SÜNEN İBN-İ MACE

Bablar Konular Numaralar

MUKADDİME

<< 193 >>

DEVAM: 13. CEHMİYYE'NİN İNKAR ETTİĞİ ŞEYLERİN BEYANI BABI

 

حَدَّثنَا مُحَمَّد بْن يَحْيَى. حَدَّثنَا مُحَمَّد بْن الصباح. حَدَّثنَا الوليد بْن أَبِي ثور الهمداني، عَنْ سماك، عَنْ عَبْد اللَّه بْن عميرة، عَنْ الأحنف بْن قيس، عَنْ العباس بْن عَبْد الَمْطلب؛ قَالَ:

 - كُنْت بالبطحاء فِيْ عصابة. وفِيهم رَسُول اللَّه صَلى اللَّه عَلَيْهِ وَسَلَمْ. فمرت بِهِ سحابة. فنظر إليها. فَقَالَ ((مَا تسمون هَذِهِ؟)) قَالُوا: السحاب. قَالَ ((الَمْزن)). قَالُوا: والَمْزن. قَالَ ((والعَنْان)) قَالَ أَبُو بَكْر: قَالُوا: والعَنْان. قَالَ ((كم ترون بينكم وبين السماء؟)) قَالُوا: لاندري. قَالَ ((فإن بينكم وبينها إما واحداً أَوْ اثنين أَوْ ثلاثاً وسبعين ستة. والسماء فوقها كذلك)) حَتَّى عد سبع سماوات. ((ثُمَّ فوق السماء السابعة، بحر. بين أعلاه وأسفله كَمَا بين سماء إِلَى سماء. ثُمَّ فوق ذَلِكَ ثمانية أَوْ عال. بين أظلافهم وركبهن كَمَا سماء إِلَى سماء. ثُمَّ عَلَى ظهورهم العرش. بين أعلاه وأسفله كَمَا بين سماء إِلَى سماء. ثُمَّ اللَّه فوق ذَلِكَ. تبارك وتعالَى)).

 

Abbas bin Abdilmuttalib r.a.’den şöyle söylediği rivayet olunmuştur :

 

Aralarında Resulullah s.a.v.’in de bulunduğu bir ısabe (cemaat) içinde bir kere Batha’da idim. Bu esnada bir bulut parçası geçti. Resulullah ona baktı. Sonra (buluta işaret ederek) :

 

- '' Buna ne isim veriyorsunuz? '' diye sordu. Oradakiler:

 

- Sehab, diye cevap verdiler. Resulullah s.a.v. :

 

- '' Müzn de '',(deniliyor mu?) buyurdu. Onlar :

 

- (Evet) Müzn (ismini) de (veriyoruz) dediler. Resulullah s.a.v.:

 

- ''Anan de, (deniliyor mu?)'' diye sordu.Ebu Bekir r.a. dedi ki orada bulunanlara:

 

- (Evet) Anan (adını) da (veriyoruz) dediler. Resulullah s.a.v.:

 

- '' Siz kendiniz ile sema (gök) arasında ne kadar mesafe bulunduğunu biliyor musunuz? '' diye sordu. Onlar :

 

- Biz bilemeyiz, diye cevap verdiler. Resulullah s.a.v.:

 

- '' İşte şüphesiz sizler ile Sema arasında 71 veya 72 veya 73 yıllık mesafe vardır.Onun üstündeki (2’nci) sema da öyledir. '' ( Resulullah yedi sema’yı böylece sayarak (her iki sema’nın arasında bu kadar mesafe bulunduğunu) bildirdi.

 

'' Sonra yedinci gök fevkinde öyle bir deniz vardır ki onun üstü ile dibi arasındaki mesafe iki gök arasındaki mesafe kadardır. Sonra onun daha yukarısında (yapı bakımından dağ keçisinin tekesine benzeyen) öyle 8 melek bulunur ki onların çatal tırnakları ile sırtları arasında mesafe yine iki gök arası kadardır. Bu meleklerin sırtında Arş bulunur.Arş’ın da altı ile üstü arası iki gök arası kadardır. Sonra Allah Tebareke ve Teala(nın hüküm ve saltanatı) Arş’ın üstündedir. ''

 

 

AÇIKLAMA:

 

Görüldüğü gibi hadiste buluttan, göklerden, göklerin sayısından. iki gök arasındaki mesafeden, göklerin ötesinde bulunan deryadan. arşı taşıyan melekten, Arş'dan ve nihayet ilahi hakimiyet ve azametin tüm kainatı kuşattığından bahsedilmektedir.

