3- ZEKATI ÖDENEN MAL
KENZ (= BİRİKTİRİLMİŞ MAl) DEĞİLDİR
حَدَّثَنَا
عمرو بْن سواد
المصري.
حَدَّثَنَا
عَبْد اللَّه
بْن وهب، عَن
ابن لهيعة،
عَن عقيل، عَن
ابن شهاب.
حَدَّثَني
خالد بْن أسلم،
مولى عمر بْن
الخطاب؛
قَالَ:
-
خرجت مع
عَبْدُ
اللَّه بْن
عمر، فلحقه
أعرابي. فقال
له: قول
اللَّه:
والذين
يكنزون الذهب
والفضة ولا
ينفقونها في
سبيل اللَّه؟ قال
له ابن عمر: من
كنزها فلم يؤد
زكاتها، فويل
له، إنما كان
هذا قبل أن
تنزل
الزَكَاة. فلما
أنزلت جعلها
اللَّه طهوراً
للأموال. ثم
التفت فقال:ما
أبالي لو كان
لي أحد ذهبأً،
أعلم عدده
وأزكيه،
وأعمل فيه بطاعة
اللَّه عَزَّ
وَجَل. قال الترمذي:
بعد تخريج هذا
الحديث:هذا
حديث حسن
غريب.
Ömer bin
el-Ilattab'ın mevlası Halid bin Eşlem (r.a.)'den; Şöyle demiştir: Ben (bir gün)
Abdullah bin Ömer (r.a.) ile beraber (Medine dışına) çıkmıştık. Bir A'rabi
arkadan gelip Abdullah bin Ömer (r.a.)'a: Allah'ın; والذين
يكنزون الذهب
والفضة ولا
ينفقونها في
سبيل اللَّه
«Ve altın ve
gümüşü kenz edip (= biriktirip) Allah yolunda harcamayanlar...» buyruğu(ndaki
kenz ve mal biriktirmenin) mahiyeti nedir? diye sordu. İbn-i Ömer (r.a.)
Ona: —
Altın ve gümüşü biriktirip de zekatını vermeyenler için helak ve azab vardır.
Zekat farz kılınmazdan önce ihtiyaç fazlası olup biriktirilen mal, kenz (azabı
mucip bir biriktirme) sayılırdı. Zekat farziyeti emri indirilince Allah Teala
zekatı malların temizleyicisi kıldı, diye cevap verdikten sonra dönüp şöyle
dedi: —
Sayısını bilip zekatını verdiğim ve Allah (Azze ve Celle)'nin taatile
işlettiğim Uhud dağı kadar altınım olsa (bu yüzden) endişe duymam.
Not: Tirmizi bu
hadisi rivayet ettikten sonra: Bu hadis hasen-garib'tir, demiştir.
Diğer tahric:
Bıı hadisi, Buhari, Tirmizi ve Nesai de rivayet etmişlerdir. Buhari'nin
rivayetinde; "Sonra dönüp şöyle söyledi ... " cümlesi ve onu takip
eden İbn-i Ömer (r.a.)'ın sözü yoktur
AÇIKLAMA: Sindi bu hadisin açıklamasını yaparken şöyle der:
İbn-i Ömer (r.a.) adama şunu söylemek istemiştir : Zekat farz olmadan önce bu
ayetin zahiri ile amel edilirdi. İhtiyaçtan artan malları Allah yolunda
harcamak gerekiyordu. Malları biriktirmek azabı mucip idi. Zekat farz edilince
mezkur ayeti zekatı ödemeyenlere Eşit olarak yorumlamak gerekir. Ayetin manası:
«Altın ve gümüş
gibi malları biriktirip zekatını ödemeyenleri elim azab ile müjdele ... »
şeklinde olur.
İbn-i Ömer
(r.a.)'ın sözünden maksad budur, denilince hadisten anlaşılan sonuç, zekatın
farziyetinden önce bu ayetin zahiri ile amel edildiği ve zekat farz edilince
ayetin zahiri manasının neshedilmiş olmasıdır. Fakat meşhur olan durum, bu
ayetin zekatı ödemeyenler hakkında inmiş olmasıdır. Meşhur kavle göre olunca;
ayet, zekatın farziyetinden sonra inmiş olur. Ve ayetin zahiri manası da
zekatını ödemeyenıere ait olmuş olur. Bir de şu var: Eğ-er zekatın farziyetinden
önce bu ayetin indiği ve zekat ayeti ile mensuh olduğu söylenecek olursa artık
nesihten sonra başka manaya yorumlamak yoluna gidilmemesi gerekir. Bu itibarla
İbn-i Ömer (r.a.)'ın maksadı şu olabilir:
Ey A'rabi!
Zekat farz olmadan önce bu ayetin zahirinden anladığın gibi mana verseydin
isabet etmiş olurdun. Yani ihtiyaçtan artan malı biriktirmenin azabı mucib
olduğu. manasını çıkarabilirdin. Fakat zekat farz olunca ve bu ayet daha sonra
inince artık anladığın mana doğru değildir. Çünkü Allah Teala zekatla malı
temizletmiş ve azaba müstehak olmayı zekatı ödemekten imtina etmeye
bağlamıştır.
Kastalani'nin
nakline göre el-Bermavi: Ayetteki: "Ve o malı infak etmezler" cümlesi
"ve o malın zekatını vermezler" diye yorumlanırsa bu ayetin zekat
ayeti ile mensuh olması söz konusu olmaz, demiştir.
İbn-i Ömer
(r.a.) son parça ile şunu demek istemiştir: Benim Uhud dağı kadar altınım olsa,
bunun hesabını bilip zekatını çıkarırsam ve bu serveti Allah Teala'nın rızasına
uygun olarak kullanıp çalışmamda gayri meşru bir harekette bulunmazsam mal
biriktirmiş sayılırım diye endişem olmaz. Yani hak ve hukuka riayet edildikten
sonra servet sahibi olmak günah değildir Azabı mucip olmaz.