DEVAM: 6- HİÇ BİR
MİRASÇIYA VASİYYET YOKTUR, BABI
حدّثنا
هِشَامُ بْنُ
عَمَّارٍ .
ثنا مُحَمَّد
بْنُ
شُعَيْبِ
بْنِ
شَابُورٍ. ثنا
عَبْد الَّرَحْمَنُ
يَا رَسُولَ
اللّهِ!
يَزِيدَ ابْنِ
جَابِرٍ عَنْ
سَعِيدِ بْنِ
أَبِي
سَعِيدٍ؛
أَنَّهُ
حَدَّثَهُ
عَنْ أَنَسِ
بْنِ
مَالِكٍ؛
قَالَ: إِنِّي
لَتَحْتَ
نَاقَةِ
رَسُولُ
اللَهِ صلى الله
عليه وسلم
يَسِيلُ
عَلَيَّ
لُعَابُهَا. فَسَمِعْتُهُ
يَقُولُ: ((إِنَّ
اللهَ قَدْ
أَعْطَى
كُلَّ ذِي حَقٍّ
حَقَّهُ. أَلا
لاَ وَصِيَّةَ
لِوَارِثٍ)).
في الزوائد:
إسناده صحيح.
ومحمد بْنِ
شعيب وثقه
رحيم وأبو
داود. وباقي
رجال الإسناد
على شرط
البخاريّ.
Enes bin Mâlik
(r.a.)'dan; Şöyle demiştir: Ben Resulullah (Sallallahu Aleyhi ve Sellem)'in
devesinin (boynunun) altında idim. Devesinin ağzının köpüğü benim üstüme
akıyordu. Resül-i Ekrem (Sallallahu Aleyhi ve Sellem)'den şu buyruğu işittim:
«Allah şüphesiz her hak sahibine hakkını vermiştir. Bilmiş olunuz ki hiç bir
vârise vasiyyet yoktur.»
Not: Zevaid'de
şöyle denilmiştir: Bunun senedi sahihtir. Ravi Muhammed bin Şuayb'ı Rahim ve
Ebu Davud sika saymışlardır. Senedin kalan ravileri Buhari'nin şartı
üzerinedir.
AÇIKLAMA: Amr bin Harice (r.a.)'ın hadisini Tirmizi, Ahmed, Nesai, Darekutni ve
Beyhaki de rivayet etmişlerdir.
Bu hadiste
geçen bazı kelimeleri açıklayalım: Cirre: Geviştir. Kası: Geviş getirmek, ağza
getirilen gevişi yutmak, şiddetli çiğnemek ve dişleri sıkmak manalarına gelir.
Tercemede birinci manayı seçtim. Diğer manaları düşünmek de mümkündür.
Lüğam: Salya ve
bundan meydana gelen köpük manalarında kullanılır. Bir kavle göre yalnız salya
köpüğü manasını ifade eder.
Ebu Ümame
(Radıyallahü anh)'ın hadisini Tirmizi, Ebu Davud ve Ahmed de rivayet
etmişlerdir.
Enes (r.a.)'ın
hadisi ise Zevaid türündendir.
Ahir: Zani
demektir. Hacr: Mahrunııyettir.
Mevaıi:
Mevla'nın çoğuludur. Mevla, efendi, köle, azadlı köle, köleyi azadIayan gibi
manalara gelir. Burada köle veya cariyeyi azadlayan kimse manasında
kullanılmıştır.
Sarf: Bu ve benzeri
hadislerde kullanıldığı zaman tevbe veya nafile ibadet manasına yorumlanır.
Adı: Fidye veya
farz ibadet manasına kullanılmıştır. Bu kelime de Sarf kelimesi gibi başka
manalara da gelebilir. Fakat burada yukardaki iki manadan birisi kasdedilmiştir.
Bu hadiste
geçen bazı cümleler bundan önce gelen hadislerde bulunduğu ve o yerlerde
gerekli izah yapıldığı için burda tekrar izaha gerek yoktur. Şöyle ki:
1. ''Çocuk
döşek (sahibin) e aittir. Zina eden (erkeğ) e de mahrumiyet vardır'' parçası
2006 ve 2007 numaralı hadislerin metninin aynısıdır.
