DEVAM: 13. CEHMİYYE'NİN
İNKAR ETTİĞİ ŞEYLERİN BEYANI BABI
حَدَّثنَا
مُحَمَّد بْن
يَحْيَى.
حَدَّثنَا
مُحَمَّد بْن
الصباح.
حَدَّثنَا
الوليد بْن
أَبِي ثور
الهمداني،
عَنْ سماك،
عَنْ عَبْد
اللَّه بْن عميرة،
عَنْ الأحنف
بْن قيس، عَنْ
العباس بْن
عَبْد
الَمْطلب؛
قَالَ:
-
كُنْت
بالبطحاء
فِيْ عصابة.
وفِيهم رَسُول
اللَّه صَلى
اللَّه
عَلَيْهِ
وَسَلَمْ.
فمرت بِهِ
سحابة. فنظر
إليها.
فَقَالَ ((مَا تسمون
هَذِهِ؟))
قَالُوا:
السحاب. قَالَ
((الَمْزن)).
قَالُوا: والَمْزن.
قَالَ
((والعَنْان))
قَالَ أَبُو
بَكْر: قَالُوا:
والعَنْان.
قَالَ ((كم
ترون بينكم وبين
السماء؟))
قَالُوا:
لاندري. قَالَ
((فإن بينكم
وبينها إما
واحداً أَوْ
اثنين أَوْ
ثلاثاً وسبعين
ستة. والسماء
فوقها كذلك))
حَتَّى عد سبع
سماوات.
((ثُمَّ فوق
السماء السابعة،
بحر. بين
أعلاه وأسفله
كَمَا بين
سماء إِلَى
سماء. ثُمَّ
فوق ذَلِكَ
ثمانية أَوْ
عال. بين
أظلافهم
وركبهن كَمَا
سماء إِلَى
سماء. ثُمَّ
عَلَى ظهورهم
العرش. بين
أعلاه وأسفله
كَمَا بين
سماء إِلَى
سماء. ثُمَّ
اللَّه فوق ذَلِكَ.
تبارك
وتعالَى)).
Abbas bin Abdilmuttalib
r.a.’den şöyle söylediği rivayet olunmuştur :
Aralarında
Resulullah s.a.v.’in de bulunduğu bir ısabe (cemaat) içinde bir kere Batha’da
idim. Bu esnada bir bulut parçası geçti. Resulullah ona baktı. Sonra (buluta
işaret ederek) :
- '' Buna ne isim
veriyorsunuz? '' diye sordu. Oradakiler:
- Sehab, diye
cevap verdiler. Resulullah s.a.v. :
- '' Müzn de
'',(deniliyor mu?) buyurdu. Onlar :
- (Evet) Müzn
(ismini) de (veriyoruz) dediler. Resulullah s.a.v.:
- ''Anan de,
(deniliyor mu?)'' diye sordu.Ebu Bekir r.a. dedi ki orada bulunanlara:
- (Evet) Anan
(adını) da (veriyoruz) dediler. Resulullah s.a.v.:
- '' Siz kendiniz
ile sema (gök) arasında ne kadar mesafe bulunduğunu biliyor musunuz? '' diye
sordu. Onlar :
- Biz bilemeyiz,
diye cevap verdiler. Resulullah s.a.v.:
- '' İşte
şüphesiz sizler ile Sema arasında 71 veya 72 veya 73 yıllık mesafe vardır.Onun
üstündeki (2’nci) sema da öyledir. '' ( Resulullah yedi sema’yı böylece sayarak
(her iki sema’nın arasında bu kadar mesafe bulunduğunu) bildirdi.
'' Sonra yedinci
gök fevkinde öyle bir deniz vardır ki onun üstü ile dibi arasındaki mesafe iki
gök arasındaki mesafe kadardır. Sonra onun daha yukarısında (yapı bakımından
dağ keçisinin tekesine benzeyen) öyle 8 melek bulunur ki onların çatal
tırnakları ile sırtları arasında mesafe yine iki gök arası kadardır. Bu
meleklerin sırtında Arş bulunur.Arş’ın da altı ile üstü arası iki gök arası
kadardır. Sonra Allah Tebareke ve Teala(nın hüküm ve saltanatı) Arş’ın
üstündedir. ''
AÇIKLAMA:
Görüldüğü gibi
hadiste buluttan, göklerden, göklerin sayısından. iki gök arasındaki mesafeden,
göklerin ötesinde bulunan deryadan. arşı taşıyan melekten, Arş'dan ve nihayet
ilahi hakimiyet ve azametin tüm kainatı kuşattığından bahsedilmektedir.