 

İslam yani herşeyi yaratan Allah Azze ve Celle'nin uyulmasını emrettiği yol bizden şunları istiuor: Kişi içinde bulunduğu ortamı tanımalı ki bu ortam genel de tüm kainat, sonra dünya, sonra kara, sonra ülke, kavim, ırk, coğrafi bölge, şehir, ilçe, sokak ve ailesidir.

 

Bunları yeterince tanıyan kimse zarar verebilecek etkenlerden korunmayı, faydalı olanları almayı kolayca becerir.

 

Toplumdan ve gündemden soyutlanan kişi eğer bunu geçerli bir sebeple yapmamış ise zarar etne ihtimali ile karşı karşıyadır. Dünyayı tanıyıp zühd'ü elde etmek amacıyla kendini çeken'in durumu farklıdır, konumuz onunla ilgili değildir.

 

Da'vetçi davet edeceği muhatabının muhtemel görüşünü, kimlik yapısını etkilendiği sahaları bilirse hedef'e ulaşması kolay, etkili ve gerçekçi olur.

 

Her insanın görebildiği kainat olayları olduğu gibi, sadece takip edenlerin görebildiği, özel imkanların şart olduğu ve nadir ve beklenmedik şekilde meydana gelen olaylarda vardır. Bu olayların bazıları insan hayatını direkt etkiler, bazıları belli bir kesimi etkiler ve bazılarıda gelecekte etkileyecekmiş gibi ilan edilir.

 

Örneğin harika bilim dünyası herşeyi bıraktı 5000 yıl önce yaşamış müşrik inkaların 5275 yıllık takviminin bitimi olan 21 12 2012'yi kıyamet günü ilan etti.

 

HAŞA. onu sadece Allah bilir.

 

Geçmişte bir çok halk yok edildi. Onların bilimde çok ileri gittiklerini biliyoruz. Ama yok olunca miraslarıda yok oldu. Günümüzde bazı eski yapılara bakıp:'Bunu o zamanki insanlar asla yapmış olamaz' diyen AKLI OLMAYAN SAPIK SAHTEKARLAR var. Güya uzaylılar inip bunları yapmış yada yardım etmiş. İsim ve yer zikredip reklamlarını yapmak istemiyorum.

 

Müslüman görünen kainatı bilecek ve onun görünmeyen asıl işleyişini Allah'ın kitabında yazıldığı gibi kabul edip Muhammed s.a.v.'in hadislerini de aynı şekilde bilip net bir şekilde tasdik edecektir.

 

Bilim ve Teknolojik gelişmeler sadece Alak suresinde geçen şu emirlerle birlikte ele alınırsa doğru olur şöyleki: ''Oku, Rabbinin adıyla oku...''

 

İlim tahsilinde ki özelde fenni ilimleri ele alalım burada: Örneğin rüzgar'ın esmesi ve sebebi ısı ve basınç değişikliklerine bağlanır meteoroji biliminde. Bu görünüştedir, rüzgar memurdur. Allah'ın emriyle yer ve zamanında ve kendisine emredildiği şiddette eser. Burada görünen sebepleri de yaratan Allah'tır, Allah'ın isimlerine dikkat ederseniz Allah'ın yarattığını, yaratmaya devam ettiğini, dilediğine çok dilediğine az rızık verdiğini; kısacası her şeyi her an eksiksiz ve kusursuz şekilde kontrol ettiğini anlarsınız. Biri bir kaza yapsa bu Allah öyle istediği için olmuştur, bir makine bozulsa kuşlar her zamankinin aksine farklı bir zamanda göç etse bu Allah'ın takdiridir, O dilediği için sırayı yada şekli değiştirmiştir. Rüzgar görünüşte sebeplerle eser ancak aslında Allah'ın emriyle dilediği gibi eser. Allah'ın sebebe ihtiyacı yoktur ve rüzgarın emir aldığını bize bildiren Nebi s.a.v.'in açıklamasından ki şöyledir: ''Rüzgar'a sövmeyin, o me'murdur.'' Rüzgar'ı Allah'ın yarattığı ve Allah'ın emriyle esen bir varlık olarak bilerek ilim tahsil edilir, okunur.

