SÜNEN İBN-İ MACE

Bablar Konular Numaralar

MUKADDİME

<< 190 >>

DEVAM: 13. CEHMİYYE'NİN İNKAR ETTİĞİ ŞEYLERİN BEYANI BABI

 

حَدَّثنَا إِبْرَاهِيْمُ بْن الَمْنْذِرِ الْحِزَامِيُّ، وَيَحْيَى بْن حَبِيبِ بْن عَرَبِيٍّ. قَالاَ: حَدَّثنَا مُوسَى بْن إِبْرَاهِيْم بْن كَثِيرٍ اْلأَنْصَارِيُّ الْحِزَامِيُّ. قَالَ: سَمِعْت طَلْحَةَ بْن خِرَاشٍ، قَالَ: سَمِعْت جَابِرَ ابْن عَبْد اللَّه يَقُولُ:

 - لَمْا قُتِلَ عَبْد اللَّه بْن عَمْرِو بْن حَرَامٍ، يَوْمَ أُحُدٍ، لَقِيَنِي رَسُولُ اللَّه صَلى اللَّه عَلَيْهِ وَسَلَمْ، فَقَالَ ((يَا جَابِرُ! ألاَّ أُخْبِرُكَ مَا قَالَ اللَّه لأَبِيكَ؟)) وَقَالَ يَحْيَى فِيْ حَدِيِثِهِ فَقَالَ ((يَا جَابِرُ! مَالِي أَرَاكَ مُنْكَسِراً؟)) قَالَ، قُلْتُ: يَا رَسُولَ اللَّه! اسْتُشْهِدَ أَبِي وَتَرَكَ عِيَالاً وَدَيْنَاً. قَالَ ((أَفَلاَ أُبَشِّرُكَ بِمَا لَقِيَ اللَّه بِهِ أَبَاكَ؟)). قَالَ: بَلَى يَا رَسُولَ اللَّه! قَالَ ((مَا كَلَمْ اللَّه أَحَدَاً قَطُّ إِلاَّ مِنْ وَرَاءِ حِجَابٍ. وَكلَمْ أَبَاكَ كِفَاحَاً. فَقَالَ: يَا عَبْدُي! تَمَنَّ عَلَى أُعْطِكَ. قَالَ: يَا رَبِّ! تحْيِينِي فَأُقْتَلُ فِيكَ ثَانِيَةً. فَقَالَ الرَّبُّ سُبْحَانَهُ: أَنَّهُ سَبَقَ مِنَّي أّنَّهُمْ إِلَيْهَا لاَ يَرْجِعُونَ. قَالَ: يَا رَبِّ! فَأَبْلِغ مَنْ وَرَائِي قَالَ فَأَنْزَلَ اللَّه تَعالَى: {وَلاَ تَحْسَبَنَّ الَّذِينَ قُتِلُوا فِيْ سَبَيلِ اللَّه أَمْوَاتَاً بَلْ أَحْيَاءٌ عِنْد رَبِّهمْ يُرْزَقُونَ})) ((3 /سورة آل عمران/ الآية 169)).

قَالَ السنديّ: لَيْسَ هَذَا الحديث من أفراد ابْن ماجد، لامتناً ولا سنداً. أخرجه الترمذي فِيْ التفسير. ثُمَّ قَالَ: هَذَا الحديث حسن غريب. لاَ نعرفه إِلاَّ من حديث موسى بْن إِبْرَاهِيْم. رواه عَنْهُ كبار أهل الحديث.

 

Talha bin Hıraş r.a.’den rivayet edildiğine göre kendisi, Cabir bin Abdillah r.a.’den şöyle söylediğini işittim,demiştir :

  

Abdullah bin Amr bin Haram, Uhud günü şehid edilince, Resulullah Sallallahu Aleyhi ve Sellem bana rastladı ve :

 

''Ya Cabir! Babana Allah’ın söylediği sözü sana bildirmiyeyim mi?’’ diye sordu.

