DEVAM: 13. CEHMİYYE'NİN
İNKAR ETTİĞİ ŞEYLERİN BEYANI BABI
حَدَّثنَا
إِبْرَاهِيْمُ
بْن
الَمْنْذِرِ
الْحِزَامِيُّ،
وَيَحْيَى
بْن حَبِيبِ بْن
عَرَبِيٍّ.
قَالاَ:
حَدَّثنَا
مُوسَى بْن إِبْرَاهِيْم
بْن كَثِيرٍ
اْلأَنْصَارِيُّ
الْحِزَامِيُّ.
قَالَ:
سَمِعْت
طَلْحَةَ بْن
خِرَاشٍ،
قَالَ:
سَمِعْت
جَابِرَ ابْن
عَبْد اللَّه
يَقُولُ:
-
لَمْا قُتِلَ
عَبْد اللَّه
بْن عَمْرِو
بْن حَرَامٍ،
يَوْمَ
أُحُدٍ،
لَقِيَنِي
رَسُولُ
اللَّه صَلى
اللَّه
عَلَيْهِ وَسَلَمْ،
فَقَالَ ((يَا
جَابِرُ!
ألاَّ
أُخْبِرُكَ
مَا قَالَ
اللَّه
لأَبِيكَ؟))
وَقَالَ
يَحْيَى فِيْ
حَدِيِثِهِ
فَقَالَ ((يَا
جَابِرُ!
مَالِي أَرَاكَ
مُنْكَسِراً؟))
قَالَ،
قُلْتُ: يَا
رَسُولَ
اللَّه!
اسْتُشْهِدَ
أَبِي
وَتَرَكَ عِيَالاً
وَدَيْنَاً.
قَالَ
((أَفَلاَ
أُبَشِّرُكَ
بِمَا لَقِيَ
اللَّه بِهِ
أَبَاكَ؟)). قَالَ:
بَلَى يَا
رَسُولَ
اللَّه! قَالَ
((مَا كَلَمْ
اللَّه
أَحَدَاً
قَطُّ إِلاَّ
مِنْ وَرَاءِ
حِجَابٍ.
وَكلَمْ
أَبَاكَ
كِفَاحَاً. فَقَالَ:
يَا عَبْدُي!
تَمَنَّ
عَلَى أُعْطِكَ.
قَالَ: يَا
رَبِّ!
تحْيِينِي
فَأُقْتَلُ
فِيكَ
ثَانِيَةً.
فَقَالَ
الرَّبُّ
سُبْحَانَهُ:
أَنَّهُ
سَبَقَ
مِنَّي
أّنَّهُمْ إِلَيْهَا
لاَ
يَرْجِعُونَ.
قَالَ: يَا
رَبِّ! فَأَبْلِغ
مَنْ
وَرَائِي
قَالَ
فَأَنْزَلَ اللَّه
تَعالَى:
{وَلاَ
تَحْسَبَنَّ
الَّذِينَ
قُتِلُوا
فِيْ سَبَيلِ
اللَّه
أَمْوَاتَاً
بَلْ
أَحْيَاءٌ
عِنْد
رَبِّهمْ
يُرْزَقُونَ}))
((3 /سورة آل
عمران/ الآية 169)).
قَالَ
السنديّ:
لَيْسَ هَذَا
الحديث من
أفراد ابْن
ماجد،
لامتناً ولا
سنداً. أخرجه
الترمذي فِيْ
التفسير.
ثُمَّ قَالَ:
هَذَا الحديث
حسن غريب. لاَ
نعرفه إِلاَّ
من حديث موسى
بْن إِبْرَاهِيْم.
رواه عَنْهُ
كبار أهل
الحديث.
Talha bin Hıraş r.a.’den rivayet edildiğine göre kendisi, Cabir bin Abdillah r.a.’den şöyle söylediğini işittim,demiştir
:
Abdullah bin Amr bin Haram, Uhud günü şehid edilince, Resulullah Sallallahu Aleyhi ve Sellem bana
rastladı ve :
''Ya Cabir!
Babana Allah’ın söylediği sözü sana bildirmiyeyim mi?’’
diye sordu.
(Müellife hadisi
rivayet eden iki raviden) Yahya da hadisinde
(yukarıdaki bölüm yerine) şöyle söylemiştir: Resulullah,
Cabir’e rastlayınca:
'' Ya Cabir!
