DEVAM: 23- VÜCUDU
DAĞLAMAK BABI
حدّثنا
عَمْرُو بْنُ
رَافِعٍ.
حدّثنا هُشَيْمٌ
عَنْ
مَنْصُورٍ،
وَيُونسُ
عَنِ الْحَسَنِ،
عَنْ
عِمْرَانَ
ابْنِ
الْحُصَيْنِ؛
قَالَ: نَهَى
رَسُولُ
اللهِ صلى
الله عليه وسلم
عَنِ
الْكَيِّ.
فَاكْتَوَيْتُ.
فَمَا أَفْلَحْتُ،
وَلاَ
أَنْجَحْتُ.
İmrân bin
el-Husayn (r.a.)'den; Şöyle demiştir: Resulullah (Sallallahu Aleyhi ve Sellem)
bizi dağlamaktan men etti. Sonra ben vücûdumu dağlattım, ama (hastalıktan)
kurtulmadım ve (tedavide) başarı elde edemedim.
AÇIKLAMA: Bu hadisi Ebu Davud, Tirmizi ve Ahmed de rivayet etmişlerdir. Ebu Davud,
bu hadisi rivayet ettikten sonra: Ve İmran bin el-Husayn, meleklerin selamını
işitirdt, Fakat vücüdunu dağlatınca işitmez oldu. Bilahere dağlatma işini
bırakınca tekrar işitmeye başladı, demiştir.
Resul-i Ekrem
(s.a.v.), şifa maksadı ile vücüdu dağlatmayı yasaklamış iken sahabilerden
İmran, nasıl buna aykırı ',hareketle vücudunu dağlattı? diye bir' soru hatıra
gelebilir. Sindi bu hususla ilgili şöyle der: İmran (r.a.), söz konusu
yasaklığı, tenzihen mekruhluk veya başka bir ilaçla hastalığın giderilmesi
mümkün olduğu zaman anlamına yorumlamış veya şöyle yorum yapmıştır: Cahiliyet
devriinsanlan Allah'a dayanmayıp ve O'ndan şifa dilemeyerek şifanın dağlanmakla
olduğuna inanıyorlardı. Hatta "Devanın sonuncusu dağlamaktır" sözü
onlar arasında yaygındı. Halbuki ilaçlar birer sebebtir, şifa verici değildir.
Her türlü şifayı veren Allah'tır. Resw-i Ekrem (Albyhi's-salatü ve's-selam), bu
batıl inanışı gidermek için mealen, "Dağlanan veya nefes ettiren kişi
tevekkülden sıynlmıştır" buyurmuştur. İşte dağlamanın yasaklığı cahiliyet
devri insanlan gibi hatalı düşünen kimseler içindir. Şifayı Allah'tan bekleyip
dağIanmayı bir tedavi çaresi ve sebebi olarak düşünen kimse için bir sakınca
yoktur. İmran söz konusu yasaklığı bu manaya yorumlamış olabilir.
Hadisin böyle
yorumlanmasının delili ise Resul-i Ekrem (s.a.v.)'in Sa'd bin Muaz (r.a.)'ın
yarasını dağlamış olmasıdır. (3494. hadis) Eğer dağlama yasağı haramlık
anlamında olsaydı Resul-i Ekrem (s.a.v.), Sa'd (r.a.)'ı dağlamazdı.
Tuhfe yazarı da
el-Hafız'dan naklen özetle şu bilgiyi verir: El-Hafız, el-Fetih'te; Şifa
maksadıyla vücıidu dağlamanın yasaklığına dair rivayetler mekruhluk veya evla
olmamak manasına yorumlanır. Çünkü şifa maksadıyla dağlamanın yapıldığına dair
hadisler de vardır. Bu itibarla hadislerin tümünü dikkate alarak böyle yorum
yapmak gerekir. Bir kavle göre dağlanmanın yasaklığı İmran (r.a.)'ın şahsına
mahsustur. Çünkü kendisinin hastalığı basurdu. Basurunun olduğu yeri dağlamak
tehlikeli görüldÜğünden dağlanması men edilmişti. Fakat İmran (r.a.), hastalığı
şiddetlenince dağlanma yolunu tuttu, ama olumlu sonuç alamadı.
İbn-i Kuteybe
de Dağlama iki nevidir: Birincisi sağlıklı adamın hasta olmaması için
dağlanmasıdır. Tevekkül sahibi sayılmayan kimse böylesidir. İkincisi bozulan
yarayı ve kesilen organı dağlamaktır. Bu nevi dağlamak caiz görülen bir tedavi
şeklidir. Başka bir ilaçla tedavi mümkün iken dağlamak yoluyla tedavi uygun
sayılmamıştır. Çünkü dağlama, bir nevi tazib ve işkencedir. Zarıiret olmadıkça
bu yola başvurulmaz. Hülasa; Resul-i Ekrem (s.a.v.) zamanında şifa maksadıyla
dağlama işinin yapılmış olması bunun caizliğine delalet eder. Dağlamanın
yapılmaması, onun yasaklığına delalet etmez, fakat yapılmamasının daha uygun
olacağına delalet eder. Dağlamanın yapılmaması için varid olan hadisler ise, ya
tenzihen mekruhluk manasına yorumlanır veya hastalığın tedavisi için dağlamanın
son çare olmaması haline tahsis edilir, demiştir.
Bu konuda
alimlerce verilen izahlardan şu netice alınır; Dağlamanın yasak olduğu
durumlar;
1. Dağlamaktan
başka yolla tedavi mümkün iken,
2. Dağlamak
tehlikeli Iken,
3. Şifayı
Allah'tar. değil de dağlamaktan beklerken,
4. Sağlıklı olduğu
halde hastalanmamak için ve bir nevi tedbir mahiyetinde olmak üzere dağlanmak.
Yukardaki
maddel0rde yazılı durumlarda dağlamak da, dağlanmak da yani kişinin kendi
nefsini dağlaması veya başkasını dağlaması yasaktır. Yani mekruhtur.
Hastalıktan kurtulmanın
başka çaresi görülmüyorsa, zarüret halinde ve son çare olarak dağlama
yolunağfdilebilir.