DEVAM: 5- MÜSLÜMANI (N
AYIBINI) ÖRTMEK VE HAD (CEZA) LARI ŞÜPHELERLE (YANİ SUÇ DELİLLERİNİN
KİFAYETSİZLİĞİYLE) DEFETMEK BABI
حدّثنا
يَعْقُوبُ
بْنُ
حُمَيْدِ
بْنِ كَاسِبٍ،
ثنا مُحَمَّد
بْنُ عُثْمَانُ
الجثمَحِيُّ.
ثنا الحَكَمُ
ابْنُ أَبَانض
عَنْ
عِكْرِمَةَ،
عَنْ ابْنِ
عَبَّاسٍ، عَنِ
النَّبِّي
صلى الله عليه
وسلم قَالَ: ((مَنْ
سَتَرَ
عَوْرَةَ
أَخِيهِ
المُسْلِمِ، سَتَرَ
اللهُ
عَوْرَتَهُ
يَوْمَ
القِيَامَةِ،
وَمَنْ
كَشَفَ
عَوْرَةَ
أَخِيهِ المُسْلِمِ،
كَشَفَ اللهُ
عَوْرَتَهُ
حَتَّى
يَفْضَحَهُ بِهَا
فِي
بَيْتِهِ)).
فيالزوائد:
في إسناده
مُحَمَّد
بْنُ عُثْمَانُ
بْنُ صفوان
الجمحيّ،
قَالَ فيه
أَبُو حاتم:
منكر الحديث،
ضعيف الحديث.
وقال الدار
قطنيّ: ليس
بقويّ. وذكره
ابن حبان في
الثقات. وباقي
رجال الإسناد
ثقات.
İbn-i Abbas
(r.a.)'den rivayet edildiğine göre; Nebi (Sallallahu Aleyhi ve Srllem) şöyle
buyurmuştur: «Kim müslüman kardeşinin avretini (yani ayıbını) örterse Allah da
kıyamet günün onun ayıbını örter. Kim müslüman kardeşinin avretini açığa
vurursa Allah da onu aybmdan dolayı evinin
içinde bile rezil etmekle kusurunu meydana çıkarır.»
Not: Zevaid'de
şöyle denilmiştir: Bunun senedinde Muhammed bin Osman bin Safvan el-Cümehi
bulunur. Ebu Hatim bunun hadislerinin münker (bilinmeyen) ve zayıf olduğunu
söylemiştir. Darekutni de: Bu ravi kuvvetli değildir, demiştir. İbn-i Hibban
ise bunu sika raviler arasında anmıştır. Senedin kalan ravileri sika
(güvenilir) ravilerdir.
AÇIKLAMA: Ebu Hureyre (r.a.)'ın ilk hadisini Müslim, Ebu Davud, Tirmizi ve Nesai de
rivayet etmişlerdir.
Bu hadis iki
şekilde yorumlanır: Birincisi müslümanları giydirmenin fazileti anlamıdır. Yani
kim bir müslümanın vücudunu örter ve onu giydirirse Allah da kendisini
kıyamette giydirir. Yani kendisinin günahlarını bağışlar ve cezalandırmaz.
(Hatırıma şöyle bir şey de geliyor: Allah da kendisini cennet libası ile
giydirir. Fakat böyle yorumlayanı tesbit edemedim)
İkinci yorum
şekli ise şöyledir: Kim bir müslümanın gizli bir kusurunu görür de bunu halka
anlatmazsa ve böylece aybını örterse, Allah da onun aybını kıyamet günü örter.
Yani günahını bağışlar.
El-Hafız,
el-Fetih'te bu son yorumu beyan ettikten sonra: Bu hadis, suçu ve kusuru gören
müslümanı kötülükle mücadele etmekten alıkoymaz. Kişi kusur işleyen adamı
bundan menetmeye ve münkeri engellemeye memurdur. Kusurlu görülen şahıs
uyarılara ve nasihatlara kulak asmaz ve suça devam ederse, durumu gören şahıs gerektiğinde
onun aleyhinde şahidlik etmek durumundadır. Bu konuda da emirler vardır. Nasıl
ki kişi işlediği kusuru gizlemelidir, bunu başkasına anlatmamalıdır. Ama gider
de hakim huzurunda kendi suçunu ikrar ederse, böyle davranması kabul edilir.
