
kendisine yaklaştırarak onları atlara bindirdi ve ganimetlerimizi onlara
verdi." Şebes onların en yaşlıları olup hem cahiliye devrinde yaşamış, hem
de İslam devrinin başlamasını görmüştü. Onlara: "O'nunla gidip görüşünceye
kadar bana müsaade ediniz." diye karşılık verdi.
Şebes
Muhtar'ın yanına gidip ileri gelenlerin hoşuna gitmeyen ne varsa tek tek O'na
söyledi. Ne söylediyse kendisine o konuda Muhtar şu teminatı verdi: "Ben
bu konuda da onları razı edeceğim ve onların hoşuna gideni yapacağım."
Şebes ayrıca O'na Arap olmayanların durumunu anlattı onların ganimete
ortaklıklarından da söz etti. Muhtar bu konuda da şöyle dedi: "Peki, ben sizin
azatlılarınızı bırakıp da ganimetinizi yalnız size verecek olursam benimle
birlikte olup Ümeyyeoğulları'na ve İbn ez-Zübeyr'e karşı savaşır, bu konuda
Allah adına vereceğiniz ahit ve sözlere bağlı kalacağınıza, beni bu bakımdan
tatmin edeceğinize dair yeminler verebilecek misiniz?" Şebes O'na şöyle
cevap verdi: "Arkadaşlarımın yanına gideyim ve onlara bunu da
söyleyeyim." Şebes arkadaşlarının yanına gitti, fakat Muhtar'ın yanına
geri dönmedi. Görüş birliğiyle Muhtar ile savaşmağa karar verdiler.
Şebes
bin Rib'i, Muhammed bin Eş'as, Abdurrahman bin Said bin Kays ve Şemir bir araya
gelerek, Has'amlı Ka'ab bin Ebi Ka'ab'ın yanına giderek bu konuda konuştular. O
da onların teklifini kabul etti. O'nun yanından çıkıp, Ezdli Abdurrahman bin
Mihnef'in yanına vardılar. O'nu da kendilerine katılmaya davet edince onlara
şöyle dedi; "Eğer sözümü dinlerseniz, Muhtar'a karşı çıkmayınız!"
Kendisine: "Neden?" diye sorulunca da şöyle dedi: "Ben
bölünmenizden ve ayrılığa düşmenizden korkuyorum. Zaten en kahramanlarınız, en
güzel ata binenleriniz, filan ve filan gibi kimseler bu adamla birliktedir.
Diğer taraftan köleleriniz ve azatlılarınız da bu adamla beraberdir. Bunlar ise
söz birliği halindedirler. Azatlılarınız ise size karşı düşmanımızdan daha bir
kinlidirler. Bu bakımdan bunlar size karşı Arapların kahramanlığıyla ve
Acemlerin düşmanlık duygularıyla savaşacaklardır. Şayet kısa bir süre
beklerseniz Şam veya Basra halkının gelişiyle öyle bir işe kalkışmanıza gerek
kalmayacaktır. Böylelikle sizler başkaları vasıtasıyla O'nun hakkından gelmiş
ve kendi kendinizi de parçalamamış olursunuz." O'na şu cevabı verdiler:
"Allah adına sana şunu söylüyoruz, bize muhalefet etme, bizim etrafında
birleşmiş olduğumuz görüşümüzü bozma." Bunun üzerine O da: "Ben
sizden bir kişiyim, arzu ederseniz O'na karşı çıkabilirsiniz." dedi.
İbrahim
bin Eşterin yola koyulmasından sonra Muhtar'a karşı çıktılar.
