DEVAM: 58- FAİZ'İN AĞIR
BİR GÜNAH OLDUĞUNUN BEYANI BABI
حدّثنا
نَصْرُ بْنُ
عَلِيٍّ
الْجَهْضَمِيُّ.
حدّثنا
خَالِدُ بْنُ
الْحارِثِ.
حدّثنا سَعِيدٌ
عَنْ
قَتَادَةَ،
عَنْ سَعِيدِ
بْنِ الْمُسَيَّبِ،
عَنْ عُمَرَ
بْنِ
الْخَطَّابِ؛
قَالَ: إِنَّ آخِرَ
مَا نَزَلَتْ
آيَةُ
الرِّبَا.
وَإِنَّ
رَسُولَ
اللهِ صلى
الله عليه
وسلم قُبِضَ وَلَمْ
يُفَسِّرْهَا
لَنَا.
فَدَعُوا
الرِّبَا
والرِّيبَةَ.
إسناده
صحيح، ورجاله
موثقون. إلا
أن سعيداً، وهو
ابْنِ عروبة،
اختلط بأخَرَة.
كذا في
الزوائد.
Ömer bin
el-Hattâb (r.a.)'den; Şöyle demiştir: Son inen âyet, faiz âyetidir. Resulullah
(Sallallahu Aleyhi ve Sellem) de bu âyeti (teferruatı ile) tefsir etmeden vefat
etti. Artık siz faizi de faiz şüphesi bulunan muameleyi de bırakınız.
Not: Zevaid'de
şöyle denilmiştir: Bunun senedi sahihtir ve ravileri sikadır. Ancak ravi Said
bin Arube'nin hafızası son zamanlarında zayıflamıştı.
[AÇIKLAMA]: Bu hadis de
Zevaid türündendir. Sindi: İbn-i Ömer (r.a.)'ın maksadı faiz ayetinin, helal ve
haramla ilgili ayetlerin sonuncusu olduğunu ve hükmünün sabit olup mensuh
olmasının söz konusu olamıyacağını bildirmektir. Resul-i Ekrem (s.a.v.)'in bu
ayeti tefsir etmeden vefat ettiğini söylemekle de Ömer (r.a.) şunu demek
istemiştir: Yani faizin bütün teferruatını açıklayıcı ve kıyasa mahal
bırakmayacak geniş kapsamlı bir açıklamanın Resül-i Ekrem (s.a.v.) tarafından
yapılmamış olduğunu bildirmektir. Yoksa bilindiği gibi Resul-i Ekrem (s.a.v.)
faiz ayetini açıklayıcı ve faiz hükümlerini beyan edici bir çok hadis
buyurmuştur, der. Evet yalnız İbn-i Mace'nin bu bölümde rivayet ettiği 2253 -
2273 nolu 20 kadar hadis faizin hükümlerini beyan eder. Omer (r.a.) bu eser ile
faiz konusunda çok ihtiyatlı davranmanın gereğine işaret ederek faiz kokusu
duyulacak şüpheli muamelelerden uzak durmak için müslümanların dikkatini çekmek
istemiştir.
Faizin haram
kılınması hakkında kısa bir bilgi vermek uygun olur.
Cahiliyet
devrinde ve İslamiyet'in ilk zamanlarında yaygın olan faiz usülü daha çok şöyle
idi. Parası çok olan bankerler, faizciliği. sanat haline getirmişlerdi. Mesela
bir adama yüz dirhemi bir yıl vade ile yüzde 20 nisbetinde bir faizle ödünç
verirlerdi. Vadesi geldiğinde adam para sahibi ile yeni bir anlaşma yaparak
vadeyi bir yıl daha uzatır ve asıl para ile tahakkuk etmiş olan faize ek olarak
vereceği 80 dirhemi ödemeyi kabullenirdi. Böylece ikinci vade geldiğinde 200
dirhem ödemek durumunda kalırdı. İkinci vade geldiğinde taraflar süreyi tekrat
uzatır ve buna karşı 250 veya 300 dirhem ödeme yapılması üzerinde ittifak
ederlerdi. Bu şekilde sürdürülen faizcilikle paranın bir kaç katı ödenirdi.
Mekke'de inen Al-i İmran suresinin yukarda yazılı 130. ayeti ile bu çirkin
muamele takbih (çirkin olarak ifade) edilerek müslümanların böyle yapmaları
yasaklandı. Bu ayette, faizin kat kat artırılarak yenilmesi yasaklanmış oldu.