 

Kısacası görünür sebepler imtihandır. Kişi hem görünen şeyleri tanır hem de Allah'ın istediği gibi iman ederse o zaman ayakları sağlam basar.

 

 

«Miftahu'l-Hace» müellifi Tıybi'den naklen şöyle söyler:

 

Hadisin başka bir rivayetinde, Batha'daki konuşmanın Hz. Abbas'ın henüz müslüman olmadan önce cereyan ettiğine dair işaret vardır. Konuşmanın Batha denilen Mekke yakınındaki derede vuku' bulmuş olması da bu işareti te'yid ediyor. Keza orada bulunan cemaat (Hz. Ebu Bekir hariç) de henüz müslüman olmuş değil idi. Resulullah s.a.v. o cemaatı, süfli alemden uzaklaştırarak ulvi aleme yöneltmek, göklere yere ve melekut alemine dikkatlerini çekmek, daha sonra da kainatın yaratıcısı olan Allah hakkında tefekkür etmelerini sağlamak ve böylece onları putlardan kurtararak Allah'a iman etmeye irşad etmek istemiştir. Bunun içindir ki; Resulullah önce buluta ait sorular sormuş, sonra göklere, daha sonra göklerin fevkinde denize, Arş'ı taşıyanlara, Arş'a ve nihayet sonsuz kudret sahibi Allah Teala'ya dikkatlerini çekmiştir.»

 

Hadisin metninde geçen bazı kelimeleri açıklayalım:

 

Sehah, Anan ve Müzn kelimeleri bulutun isimleridir. Müzn kelimesinin beyaz bulut demek olduğunu söyleyenler de vardır. Resıilullah, muhatabların dikkatini buyuracağı hususlara çekmek için onlara soru şeklinde bulut'un isimlerini söyletmiş daha sonra gökler ve ötesi ile ilgili sözlerine geçmiştir.

 

Sema: Her şeyin tavanına denir. Yağmur ve bulut manalarında da kullanılır. Gök kubbesi manasında daha çok kullanılır. Bu kelimenin çoğulu «Semavat»dır. Kur'an-ı Kerim'de ve hadislerde kullanılırken genellikle bununla kasdedilen mana: Bildiğimiz dünya atmosferi ve sonrasında uzay boşluğu ve bilmediğimiz katmanlardır. Dünya atmosferinin troposfer, stratosfer diye adlandırılan katmanları var ancak bunlar ayrı bir gök katmanı değil, tek bir göğün farklı yapıya sahip katmanlarıdır. Dünya semasının uzay boşluğu sınırı olduğu söylenmiştir ancak Mi'rac hadisesindeki katmanlardan her birine çıkmak için özel izin gerektiği ve o katlarda önceki Nebiler'in yaşadığı açıkça bildiriliyor. Uzay'a çıkan insanların henüz birinci semayı geçmedikleri böylece belli olur. Şunu söyleyebiliriz ki yedi gök şeklini ve sınırını Allah-u Tealanın bildiği katlardır. İtikadı gereği mu'min'in varlığına iman etmesi gereken şeylerden birisidir yedi gök.

 

Bakara 29, İsra 44, Mu'minun 86, Fussilet 12, Talak 12, Müik 3 ve Nuh 15. ayetlerde yedi gök ifadesi yer almaktadır.

 

Yer ile gök arasındaki mesafenin «71 veya 72 ... » bölümdeki şek'in ravi'den olduğu söylenmiştir. Şayet bu ifade hadisin metninde ise Sindi'nin görüşüne göre yolcuların yürüyüş hızının farklılığı itibariyle mesafenin tesbiti değişik olarak belirtilmiş olabilir.

