59- SELEF, BİLİNEN BİR
ÖLÇEK VE BİLİNEN BİR TARTI İLE VE MALUM BİR VADEYE BAĞLANARAK YAPILIR, BABI
Selef: Cinsi, mikdarı ve evsafı tesbit edilen
bir malın belirli bir vade'de ve yerde teslim edilmek üzere muayyen ve peşin
bir bedelle satılmasıdır. Halkın dilinde bu satışa "Peşin para ile
veresiye mal almak", (Ön ödemeli alışveriş) denir. Tabii halk dilindeki bu
tarif yetersizdir. Çünkü veresiye alınacak malın cinsi, evsafı ve miktarı
tesbit edilecek, ne zaman ve nerede teslim edileceği açıklanacaktır. Ayrıca
veresiya alınan mal karşılığında peşin verilecek bedelin para olması şart
değildir. İcabında para verilmez de bir mal verilir.
Selef denilen satış akdinde veresiye
olan mal karşılığında verilen bedel peşin olduğu için bu tür satışlara Selef
ismi verilmiştir. Çünkü bu kelimenin sözlük manası önceden vermek ve takdim
etmektir. Bedel önceden veriliyor; takdim ediliyor. Bu satışa Selem de denilir.
Bu kelime de teslim kelimesi ile ilgilidir. Bu satışta bedel tes!im edildiği
için bu isim de verilmiştir.
Taraflar ve alım satımı yapılan mallar
için fıkıh ıstılahında bazı
terimler kullanılır. Bunları da özetle
söyliyeyim: Peşin ödenen bedele, Re'sü'l-Mal, denilir.
Bedeli veren tarafa, Rabbü's-Selem,
denilir. Veresiye alınan mala, Müslem rih, denilir. Veresiye mal sahibine de,
Müslem ileyh, denilir.
EI-Fetih'te beyan edildiğine göre Irak
halkı bu satışa Selef, Hicaz halkı da Selem, derler.
Satılan mal satış akdi yapılırken
satıcının yanında ve mülkiyetinde bulunmadığı halde Şer-i Şerif bu satışa
müsaade etmiştir. Satılan mal hazır olmadığından bir nevi aldanına veya aldatma
ihtimali var ise de duyulan ihtiyaç nedeniyle buna cevaz verilmiştir. Bu
satışın meşruluğu Kitab, Sünnet ve lcma ile sabittir. Bakara suresinin 282.
ayeti bunun meşruluğuna delildir. Bir kısmı bu babta rivayet edilen hadisler de
bunun meşruluğuna delildir. Said bin el-Müseyyeb (r.a.)'ın dışında hiç bir
alimin bunun meşruluğuna itiraz ettiği bilinmemektedir. Yani alimler bunun
meşruluğu üzerinde ittifak etmişlerdir.
Şu noktayı da belirteyim: Caiz olmadığı,
Kitab, Sünnet veya İcma ile sabit olan satışlar, bundan müstesnadır. Onların
dışında kalan muamelelerde bu satış söz konusu edilebilir. Esasen Selem ve
Selef dediğimiz akidler, satış akdi sayılamaz. Fıkıh ıstılahında bu akidlere
Selem veya Selef denilir ve yapılan pazarlık ve akidde de " Bey'"
kelimesi ve ''İştira" kelimesi, yani satmak ve satın almak sözleri
kullanılmaz. Yukarda anlattığımız terimler ve bunlardan türeme fiiller
kullanılır. Onun için bu muamele, satış, muamelelerinden tamamen ayrı bir
İşlemdir. Bununla beraber mal alım satımlar için koşulan şartlar aynen bu
muamelede de aranır. Bunlardan birisi eksik olduğu takdirde yapılan akid
geçersizdir. Alım ve satım muamelelerinde bulunması gereken şartlardan ayrı
olarak bazı ek şartların burada bulunması gereklidir. Ancak bu ek şartların
mahiyetleri ve sayılan açısından fıkılıçılar farklı görüşler beyan etmişlerdir.