 

(Müellife hadisi rivayet eden iki raviden) Yahya da hadisinde (yukarıdaki bölüm yerine) şöyle söylemiştir: Resulullah, Cabir’e rastlayınca:

 

'' Ya Cabir! Neden ben seni (kalben) kırgın (ve üzgün) görüyorum? diye sordu. Cabir dedi ki, Ben de:

 

Ya Resulallah! Babam şehid edildi ve çoluk çocuk ile borç bıraktı, diye cevap verdim. Resulullah Sallallahu Aleyhi ve Sellem :

 

'' Ey Cabir! O halde Allah’ın babanı nasıl bir hitab ile karşıladığını sana müjdelemiyeyim mi?'' buyurdu. Cabir de :

 

Buyur ya Resulallah! (Allah’ın babama olan hitabını bildir, müjdele) dedi. Resulullah (bunun üzerine):

 

- Allah hicap (perde) ardından olmaksızın hiç kimse ile kat'iyen konuşmamıştır. Bununla beraber Allah babanla vicahen (perdesiz ve elçisiz) konuştu ve ona şöyle buyurdu:

 

'' Ey (sevgili) kulum! Benden (ikram) iste. (Ne istersen) sana vereyim.'' Baban da:

 

Ya Rabbim! (Arzum şudur:) Beni diriltirsin (dünyaya iade edersin.) Ben de ikinci bir defa senin uğrunda şehid edilirim, dedi. Bunun üzerine Rab Sübhanehu ve Teala :

 

'' İnsanların dünyaya hiç dönmeyecekleri hükmü şüphesiz benim tarafımdan önceden verilmiştir'', buyurdu. Baban :

 

Ya Rabbi! O halde (bizim durumumuzu) arkamda kalanlara tebliğ buyur, dedi. Resulullah s.a.v. buyurdu ki :

 

'' İşte bunun üzerine Allah Teala (meali aşağıda alınan) şu ayeti indirdi> :

 

'' Allah uğrunda öldürülenleri sakın ölüler sanma. Hakikatte onlar Rabları katında dirilerdir, Cennet meyvalarından rızıklanırlar.'' (Al-i İmran, 169)

 

Bu hadis 2800 no da tekrar geçiyor.

 

 

AÇIKLAMA:

 

Sindi: Hadis, ne metin, ne de sened bakımından İbn-i Maceh'in tek başına rivayet ettiği bir hadis değildir; Zira Tirmizi de «Tefsir» de tahric ettikten sonra, hadisin Yahya bin Habib bin Arabi'ye aİt olduğunu söylemiş ve' musannıfın senedi ile zikretmiştir, daha sonra hadisin Hasen Ğarib olduğunu beyanla biz bunu ancak Musa bin İbrahim'in yolundan tanırız, hadisçilerin ileri gelen büyük alimleri bunu ondan rivayette bulunmuşlardır, demiştir.

 

Sindi bu arada Abdullah bin Muhammed'in de Cabir'den hadisin bir kısmını rivayet ettiğini ifade ediyor. İbn-i Hibban da Musa bin İbrahim'i sika'lardan saymıştır.

 

Müellife hadisin sened ve metnini rivayet eden 2 ravi: İbrahim bin el-Münzir el-Hizam'ı ve Yahya bin Habib bin Arabi'dir. İki ravi, Cabir r.a.'in Resulullah'a hitaben:

 

«Buyur ya Resulallah!...» diyerek babasının mazhar olduğu ilahi iltifatı öğrenme talebi ve bunu takip eden metni aynı lafızlarla rivayette bulunmuşlardır. Fakat terceme esnasında parentez içindeki ilave ile belirttiğimiz gibi metnin baş kısmındaki rivayette uzunluk ve kısalık bakımından bir farklılık vardır. İbrahim bin el-Münzir'in rivayetine göre bu kısım, Resul-i Ekrem'e ait «Ya Cabir! Babana Allah'ın söylediği ... » bölümündan ibarettir. Yahya bin Habib'in rivayetine göre ise bu bölüm 3 fıkradan ibarettir. Bunlardan iki fıkra iki soru mahiyetinde olup Resulullah'a aittir. Bir fıkra da cevap mahiyetinde olup Cabir'e aittir.

 

Hadisin metninde geçen:

 

«Allah hicab ardından olmaksızın hiç kimse ile katiyen konuşmamıştır» parçası üzeride Sindi diyor ki: Yani ne dünyada ne de berzah aleminde perdesiz konuşmamıştır.

 

Miftahü'l-Hace müellifi, hadisin haşiyesinde «Hicab» kelimesinin tarifini El-Cürcani'den naklen şöyle yapar: Hicab: Senin matlubunu örten her şeye denir.

