14- TEVEKKÜL VE YAKİN
BABI (YANİ HERŞEYİN ALLAH'TAN GELDİĞİNE İMAN)
حدّثنا
حَرْمَلَةُ
بْنُ يَحْيَى.
حدّثنا عَبْدُ
اللهِ بْنُ
وَهْبٍ.
أَخْبَرَنِي
ابْنُ لَهِيعَةَ
عَنِ ابْنِ
هُبَيْرَةَ،
عَنْ أَبِي
تَميمٍ
الْجَيْشَانِيِّ؛
قَالَ:
سَمِعْتُ عُمَرَ
يَقُولُ:
سَمِعْتُ
رَسُولَ
اللهِ صلى
الله عليه
وسلم يَقُولُ
((لَوْ
أَنَّكُمْ تَوَكَّلْتُمْ
عَلَى اللهِ
حَقَّ
تَوَكُّلِهِ.
لَرَزَقَكُمْ
كَمَا
يَرْزُقُ
الطَّيْرَ.
تَغْدثو
خِمَاصاً،
وَتَرُوحُ
بَطَاناً.
Ömer (bin
el-Hattâb) (r. a.)'den; Şöyle demiştir: Ben, Resulullah (Sallallahu Aleyhi ve
Sellem)'i şöyle buyururken işittim: Eğer siz hakkıyle Allah'a tevekkül
etseydiniz sabahleyin aç gidip akşamleyin tok olarak (yuvalarına) dönen kuşları
rızıklandırdığı gibi sizi (de) muhakkak rızıklandırırdı.
Diğer tahric: Tirmizi
(2344); Nesai s-kübra (11805); Ahmed, Müsned (205); İbn Hibban (730).
AÇIKLAMA: Tevekkül: İtimad etmek, güvenmek ve dayanmak
demektir. Himas: Hamis'in çoğuludur. Hamis: Karnı aç olan demektir.
Bitan: Batinin
çoğuludur. Batin: karnı tok ve dolu olan demektir.
Allah Teala'ya
hakkıyle tevekkül şöyle olur: Her şeyi yaratan, dilediğine dilediğini veren,
dilediği şeyi dilediği kimseden alan ancak Allah'tır. O'ndan başka ve iradesi
dışında ne veren ne de alan vardır. Kişinin bu inançla gerekli tedbiri alıp
elinden gelen gayreti göstererek ve Allah'a dayanarak rızkını ve menfaatini
araması şekli Allah'a hakkıyle tevekkül edilerek yapılan çalışmadır.
Tuhfe yazarının
beyanına göre el-Münavi bu hadisin izahında şöyle demiştir: Yani kuşlar
sabahleyin aç karnına gidip akşam tok karnına dönerler Allah onların
rızıklarını verir. Şu halde rızkı veren çalışma değil, Allah'tır. Şu halde
hadis, tevekkülün tembel durmak ve boş gezmek olmadığına, bilakis rızık yollarına
baş vurmanın gerekliliğine işaret eder. Çünkü kuşlar çalışmak, gayret göstermek
ve aramakla rızıklanırlar. Bunun içindir ki Ahmed demiş ki, hadiste çalışmayı
bırakmaya delalet eden bir yön yoktur. Resul-i Ekrem (Sallallahu aleyhi ve
Sellem) şunu buyurmak istemiştir: Eğer onlar gidiş gelişlerinde, yaptıkları
işlerde Allah'a tevekkül etseydi ve her hayır ile iyiliğin ancak Allah'ın
elinde olduğunu kesinlikle bilseydi, kuşlar gibi bol rızıkla ve salimen
döneceklerdi. Fakat onlar, güçlerine ve çalışmalarına güvenip dayandılar. Bu
ise tevekkül prensibine ters düşer.
Eş-Şeyh Ebu
Hamid de: Tevekkülün manasının bedenle çalışmayı bırakmak, kalb ile tedbiri
terketmek ve atılan çaput gibi yere yığılıp kalmak, olduğu sanılır. Bu ancak
cahillerin zannıdır. Çünkü böyle tembel durup beklemek dinen haramdır. Diğer
taraftan din, tevekkülü övmüştür. Dinin haram kıldığı bir şeyi övmesi nasıl
düşünülebilir, demiştir.
İmam Ebu Kasim
el-Kuşeyri de: Tevekkülün yeri kalbtir. Kul rızkın ancak Allah tarafından
verildiğine kesinlikle inandıktan sonra bedenen çalışması, gayret etmesi kalbte
beslediği tevekkül inancına aykırı olmaz. Kul bir işte başarılı olursa, bunun
AIlah'ın yardım ve keremiyle olduğuna ve başarısı olursa bunun da ilahi takdir
olduğuna inanmalıdır, demiştir.