Her
başkan bir tepeye çıktı. Muhtar onların çıkışlarını haber alınca birisiyle alelacele
İbrahim bin Eşter'e haber gönderdi. Bu kişi Sabat'ta O'na yetişti ve çabucak
geri dönmesini bildirdi. Muhtar bu arada da onlara şöyle haber gönderdi:
"İstediğinizi bana bildiriniz, ben nasıl arzu ediyorsanız onu öylece
yapacağım." O'na şöyle dediler: "Bizi bırakıp gitmeni istiyoruz. Sen
İbnu'l-Hanefiyye'nin seni gönderdiğini yalan yere iddia ettin. Gerçekten o seni
göndermiş değildir." Muhtar buna: "O halde siz O'na bir heyet
gönderin, ben de bir heyet göndereceğim. Sonra bu konu ayan beyan belli oluncaya
kadar bekleyin." teklifi ile karşılık verdi. Bununla İbrahim bin Ester
geri dönünceye kadar zaman kazanmak istiyordu. Aynı zamanda Muhtar
arkadaşlarına emir vererek hiç bir saldırıda bulunmamalarını söyledi. Küfe
halkı şehre giren bütün yol ağızlarını tutmuş olduklarından çok az bir şey
dışında onlara hiç bir şey ulaşamıyordu. Abdullah bin Sebi meydana çıkınca
Şakiroğulları O'nunla çetin bir şekilde çarpıştılar. Daha sonra Cuşemli Ukbe
bin Tarİk gelip onlarla çarpıştı ve kısa bir süre sonra Abdullah'ı ellerinden
kurtarabildi. Daha sonra Ukbe Şemir'le birlikte yanında Kays Aylanlılar da
olduğu halde ve Abdullah bin Sebi de Yemenlilerle birlikte Sebi' Tepesi'ne
gittiler.
Muhtar'ın
elçisi yola koyulup aynı günün akşamı İbn Eşter'e ulaşınca İbn Eşter o akşam
geri döndü ve karanlığın bastığı yerde konaklayıp, arkadaşlarıyla birlikte
akşam yemeğini yedi. Kısa bir süre atlarını da dinlendirdikten sonra bütün gece
ve ertesi gün ikindi vaktine kadar yollarına devam ettiler. O gece
arkadaşlarının kuvvetli olanlarıyla birlikte mescitte kaldı. Yemen halkı Sebi'
Tepesi'nde toplandığı sırada namaz vakti girdi. Yemenlilerin her bir başkanı
diğerinin önüne geçip onun namaz kıldırmasını hoş karşılamadığından Abdurrahman
bin Mihnef: "İşte bu ihtilafın başlangıcıdır. Haydi, öne hepinizin hoşnut
olduğu, Kur'an'ı okuyanların efendisi olan Rifa'a bin Şeddad el-Beceli'yi
geçiriniz." diye teklifte bulundu. Onlar da O'nun bu teklifine göre
hareket ettiler Rifa'a çarpışmalar başlayıncaya kadar onlara namaz kıldırmağa devam
etti.
Daha
sonra Muhtar taraftarlarına çarşıda savaş düzeni verdi. Çünkü o sırada çarşıda
henüz hiç bir bina bulunmuyordu. İbn el-Eşter, Muhtar'ın emriyle Mudar üzerine
gitti. Mudarlıların başında Şebes bin Rib'i ile Muhammed bin Umeyr bin Utarid
bulunuyordu ve bunlar Künase'de kalmaktaydılar. Muhtar Yemenliler üzerine
gönderme si halinde pek fazla kimse öldürmeğe kıyamayacağından İbrahim'i
onların üzerine göndermedi. Bu bakımdan Muhtar'ın kendisi Sebi' Tepesi'ndeki
Yemen halkına doğru yürüdü. Amr bin Said'in evinin yakınında durup önünden
Becileli Ahmer bin Şumayt ile Şakirli Abdullah bin Kamil'i gönderdi ve onların
her birisine kendilerine tayin ettiği bir yoldan gitmelerini emretti. Bu
yolların her birisi de Sebi' Tepesi'ne çıkıyordu. Ayrıca gizlice onlara
Şibamlıların kendisine haber gönderdiklerini ve bunların Yemenlileri arkadan
çevireceklerini söylediklerini bildirdi. Her ikisi de Muhtar'ın emrettiği
şekilde yola koyuldular.
Yemenliler
kendilerine karşı Ahmer ile Abdullah'ın gelmekte olduklarını haber alınca ikiye
ayrıldılar ve görülmemiş bir şekilde, büyük bir şiddetle çarpıştılar. Sonunda
Ahmer bin Şumayt ile İbn Kamil'in arkadaşları bozguna uğrayıp kaçıştılar ve
Muhtar'ın bulunduğu yere kadar geldiler. Muhtar: "Ne oluyorsunuz?"
diye sorunca, şu cevabı verdiler: "Yenilmiş bulunuyoruz; Ahmer bin Şumayt
ve yanındaki bir arkadaşı atlarından indiler." İbn Kamil taraftarları ise:
"Biz de İbn Kamil'in ne yaptığını bilmiyoruz." diye karşılık
verdiler.
