DEVAM: 17- TAVŞAN (ETİ
HAKKINDA GELEN HADİSLER) BABI
حدّثنا
أَبُو بَكْرِ
بْنُ أَبِي
شَيْبَةَ. حدّثنا
يَحْيَى بْنُ
وَاضِحٍ عَنْ
مُحَمَّدِ
بْنِ
إِسْحَاقَ،
عَنْ عَبْدِ
الْكَرِيمِ بْنِ
أَبِي
الْمُخَارِقِ،
عَنْ
حِبَّانَ
بْنِ جَزْءٍ،
عَنْ أَخِيهِ
خُزَيْمَةَ
بْنِ جَزْءٍ؛
قَالَ: قُلْتُ:
يَا رَسُولَ
اللهِ!
جِئْتُكَ
لأَسْأَلَكَ
عَنْ
أَحْنَاشِ
الأَرْضِ. مَا
تَقُولُ فِي الضَّبِّ؟
قَالَ
((لاَآكُلُهُ،
وَلاَ
أُحَرِّمُهُ))
قَالَ:
قُلْتُ:
فَإِنِّي
آكُلُ مِمَّا
لَمْ
تُحَرِّمْ.
وَلِمَ؟ يَا
رَسُولَ
اللهِ! قَالَ
((فُقِدَتْ
أُمَّةٌ مِنَ
الأُمَمِ.
وَرَأَيْتُ
خَلْقاً
رَابَنِي))
قُلْتُ: يَا
رَسُولَ
اللهِ! مَا
تَقُولُ فِي
الأَرْنَبِ؟
قَالَ
((لاَآكُلُهُ
وَلاَ
أُحَرِّمُهُ))
قُلْتُ: فَإِنِّي
آكُلُ مِمَّا
لَمْ
تُحَرِّمْ.
وَلِمَ؟ يَا
رَسُولَ
اللهِ! قَالَ
((نُبِّئْتُ
أَنَّهَا
تَدْمَي)).
Huzeyme bin Cez'
(r.a.)'den; Şöyle demiştir: Ben (bir kere): Yâ Resulallah! Bâzı yer hayvanları
hakkında sana soru sormak üzere yanına geldim. Dabb (bir nevî keler) hakkında
ne buyurursun? dedim. Resûl-i Ekrem (Sallallahu Aleyhi ve Sellem): Ben onu
yemem ve haram da kılmam, buyurdu. Huzeyme demiştir ki: Ben: Şüphesiz ben senin
haram kılmadığın şeyden yerim (haram kılmadığın bir şeyi) niçin (yemezsin) ? Yâ
Resulallah, dedim. Resul-i Ekrem (Sallallahu Aleyhi ve Sellem):
Ümmetlerden biri
kaybolmuştur. Ve beni şüpheye düşüren bir yaratık gördüm (Yâni meshedilmiş
ümmetin keler şekline çevirilmiş olması muhtemeldir), buyurdu. Ben: Yâ
Resulallah! Tavşan hakkında ne buyurursun? dedim. Resül-i Ekrem (Sallallahu
Aleyhi ve Sellem) :
Ben onu yemem ve
yenmesini haram da etmem, buyurdu. Ben: Senin haram kılmadığın şeyden şüphesiz
yerim ve (tavşan etini) niçin (yemezsin)? Yâ Resulallah, dedim. Resul-i
Ekrem (Sallallahu Aleyhi ve Sellem):
Tavşan'ın kan attığı (âdet gördüğü) bana haber verildi, buyurdu.
AÇIKLAMA: Enes (r.a.)'ın hadisi Kütüb-i Sitte'nin hepsinde rivayet edilmiştir.
Muhammed bin Safvan (r.a.)'ın hadisi Tirmizi, Ebu Davud, Nesai, İbn-i Hibban ve
Hakim tarafmdan da rivayet edilmiştir. Huzeyme (r.a.)'ın hadisine başka yerde
raslamadım.
Enes (r.a.)'ın
hadisinde geçen "Merrü'z-Zahran" Nevevi'nin beyanına göre Mekke-i
Mükerreme'ye yakın bir semtin ismidir.
"Verik"
oyluğun üst tarafıdır. "Acüz" da bir şeyin arkası, sonu ve kalçası
manalarma gelir. Burada tavşanın budlarının üst tarafı manası kasdedilmiştir.
Bu babın ilk
iki hadisi tavşan etini yemenin helallığma delalet eder. Son hadise göre
Resül-i Ekrem (s.a.v.) ''Ben tavşan etini yemem'' buyurmuştur. Fakat bu hadisin
senedi zayıftır. Çünkü ravi Abdülkerim bin Ebi'l-Maharik kuvvetli değildir. Bu
durum 3235. hadis bölümünde anlatılmıştır. Bu itibarla bu hadis sabit
sayılamaz.
El-Hafız:
Alimler tavşan etini yemenin caizliği üzerinde ittifak etmişlerdir. Ancak
sahabilerden AbduIIah bin Ömer (r.a.), tabiilerden İkrime ve fıkıhçılardan
Muhammed bin Ebi Leyla'dan naklen beyan edildiğine göre bu üç zat tavşan etini
yemeyi mekruh görmüşlerdir, der.
İLK İKİ
HADİSTEN ÇIKAN HÜKÜMLER:
1. Tavşanı avlamak
meşrudur. Bir kaç kişi bir hayvanı avlamaya çalışırken hangisi yakalarsa
'avanun hakkıdır.
2. Eti yenen
hayvanı bıçak gibi keskin olan başka bir aletle boğazlamak caizdir. Merve ismi
verilen ve bıçak gibi keskin olan çakmak taşı da böyledir.
3. Kişinin
sevdiği kimseye az bir şeyi hediye etmesi meşrudur.
4. Tavşan etini
yemek meşrudur.
5. Kişi
tereddüt ettiği dini meseleyi ehil zatlara sormalıdır.
Bu babın son
hadisinde sözü edilen Dabb, yani bir nevi kelerin etini yemekle ilgili izah
bundan önceki bab ta geçtiği için oraya müracaat edilmelidir.