1- DÜNYADA ZÜHD (YANİ
DÜNYAYA RAĞBET GÖSTERMEYİP ONDAN YÜZ ÇEVİRME) BABI
هِشَامُ
بْنُ
عَمَّارِ.
حدّثنا
عَمْرُو بْنُ
وَاقِدٍ
الْقُرَشِيُّ.
حدّثنا
يُونُسُ بْنُ
مَيْسَرَةَ
بْنِ
جَلْبَسٍ
عَنْ أَبِي إِدْرِيسَ
الْخَوْلاَنِيِّ،
عَنْ أَبِي
ذَرٍّ
الْغِفَارِيِّ؛
قَالَ: قَالَ
رَسُولُ
اللهِ صلى
الله عليه وسلم: ((لَيْسَ
الزَّهَادَةُ
فِي
الدُّنْيَا
بِتَحْريمِ
الْحَلاَلِ،
وَلاَ فِي
إِضَاعَةِ
الْمَالِ
وَلِكنِ
الزَّهَادَةَ
فِي الدُّنْيَا
أَنْ لاَ
تَكُونَ
بِمَا فِي
يَدَيْكَ
أَوْثَقَ
مِنْكَ
فِيهَا. لَوْ
أَنَّهَا
أُبِقَيتْ لَكَ)). قَالَ
هِشَامٌ:
قَالَ أَبُو
إِدْرِيسَ
الْخَوْلاَنِيُّ
يَقُولُ:
مِثْلُ هذَا
الْحَدِيثِ
فِي
الأَحَادِيثِ،
كَمِثْلِ
الإْبْريز
فِي
الذَّهَبِ.
Ebu Zerr-i Ğifârî
(r.a.)'den rivayet edildiğine göre; Resulullah (Sallallahu Aleyhi ve Sellem)
şöyle buyurdu, demiştir: Dünya'ya rağbet göstermemek, ondan yüz çevirmek, ne
helal şey'i haram etmekledir, ne de malı zayi etmek (atmak veya yersiz
harcamak) tadır. Ve lakin dünyaya rağbet göstermemek, senin ellerinde bulunan
(ni'met ve imkanlar)'a Allah'ın elinde (yani hazinesinde) olan (ni'met ve
imkânlar) dan fazla güvenir (umutlanır) olmamandır ve başına bir musibet
geldiği zaman sevabından dolayı ona gösterdiğin rağbet (ve rızan) ın, başına o
musibetin faraza gelmemiş olması arzusundan fazla olmasıdır.
Hişam dediki: Ebu
İdrîs el Havlani, konuşmasında: Hadisler içinde bu hadîsin durumu altın içinde
som altının durumu gibidir, demiştir.
Diğer tahric:
Tirmizi
AÇIKLAMA: Bu hadisi Tirmizi de Zühd bölümünde rivayet etmiş
ve Ebu İdris el-Havlani'nin adının AizuIlah bin Abdilah olduğunu söyledikten
sonra: Amr bin Vakıd hadisi münker olan bir ravidir, demiştir. Bu ravi
Müellifimizin senedinde de mevcuttur.
Zühd ve
Zehadet'in dünyadan yüz çevirmek ve dünyaya rağbet göstermemektir. Hadiste
gerçek ve muteber zühdün ne olduğu ve ne olmadığı ifade buyurulmaktadır. Şöyle
ki: Hadisin baş kısmında "Dünyaya rağbet göstermemek ve ondan yüz çevirmek
ne helal şeyi haram etmekledir, ne de malı zayi etmekledir" buyurulmuştur.