Muhtar
onları alıp Ebu Abdullah el-Cedeli'nin evine varıncaya kadar yoluna devam etti.
Burada durdu ve Has'amlı Abdullah bin Kurad'ı dört yüz kişi ile birlikte İbn
Kamil'in yanına göndererek şöyle dedi: "İbn Kamil ölmüş ise O'nun yerine
geç ve onlarla çarpış, hayatta ise yanındaki askerlerden üç yüzünü O'na bırak,
öbür yüzünü sen yanına al ve es-Sebi' Tepesi'ne git. Bunların üzerine Hammam
Katan tarafından yaklaş."
Abdullah
bin Kurad savaş yerine vardığında İbn Kamil'in kendisiyle birlikte sabredip
dayanan arkadaşlarıyla Yemenlilere karşı savaşmakta olduğunu gördü. Bu bakımdan
Abdullah yanına üç yüz kişi bıraktı ve geriye kalan yüz kişi ile birlikte
Abdu'l-Kays mescidine gitti. Arkadaşlarına da şöyle dedi: "Ben bu gün
Muhtar'ın üstün gelmesini istiyorum, bununla birlikte aşiretimin ileri
gelenlerinin ölmesinden de hoşnut olamam. Allah'a yemin ederim, benim için
ölmek onların benim ellerimle ölmelerinden daha iyidir. Ancak durunuz, çünkü
ben Şibamlıların bunların arka taraflarından geleceklerini işitmiş bulunuyorum.
Olur ki onlar bu işi yaparlar ve bizler de böyle bir işe bulaşmamış oluruz.
"
Yanında
bulunan askerler O'nun bu teklifIni kabul edince O da Abdu'lKays mescidinin
yakınında gecesini geçirdi.
Muhtar,
Nehdli kahraman Malik bin Amr ile yine Nehdli Abdullah bin
Şerik'i
dört yüz kişi ile birlikte Ahmer bin Şumayt'ın yanına göndermiş, bu dört yüz
kişi Ahmer'in yanına vardıklarında düşmanların O'na galip geldiklerini ve çok
kalabalık olduklarını görmüşler, çarpışma daha şiddetli ve çetin bir hal
almıştı.
İbn
el-Eşter'e gelince, O Mudarlılar üzerine gitmiş ve Şebes bin Rib'i ile birlikte
bulunanlarla karşılaşmıştı. İbrahim onlara şöyle dedi: "Yazıklar olsun
size! Haydi, bırakıp gidiniz, ben ellerimin Mudarlılardan herhangi birisinin
kanına girmesini istemiyorum." Fakat onlar geri gitmeyip İbrahim'le çarpıştılar.
İbrahim onları bozguna uğrattı. Abslı Hassan bin Faid yaralandı, ailesinin
yanına götürüldü ve orada öldü. Hassan, Şebes ile beraber bulunuyordu. Muhtar'a
Mudarlıların bozguna uğradığı müjdesi gelince Amber bin Şumayt ile İbn Kamil'e
haber gönderip onlara da bu zaferin müjdesini iletti. Bu onları daha bir
güçlendirmiş oldu.
Şibamlılar
da başlarına Ebu'l-Kalus'u geçirmiş olarak Yemenlilere arkadan hücum etmek
amacıyla bir araya gelince birbirlerine şöyle dediler:
"Sizler
bütün bu gayretlerinizi Mudarlılarla Rabialılar üzerine teksif etmiş olsaydınız
daha isabetli bir iş yapmış olurdunuz. Ebu'l-Kalus susuyordu. O'na:
"Ne
dersin?" diye sorduklarında: "Yüce Allah, ''Kafirlerden sizlere yakın
olanlarla çarpışınız.'' (Tevbe suresi, 123) diye buyuruyor" cevabını
verdi.
Bu
cevap üzerine O'nunla birlikte Yemenlilere doğru yürüdüler. Tepeye
çıktıklarında yolun ağzında Şakirli A'sur ile karşılaştılar. O'nu öldürdüler
ve:
"Ey
Hüseyin'in intikamcıları" diye seslendiler. Bu sesi Hemdanlı Yezid bin
Umeyr bin Zli Murran işitince: "Ey Osman'ın intikamcıları," diye
seslendi. Rifa'a bin Şeddad bunu duyunca şöyle söyledi: "Osman'dan bize
ne! Ben Osman'ın kanını isteyen bir kavimle birlikte çarpışmam." Kavminden
bazı kişiler O'na şöyle dedi: "Bizi buraya sen getirdin ve biz sana itaat
ettik. Şimdi kavmimizin kılıçlarla biçildiğini görünce: "Gidin ve onları
bırakın" diyorsunuz." Bunun üzerine Rifa'a onların üzerine gidip, şu
beyitleri, söylemeye başladı:
''Ben
Ali 'nin dini üzere Şeddadoğluyum, Değilim dostu Erva 'nzn oğlu Osman'ın Bu gün
kavurup duracağım, Savaş ateşiyle kavrulanları.'' ve ölünceye kadar çarpıştı.