İslam yani
herşeyi yaratan Allah Azze ve Celle'nin uyulmasını emrettiği yol bizden şunları
istiuor: Kişi içinde bulunduğu ortamı tanımalı ki bu ortam genel de tüm kainat,
sonra dünya, sonra kara, sonra ülke, kavim, ırk, coğrafi bölge, şehir, ilçe,
sokak ve ailesidir.
Bunları
yeterince tanıyan kimse zarar verebilecek etkenlerden korunmayı, faydalı
olanları almayı kolayca becerir.
Toplumdan ve
gündemden soyutlanan kişi eğer bunu geçerli bir sebeple yapmamış ise zarar etne
ihtimali ile karşı karşıyadır. Dünyayı tanıyıp zühd'ü elde etmek amacıyla
kendini çeken'in durumu farklıdır, konumuz onunla ilgili değildir.
Da'vetçi davet
edeceği muhatabının muhtemel görüşünü, kimlik yapısını etkilendiği sahaları
bilirse hedef'e ulaşması kolay, etkili ve gerçekçi olur.
Her insanın
görebildiği kainat olayları olduğu gibi, sadece takip edenlerin görebildiği,
özel imkanların şart olduğu ve nadir ve beklenmedik şekilde meydana gelen
olaylarda vardır. Bu olayların bazıları insan hayatını direkt etkiler, bazıları
belli bir kesimi etkiler ve bazılarıda gelecekte etkileyecekmiş gibi ilan
edilir.
Örneğin harika
bilim dünyası herşeyi bıraktı 5000 yıl önce yaşamış müşrik inkaların 5275
yıllık takviminin bitimi olan 21 12 2012'yi kıyamet günü ilan etti.
HAŞA. onu
sadece Allah bilir.
Geçmişte bir
çok halk yok edildi. Onların bilimde çok ileri gittiklerini biliyoruz. Ama yok
olunca miraslarıda yok oldu. Günümüzde bazı eski yapılara bakıp:'Bunu o zamanki
insanlar asla yapmış olamaz' diyen AKLI OLMAYAN SAPIK SAHTEKARLAR var. Güya
uzaylılar inip bunları yapmış yada yardım etmiş. İsim ve yer zikredip
reklamlarını yapmak istemiyorum.
Müslüman
görünen kainatı bilecek ve onun görünmeyen asıl işleyişini Allah'ın kitabında
yazıldığı gibi kabul edip Muhammed s.a.v.'in hadislerini de aynı şekilde bilip
net bir şekilde tasdik edecektir.
Bilim ve
Teknolojik gelişmeler sadece Alak suresinde geçen şu emirlerle birlikte ele
alınırsa doğru olur şöyleki: ''Oku, Rabbinin adıyla oku...''
İlim tahsilinde
ki özelde fenni ilimleri ele alalım burada: Örneğin rüzgar'ın esmesi ve sebebi
ısı ve basınç değişikliklerine bağlanır meteoroji biliminde. Bu görünüştedir,
rüzgar memurdur. Allah'ın emriyle yer ve zamanında ve kendisine emredildiği
şiddette eser. Burada görünen sebepleri de yaratan Allah'tır, Allah'ın
isimlerine dikkat ederseniz Allah'ın yarattığını, yaratmaya devam ettiğini,
dilediğine çok dilediğine az rızık verdiğini; kısacası her şeyi her an eksiksiz
ve kusursuz şekilde kontrol ettiğini anlarsınız. Biri bir kaza yapsa bu Allah
öyle istediği için olmuştur, bir makine bozulsa kuşlar her zamankinin aksine
farklı bir zamanda göç etse bu Allah'ın takdiridir, O dilediği için sırayı yada
şekli değiştirmiştir. Rüzgar görünüşte sebeplerle eser ancak aslında Allah'ın
emriyle dilediği gibi eser. Allah'ın sebebe ihtiyacı yoktur ve rüzgarın emir
aldığını bize bildiren Nebi s.a.v.'in açıklamasından ki şöyledir: ''Rüzgar'a
sövmeyin, o me'murdur.'' Rüzgar'ı Allah'ın yarattığı ve Allah'ın emriyle esen
bir varlık olarak bilerek ilim tahsil edilir, okunur.