 

Metnin 'Allah babanla vicahen konuştu.....'  parçasının çözümü Şura süresınin 5. ayeti muvacehesinde müşküldür, denilmiştir. Çünkü bahis konusu ayette mealen şöyle buyuruluyor:

 

«Hiç bir beşer yoktur ki, Allah'ın onunla (doğrudan doğruya) konuşması olsun; ancak vahy ile, yahud perde arkasından, yahut bIr Nebi gönderip de kendi izniyle dilediğini vahy etmesi suretiyle olur. Çünkü O, çok yücedir, hikmet sahibidir.

 

Miftahü'l-Hace'de bu müşkül durum belirtildikten sonra buna şöyle cevap verildiği belirtiliyor:

 

Ayetten murad, Allah'ın doğrudan doğruya hiç bir insan ile dünya hayatında konuşmamasıdır. Böyle bir konuşma durumu düşünülemez. Çünkü dünyadaki yaratıklar maddeten İlahi tecelliye tahammül edemez. Nitekim A'raf suresinin I43'ncü ayetinde buyuruluyor ki :

 

Musa: Rabbim! Cemalini bana göster, sana bakayım, deyince; Allah: Sen beni hiç bir zaman göremezsin, fakat şu dağa bak. Eğer o, yerinde durursa sen de beni görürsün, buyurdu. Sonra Rabbi o dağa tecelli edince, onu yer ile bir etti. Musa da bayılarak yere düştü. Nihayet ayılınca şöyle dedi:

 

Allahım! Seni tenzih ederim. (Dünyada seni görmeyi istemekten) tevbe ettim ... »

 

Ama dünya hayatından sonra başlıyacak hayatta ve Ahirette İlahi tecelli ruhlara hatta cesedIere de hasıl olabilir.»

 

Hadisin «Benden iste vereyim» parçası hakkında şöyle bir soru hatıra gelebilir :

 

Bu parçanın zahirine göre şehid olan zat'a, dünyaya gönderilmesi de dahil ne isterse, istediğinin yerine getirileceği va'd edilmiş oluyor. Kul da tekrar dünyaya döndürülmesini isteyince Allah bu isteğini kabul etmemiştir. Halbuki Allah'ın va'dından caymadığı gereği biliniyor. Bu istifhama Sindi şöyle cevap veriyor:

 

Allah'ın ölen kullarını dünyaya iade etmemesi hususunun O'nun tarafından önceden va'd ve hükme bağlandığı malumdur. Şehid kuluna va'd ettiği şeylerden, hükme bağlanmış olan hususlur müstesna tutulur. Aksi takdirde yani Allah'ın o şehid kulunu dünyaya geri göndermesi keyfiyeti esas olan ilahi va'd ve hükme aykırı düşer.

 

Şehidin Allah'a cevaben «Beni diriltirsin» tabirinden murad da tercerne esnasında parantez içinde işaret ettiğim gibi «beni dünyaya geri gönderirsin» demektir. Çünkü şehidin hayatı devam ediyor. Hayatta olduğu içindir ki Allah ile konuşuyor. Hadisin sonundaki ayette şehidIerin ölü olmadıkları ve yaşamaya devamla rızıklandıkları açıkca belirtiliyor.

 

Şehidin "O halde (halimizi) arkamda kalanlara tebliğ buyur» bölümüne gelince, Sindi'ye göre bundan maksad, şehidIerin yüce mertebelerinin dünyadaki insanlara bildirilmesi ve onların cihad'a teşvik edilmesidir. Sindi'nin beyan ettiği husus asıl gaye olmakla beraber, şehidin durumunun kendisinden geri kalanlara tebliğ edilmesiyle onun yakınlarının ve sevenlerinin teselli edilmiş olmaları da ön görülmüş olabilir. Hadisin baş kısmında bu gaye çıkarılabilir. Çünkü Yahya'nın rivayetine göre Resulullah şehidin oğlu olan ravi Cabir'e rastlıyor, onu üzgün görüyor, bunun sebebini soruyor, Cabir de babasının şehid edildiğini, borç ve çoluk çocuk bıraktığını söylüyor, bunun üzerine Resulullah babasının mazhar olduğu ilahi teveccühü ona müjdeliyor.

 

Hadis, mu'minlerin ahirette Allah Teala'yı göreceklerine, doğrudan dogruya onunla karşılıklı olarak konuşacaklarına ve şehid olmanın faziletine delalet eder.