Rifa'a,
Muhtar ile birlikte bulunuyordu. O'nun yalan söylediğini görünce gafil avlayıp
öldürmek istedi, fakat yapamadı. Bu konuda şöyle dedi:
"Beni
bu işi yapmaktan Peygamber (S.A.V.)'ın şu buyruğu alıyordu: ''Bir adam bir
başkasından kendi kanı hakkında emin olup da onu öldürecek olursa ben o kişiden
uzağım.''"
Ancak
sözünü ettiğimiz günde Rifa'a Kufelilerle birlikte savaşmasına rağmen Yezid bin
Umeyr'in: "Ey Osman'ın intikamcıları!" diye seslendiğini işitince
Küfelileri bırakıp tekrar Muhtar ile birlikte savaşmağa döndü ve öldürülünceye
kadar savaşmasına devam etti. Aynı çarpışmalarda Yezid bin Umeyr bin Zli Murran
ve Cermli Nu'man bin Suhban da öldürüldü. Nu'man oldukça abid birisi idi. Yine
bu günde Furat bin Zahr bin Kays öldürülmüş, babası Zahr ile Abdullah bin Said
bin Kays ve Ömer bin Mihnef yaralanmıştı. Abdurrahman bin Mihnef çarpışmış, sonunda
yaralanmış, savaşçılar O'nu ellerinin üstünde taşıdıkları halde hiç bir şeyin
farkına varmamıştı. Ezdlilerden bir grup kişi O' nun etrafını sararak
çarpışmıştı. Diğer taraftan Yemenliler çok kötü bir yenilgiye uğradılar.
Vadillere mensup ailelerden beş yüz esir alındı, elleri kolları bağlı olarak
Muhtar'ın yanına getirildiler. Muhtar bunların huzuruna getirilerek kendisine
takdim edilmelerini istedi ve: "Onlardan Hüseyin'in katlinde bulunanları
araştırın ve bana bildirin." diye emir verdi. Böylelikle Hz. Hüseyin'in
öldürülmesine katılmış bulunan herkes öldürüldü. Aralarından öldürülenlerin
sayısı iki yüz kırk sekiz kişiyi buldu. Ancak Muhtar'ın taraftarları
kendilerine eziyet vermiş olan herkesi öldürmeğe koyuldular.
Muhtar
bunu işitince geri kalan esirlerin tümünün serbest bırakılmasını emretti ve
kendisine karşı hiç bir düşmanın yanında yer almayacaklarına ve ne kendisine ne
de taraftarlarına hiç bir kötülük yapmağa kalkışmayacaklarına dair yemin ve
sözler aldı. Diğer taraftan Muhtar'ın tellalı şöyle seslendi: "Muhammed
(S.A.V.)'in soyundan gelenlerin kanına iştirak etmiş olanların dışında kapısını
kapatan herkes emniyettedir."
Zebidli
Amr bin Haccac, Hz. Hüseyin'in öldürülmesi olayına katılmış olanlardandı. Bu
bakımdan bineğine atlayıp, Vaklsa yoluna koyuldu. Daha sonra O'ndan hiç bir
haber alınamadı. Denildiğine göre Muhtar'ın arkadaşları O'nu susuzluktan yere
düşmüş olarak buldular, kafasını kesip yanlarında götürdüler.
Furat
bin Zahr bin Kays öldürülünce Halife bin Abdullah'ın kızı ve Hz. Hüseyin'in
hanımı olan Aişe el-Cu'fiyye, Muhtar'a haber gönderip, başını gömmek için ondan
izin istedi. Muhtar O'na istediği izni verdi, O da Furat'ın, kafasını alıp
gömdü.
