DEVAM: 3- KADIN/N
KOCASI ÜZERİNDEKİ HAKKI (NIN BEYANl) BABI
حَدَّثَنَا
أَبُو بَكْر
بْنُ أَبِي
شَيْبَة.
حَدَّثَنَا
الحسين بْن
علي، عَن
زائدة، عَن
شبيب بْن
غرقدة
البارقي، عَن
سليمان بْن عمرو
بْن الأحوص.
-
حَدَّثَني
أبي أنه شهد
حجة الوداع مع
رَسُول
اللَّهِ
صَلَى اللَّهُ
عَلَيْهِ
وَسلَّمْ.
فحمد اللَّه
وأثنى عليه،
وذكر ووعظ، ثم
قال ((استوصوا
بالنساء خيراً
فإنهن عندكم
عوان. ليس
تملكون منهن
شيئاً غير
ذلك. إلا أن
يأتين بفاحشة
مبينة. فإن
فعلن فاهجروهن
في المضاجع
واضربوهن
ضرباً غير
مبرح. فإن
أطعنكم فلا
تبغوا عليهن
سبيلاً. إن لكم
من نسائكم
حقاً
ولنسائكم
عليكم حقا.
فأما حقكم على
نسائكم، فلا
يوطئن فرشكم
من تكرهون. ولا
يأذن في
بيوتكم لمن
تكرهون. ألا،
وحقهن عليكم
أن تحسنوا
إليهن في
كسوتهن
وطعامهن)).
Süleyman bin Amr
bin el-Ahvas (r.a.)'dan rivayet edildiğine göre şöyle demiştir: Babam Amr bana
anlattığına göre kendisi Veda haccında Resulullah (Sallallahu Aleyhi ve Sellem)
ile beraber bulunmuş ve Resulullah (Sallallahu Aleyhi ve Sellem) (meşhur Veda
hutbesinde) Allah'a hamd ve sena ettikten sonra vaaz ve nasihat ederek (ez
cümle) şöyle buyurmuştur:
«(Ey Ashabım!)
Kadınlarınıza karşı iyi olmanızı tavsiye ederim. (Bu tavsiyeme riayet ediniz).
Çünkü onlar sizin yanınızda (sizlere bağlılık bakımından) esirler (gibi)dir. Şu
(malum cinsel ilişkilerden başka onların hiç bir şeyine malik değilsiniz. Ancak
apaçık çirkin ve haddi aşan hataları olduğu zaman (onlar hakkında şu şeylere
sahipsiniz:) Eğer (böyle çirkin ve haddi aşan hareketler) işlerler ise onların
yataklarını terkediniz ve eziyet verici olmayan şekilde onları dövünüz. Eğer
bundan sonra size itaat ederlerse onları takbih ve eziyet verme yoluna tevessül
etmeyiniz. (Geçmiş kusurları bağışlayın) Şüphesiz karılarınızdan (istediğiniz
birtakım) hakkınız vardır. Karılarınız
için de üzerinizde (birtakım) hak (lar) vardır. Karılarınız üzerindeki
hakkınıza gelince, karılarınız sizin hoşlanmadığınız hiç bir kimseyi evlerinize
alıp onlarla konuşmasınlar ve hoşlanmadığınız hiç bir kimsenin evlerinize
girmesine izin vermesinler. Bilmiş olunuz ki: Karılarınızın üzerindeki hakkı
ise onları giydirmek ve yedirmek hususunda onlara İyi davranmanızdir.»"
AÇIKLAMA: Bu hadisi Tirmizi de "Tefsir" kitabının
Tevbe suresi bölümünde rivayet etmiştir. Müellifimiz ve Müslim Veda haccı
kıssasında bunun benzerini Cabir (r.a.)'den rivayet etmişlerdir.
Veda haccı
bilindiği gibi hicretin 10. yılı vuku bulmuştur. Meşhur Veda hutbesinin o hac
seferinde Arafat dağında ve Arefe günü Peygamber (s.a.v.) tarafından irad
buyurulduğu Cabir (r.a.)'ın Müslim'deki rivayetinde belirtilmiştir. Hutbe
uzundur. Müellifimizin burada Amr bin el-Ahvas (r.a.)'den olan rivayeti kısadır.
Burada yalnız karı - koca münasebetine ait bölüm rivayet olunmuştur.
Müellifimiz de Cabir (r.a.)'ın söz konusu hadisini (3074 numarada) rivayet
etmiştir.