Neden ben seni (kalben) kırgın (ve üzgün) görüyorum? diye
sordu. Cabir dedi ki, Ben de:
Ya Resulallah! Babam şehid edildi ve
çoluk çocuk ile borç bıraktı, diye cevap verdim. Resulullah
Sallallahu Aleyhi ve Sellem :
'' Ey Cabir! O
halde Allah’ın babanı nasıl bir hitab ile
karşıladığını sana müjdelemiyeyim mi?'' buyurdu.
Cabir de :
Buyur ya Resulallah! (Allah’ın babama olan hitabını bildir, müjdele)
dedi. Resulullah (bunun üzerine):
- Allah hicap (perde) ardından olmaksızın hiç kimse ile kat'iyen konuşmamıştır. Bununla beraber Allah babanla
vicahen (perdesiz ve elçisiz) konuştu ve ona şöyle buyurdu:
'' Ey (sevgili)
kulum! Benden (ikram) iste. (Ne istersen) sana vereyim.'' Baban da:
Ya Rabbim! (Arzum
şudur:) Beni diriltirsin (dünyaya iade edersin.) Ben de ikinci bir defa senin uğrunda
şehid edilirim, dedi. Bunun üzerine Rab Sübhanehu ve Teala :
'' İnsanların
dünyaya hiç dönmeyecekleri hükmü şüphesiz benim tarafımdan önceden
verilmiştir'', buyurdu. Baban :
Ya Rabbi! O halde
(bizim durumumuzu) arkamda kalanlara tebliğ buyur, dedi. Resulullah
s.a.v. buyurdu ki :
'' İşte bunun
üzerine Allah Teala (meali aşağıda alınan) şu ayeti
indirdi> :
'' Allah uğrunda
öldürülenleri sakın ölüler sanma. Hakikatte onlar Rabları
katında dirilerdir, Cennet meyvalarından rızıklanırlar.'' (Al-i İmran, 169)
Bu hadis 2800 no
da tekrar geçiyor.
AÇIKLAMA:
Sindi: Hadis,
ne metin, ne de sened bakımından İbn-i
Maceh'in tek başına rivayet ettiği bir hadis
değildir; Zira Tirmizi de «Tefsir» de tahric ettikten sonra, hadisin Yahya bin Habib bin Arabi'ye
aİt olduğunu söylemiş ve' musannıfın
senedi ile zikretmiştir, daha sonra hadisin Hasen Ğarib olduğunu beyanla biz bunu ancak Musa bin İbrahim'in
yolundan tanırız, hadisçilerin ileri gelen büyük alimleri
bunu ondan rivayette bulunmuşlardır, demiştir.
Sindi bu arada
Abdullah bin Muhammed'in de Cabir'den hadisin bir kısmını rivayet ettiğini
ifade ediyor. İbn-i Hibban
da Musa bin İbrahim'i sika'lardan saymıştır.
Müellife
hadisin sened ve metnini rivayet eden 2 ravi: İbrahim bin el-Münzir el-Hizam'ı ve Yahya bin Habib bin Arabi'dir.
İki ravi, Cabir r.a.'in Resulullah'a
hitaben:
«Buyur ya Resulallah!...» diyerek babasının
mazhar olduğu ilahi iltifatı öğrenme talebi ve bunu takip eden metni aynı
lafızlarla rivayette bulunmuşlardır. Fakat terceme
esnasında parentez içindeki ilave ile belirttiğimiz
gibi metnin baş kısmındaki rivayette uzunluk ve kısalık bakımından bir
farklılık vardır. İbrahim bin el-Münzir'in rivayetine
göre bu kısım, Resul-i Ekrem'e ait «Ya Cabir! Babana
Allah'ın söylediği ... » bölümündan ibarettir. Yahya bin Habib'in rivayetine göre
ise bu bölüm 3 fıkradan ibarettir. Bunlardan iki fıkra iki soru mahiyetinde
olup Resulullah'a aittir. Bir fıkra da cevap
mahiyetinde olup Cabir'e aittir.
Hadisin
metninde geçen:
«Allah hicab ardından olmaksızın hiç kimse ile katiyen
konuşmamıştır» parçası üzeride Sindi diyor ki: Yani ne dünyada ne de berzah aleminde perdesiz konuşmamıştır.
Miftahü'l-Hace müellifi, hadisin
haşiyesinde «Hicab» kelimesinin tarifini El-Cürcani'den naklen şöyle yapar: Hicab:
Senin matlubunu örten her şeye denir.