Muhtar,
adı Zerba olan bir kölesini Şemir bin Zu-Cevşen'i ve arkadaşlarını takip etmek
üzere gönderdi. Kendisine yaklaştığında Şemir arkadaşlarına şöyle dedi:
"Etrafımdan uzaklaşınız, olur ki beni öldürmek ister." Arkadaşları
Şemir'den uzaklaşınca gerçekten Zerba arkadaşlarını bırakıp Şemir'e yöneldi.
Daha sonra Şemir O'na bir hamle yapıp öldürdü. Şemir akşamleyin, Satidema
denilen yerde konaklayıncaya kadar yoluna devam etti. Daha sonra adı
el-Keltaniyye olan nehir kıyısındaki bir tepenin yamacında bulunan bir kasabaya
gidip yerleşti. Sonra bu kasabanın halkına haber gönderip oradan İslam'a
girmemiş bir hizmetçi aldı. Onu dövdükten sonra şöyle dedi: "Al bu
mektubumu Mus'ab bin ez-Zübeyr'e götür!" Bu hizmetçi yola koyuldu. Sonunda
Muhtar'ın arkadaşı olan Ebu Amra'nın bulunduğu kasabaya girdi.
Muhtar,
Ebu Amra'yı bu kasabaya kendisiyle Basra halkı arasında bir silahlı kuvvet
olmak üzere göndermişti. Bu hizmetçiyi varmış olduğu bu kasabada yine aynı
şekilde kendisi gibi bir başka hizmetçi karşıladı. Gelen hizmetçi öbürüne
Şemir'den gördüklerini anlattı. Onunla bu şekilde konuşmakta iken Ebu Amra'nın
arkadaşlarından ve adı Abdurrahman bin Ebi'l-Kenud olan bir kişi mektubu gördü
ve üzerinde "Mus'ab bin ez-Zübeyr'e Şemir'den" şeklindeki adresi
okuyunca hizmetçiye: "Şemir nerededir?" diye sordu. Hizmetçi ona
nerede olduğunu söyleyince Şemir ile kendi aralarında ancak üç fersahlık bir
mesafe olduğunu anladılar. Şemir'in üzerine yürümeğe koyuldular. Arkadaşları
Şemir'e: "Bizi alıp şu kasabadan götürsen ... Bizler burada
korkuyoruz." demişler, Şemir ise onlara: "Bütün bu korkunuz o yalancı
heriften midir? Allah'a yemin ediyorum, üç gün süre ile buradan ayrılmayacağım.
Allah sizin kalbinizi O'nun korkusuyla dolup taşırmış bulunuyor." diye
cevap vermişti. Uyumaya çekildiklerinde, ansızın nal seslerini işittiler, kendi
kendilerine: "Bu atların sesidir." diye düşündüler. Ses, gittikçe
arttı. Arkadaşları davranıp kalkmak istediler, ancak gelen atlıların tepeye
yaklaşmış olduklarını gördüler. Bunlar tekbir getirip çevrelerini sardılar.
Bunun üzerine arkadaşları kaçtılar ve atlarını da bıraktılar, Şemir göbekten
altım bir çul ile örtmüştü. Vücudunda alaca hastalığı vardı. Üst tarafında bu
hastalığın beyazlığı onlara görünüyor, öte yandan O elindeki mızrakla onlara
vuruyordu. Çünkü Şemir elbisesini giyecek, silahını kuşanacak vakit bulamamış,
arkadaşları da O'nu bırakıp gitmişlerdi. Şemir'den uzaklaştıklarında tekbir
sesi ve birisinin şöyle demekte olduğunu işittiler: "Pis herif
öldürüldü." O'nu Ebu'l-Kenud öldürmüştü. Ebu'l-Kenud aynı zamanda Müslüman
olmayan hizmetçi ile mektubu görmüş kişidir.
Şemir'in
cesedi köpeklere atıldı.
Olayda
bulunmuş olanlardan birisi şöyle anlatır: Bizimle elindeki mızrakla
çarpıştıktan sonra onu bıraktı, eline kılıç aldı ve bu kılıçla bizimle
çarpışmağa başladı. Çarpışırken de Recez veznindeki şu mısraları söylüyordu:
''Bir
ormanın kahraman bir aslanını uyandırdınız, Asık yüzlüdür, suratı zaten beli
kırıyor. Bir gün olsun bir düşmandan kaçmadı, Hep böyledir o, savaşır ve
öldürür, Aralıksız vurur onlara ve ne olduğunu gösterir.''