Kısacası
görünür sebepler imtihandır. Kişi hem görünen şeyleri tanır hem de Allah'ın
istediği gibi iman ederse o zaman ayakları sağlam basar.
«Miftahu'l-Hace»
müellifi Tıybi'den naklen şöyle söyler:
Hadisin başka
bir rivayetinde, Batha'daki konuşmanın Hz. Abbas'ın henüz müslüman olmadan önce
cereyan ettiğine dair işaret vardır. Konuşmanın Batha denilen Mekke yakınındaki
derede vuku' bulmuş olması da bu işareti te'yid ediyor. Keza orada bulunan
cemaat (Hz. Ebu Bekir hariç) de henüz müslüman olmuş değil idi. Resulullah
s.a.v. o cemaatı, süfli alemden uzaklaştırarak ulvi aleme yöneltmek, göklere
yere ve melekut alemine dikkatlerini çekmek, daha sonra da kainatın yaratıcısı
olan Allah hakkında tefekkür etmelerini sağlamak ve böylece onları putlardan
kurtararak Allah'a iman etmeye irşad etmek istemiştir. Bunun içindir ki;
Resulullah önce buluta ait sorular sormuş, sonra göklere, daha sonra göklerin
fevkinde denize, Arş'ı taşıyanlara, Arş'a ve nihayet sonsuz kudret sahibi Allah
Teala'ya dikkatlerini çekmiştir.»
Hadisin
metninde geçen bazı kelimeleri açıklayalım:
Sehah, Anan ve
Müzn kelimeleri bulutun isimleridir. Müzn kelimesinin beyaz bulut demek
olduğunu söyleyenler de vardır. Resıilullah, muhatabların dikkatini buyuracağı
hususlara çekmek için onlara soru şeklinde bulut'un isimlerini söyletmiş daha
sonra gökler ve ötesi ile ilgili sözlerine geçmiştir.
Sema: Her şeyin
tavanına denir. Yağmur ve bulut manalarında da kullanılır. Gök kubbesi
manasında daha çok kullanılır. Bu kelimenin çoğulu «Semavat»dır. Kur'an-ı
Kerim'de ve hadislerde kullanılırken genellikle bununla kasdedilen mana:
Bildiğimiz dünya atmosferi ve sonrasında uzay boşluğu ve bilmediğimiz
katmanlardır. Dünya atmosferinin troposfer, stratosfer diye adlandırılan
katmanları var ancak bunlar ayrı bir gök katmanı değil, tek bir göğün farklı
yapıya sahip katmanlarıdır. Dünya semasının uzay boşluğu sınırı olduğu
söylenmiştir ancak Mi'rac hadisesindeki katmanlardan her birine çıkmak için
özel izin gerektiği ve o katlarda önceki Nebiler'in yaşadığı açıkça
bildiriliyor. Uzay'a çıkan insanların henüz birinci semayı geçmedikleri böylece
belli olur. Şunu söyleyebiliriz ki yedi gök şeklini ve sınırını Allah-u
Tealanın bildiği katlardır. İtikadı gereği mu'min'in varlığına iman etmesi gereken
şeylerden birisidir yedi gök.
Bakara 29, İsra
44, Mu'minun 86, Fussilet 12, Talak 12, Müik 3 ve Nuh 15. ayetlerde yedi gök
ifadesi yer almaktadır.
Yer ile gök
arasındaki mesafenin «71 veya 72 ... » bölümdeki şek'in ravi'den olduğu
söylenmiştir. Şayet bu ifade hadisin metninde ise Sindi'nin görüşüne göre
yolcuların yürüyüş hızının farklılığı itibariyle mesafenin tesbiti değişik
olarak belirtilmiş olabilir.
