63- ŞİRKET (ORTAKLIK)
VE MUDAREBE BABI
Şirket: Birden
fazla kişinin sermayelerini veya mallarını birleştirip ortaklık kurmaları ya da
bedenen müşterek çalışmaları, diye tarif edebiliriz. Sermayeleri, sair
Ticaret malları
ortaklığı olsun iş ve bedenen çalışma ortaklığı olsun bunlara dair yapılacak
akidIer, şartlar, rükünler ve hükümler pek geniş izah isteyen konulardır.
Fıkıhçılar arasında bazı hususlarda görüş ayrılıkları vardır. Bu itibarla bu
konu hakkında fıkıh kitabıarına müracaat etmek gerekir. Burada bu hususlara
değinmiyeceğim. Çünkü bu babta rivayet edilen hadisler söz konusu ortaklıkların
nevilerini ve hükümlerini beyan etmedikleri için bu geniş konuya değinmek konu
dışına çıkmak olur. Ayrıca çok izah ister.
Müdarebe:
Ortaklığın bir nevidir. Bu ortaklık, sermaye birisinden, çalışma da diğer
taraftan olmak üzere kurulur. Kazanç, ortaklık akdinde belirtilen orana göre
taraflar arasında taksim edilir. Mesela kazancın yansı sermaye sahibine, yansı
da emek sahibine veya üçte birisi bir tarafa, üçte ikisi de diğer tarafa
olabilir. Zarar ise sermaye sahibine ait olur. Diğer taraf zarara ortak
değildir. Çünkü, o taraf bedenen çalışmakla verdiği emek boşa gitmiş iken
maddeten de kendisini zarara ortak etmek adaletsizlik olur. Bu tür ortaklığa
Mukarada ve Kırad da denilir. Bunun şartlan, rükünleri, hükümleri ve cereyan
ettiği alanlar ile tarafların yetki ve sorumluluklan pek geniş izah ister. Bu
hususlarda mezhebler arasında farklı görüşler de vardır. Bu itibarla geniş
bilgi için fıkıh kitabıarına müracaat etmek gerekir. Biz şunu belirtmekle
yetinelim:
Müdarebe,
Mükarada ve Kırad isimleri verilen bu ortaklık şeklinin meşruluğu İcma ile sabittir.
Bunun meşruluğu hükmüne muhalefet eden bir ilim adamının varlığı
bilinmemektedir. Bu ortaklık şekli cahiliyet devrinde de vardı. Taşıdığı
masıahat ve yarar dolayısıyla İslamiyet bunun devamını kabul etmiştir. Hatta
bazı alimler bunun sünnet olduğunu söylemiştir. Çünkü sermaye sahibi için de bu
parayı işleten emek sahibi için de hayırlı ve yararlı bir iştir. İki şahsı
düşünelim: Birisinin parası vardır. Ama bunu çalıştırmaktan acizdir, ticaretle
iştigal edemiyor. Diğer tarafta çalışmak ve ticaret etmek isteyen fakat parası
olmayan bir başka kişi vardır. Bu durumda para sahibinin parasını
değerlendirmesi ve fakir adamı yararlandırması, fakir adamın da bu parayla
ticaret yapıp geçimini sağlamaya çalışması sünnet olmaz mı?
Bu neviortaklık
için parayı işleten adamın dürüst, dirayetli, çalışkan ve liyakatlı olması
elbette gereklidir. Bu ve benzeri vasıfları taşımıyan kişilere bu maksatla para
vermek ise elbette sakıncalı ve yasaktır. Çünkü böyle bir adama para kaptırmak
adeta bile bile malı sokağa atmaktır. Halbuki malı korumak dinen vacibtir.
Bu ortaklık
sistemi yüce dinimizin emir ve yasaklarına riayet edenler için uygun ve yerinde
bir ticaret sistemidir. Faizciliğe de sed çeken bir tedbirdir. İslam ahlakının
dejenere olduğu bir toplumda gayet tabii bu sisteme yönelmek kolay bir iş
değildir ve haliyle tefeciliğe, faizciliğe hilaf görülecektir. Bu muamele iyi
işletilirse dinin yasaklamış olduğu faizciliğe mahal kalmaz. Bilindiği gibi
faizcilikte kapital sahibi mutlaka bir kazanç sağlar. Emek sahibi faizle aldığı
parayı işletirken zarara da uğrasa kapital sahibine, tahakkuk eden faizi ödemek
durumunda kalır ki, bu işlem isabetli ve adilane bir işlem değildir. Emek
sahibi bunca emek sarf etsin, hiyle ve hiyanet etmediğine rağmen kar etmeyip
üstelik zarar etsin. Bundan sonra da faiz akdi yapılırken istenen faizi de
ödesin ...