Muhtar,
es-Sebi' Tepesi'ne yanında esir aldığı Barikli Süraka bin Mirdas olduğu halde
gelir. Süraka şiir olarak şöyle seslenir:
''Serbest
bırak bugün beni, Ey vadilere, şehirlere konanların hayırlısı, Ve ey çağrıları
kabul eden, selam verip secde edenlerin hayırlısı. ''
Muhtar
O'nu hapse gönderdi. Ertesi gün yanına çağırınca Süraka gelirken bir taraftan
da şu beyitleri söylüyordu:
''Ebu
İshak'a haber götür bizden, Karşı çıkışımız aleyhimize oldu diye. İsyan ettik,
"Karşımızdakiler zayıftır" deyip, Fakat bu çıkışımız azgınlık ve ölüm
oldu. Öldürücü darbeler aldık onlardan, Ve isabetli mızrakları geri çevirdi
bizi. Sen her gün düşmanına muzaffer oldun, Hüseyin 'in intikamını isteyen her
birlikle, Muhammed'in Bedir'de muzaffer oluşu gibi, Ve Huneyn 'deki o büyük gün
gibi. Adil ol mülkü elde edersen, Bizler gibi olma, çünkü biz haksızlık ederiz,
zulüm ederiz. Tövbemi kabul et benim, Bana böyle bir borç verirsen müteşekkir
olurum.''
Taberi
der ki: Süraka, Muhtar'ın yanına varınca şöyle dedi: "Allah emire
iyiliğini versin. Kendisinden başka hiç bir ilah bulunmayan Allah'a yemin
ederek söylüyorum ki, ben meleklerin ablak atların sırtında, gökle yer arasında
senin saflarında, seninle birlikte çarpıştıklarını gördüm. "
Bunu
işiten Muhtar O'na şöyle dedi: "O halde minbere çık ve insanlara bunu
bildir." Bunun üzerine Süraka minbere çıktı, onlara durumu haber verdikten
sonra aşağıya indi. Daha sonra Muhtar O'nu serbest bırakıp şöyle dedi:
"Ben
senin hiç bir şey görmediğini çok iyi biliyorum, fakat seni öldürmemi istedin.
Şimdi git ve beni bırak. İstediğin yere gidebilirsin, fakat etrafındaki
arkadaşlarımın fikirlerini bozma."
Bunun
üzerine Süraka Basra'ya gidip Mus'ab'ın yanına vardı ve şöyle söyledi: ''Benden
haber götür Ebu İshak'a, Parlak doru atlar gördüm diye. Ben sizin vahyinizi
inkar ettim Ve adadım ölünceye kadar sizinle savaşmayı. GörÜyor gözlerim sizin
göremediğinizi, İkimiz de iyi biliriz neyin saçma olduğunu.''
O
gün öldürülenler arasında Hemdanlı Abdurrahman bin Said b, Kays da vardı. Si'r
bin Ebu Si'r, Şibamlı Ebu'z-Zübeyr, Hemdanlı Şibam ve bir başka kişi O'nu
öldürdüklerini ileri sürdüler. Abdurrahman'ın oğlu, Şibamlı Ebu'z-Zübeyr'e:
"Sen kavminin efendisi ve benim babam olan Abdurrahman'ı nasıl
öldürürsün?" diye sorunca, Ebu'z-Zübeyr O'na şu mealdeki ayeti okudu: ''Sen
Allah'a ve ahiret gününe iman eden bir topluluğun Allah ve Resulü ile sınır
mücadelesi yapanlara sevgi beslediklerini göremezsin.'' (Mücadele suresi, 22).
Vak'a
bittiğinde Muhtar'ın taraftarlarından yedi yüz seksen kişi öldürülmüş
bulunuyordu. Öldürülenlerin çoğunluğu Yemenlilerdendi. Olay 66 yılının Zilhicce
ayının bitmesine altı gün kala (21 Temmuz 686) olmuştu.
Halkın
ileri gelenleri Küfe'den çıkıp Basra'ya girdiler, böylece Muhtar, Hz.
Hüseyin'in katilleri ile başbaşa kalmış oldu. Muhtar şöyle dedi: "Hüseyin'in
katillerini hayatta bırakmak bizim dinimizde yoktur. Şayet onlar ben dünyada
iken hayatta kalacak olursa, Muhammed (s.a.v.)'in soyuna yardımcı olduğumu
nasıl söyleyebilirim? O zaman ben beni adlandırdıkları gibi yalancının teki
olurum. Ben Allah'ın yardımını alıp onlara karşı çıkacağım. Onların isimlerini
teker teker söyleyiniz bana, daha sonra onları öldürünceye kadar takip ediniz.
