DEVAM: 38- CENNET'İN
SIFATI BABI
حدّثنا
هِشَامُ بْنُ
عَمَّارٍ. ثنا
عَبْدُ الْحَمِيدِ
بْنُ حَبِيبِ
بْنِ أَبِي
الْعِشْرِينَ.
حَدَّثَنِي
عَبْدُ
الرَّحْمنِ
بْنُ عُمْرٍو
الأَوْزَاعِيُّ.
حَدَّثَنِي
حَسَّانُ
بْنُ
عَطِيَّةَ.
حَدَّثَنِي
سَعِيدُ بْنُ
الْمُسَيَّبِ؛
أَنَّهُ
لَقِيَ أَبَا
هُرَيْرَةَ
فَقَالَ
أَبُو
هُرَيْرَةَ:
أَسْأَلُ
اللهَ أَنْ
يَجْمَعَ
بَيْنِي
وَبَيْنَكَ
فِي سُوقِ
الْجَنَّةِ.
قَالَ
سَعِيدٌ: أَوَ
فِيهَا
سُوقٌ؟ قَالَ:
نَعَمْ.
أَخْبَرَنِي
رَسُولُ
اللهِ صلى
الله عليه
وسلم؛ أَنَّ
أَهْلَ الْجَنَّةِ،
إِذَا
دَخَلُوهَا،
نَزَلُوا فِيهَا
بِفَضْلِ
أَعْمَالِهِمْ.
فَيُؤْذَنُ لَهُمْ
فِي
مِقْدَارِ
يَوْمِ
الْجُمُعَةِ مِنْ
أَيَّامِ
الدُّنْيَا.
فَيَزُورُونَ
اللهَ عَزَّ
وَجَلَّ.
وَيُبْرِزُ
لَهُمْ عَرْشَهُ.
وَيَتَبَدَّى
لَهُمْ فِي
رَوْضَةٍ
مِنْ رِيَاضِ
الْجَنَّةِ.
فَتُوضَعُ
لَهُمْ
مَنَابِرُ مِنْ
نُورٍ.
وَمَنَابِرُ
مِنْ
لُؤْلُؤٍ.
وَمَنَابِرُ
مِنْ
يَاقُوتٍ.
وَمَنَابِرث
مِنْ زَبَرْجَدٍ.
وَمَنَابِرُ
مِنْ ذَهَبٍ.
وَمَنَابِرُ
مِنْ فِضَّةٍ.
وَيَجْلِسُ
أَدْنَاهُمْ،
((وَمَا
فِيهِمْ
دَنِيءٌ))
عَلَى
كُثْبَانِ
الْمِسْكِ
وَالْكَافُورِ.
مَا يُرَوْنَ
أَنَّ أَصْحَابَ
الْكَرَاسِيِّ
بِأَفْضَلَ
مِنْهُمْ
مَجْلِساً. قَالَ
أَبُو
هُرَيْرَةَ:
قَلْتُ: يَا
رَسُولَ
اللهِ! هَلْ
نَرَى
رَبَّنَا؟
قَالَ: ((نَعَمْ.
هَلْ
تَتَمَارَوْنَ
فِي رُؤْيَةِ
الشَّمْسِ
وَالْقَمَرِ
لَيْلَةَ
الْبَدْرِ؟))
قُلْنَا: لاَ.
قَالَ
((كَذلِكَ. لاَ
تَتَمَارَوَوْنَ
فِي رُؤْيَةِ
رَبِّكُمْ
عَزَّ وَجَلَّ.
وَلاَ
يَبْقَى فِي
ذلِكَ
الْمَجْلِسِ
أَحَدٌ
إِلاَّ
حَاضَرَةُ
اللهُ عَزَّ
وَجَلَّ
مُحَاضَرَةً.
حَتَّى
إِنَّهُ
يَقُولُ
لِلرَّجُلِ
مِنْكُمْ:
أَلاَ
تَذْكُرُ،
يَافُلاَنُ!
يَوْمَ
عَمِلْتَ
كَذَا
وَكَذَا؟
((يُذَكِّرُهُ
بَعْضَ
غَدَرَاتِهِ
فِي
الدُّنْيَا))
فَيَقُولُ:
يَا رَبِّ!