حدّثنا
عُثْمَانُ
وَأَبُو
بَكْرِ
ابْنَا أَبِي
شَيْبَةَ.
قَالاَ:
حدّثنا
عَبْدُ الرَّحْمنِ
بْنُ
مَهْدِيٍّ
عَنْ
سفْيَانَ،
عَنْ إِبْرَاهِيمَ
بْنِ
مُهَاجِرٍ،
عَنْ مُجَاهِدٍ،
عَنْ قَائِدِ
السَّائِبِ،
عَنِ
السَّائِبِ؛
قَالَ
لِلنَّبِيِّ
صلى الله عليه
وسلم: كُنْتُ
شَرِيِكي فِي
الْجَاهِلِيَّةِ.
فَكْنْتَ
خَيْرَ
شَرِيكٍ. كُنْتَ
لاَ
تُدَارِينِي
وَلاَ
تُمَارِينِي.
Es-Sâib
(r.a.)'den rivayet edildiğine gör»; Nebi (Sallallahu Aleyhi ve Sellem)'e şöyle
demiştir: Câhiliyet devrinde sen benim ortağım idin. Sen ortakların en
hayırlısı idin. Sen bana ne muhalefet ederdin, ne de münakaşa ederdin.
Diğer tahric:
Bu hadisi Ebu Davud, Hakim ve Nesai de rivayet etmişlerdir.
AÇIKLAMA: Ebu Davud'un rivayet ettiği hadis metni daha uzun olup mealen şöyledir:
''... Saib (r.a.)'den rivayet edildiğine göre. şöyle demiştir: Ben, Nebi
(s.a.v.)'in huzuruna vardıın. O'nun yanında bulunanlar beni övmeye ve benden
bahsetmeye başladılar. Bunun üzerine Resulullah (s.a.v.): ''Ben (onu
hepinizden) fazla bilirim,'' buyurdu. Ben: Doğru söyledin! Babam ve anam sana
feda olsun. Sen benim ortağım idin. Sen ne muhalefet ederdin ne de münakaşa
ederdin, dedim.
Hattabi,
hadiste geçen ve "Derd" kökünden alınma muzari fiilini muhalefet
manasına ve "Mira" kökünden alınma muzari fiilini de mümanaat
manasına yorumlamıştır. Biz de buna göre terceme ettik.
Hadis, Resul-i
Ekrem (s.a.v.)'in cahiliyet döneminde bile üstün ahlaka sahib olduğuna delalet
eder.
Hadisin ravisi Saib
(r.a.) hakkında el-Hafız, el-İsabe'de: Es-Saib bin Ebi Saib'in adı Sayfi'dir,
AbduIIah bin Saib'in babasıdır, demiştir.
Avnü'l-Mabud
yazarı da el-Münziri'den naklen özetle şöyle der: Bu hadisin isnadı hakkında
çok ihtilaf vardır. Ebu Ömer en-Nemri, bu hadisin cidden muztarib olduğunu
söylemiştir. Bazıları bu hadisin es-Saib bin Ebi's-Saib'e ait olduğunu
söylerken, bazıları da bunun Abdullah bin es-Saib'e ait olduğunu söylemiştir.
Bu ihtilaflar muvacehesinde hadis, delil olamıyor. Es-Saib bin Ebi's-Saib
(r.a.) Müellefe-i Kulub (yani yeni müslüman olup gönlü henüz İslamiyet'e
yatışmayanlar) dandır.
Hülasa yazarı
da: Es-Saib bin Ebi's-Saib Sayfi bin Abid, Mekke Kaari'i Abdullah'ın babasıdır.
Senedinde ıztırab bulunan bir hadisi vardır. Ebu Davud, İbn-i Mace ve Nesai
onun hadisini rivayet etmişlerdir, der.