Hepsinin ittifakla koştukları şart, 'Re'sü'I-Mal, yani veresiye alınacak malın
bedelinin, akid meclisinde ve peşin olarak teslim edilmesi şartıdır. Bazı
alimlere göre şu şartlar da aranır:
1. Peşin ödenen bedel karşılığında satın
alınan malın veresiye olması.
2. Veresiye satılan malın vadesi
geldiğinde o tarihte piyasada bulunması ve temininin mümkün olması.
3. Veresiye olan malın bir yerden başka
bir yere taşınması külfetli ise akidde bunun teslim edileceği yerin
bildirilmesi.
4. Veresiye olan malın cınsi evsafı ve
miktarının tayin ve tespit edilmesi.
Avnü'l-Mabud yazarı da Selef babının
girişinde özetle şöyle der: Iraklılar'ın Selef ve Hicazlılar'ın Selem dedikleri
bu akid veresiye olup vasıfları ve miktarı tespit edilen bir malın satışıdır.
Bazıları, bedelin peşin olması kaydını da tarif'e dahil etmişlerdir. Halbuki bu
kayıt bir şart mahiyetindedir, tarife dahil edilmemelidir. Bu akdin meşruluğu
üzerinde. alimler ittifak halindedirler. Yalnız Said bin el-Müseyyeb'in muhalif
kaldığı söylenmiştir. Alimler bu akdin bazı şartları hakkında ihtilaf
etmişlerdir. Fakat alım satımlarda aranan şartların hepsinin bu akid için de
arandığı ve Re'sü'l-Mal, denilen bedelin, akdin yapıldığı yerde peşin
ödenmesinin gerekliliği üzerinde alimler ittifak etmişlerdir. Bu akid bir
ruhsat mı, azimet mi? diye ihtila! olmuştur. Bazı alimler: Bu nevi akidlere
ihtiyaç duyulduğundan buna ruhsat verilmiştir. Azimet değildir, demişlerdir.
Selem ve Selef dediğimiz bu akdin
rükünleri, şartları ve meseleleri hakkında geniş bilgi için fıkıh kitabıarına
baş vurulması tavsiye olunur.
حدّثنا
هِشَامُ بْنُ
عَمَّارٍ.
حدّثنا سُفْيَانُ
بْنُ
عُيَيْنَةَ
عَنِ ابْنِ
أَبِي نَجِيحٍ،
عَنْ عَبْدِ
اللهِ ابْنِ
كَثِيرٍ، عَنْ
أَبِي
الْمِنْهَالِ،
عَنِ ابْنِ
عَبَّاسٍ؛
قَالَ: قَدِمَ
النَّبِيُّ
صلى الله عليه
وسلم وَهُمْ
يُسْلِفُونَ
فِي
التَّمْرِ، السَّنَتَيْنِ
وَالثَّلاَثَ.
فَقَالَ: ((مَنْ
أَسْلَفَ فِي
تَمْرٍ
فَلْيُسْلِفْ
فِي كَيْلٍ
مَعْلُومٍ
وَوَزْنٍ
مَعْلُومٍ،
إِلَى أَجَلٍ
مَعْلُومٍ)).
(Abdullah) bin Abbâs
(r.a.)'dan; §öyle demiştir: Nebi (Sallallahu Aleyhi ve Sellem) (Mekke'den
Medine'ye) geldiğinde, halk iki, üç yıllık vâdede hurma (yı teslim etmek ve
bedelini peşin ödemek üzere) selef muamelesini yaparlardı. Bunun üzerine
Resûl-i Ekrem (Sallallahu Aleyhi ve Sellem) buyurdu ki: «Kim selef usûlü İle
hurma almak isterse (taraflarca) bilinen bir ölçek veya bilinen bir tartıyla ve
muayyen bir vadeye değin akid yapsın.»
EBU DAVUD HADİSİ VE İZAH İÇİN TIKLA