2. ''Kim
babasından başka bir kimsenin oğlu olduğunu iddia eder veya kendisini
azadlayanlardan başkasının azadlısı olduğunu söylerse Allah'ın, meleklerin ve
bütün insanların laneti o kimsenin üzerine olsun'' parçası 2609 nolu hadis
metni gibidir.
3. ''... Ne
sarf (yani tevbe veya nafile ibadet) ne de adı (yani fidye veya farz ibadet)
kabul olunur'' ifadesinin bir benzeri 2635 nolu hadiste geçmiştir. Oradaki
hadis cinayet ve diyet konusuna aid olup buradaki konu ile ilişiği yoktur.
Sadece ifade benzerliği bulunduğu ve orada gerekli açıklama yapıldığı için bu
durumu hatırlatmakla yetiniyorum.
Yukarıdaki
ifadelerin izahını görmek isteyenler numaralarını verdiğim hadislerin izahı
bölümüne başvurabilirler.
Bu hadisin
yukarıda anlatılan cümleleri dışında kalan ve bunu takip eden hadislerde de
bulunan ve mirasçılara vasiyyetin sahih olmadığı hükmünü bildiren cümle ile
ilgili açıklamaya geçelim. Bu açıklamaya geçmeden önce şu noktayı da belirteyim
:
Bu hadisten sonra
gelen Birinci hadiste ''Allah her mirasçıya mirastan olan nasibini taksim
etmiştir. Artık mirasçıya vasiyyet caiz değildir'' buyuruluydr ..
Bu hadisi
takibeden iki hadis de bu mealdedir.
Miras ayetleri
inmeden önce malı bulunan kimselerin ölecekleri zaman babalarına, annelerine ve
en yakın akrabalarına vasiyyet etmeleri Bakara süresinin lSD. ayeti ile farz
kılınmıştı. Ayetin meali şöyledir: ''Birinize ölüm (sebepleri) geldiği zaman,
eğer (geriye) mal bırakacaksa, anneye, babaya ve yakınlara uygun tarzda
vasiyyet etmesi size farz, Allah'a isyan etmekten sakınanlara borç kılındı.
Sonra miras
hükümlerine ait Nisa süresinin 11 ve 12. ayetleri nazil olunca yukarda meali
yazılı Bakara süresinin lSD. ayetinin hükmü neshedilmiş oldu.
Ebu Ümame
(r.a.) ile Enes (r.a.)'ın rivayet ettikleri hadislerin manası şudur:
"Allah her mirasçıya tayin ettiği miras payını beyan buyurmuştur. Artık
hiç bir mirasçıya vasiyyet yoktur."
Hattabi, Ebu
Ümame'nin hadisinin açıklaması bölümünde şöyle der:
"Bu hadis
miraslara ait ayetlere işarettir. Miras ayetleri inmeden önce en yakın
akrabalara vasiyyet etmek Bakara süresinin 180. ayetiyle vacib kılınmıştı.
Sonra bu ayetin hükmü miras ayetiyle neshedildi.
Alimlerin
ekserisine göre mirasçılara vasiyyet hükmünün iptalinin sebebi diğer
mirasçıların haklarının korunmasıdır. Sebep bu olunca diğer mirasçılar kabul
ettikleri takdirde heooangi bir mirasçıya edilen vasiyyet geçerli sayılır.
Nasıl ki malın üçte birden fazla bir miktar mirasçı olmayan kimselere vasiyyet
edildiğinde bunun geçerliliği mirasçıların kabülüne bağlıdır. Mirasçılar kabul
etmezse, malın üçte birinden fazla olan vasiyyet geçersiz sayılır ve kabul
ederlerse müteber sayilır.
Bazılan:
Mirasçilara yapılan vasiyyet, diğer mirasçılarca kabul edilse bile geçersizdir.
Çünkü şer'i bir hüküm konulduğundan dolayı bu hükmün hukuku esas tutulmalıdır.
Eğer biz bu hükme rağmen mirasçıya vasiyyeti caiz sayarsak mensüh bir hükmü
işletmiş oluruz. Bu ise caiz değildir."
Hattabi'nin
naklettiği son görüş Zahiriyye mezhebinin görüşüdür. Alimlerin cumhüruna göre
tüm mirasçıların kabülü halinde herhangi bir mirasçıya yapılan vasiyyet geçerli
sayılır. Aksi takdirde geçersizdir.