4- (TOPLUM TARAFINDAN)
HİÇ KIYMET VERİLMEYEN. İLTİFAT EDİLMEYEN (MÜBAREK MÜ'MİN) LER BABI
هِشَامُ
بْنُ
عَمَّارِ.
حدّثنا
سُوَيْدُ بْنُ
عَبْدِ
الْعَزِيزِ
عَنْ زَيْدِ
بْنِ وَاقِدٍ،
عَنْ بُسْرِ
ابْنِ
عُبَيْدِ
اللهِ، عَنْ
أَبِي
إِدْرِيسَ الْخَوْلاَنِيِّ،
عَنْ مُعَاذِ
بْنِ جَبَلٍ؛
قَالَ: قَالَ
رَسُولُ
اللهِ صلى
الله عليه وسلم: ((أَلاَ
أُخْبِركَ
عَنْ مُلُوكِ
الْجَنَّةِ؟))
قُلْتُ:بَلَى.
قَالَ
((رَجُلٌ
ضَعِيفٌ،
مُسْتَضْعِفٌ،
ذُو
طَمْرَيْنِ،
لاَيُؤْبَهُ
لَهُ؛ لَوْ
أَقْسَمَ
عَلَى اللهِ
لأَبَرَّهُ)).
Muâz bin Cebel
(r. a.)'den; Şöyle demiştir: Resulullah (Sallallahu Aleyhi ve Sellem) (bana) :
Sana cennetin padişahların (ın sıfatların) dan haber vermiyeyim mi? buyurdu.
Ben: Bela (Evet tabi), dedim. O: Zayıf olup (toplum nazarında) zayıf görülen,
eski iki parça elbiseye bürünen, kendisine hiç değer ve iltifat gösterilmeyen
ve (bir şeyin olması veya olmaması için) Allah'a yemin (veya duâ) ederse Allah
onun duası (veya yemini) nin gereğini (keremiyle) yapacak (derecede Allah
katında kıymetli mu'min) olan her adamdır, buyurdu.
AÇIKLAMA: Bu hadisin Zevaid türünden olduğuna dair bir kayıt
yoktur. Camiu's-Sağir'de de bu hadisin Müellifimiz tarafından rivayet edildiği
belirtilmektedir.
Hadiste geçen
bazı kelimeleri açıklayalım:
Daif: Zayıf
demektir. Burada zayıflıktan maksad maddi sıkıntı ve fakirlik olabilir. İbni
Hacer'in beyanına göre Ebu'l-Baka böyle yorumlamıştır. Kendisi de: Zayıflıktan
maksad, alçak gönüllülüğünden ve maddi durumundan dolayı güçsüz olandır.
Müstad'af: Halk
tarafından zayıf ve hakir görülen, hakaret ve haksızlığa uğratılan kimse
demektir.
Müstad'if:
Alçak gönüllü olup kendi nefsini hiçe sayan, hakir görülen kimse demektir.
El-Kirmani böyle demiştir. Sindi ise Müstad'if: Çok zayıf olan, dünyayı ve
dünya ehlini bırakmakla daha zayıf olma gayreti içine giren kimsedir, demiş ve
hadisteki kelimenin Müstad'if, yani ismi fail olduğunu belirtmiştir. Fakat
Ebu'l-Baka bu kelimenin Müstad'af, yani ismi mef'ül olarak okunmasına taraftar
çıkmıştır.
Hadisin; .....
cümlesi iki şekilde yorumlanabilir.
Birincisi
"Eğer bir şeyin olması veya olmaması için Allah'ın lütüf ve keremini
umarak O'nun adına yemin ederse, Allah onun hatırı için o şeyi arzusuna uygun
biçimde gerçekleştirir." Yani o mübarek mü'min Allah katında çok kıymetli
bir kuldur. O kul Allah'tan bir şey dilerse ve mesela: Allah'a yemin ederim ki
bu iş böyle olacak, derse Allah onun hatırı için o işi öyle gerçekleştirir.
Keza: Allah'a yemin ederim ki bu iş olmayacak, derse Allah onun hatırı için o
işi onun arzusu doğrultusunda sonuçlandırır.
Bu cümlede
geçen İbrar: Yemin edenin yemininde doğru çıkması için onun arzu ettiği şeyi
yerine getirmektir. Mesela bir kimse size hitaben: Allah'a yemin ederim ki siz
bu işi yapacaksınız, dediğinde onun yemini doğrultusunda hareket etmeniz, o işi
yapmanız İbrar'dır.
Bu hadiste
Allah'ın sevgili kulunu yemininde İbrar buyurduğu, belirtilmektedir.
Anılan cümlenin
ikinci yorum şekli budur: "O kul Allalı'a dua ederse Allah onun duasını
kabul buyurur."
Bu hadis,
cennetin üstün makamlarına erişen mu'minlerin sıfatlarını bildirir. Tabii bu
hüküm ve sıfatlar umumi değil, çoğunluk itibariyledir. Yani cennetin üstün
makamlarına ancak bu sıfatları taşıyanlar erişecek, bunlar dışında kimse
erişmiyecek, manası kasdedilmemiştir. Gaye, o makamlara erişecek olanların
çoğunluğunun bu insanlar olduğunu belirtmektir.