Hadisdeki bazı
kelimeleri açıklayalım: Hadiste emir fiili geçen "İstisa" masdarı,
bir kavle göre yapılan vasiyyetin kabul edilmesini istemektir. Buna göre emir
cümlesinin manası; ''Ey Ashabım. kadınlarınız hakkında size hayrı tavsiye
ederim. Onlar hakkındaki vasiyyetimi kabul edin.'' demektir. Diğer bir kavle
göre "İstisa" tavsiye etmek demektir. Buna göre cümlenin manası: ''Ey
Ashabım. kadınlarınız hakkında hayrı ve iyiliği tavsiye edin'' demektir
Sindi'nin
beyanına göre Tiybi şöyle demiştir: Bu kelime talep içindir. Yani kadınlarınız
hakkında iyi davranmayı ve iyi tavsiyeyi kendinizden isteyiniz. Yahut kadınlar
hakkında iyi davranmayı ve onların sebepsiz huysuzluklarına karşı sabretmeyi
birbirinizden isteyiniz. Sindi bu arada yukarda belirttigim manaları da beyan
etmiştir.
Hadisteki
''Avanin'' kelimesi ''Aniye''nin çoğuludur. ''Esirler'' demektir. Bu kelimenin
geçtiği cümlenin manası: "Nikahlı kadınlarınız sizin yanınızda esirler
gibi emriniz altında olup size bağlıdırlar.'' demektir. Bunu takip eden cümlede
ise erkeklerin evli bulundukları kadınlara esir gibi mülik olmadıkları ancak
karı - koca münasebeti husunda erkeklerin karılarından yararlanma hakkına sahip
oldukları belirtilip, kabahat ve aşırı hareketleri ile itaatsızlıkları
olmadıkça onleira karşı olumsuz davranmaya yetkili olmadıkları belirtilmiştir.
Daha sonraki cümlelerde kadınlar hata işlediklerinde kocalarının davranışları
beyan buyurulmakla yataklarına girmemek ve hafifçe dögme yetkisi verilmektedir.
Erkeklerin böyle davranışı sonucunda eşleri itaatsizliği bıraktıkları takdirde
onların işlemiş oldukları kusurların afvedilmesi ve eziyet edilmemesi tavsiye
buyuruluyor.
Bundan sonraki
cümlelerde eşler arasındaki haklara temas edilerek erkeklerin karıları
üzerindeki haklarının şu olduğu belirtiliyor:
Erkeklerin
hoşlanmadıkları kimseleri eve alıp onlarla konuşmamak ve eve girmelerine i/in
vermemektir. Buna ait: .......... cümlesinin açıklaması hakkında Nevevi,
Müsliın'in şerhinde şu bilgiyi vermiştir: El-Maziri Bir kavle göre bu cümleden
maksat, kadınların yabancı erkeklerle yalnız oturmamalarıdır. Bu cümle ile
kadınların zina etmemeleri kastedilmiştir. Çünkü zina etmek suçu kadının had
edilmesi cezasını gerektirir. Aynı zamanda kocasının hoşlandığı veya
hoşlanmadığı her hangi bir erkekle kadının zina etmesi haramdır. Eğer zina
etmemeleri manası kastedilmiş olsaydı cümlede erkeklerin hoşlanmadığı kaydı
bulunmayacaktı
Kadı İyaz:
Arapların eski adetlerinde yabancı erkeklerin kadınlarla konuşması normal
karşılanırdı Bu hal ayıp sayılmazdı Ve bir ithama sebep sayılmazdı. Kadınların
örtünmesi ayeti inince bu adet yasaklandı, demiştir. Seçkin olan mana şudur:
Erkeklerin hoşlanmadığı hiç bir kimseyi eve alıp onlarla oturup konuşmamaktır.
Ve böylelerin eve girmelerine izin vermemektir. Erkeğin hoşlanmadığı kimse
yabancı erkek olsun, kadının mahremi sayılan erkek olsun veya her hangi bir
kadın olsun hüküm aynıdır. Hadisteki yasaklama umumidir. Anılanların tümünü
kapsar. Bu mesele hakkında fıkıhçıların verdiği hüküm şudur: Kadının mahremi
olsun olmasın hiç bir erkek veya kadını eve alması caiz değildir. Ancak
kocasının eve girmesinden hoşlandıgını hileliği veya kııvvetle zannettiği
kadınları eve alabilir. Keza kadın babası, erkek kardeşi, dayısı ve amcası gibi
mahremi olan erkekleri kocasının rızasını bildiği veya bu kanaatta oldugu
takdirde eve alabilir. ÇÜnkü başkasına ait bir eve girmek için ev sahibi
erkeğin izini esastır. Ev sahibi erkek izin vermedikçe veya bu hususta
başkasına yetki vermedikçe, yahut örf ve adete göre rızasının bulunduğu
anlaşılmadıkça eve girmek haramdır. Ev sahibinin rızasının bulunduğu hususunda
şüphe olduğu takdirde rızasının varlığını gösterir bir belirti olmadıkça eve
girmek haram olduğu gibi ev kadınının eve girmek için izin vermesi de haramelır
Hadisin bundan
sonraki kısmında kadının kocası üzerindeki hakkı belirtiliyor. Bu da kadınların
yiyecek ve giyecekleri hususunda iyi davranmaktır.