Yani dünyadan yüz çevirmek bazı cahillerin yaptığı gibi Allah'ın helal kıldığı
şeyleri kendine haram etmek suretiyle değildir. Bir kısım cahiller et, tatlılar
ve meyveleri yemekten, yeni elbise giymekten, evlenmekten ve benzeri meşru
nimetlerden kaçınarak bunun zahidliğin gereği ve olgun derecesi olduğunu
sanırlar. Halbuki Resul-i Ekrem (s.a.v.), diğer alanlarda olduğu gibi dünyaya
rağbet göstermemek konusunda da eşsiz olduğu halde helalolan şeyleri kendi zatına
haram etmemiş ve anılan nimetlerden istifade etmiştir. Allah Teala da Maide
suresinin 87. ayetinde mealen: "Ey iman edenler Allah'ın size helal
kıldığı nimetlerin temiz ve hoşlarını kendinize haram etmeyiniz ve aşırı
gitmeyiniz. Şüphesiz, Allah aşırı gidenleri sevmez." buyurmuştur.
Hadisin bu
bölümünde zahidliğin, dünyaya rağbet göstermemenin malı zayi etmekle de
olmadığı da belirtilmektedir. Yani malı denize atmak veya zengin fakir ayırımı
yapmaksızın malı rastgele herkese dağıtmak, yersiz ve anlamsız harcamak
zahidlik ve dünyaya rağbet göstermemek değildir. Bunun zahidlikle bir ilgisi
yoktur.
Hadisin bundan
sonraki bölümünde müteber ve kemal derecesine ulaşan zahidliğin iki alameti
vurgulanmaktadır. Bunlardan birincisi kişinin elinde bulunan mallar, san'atlar,
işler, yetkiler ve benzeri tüm nimetlere Allah'ın hazinesinde bulunan
nimetlerden fazla güvenmemesi, ümit bağlamamasıdır. Çünkü kişinin elindeki
bütün nimetler bir anda yok olabilir, tükenebilir. Fakat Allah'ın hazinesindeki
nimetler sayısızdır, tükenmesi düşünülemez. Allah, kullarına rızıklarını
vermeyi taahhüt buyurmuş ve umulmadık yollardan onlara nimetler ihsan ve ikram
edebilir. Şu halde mu'min kişi elindeki nimetlerden ziyade Allah'ın
hazinesindeki nimetlere ümit bağlamalıdır.
Müteber ve
kemale eren zahidliğin ikinci alametine dair cümleler müteaddid biçimlerde
yorumlanmıştır. Tuhfetü'l-Ahvezi yazarı tercemede belirttiğim biçimde
yorumlamıştır. Buna göre kasdedilen mananın özeti şudur: Gerçek zahidliğin,
yani dünyadan yüz çevirmenin bir alameti de sevabını elde etmek üzere başına
gelen musibetin gelişine olan rağbetinin o musibetin gelmemiş olması arzusundan
kuvvetli ve fazla olmasıdır.
Sindi ise bu
cümlelerden kasdedilen mananın şöyle olduğunu söylemiştir: Yani başına gelen
musibetin sevabı senin nazarında o musibet dolayısıyla yitirdiğin maldan üstün
ve hayırlı olmalıdır. Muteber zahidlik senin bu görüşte olmandır.
El-Hafni ise
Camiu's-Sağir haşiyesinde bu cümlelerden kasdedilen manayı şöyle bir misal ile
izah etmeye çalışmıştır: Yani hırsızlık ve suya batmak gibi bir musibetle malın
gittiği zaman buna, malının gitmemesinden fazla memnun olmalısm, tam manasıyla
bu musibetin gelişine rıza göstermelisin ve bu hale daha çok sevinmelisin,
şöyle demelisin: Malım gitmemiş olsaydı belki ondan hiç hayır yapmaz ve
dolayısıyla bir sevab kazanmazdım. Fakat malımın gitmesiyle beri sevab kazanmış
oldum. Durum bu o\unca malının telef olması mü'min kişinin nazarında telef
olmamasından daha sevimli oiur.
Hadisin üstün
değerini ifade eden son cümleyi Ebu İdris el-HavIani'nin, sözü olarak terceme
ettim. Bu cümlenin Ebu Zerr-i Gifari (r.a.) veya başka raviye ait olması
ihtimali de vardır. Allah en iyi bilendir.