Günün faiz usülü kat kat artırmak olduğu için bu durum belirtildi. Yoksa ilk
anda sanıldığı gibi kat kat olmayıp bilinen bir orandaki faizin mübahlığı
manası çıkarılamaz. Mesela: Anasını silahla yaralayan kişi azarlanırken: Ananı
silahla yaralaman çirkin bir suçtur, denildiği zaman, kişinin anasını sopa ile
yaralamasının veya dövmesinin çirkin bir suç olmadığı manası çıkarılabilir mi?
Bu ayet de böyledir. O günkü faiz durumu öyle olduğu için bu ifade buyurulmuştur.
Tefsir kitabIarında açıkça belirtildiği gibi bu ayetteki "kat kat
faiz" tabiri, böyle olmayan faizin mübahlığını beyan için olmayıp, o günkü
çirkin durumu belirtmek içindir. Bu hususta müslümanların icmaı vardır. Ayet-i
Celile'yi başka türlü yorumlayan hiç bir ilim adamı yoktur. Kaldı ki Medine-i
Münevvere devrinde ve Mekke'nin fethi sırasında inen ve yukarda yazılı bulunan
Bakara suresinin 275 - 279 nolu ayetleri faizin çoğunu da azını da kökünden
yasaklamıştır. İbn-i Ömer (r.a.) de bu hadiste helal ve haram la ilgili
ayetlerin sonuncusunun faiz ayeti olduğunu bildirmekle bu ayetleri kasdediyor.
İbn-i Abbas (r.a.)'den rivayet edildigine göre kendisi de riba, yani faiz
ayetinin en son inen ayet olduğunu bildirmiştir. Buhari İbn-i Abbas (r.a.)'ın
bu rivayetini "Tefsir" bölümünde rivayet etmiştir.
Bazı
rivayetlerde İbn-i Abbas: En son inen ayet'in; Allah'a döndürüleceğiniz sonra
zulüme uğramadan herkesin kazancının tamamının verileceği günden korkunuz ...
(Bakara: 281) ayetidir, demiştir. Bu iki rivayet arasında ihtilaf yoktur. Çünkü
bu ayet ile faiz ayeti toptan inmiştir. Meşhur Veda haccı esnasında inen faiz
ayetinin hükmü de bu esnada uygulanmıştır. Çünkü bu hac esnasında Resul-i Ekrem
(s.a.v.)'in yüzbini aşkın bir İslam cemaatına hitaben buyurdugu ve dünya
durdukça tüm insanlık alemine ışık tutacak şaheser hutbesinde cahiliyet
devrinin kötü adetlerinin tümünü kökünden kaldırmış ve faizle ilgili olarak da
mealen: ''Faiz lağvedilmiştir. Fakat borcunuzun aslını vermeniz gerekir. (Faiz
almakla) zulüm etmeyiniz ve (borcun aslını almamakla) zulüme uğramaymız. Faiz,
Allah'ın emriyle artık haramdır. Cahiliyet devrinden kalma bu çirkin adetin her
çeşidini işte ayaklarımın altında çiğniyorum. ilk kaldırdığım faiz
Abdülmuttalib'in oğlu Abbas'ın faizidir.'' buyurmuştur.
Altın, gümüş,
buğday, arpa, hurma ve tuz'un rebevi yani faizi ihtiva eden mallar olduğu
nasslarla sabit olduğunu bundan önceki bablarda görmüştünüz. Bunların dışında
kalan malların hangilerinin bunlara tabi olduğunu da orada anlatmıştım. Bazı
malların ise bunlara tabi olup olmadığı hususunda sahabilerin ve tabiilerin
ihtilaf ettiklerini belirtmiştim. Mesela: Ölçülerek satılan mallardan olan ve
yiyecek maddelerinden olmayan kireç faize tabi midir, değil midir? Ebu
Hanife'ye göre tabidir. Şafii'ye göre tabi değildir. Yani bir ölçek kireç
veresiye iki ölçek kireçle satılabilir mi, satılamaz mı? Keza, bir koyun
veresiye iki koyunla satılabilir mi, satılamaz mı? bunun gibi ihtilaflı olan
meseleler vardır. Ömer (r.a.) bu eserinde, faiz şüphesi olan meselelerde
ihtiyatlı davranmayı tavsiye etmiştir. O'nun bu tavsiyesinden hareketle alimler
yani yetkili müctehidler arasında ihtilaf konusu edilen bu gibi meselelerde
faiz ihtimali göz önünde bulundurulmalı ve bu gibi muameleleri yapmamalı.