Bu cümle
kadının nafakasının kocasına vacip olduğuna delalet eder. Bu hususta icma'
vardır."
Kadınları
gerektiğinde hafifçe dövmek hakkında gerekli bilgi 51. babta özlü olarak
verilecektir
Evli kadının
nafakasının yani giyecek ve yiyeceğinin kocasına vacip olduğu hususunda icma
bulunduğunu yukarıda belirttim. Bu hüküm Talak suresinin 7. ayeti ve bu babta
rivayet edilen hadislerle de sabittir. Şu halde bu hüküm Kitab, Sünnet ve İcma'
ile sabittir.
EI-Menhel'in
Tekmile yazarı özetle şöyle der: Alimler, erginlik çağına ermiş olan
erkeklerin, karılarının nafakasını ödemekle mükellef bulundukları ve ancak
kocasına itaatsız olanların nafakasının vacip olmadığı hususunda ittifak
etmişlerdir. Nafaka deyiminden maksat yiyecek, içecek, giyecek ve meskendir.
Farz olan
nafaka durum ve miktarı hususundaki alimlerin görüşlerine gelince:
1- Hanefiler'in
fetvaya esas olan kavillerine göre; nafaka hususunda kocanın mali durumu
esastır. Delilleri Talak suresinin şu mealdeki 7. ayetidir: "Varlıklı olan
kimse, nafakayı varlığına göre versin; rızkı ancali kendisine yetecek kadar
verilmiş olan kimse de Allah'ın kendisine verdiğinden versin. Allah kimseye,
verdiği rızkı aşan bir yük yüklemez. Allah, darlığa düştükten sonra kolaylık
verir."
2- Şafiiler'e
göre de kadının nafakası hususunda kocasının hali esastır. Koca zengin ise;
yiyecek olarak her gün için iki müd; orta halli ise bir buçuk müd; fakir ise
bir müd verir. Fakat Şafiiler'in bu tesbitinin bir delili yoktur. Nevevi,
Müslim'in şerhinde, "Kazalar" bahsinde: Aişe {r.anha)'dan rivayet
ettiği Hind (r.anha)'nın hadisinden anlaşılıyor ki nafaka miktarı müdlere
takdir edilmeyip yetecek miktar olması gerekir. Şafii mezhebindeki
arkadaşlarımıza göre erkeğin yükümlü olduğu yakınlarının nafakası yetecek
miktar olarak tesbit edilir. Fakat karısının nafakası müdlerle takdir edilir.
Ama bu hadis bu görüşü reddeder, demiştir.
3- Malikiler'e
göre kadının nafakası, kocasının mali durumuna ve kadının haline göre tesbit
edilir. Bu tesbitte örf ve adete itibar edilir. Eğer erkek zengin olup karısı
fakir ise karısının nafakasını karısının seviyesindeki fakirlerden farklı ve
daha üstün olarak verir. Eğer erkek fakir ise karısının fakirlik veya zenginlik
durumunu dikkate alarak normal nafakasını ödemesi gerekir. Şu halde zengin koca
fakir olan karısına zengin bir kadının nafakası seviyesinde nafaka vermekle
mükellef değildir. Keza zengin olmayan bir erkek zengin olan karısına bir fakir
kadının nafakası kadar vermesi kafi değildir. Kendi gücü nisbetinde ve şehrin
genel durumunu dikkate alarak bir kadının nafakasından biraz olsun fazla
vermesi gerekir. Bir şehir halkının adeti darı ekmeği yemek ise kadın buğday
ekmeğini isteyemez. Keza köydekilerin adeti buğday ekmeği yemek değil iken
kadın buğday ekmeğini isteyemez Mesken ve giyecek hususundaki hüküm de böyledir
4- İmam Ahmed
(RahimehuIlah)'e göre kadının nafakası kendisiyle kocasının durumlarına göre
ayarlanır Eğer ikisi de zengin iseler erkek karısına zengin nafakasını ödemekle
yükümlüdür. İkisi de fakir iseler fakir nafakası ödemekle yükümlüdürler.
Taraflar orta haIli iseler orta hallilerin nafakasına göre ödenir. Birisi fakir
diğeri zengin ise erkek orta hallilerin durumuna göre karısının nafakasını
ödemekle yükümlüdür. Hanefiler'den el-Hassan da bu kavli tercih etmiştir
Konu hakkındaki
deliller Hanefi ve Maliki mezheblerinin görüşlerini teyid eder, durumdadır