SÜNEN İBN-İ MACE

Bablar Konular Numaralar

KİTABU’L-TİCARAT

<< 2287 >>

63- ŞİRKET (ORTAKLIK) VE MUDAREBE BABI

 

Şirket: Birden fazla kişinin sermayelerini veya mallarını birleştirip ortaklık kurmaları ya da bedenen müşterek çalışmaları, diye tarif edebiliriz. Sermayeleri, sair

Ticaret malları ortaklığı olsun iş ve bedenen çalışma ortaklığı olsun bunlara dair yapılacak akidIer, şartlar, rükünler ve hükümler pek geniş izah isteyen konulardır. Fıkıhçılar arasında bazı hususlarda görüş ayrılıkları vardır. Bu itibarla bu konu hakkında fıkıh kitabıarına müracaat etmek gerekir. Burada bu hususlara değinmiyeceğim. Çünkü bu babta rivayet edilen hadisler söz konusu ortaklıkların nevilerini ve hükümlerini beyan etmedikleri için bu geniş konuya değinmek konu dışına çıkmak olur. Ayrıca çok izah ister.

Müdarebe: Ortaklığın bir nevidir. Bu ortaklık, sermaye birisinden, çalışma da diğer taraftan olmak üzere kurulur. Kazanç, ortaklık akdinde belirtilen orana göre taraflar arasında taksim edilir. Mesela kazancın yansı sermaye sahibine, yansı da emek sahibine veya üçte birisi bir tarafa, üçte ikisi de diğer tarafa olabilir. Zarar ise sermaye sahibine ait olur. Diğer taraf zarara ortak değildir. Çünkü, o taraf bedenen çalışmakla verdiği emek boşa gitmiş iken maddeten de kendisini zarara ortak etmek adaletsizlik olur. Bu tür ortaklığa Mukarada ve Kırad da denilir. Bunun şartlan, rükünleri, hükümleri ve cereyan ettiği alanlar ile tarafların yetki ve sorumluluklan pek geniş izah ister. Bu hususlarda mezhebler arasında farklı görüşler de vardır. Bu itibarla geniş bilgi için fıkıh kitabıarına müracaat etmek gerekir. Biz şunu belirtmekle yetinelim:

Müdarebe, Mükarada ve Kırad isimleri verilen bu ortaklık şeklinin meşruluğu İcma ile sabittir. Bunun meşruluğu hükmüne muhalefet eden bir ilim adamının varlığı bilinmemektedir. Bu ortaklık şekli cahiliyet devrinde de vardı. Taşıdığı masıahat ve yarar dolayısıyla İslamiyet bunun devamını kabul etmiştir. Hatta bazı alimler bunun sünnet olduğunu söylemiştir. Çünkü sermaye sahibi için de bu parayı işleten emek sahibi için de hayırlı ve yararlı bir iştir. İki şahsı düşünelim: Birisinin parası vardır. Ama bunu çalıştırmaktan acizdir, ticaretle iştigal edemiyor. Diğer tarafta çalışmak ve ticaret etmek isteyen fakat parası olmayan bir başka kişi vardır. Bu durumda para sahibinin parasını değerlendirmesi ve fakir adamı yararlandırması, fakir adamın da bu parayla ticaret yapıp geçimini sağlamaya çalışması sünnet olmaz mı?

Bu neviortaklık için parayı işleten adamın dürüst, dirayetli, çalışkan ve liyakatlı olması elbette gereklidir. Bu ve benzeri vasıfları taşımıyan kişilere bu maksatla para vermek ise elbette sakıncalı ve yasaktır. Çünkü böyle bir adama para kaptırmak adeta bile bile malı sokağa atmaktır. Halbuki malı korumak dinen vacibtir.