 

Sindi: Ben bu yorumu yaptıktan sonra Suyuti'nin yazmış olduğu Haşiye'de Hafız İbn-i Hacer'in de aynı yorumu yaptığını naklettiğini gördüm. Bunun için Allah'a hamd olsun demiştir.

 

Sindi ve Miftahü'l-Hace'de belirtildiğine göre Tıybi: «Hadiste geçen yetmiş küsur yıldan maksad, tahdid değil, çokluktan kinayedir. Çünkü bir çok hadislerde, yer ile gök arasındaki mesafe ve iki gök arasındaki .mesafe beşyüz senedir, buyurulmuştur.» demiştir.

 

Hadiste yedinci gök tabakasının üstünde büyük bir denizin bulunduğu ve onun derinliğinin iki gök arasındaki mesafe kadar olduğu bildiriliyor. Biz bunun varlığına iman ederiz. Keyfiyetinin ilmini Allah'a bırakırız.

 

Hadisin metninde geçen Eval, Veil'in çoğuludur. Veil: Dağ keçisinin teke kısmına denilir.

Azlaf da ZIlf'in çoğuludur. Zılf: Sığır ve küçük baş hayvanda bulunan çatal tırnak demektir .•

Yedinci gök tabakasının ötesinde bulunan denizin üstündeki Ev'ardan murad: Dağ keçisi tekesi suretinde yaratılmış olan meleklerdir. Bunların arş'ı taşıdığı hadiste belirtiliyor,ki bunlar şer-i Şerif lisanında «Hamele-i Arş» ismini alırlar. Bazı hadislerde onların dünyadaki sayısının 4 olup kıyamette sekize çıkanlacağı bildiriliyor. El-Hakka suresinin 17'nci ayetinde:

 

«Ve Rabbinin arşım kıyamet günü üzerlerinde (yahut) sema'nın çevresinde bulunan meleklerin üstünde olarak 8 melek taşır.» buyurulmuştur.

 

İbn-i Abbas r.a.'dan rivayet olduğuna göre bu sekiz melekten murad, sekiz sınıf melektir. Onların sayısını Allah Teala'dan başkası bilmez. Melek kelimesi cins isimdir, adam lafzı gibi bire de birden fazlaya da muhtemeldir.

 

Bu hususta geniş tafsilat isteyenler mezkur ayetin tefsirlerine müracaat etsinler. Ancak şunu söyliyeyim: Ayet-i Celile hakkındaki izahat hadisimiz hakkında da düşünülebilir.

 

Arş : Lügatta tavan, çadır, köşk, mülk, saltanat, izzet ve bunlara benzer yücelik ve yükseklik manasını taşıyan pek çok şeylere ıtlak olunmuştur. Padişahların oturdukları tahta yüksek mertebesinden dolayı arş denilmiştir. Allah'ın ilk yarattığı, yükseklik ifade eden ve bu hadiste bahis konusu edilen varlığa da arş denilmiştir. ilahi kudretin tecelli ettiği ilk yaratıklardandır.

 

Kelamcılar ile eski hikmet alimleri Arş'ı kainatı her yönden kuşatan yuvarlak bir felektir, diye tarif etmişler, buna 9. felek ve atlas felek ismini de vermişlerdir. Fakat Muhakkik alimlere göre şer-i Şerif istılahında kullanılan yani Kur'an ve Hadiste varid olan, bu hadiste de bahsi geçen arş'ın mahiyetini tesbit ve takdir etmek insan aklının idrakı dışında kalır. Bu konuda varid olan hadislerde Arş'ın hakikatı değil, kainata nisbetle büyüklüğü bildirilmiştir. İzahına çalıştığımız hadiste de görüldüğü gibi arş'ın azameti belirtiliyor.

 

Hud suresinin 7. ayetinde

 

Ve O'nun (Allah'ın) Arş'ı su üzerinde idi ... » Yani göklerden ve yerden evvel Allah Teala suları yaratmış suların üstünde de Arş denilen pek ulvi bir makamı yaratmıştır. Arş'ın su üzerinde olması, ona bitişi k olmasını gerektirmez. Nitekim biz : Yer küresinin üstünde gök vardır, diyoruz. Bu ayette belirtildiği gibi' hadislerde de Arş su üzerinde idi buyurulmuştur.