İşlenen bir günahın gören tarafından gizlenmesi ve açığa çıkarılmaması kanımca
şu durumda olur: Olup biten ve tekerrür etmiyecek bir kusur işlenmiş ise bunu
dile getirip suçluyu teşhir etmek uygun değildir. Suçlara karşı çıkıp buna
engelolmaya çalışmak ise suç işlenirken durumu görenlere aittir. Yani bir kimse
bir suçun işlenmekte olduğunu görünce buna engelolmaya çalışacak ve önlemek
isteyecektir. Şayet müdahalesi etkisiz kalırsa durumu hakime intikal ettirir ve
şahidlik eder. Suçu gören kişinin durumu hakime şikayet etmesi yasak olan
gıybetten sayılmaz ve buna bir müslümanın aybını açığa çıkarmak, onu teşhir
etmek, denmez). Bilakis müslümana düşen kutsal bir görevdir ve vacib olan bir
nasihat hizmetidir. Hadis, gıybet etmenin yasaklığına da işarettir. Çünkü bir
müslümanın şahsına münhasır gizli bir kusurunu açıklamak, ayıpları örtmeye ters
düşer, demektedir.
Ebu Hureyre
(r.a.)'ın ikinci hadisine gelince, bu hadis suç sabit olmadıkça had cezasının
uygulanmamasını emreder. Yani sanık hakkında iddia edilen suç sübut bulmaz ve
suçlu olmaması ihtimali var ise, hakim şüphede kaldığı takdirde had cezasını
uygulamamalıdır.
Tirmizi de bu
hadisin bir benzerini Aişe (r.a.a) 'den merfu olarak rivayet etmektedir. O
hadis şöyledir; "Gücünüz yettikçe müslümanlardan hadları (cezaları)
defediniz. Eğer çıkar yolu varsa (Yani suçu sabit olmazsa) sanığı salıveriniz.
Çünkü hakim'in affetmekte hata etmesi cezalandırmakta hata etmesinden iyidir.''
el-Kari' bu
hadisteki hitabın devlet yetkililerine ait olduğu görüşünü destekler. Yani hakim
kendisine intikal eden ve had cezasını gerektiren davada sanığa suçunu itiraf
ettirme yoluna gitmemelidir. Hatta varsa sanığın mazeretlerini dikkate
almalıdır ve suçu sabit olmadıkça cezasının tatbikine acele etmemelidir. Fakat
suç sabit olduktan sonra cezanın tatbiki hususunda tereddüd veya müsamaha
gösteremez. Cezayı aynen ve zamanında uygulamak zorundadır. Bu husus bundan iki
bab önce geçen hadislerde belirtilmiştir. Tekrarlamaya gerek yoktur.
İbn-i Abbas
(r.a.)'ın hadiside Ebu Hüreyre (r.a.)'ın ilk hadisine benzer. O hadisle ilgili
izah bunun için de söz konusudur. Ancak bu hadisin son kısmı ikinci yorumu
teyid eder. Yani, müslümanı örtmekten maksad, onun gizli hallerini ve şahsına
ait kusurları halka anlatmakla onu teşhir etmemelidir. Ama kendisi uyarılır,
kötülüğüne engel olunmaya çalışılır ve buna rağmen kusurlarını devam ettiriyor
ise bunu ilgililere şikayet etmek meşrudur. Bunda bir günah yoktur ve gıybet
durumu da söz konusu değildir. Aleni suç işleyenle mücadele etmek
Jmtsalgörevdir. Halkı dolandıran, hırsızlık eden ve buna benzer fa;~ıklığı
açıkça yapan şer insanlara karşı müslümanları ikaz etmek, onları korumak ve
haberdar etmek de gıymet sayılmaz. Bilakis görev sayıldığına dair hadisler
vardır.