Metnin 'Allah
babanla vicahen konuştu.....' parçasının çözümü Şura süresınin
5. ayeti muvacehesinde müşküldür, denilmiştir. Çünkü bahis konusu ayette mealen
şöyle buyuruluyor:
«Hiç bir beşer
yoktur ki, Allah'ın onunla (doğrudan doğruya) konuşması olsun; ancak vahy ile, yahud
perde arkasından, yahut bIr Nebi gönderip de kendi
izniyle dilediğini vahy etmesi suretiyle olur. Çünkü
O, çok yücedir, hikmet sahibidir.
Miftahü'l-Hace'de bu müşkül durum
belirtildikten sonra buna şöyle cevap verildiği belirtiliyor:
Ayetten murad, Allah'ın doğrudan doğruya hiç bir insan ile dünya
hayatında konuşmamasıdır. Böyle bir konuşma durumu düşünülemez. Çünkü dünyadaki
yaratıklar maddeten İlahi tecelliye tahammül edemez. Nitekim A'raf suresinin I43'ncü ayetinde buyuruluyor
ki :
Musa: Rabbim!
Cemalini bana göster, sana bakayım, deyince; Allah: Sen beni hiç bir zaman
göremezsin, fakat şu dağa bak. Eğer o, yerinde durursa sen de beni görürsün,
buyurdu. Sonra Rabbi o dağa tecelli edince, onu yer ile bir etti. Musa da
bayılarak yere düştü. Nihayet ayılınca şöyle dedi:
Allahım! Seni tenzih ederim. (Dünyada seni görmeyi
istemekten) tevbe ettim ... »
Ama dünya
hayatından sonra başlıyacak hayatta ve Ahirette İlahi tecelli ruhlara hatta cesedIere
de hasıl olabilir.»
Hadisin «Benden
iste vereyim» parçası hakkında şöyle bir soru hatıra gelebilir
:
Bu parçanın
zahirine göre şehid olan zat'a, dünyaya gönderilmesi
de dahil ne isterse, istediğinin yerine getirileceği va'd edilmiş oluyor. Kul da tekrar dünyaya döndürülmesini
isteyince Allah bu isteğini kabul etmemiştir. Halbuki
Allah'ın va'dından caymadığı gereği biliniyor. Bu
istifhama Sindi şöyle cevap veriyor:
Allah'ın ölen
kullarını dünyaya iade etmemesi hususunun O'nun tarafından önceden va'd ve hükme bağlandığı malumdur. Şehid
kuluna va'd ettiği şeylerden, hükme bağlanmış olan hususlur müstesna tutulur. Aksi takdirde yani Allah'ın o şehid kulunu dünyaya geri göndermesi keyfiyeti esas olan
ilahi va'd ve hükme aykırı düşer.
Şehidin Allah'a
cevaben «Beni diriltirsin» tabirinden murad da tercerne esnasında parantez içinde işaret ettiğim gibi
«beni dünyaya geri gönderirsin» demektir. Çünkü şehidin hayatı devam ediyor.
Hayatta olduğu içindir ki Allah ile konuşuyor. Hadisin sonundaki ayette şehidIerin ölü olmadıkları ve yaşamaya devamla rızıklandıkları açıkca
belirtiliyor.
Şehidin "O
halde (halimizi) arkamda kalanlara tebliğ buyur»
bölümüne gelince, Sindi'ye göre bundan maksad, şehidIerin yüce
mertebelerinin dünyadaki insanlara bildirilmesi ve onların cihad'a
teşvik edilmesidir. Sindi'nin beyan ettiği husus asıl
gaye olmakla beraber, şehidin durumunun kendisinden geri kalanlara tebliğ
edilmesiyle onun yakınlarının ve sevenlerinin teselli edilmiş olmaları da ön
görülmüş olabilir. Hadisin baş kısmında bu gaye çıkarılabilir. Çünkü Yahya'nın
rivayetine göre Resulullah şehidin oğlu olan ravi Cabir'e rastlıyor, onu üzgün görüyor, bunun sebebini
soruyor, Cabir de babasının şehid edildiğini, borç ve
çoluk çocuk bıraktığını söylüyor, bunun üzerine Resulullah
babasının mazhar olduğu ilahi teveccühü ona müjdeliyor.
Hadis, mu'minlerin ahirette Allah Teala'yı göreceklerine, doğrudan dogruya
onunla karşılıklı olarak konuşacaklarına ve şehid
olmanın faziletine delalet eder.