Sindi: Ben bu
yorumu yaptıktan sonra Suyuti'nin yazmış olduğu Haşiye'de Hafız İbn-i Hacer'in
de aynı yorumu yaptığını naklettiğini gördüm. Bunun için Allah'a hamd olsun
demiştir.
Sindi ve
Miftahü'l-Hace'de belirtildiğine göre Tıybi: «Hadiste geçen yetmiş küsur yıldan
maksad, tahdid değil, çokluktan kinayedir. Çünkü bir çok hadislerde, yer ile
gök arasındaki mesafe ve iki gök arasındaki .mesafe beşyüz senedir,
buyurulmuştur.» demiştir.
Hadiste yedinci
gök tabakasının üstünde büyük bir denizin bulunduğu ve onun derinliğinin iki
gök arasındaki mesafe kadar olduğu bildiriliyor. Biz bunun varlığına iman
ederiz. Keyfiyetinin ilmini Allah'a bırakırız.
Hadisin
metninde geçen Eval, Veil'in çoğuludur. Veil: Dağ keçisinin teke kısmına
denilir.
Azlaf da
ZIlf'in çoğuludur. Zılf: Sığır ve küçük baş hayvanda bulunan çatal tırnak
demektir .•
Yedinci gök
tabakasının ötesinde bulunan denizin üstündeki Ev'ardan murad: Dağ keçisi
tekesi suretinde yaratılmış olan meleklerdir. Bunların arş'ı taşıdığı hadiste
belirtiliyor,ki bunlar şer-i Şerif lisanında «Hamele-i Arş» ismini alırlar.
Bazı hadislerde onların dünyadaki sayısının 4 olup kıyamette sekize çıkanlacağı
bildiriliyor. El-Hakka suresinin 17'nci ayetinde:
«Ve Rabbinin
arşım kıyamet günü üzerlerinde (yahut) sema'nın çevresinde bulunan meleklerin
üstünde olarak 8 melek taşır.» buyurulmuştur.
İbn-i Abbas
r.a.'dan rivayet olduğuna göre bu sekiz melekten murad, sekiz sınıf melektir.
Onların sayısını Allah Teala'dan başkası bilmez. Melek kelimesi cins isimdir,
adam lafzı gibi bire de birden fazlaya da muhtemeldir.
Bu hususta
geniş tafsilat isteyenler mezkur ayetin tefsirlerine müracaat etsinler. Ancak
şunu söyliyeyim: Ayet-i Celile hakkındaki izahat hadisimiz hakkında da
düşünülebilir.
Arş : Lügatta
tavan, çadır, köşk, mülk, saltanat, izzet ve bunlara benzer yücelik ve
yükseklik manasını taşıyan pek çok şeylere ıtlak olunmuştur. Padişahların
oturdukları tahta yüksek mertebesinden dolayı arş denilmiştir. Allah'ın ilk
yarattığı, yükseklik ifade eden ve bu hadiste bahis konusu edilen varlığa da
arş denilmiştir. ilahi kudretin tecelli ettiği ilk yaratıklardandır.
Kelamcılar ile
eski hikmet alimleri Arş'ı kainatı her yönden kuşatan yuvarlak bir felektir,
diye tarif etmişler, buna 9. felek ve atlas felek ismini de vermişlerdir. Fakat
Muhakkik alimlere göre şer-i Şerif istılahında kullanılan yani Kur'an ve
Hadiste varid olan, bu hadiste de bahsi geçen arş'ın mahiyetini tesbit ve
takdir etmek insan aklının idrakı dışında kalır. Bu konuda varid olan
hadislerde Arş'ın hakikatı değil, kainata nisbetle büyüklüğü bildirilmiştir.
İzahına çalıştığımız hadiste de görüldüğü gibi arş'ın azameti belirtiliyor.
Hud suresinin
7. ayetinde
Ve O'nun
(Allah'ın) Arş'ı su üzerinde idi ... » Yani göklerden ve yerden evvel Allah
Teala suları yaratmış suların üstünde de Arş denilen pek ulvi bir makamı
yaratmıştır. Arş'ın su üzerinde olması, ona bitişi k olmasını gerektirmez.
Nitekim biz : Yer küresinin üstünde gök vardır, diyoruz. Bu ayette belirtildiği
gibi' hadislerde de Arş su üzerinde idi buyurulmuştur.