أَفَلَمْ
تَغْفِرْ لِي؟
فَيَقُولُ:
بَلَى.
فَبِسَعَةِ
مَغْفِرَتِي
بَلَغْتَ
مَنْزِلَتَكَ
هذِهِ.
فَبَيْنَمَا
هُمْ كَذلِكَ،
غَشِيَتْهُمْ
سَحَابَةٌ
مِنْ فَوْقِهِمْ.
فَأَمْطَرَتْ
عَلَيْهِمْ
طِيباً لَمْ
يَجِدُوا
مِثْلَ
رِيحِهِ
شَيْئاً قَطُّ.
ثُمَّ
يَقُولُ:
قُومُوا
إِلَى
أَعْدَدْتُ
لَكُمْ مِنَ
الْكَرَامَةِ.
فَخُذُوا مَا اشْتَهَيْتُمْ.
((قَالَ))
فَنَأْتِي
سُوقاً قَدْ
حُفَّتْ بِهِ
الْمَلاَئِكَةُ.
فِيهِ
مَالَمْ تَنْظُرِ
الْعُيُونُ
إِلَى
مِثْلِهِ،
وَلَمْ تَسْمَعِ
الآذَانُ،
وَلَمْ
يَخْطُرْ
عَلَى الْقُلُوبِ.
((قَالَ))
فَيُحْمَلُ
لَنَا مَا اشْتَهَيْنَا.
لَيْسَ
يُبَاعُ
فِيهِ شَيْءٌ وَلاَ
يُشْتَرَى.
وَفِي ذلِكَ
السُّوقِ يَلْقِى
أَهْلُ
الْجَنَّةِ
بَعْضُهُمْ
بَعضاً.
فَيُقْبِلُ
الرَّجُلُ
ذُو
الْمَنْزِلَةِ
الْمُرْتَفِعَةِ،
فِيَلْقَى
مَنْ هُوَ
دُونَهُ ((وَمَا
فِيهِمْ
دَنِيءٌ))
فَيَرُوعُهُ
مَا يَرَى
عَلَيْهِ
مِنَ
اللِّبَاسِ.
فَمَا
يَنْقَضِي
آخِرُ
حَدِيثِهِ
حَتَّى
يَتَمَثَّلَ
لَهُ
عَلَيْهِ أَحْسَنُ
مِنْهُ.
وَذلِكَ
أَنَّهُ لاَ
يَنْبَغِي
لأَحَدٍ أَنْ
يَحْزَنَ
فِيهَا)). قَالَ
((ثُمَّ
نَنْصَرِفُ
إِلَى
مَنَازِلِنَا.
فَتَلْقَانَا
أَزْوَاجُنَا.
فَيَقُلْنَ:
مَرْحَباً
وَأَهْلاً.
لَقَدْ
جِئْتَ وَإِنَّ
بِكَ مِنَ
الْجَمَالِ
وَالطِّيبِ
أَفْضَلَ
مِمَّا فَارَقْتَنَا
عَلَيْهِ.
فَنَقُولُ:
إِنَّ جَالَسْنَا
الْيَوْمَ
رَبَّنَا
الْجَبَّارَ عَزَّ
وَجَلَّ.
وَيَحِقُّنَا
أَنْ نَنْقَلِبَ
بِمِثْلِ مَا
انْقَلَبْنَا)).
Saîd bin
el-Müseyyeb (r.a.)'den rivayet edildiğine göre: Kendisi (bir gün) Ebu Hureyre
(r.a.)'a rastlamış ve Ebu Hureyre (r.a.) kendisine: Beni ve seni cennet
çarşısında (da) bir araya getirmesini Allah'tan isterim, demiş. (Bunun
üze-rinej Sald:
Cennet'te çarşı
var mı? diye sormuş. Ebu Hureyre (r.a.) (de); Resulullah (Sallallahu Aleyhi ve
Sellem) bana şu haberi verdi, demiştir.
Cennet halkı
cennet'e girdikleri zaman (iyi) amellerinin çokluk derecesine göre makamlarına
yerleşirler. Sonra dünya günlerinden Cuma günü kadar bir süre için onlara izin
verilerek Allah (Azze ve Celle)'yi ziyaret ederler. Allah onlar için Arş'ını
açar ve cennet bahçelerinden bir bahçede onlara görünür. Cennet halkı için
nurdan koltuklar, inciden koltuklar, yakuttan koltuklar, zeberced (cevherin)
den koltuklar, altından koltuklar ve gümüşten koltuklar konulur.