Yeryüzünü onlardan temizlemediğim sürece ne yemek yiyebilirim, ne de bir şey
içebilirim."
Bunun
üzerine ona Cüheyneli Abdullah bin Esid, Malik bin Beşir el-Beddi ile Muharibli
Hamel bin Malik'in isimlerini söylediler. Muhtar onların arkasından elçi
göndererek ta Kadisiyye'den huzuruna getirtti. Onları görünce: "Ey
Allah'ın ve Resulü'nün düşmanları! Ali'nin oğlu Hüseyin nerede? Haydi, bana
Hüseyin'i geri veriniz. Sizler kendilerine salat ve selam getirmekle
emrolunduğunuz kimseleri öldürdünüz." dedi. O'na şöyle cevap verdiler:
"Allah sana merhamet buyursun. Bizler istemeyerek onlarla birlikte
gönderildik. Şimdi bizim hayatımızı bağışla ve bize dokunma." Muhtar
onların bu dileklerine şöyle karşılık verdi: "Peki, sizler ne diye
Peygamberinizin kızının oğlu olan Hüseyin'in hayatını bağışlamadınız ve O'na su
bile vermediniz?"
Sonra
Hz. Hüseyin'in üstlüğünü almış bulunan Malik bin Beşir el-Beddi'nin ellerinin
ve ayaklarının kesilmesini emretti. Adam da ölünceye kadar çırpınıp durdu.
Diğerlerini ise öldürttü. Ziyad bin Malik ed-Dubai, İmran bin Halid el-Kuşeyri,
Bedileli Abdurrahman bin Ebi Huşkare ile Havlanlı Abdullah bin Kays'ın da
huzuruna getirilmelerini emretti. Onları görünce şöyle dedi: "Ey salihleri
öldürenler, ey cennet gençlerinin efendisinin katilleri! Allah bugün sizin
cezanızı vermiş bulunuyor. Susam otlarını aldığınız gün sizin için çok
uğursuzmuş. "
Bunlar
Hz. Hüseyin ile birlikte bulunan susamları da talan etmişlerdi.
Daha
sonra Muhtar'ın emriyle hepsi öldürüldü.
Ayrıca
Salhat'ın iki oğlu olan Abdullah ile Abdurrahman, Hemdanlı A'şa'nın amcasının
oğlu olan Abdullah bin Vehb bin Amr da huzuruna getirildi, onların da
öldürülmesini emretti ve bu emir üzerine onlar da öldürüldüler. Bundan başka
huzuruna Cüheyneli Osman bin Halid bin Esid ed-Duhmanı, Kanisli Ebu Esma Bişr
bin Şumayt getirildi. Bu ikisi Abdurrahman bin Akil'in öldürülmesinde ve
üzerindeki eşyaların alınmasında ortak hareket etmişlerdi. Her ikisinin de
boyunları vuruldu ve ateşte yakıldılar.
Daha
sonra Hz. Hüseyin'in başını almış bulunan Haveli bin Yezid elAsbahi'nin peşine
adam salmış, Haveli de tuvaletin kanalına gizlenmişti. Muhtar'ın gönderdiği adamlar
O'nu aramak için evine girdiklerinde, adı ''Malik'in kızı Ayuf'' olan hanımı
dışarı çıktı. Hanımı Hz. Hüseyin'in başını eve getirdiğinden beri O'na
düşmanlık ediyordu. Gelenlere: "Ne istiyorsunuz?" diye sorunca onlar:
"Kocan nerede?" diye sordular. Kadın eliyle bulunduğu yeri işaret
ederek: "Bilmiyorum?" diye cevap verdi. Bunun üzerine Haveli'nin
bulunduğu yere girdiler ve O'nu başına bir zembil geçirmiş olarak gördüler.
Oradan çıkarttılar ve hemen ailesinin yanında öldürüp yaktılar.
BİR SONRAKİ SAYFA
İLE DEVAM ETMEK İÇİN AŞAĞIDAKİ İSME TIKLA
AMR BİN SA'AD
İLE Hz. HÜSEYİN'İN KATLİNE KATILAN DİĞER KİŞİLERİN ÖLDÜRÜLMELERİ