Bu ortaklık sistemi yüce dinimizin emir ve yasaklarına riayet edenler için uygun ve yerinde bir ticaret sistemidir. Faizciliğe de sed çeken bir tedbirdir. İslam ahlakının dejenere olduğu bir toplumda gayet tabii bu sisteme yönelmek kolay bir iş değildir ve haliyle tefeciliğe, faizciliğe hilaf görülecektir. Bu muamele iyi işletilirse dinin yasaklamış olduğu faizciliğe mahal kalmaz. Bilindiği gibi faizcilikte kapital sahibi mutlaka bir kazanç sağlar. Emek sahibi faizle aldığı parayı işletirken zarara da uğrasa kapital sahibine, tahakkuk eden faizi ödemek durumunda kalır ki, bu işlem isabetli ve adilane bir işlem değildir. Emek sahibi bunca emek sarf etsin, hiyle ve hiyanet etmediğine rağmen kar etmeyip üstelik zarar etsin. Bundan sonra da faiz akdi yapılırken istenen faizi de ödesin ...

 

حدّثنا عُثْمَانُ وَأَبُو بَكْرِ ابْنَا أَبِي شَيْبَةَ. قَالاَ: حدّثنا عَبْدُ الرَّحْمنِ بْنُ مَهْدِيٍّ عَنْ سفْيَانَ، عَنْ إِبْرَاهِيمَ بْنِ مُهَاجِرٍ، عَنْ مُجَاهِدٍ، عَنْ قَائِدِ السَّائِبِ، عَنِ السَّائِبِ؛ قَالَ لِلنَّبِيِّ صلى الله عليه وسلم: كُنْتُ شَرِيِكي فِي الْجَاهِلِيَّةِ. فَكْنْتَ خَيْرَ شَرِيكٍ. كُنْتَ لاَ تُدَارِينِي وَلاَ تُمَارِينِي.

 

Es-Sâib (r.a.)'den rivayet edildiğine gör»; Nebi (Sallallahu Aleyhi ve Sellem)'e şöyle demiştir: Câhiliyet devrinde sen benim ortağım idin. Sen ortakların en hayırlısı idin. Sen bana ne muhalefet ederdin, ne de münakaşa ederdin.

 

 

Diğer tahric: Bu hadisi Ebu Davud, Hakim ve Nesai de rivayet etmişlerdir.

 

AÇIKLAMA:    Ebu Davud'un rivayet ettiği hadis metni daha uzun olup mealen şöyledir: ''... Saib (r.a.)'den rivayet edildiğine göre. şöyle demiştir: Ben, Nebi (s.a.v.)'in huzuruna vardıın. O'nun yanında bulunanlar beni övmeye ve benden bahsetmeye başladılar. Bunun üzerine Resulullah (s.a.v.): ''Ben (onu hepinizden) fazla bilirim,'' buyurdu. Ben: Doğru söyledin! Babam ve anam sana feda olsun. Sen benim ortağım idin. Sen ne muhalefet ederdin ne de münakaşa ederdin, dedim.

 

Hattabi, hadiste geçen ve "Derd" kökünden alınma muzari fiilini muhalefet manasına ve "Mira" kökünden alınma muzari fiilini de mümanaat manasına yorumlamıştır. Biz de buna göre terceme ettik.

 

Hadis, Resul-i Ekrem (s.a.v.)'in cahiliyet döneminde bile üstün ahlaka sahib olduğuna delalet eder.

 

Hadisin ravisi Saib (r.a.) hakkında el-Hafız, el-İsabe'de: Es-Saib bin Ebi Saib'in adı Sayfi'dir, AbduIIah bin Saib'in babasıdır, demiştir.

 

Avnü'l-Mabud yazarı da el-Münziri'den naklen özetle şöyle der: Bu hadisin isnadı hakkında çok ihtilaf vardır. Ebu Ömer en-Nemri, bu hadisin cidden muztarib olduğunu söylemiştir. Bazıları bu hadisin es-Saib bin Ebi's-Saib'e ait olduğunu söylerken, bazıları da bunun Abdullah bin es-Saib'e ait olduğunu söylemiştir. Bu ihtilaflar muvacehesinde hadis, delil olamıyor. Es-Saib bin Ebi's-Saib (r.a.) Müellefe-i Kulub (yani yeni müslüman olup gönlü henüz İslamiyet'e yatışmayanlar) dandır.

 

Hülasa yazarı da: Es-Saib bin Ebi's-Saib Sayfi bin Abid, Mekke Kaari'i Abdullah'ın babasıdır. Senedinde ıztırab bulunan bir hadisi vardır. Ebu Davud, İbn-i Mace ve Nesai onun hadisini rivayet etmişlerdir, der.