Cennet halkının
(makamca) en aşağı olanı (onların içinde den i - adi kimse yoktur) da misk ve
kafur yığmları (yani tepecikler) üstünde otururlar. Bunlar koltuklarda
oturanların yerlerinin kendilerinin oturdukları yerlerden üstün olduğunu
sanmazlar (ki üzülmesinler). Ebu Hureyre demiş ki: Ben: Ya Resulallah! Biz
(cennette) Rabbimizi görecek miyiz? dedim. O: Evet (göreceksiniz).Siz güneşi
görmek ve (gök) ayı on dördüncü gecesinde (yani dolunay halinde iken) görmek
hususunda şüpheye düşer misiniz? diye sordu. Biz: Hayır (şüpheye düşmeyiz,
alenen görürüz), dedik. O :
İşte böylece
Rabbiniz (Azze ve Celle)'yi (Cennette) görmek hususunda da şüpheye
düşmiyeceksiniz ve o mecliste bulunan herkesle Allah (Azze ve Celle) (ayrı
ayrı) konuşacaktır. Hatta Allah sizden bir adama: Ya Fulan! Şöyle şöyle
yaptığın günü hatırlamıyor musun? diyecek (dünyadaki bazı vefasızlıklarını
—günahlarını— ona hatırlatacaktır) . Adam da: Ya Rabbil Beni bağışlamadın mı?
diyecek. Bunun üzerine Allah :
Evet, seni
bağışladım. Sen şu mertebene ancak benim mağfiretimin bolluğuyla eriştin,
buyuracaktır. İşte cennet halkı böyle (ce Allah'ın cemal ve sohbetiyle
müşerref) oldukları sıralarda bir bulut parçası üstten onları kaplıyarak
üzerlerine öyle güzel bir koku yağdıracak ki onun kokusu gibi güzel bir şeyi
hiç duymamışlar. Sonra Allah (onlara):
Sizin için
hazırladığım ikram'a kalkıp gidiniz ve arzuladığınızı -canınızın çektiği
şeyleri alınız, buyuracaktır. (Nebi s.a.v. buyurdu ki): Bunun üzerine
meleklerin kuşattığı bir çarşıya varacağız. Misline gözlerin bakmadığı, kulakların
işitmediği ve kalblerden geçmeyen şeyler o çarşıda bulunur. (Nebi s.a.v.
buyurdu ki) :
O çarşıda hiç bir
şey satılmadığı ve satın alınmadığı (yani her şeyin bedava olduğu) halde
arzuladığımız şeyler bizim için (köşklerimize) nakledilecektir. Cennet halkı
birbirlerini o çarşıda göreceklerdir. Yüksek makam sahibi olan adam gelip
kendisinden dun (yani makamca düşük) adama rastlar (Cennet halkı içinde deni -
adî kimse yoktur). Makamca düşük olan adam, makamca kendisinden yüksek olan
adamın üstündeki elbiseyi beğenir - hoşuna gider. Fakat henüz beğenme işi
tamamlanmamış İken kendisinin üstündeki elbise gözünde ondan daha güzel hal
alır. Bunun sebebi de cennette hiç bir kimsenin üzülmesine meydan
verilmemesidir. Nebi s.a.v.buyurdu ki: Sonra (çarşıdan) konaklarımıza
döneceğiz. Zevcelerimiz bizi karşılayarak:
Merhaba, hoş
geldin. And olsun ki biz'den ayrıldığın vakitteki güzellik ve güzel kokudan
daha üstün bir güzellik ve daha güzel koku ile geldin, diyecekler. Biz de
diyeceğiz ki: Bu gün biz Cebbar olan Rabbimiz (Azze ve Celle)'nin meclisinde
oturduk ve şu gördüğünüz üstün güzellik ve daha güzel koku misli ile dönmemiz
bize layıktır, diyeceğiz.
Diğer tahric:
Tirmizi Ebvabu Sıfati'l-Cenne" bölümünde "Cenet çarşısı'' adlı
babında rivayet etmiştir. (az farklı)
AÇIKLAMA
4337’de