İBNÜ’L-ESİR el-Kamil fi’t-Tarih |
|
HİCRETİN ALTMIŞ
ALTINCI YILI OLAYLARI (M. 685-686)
KUFE'DE MUHTAR'IN
AYAKLANMASI
HİCRİ
66.YIL
Bu
yılın Rebiulevvel ayının on dördüncü günü (18 Ekim 685 M.) Kufe'de Muhtar
ayaklanarak Abdullah bin ez-Zübeyr'in valisi olarak görev yapmakta olan
Abdullah bin Muti'i oradan çıkarttı.
Bunun
sebebine gelince: Süleyman bin Surad öldürülünce arkadaşlarından Muhtar'ın,
Abdullah bin Yezid el-Hatami ile İbrahim bin Muhammed bin Talha tarafından
hapsedilmiş olduğunu gördüler. Bundan daha önce söz edilmiş idi. Muhtar
hapisten yazdığı mektupta onları övüyor, onlara zafer vaadinde bulunuyor ve
İbn'i-Hanefiye diye tanınan Muhammed bin Ali'nin kendisine emir verip intikam
talebinde bulunmasını söylediğini bildiriyordu. Rifa'a bin Şeddad ile Abdlı
Müsenna bin Muharribe, Sa'ad bin Huzeyfe bin el-Yeman, Yezid bin Enes, Ahmer
bin Şuneyt el-Ahmesi, Abdullah bin Şeddad el-Beceli ve Abdullah bin Kamil
Muhtar'ın bu mektubunu okuyunca O'na İbn Kamil'i göndererek şöyle dediler:
"Bizler seni sevindirecek bir durumdayız. Şayet yanına gelerek seni
hapisten çıkartmamızı istiyorsan bunu yapabiliriz." Muhtar bu haberi
alınca oldukça sevindi ve onlara: "Ben bu günlerde çıkıyorum" diye
cevap verdi.
Daha
önceden Muhtar, İbn Ömer'e haber göndererek, zulmen hapsedilmiş olduğunu
bildirmiş ve O'ndan Abdullah bin Yezid ile İbrahim bin Muhammed bin Talha
yanında kendisine şefaatçi olmasını istemişti. Bunun üzerine İbn Ömer kendisi
hakkında bu iki kişiye mektup yazmış, onlar da İbn Ömer'in bu ricasını kabul
ederek hapisten çıkarmışlar, ayrıca O'ndan yönetimde oldukları sürece kendilerine
karşı gelmemesi, ayaklanmaması, başlarına bir gaile getirmemesi konusunda
teminat istemişler ve yemin ettirmişlerdi. Şayet bunları yapacak olursa ceza
olarak Kabe'nin yanında bin deve kesecek, erkek ve dişi bütün köleleri,
hürriyetlerine kavuşmuş olacaktı.
Muhtar
hapisten çıktıktan sonra evine varıp yerleşti ve güvendiği kimselere şöyle
dedi: "Allah onların müstahaklarını versin! Kendilerine vermiş olduğum
söze bağlı kalacağımı sanmakla ne kadar büyük ahmaklık etmişler. Allah adına
yemin vermeme gelince; gerçek şu ki, ben her hangi bir şey için yemin ettikten
sonra o yeminimden daha hayırlı bir şey bulursam, yeminim için kefaret veririm.
Onlara karşı ayaklanmama gelince, bu kesinlikle benim onlara karşı böyle bir
şeye kaIkışmamamdan daha hayırlıdır. Develeri kesmek, köleleri azad etmeye
gelince, bu benim için bir defa tükürmekten daha kolaydır. Keşke tam bir
başarıya erişsem de ondan sonra hiç bir köleye sahip olmasam. "
Daha
sonra Şiaya mensup olanlar O'nun yanına gidip gelmeye başladılar.
Sonunda
O'nu kabul etmek konusunda görüş birliğine vardılar. Gittikçe arkadaşları
arttı, güçlendi. Nihayet İbn ez-Zübeyr, Abdullah bin Yezid el-Hatami ile
İbrahim bin Muhammed bin Talha'yı azletti. Onların yerine Kufe'ye Abdullah bin
Muti'yi tayin etti. Abdullah Kufe'ye giderken yolda Himyerli Bahir bin Rüstan
ile karşılaşmış ve Bahir O'na şöyle demişti: "Bu gece yola gitme, çünkü ay
Boğa burcunda bulunuyor. Sakın gitmeyesin." Ancak Abdullah O'na,
"Zaten biz de boğalar gibi kafalarımızla vuruşmaktan başka bir şey mi
istiyoruz?" demiş ve gerçekten de istediği gibi bir kafa vuruşmasıyla
karşılaşmıştı; çünkü bela ve musibet O'nun bölgesinden ayrılmıyordu, kendisi de
kahraman bir kimse idi.
İbrahim
Kufe'den Medine'ye gitti ve haraç gelirinde düşme olduğu ortaya çıkınca bunu,
"Karışıklık vardı" diyerek izah etti. İbn ez-Zübeyr O'nun bu izahına
karşılık bir şey dememişti.
İbn
Muti Kufe'ye Ramazan ayının bitmesine beş gün kala vardı. Güvenlik
kuvvetlerinin başına da İcl'li İlyas bin Mudarib'i getirerek, halka güzel davranmasını,
şüphe altında olanlara taviz vermemesini emretti.
İbn
Muti Kufe'ye vardığında minbere çıkıp halka şu şekilde konuşmuştu:
"Müminlerin emiri beni şehrinize ve hudut bölgelerinize göndermiş,
haracınızı toplamayı emretmiş ve artanı sizin rızanızı almadan başka bir yere
göndermememi tavsiye etmiş bulunuyor. Ayrıca bana sizin aranızda vefat ettiği
sırada Ömer bin Hattab'ın yapmış olduğu vasiyete ve Osman bin Affan'ın gidiş ve
tutumuna uymamı da emretmiş bulunuyor. Allah'tan korkun ve doğruluk üzere olun.
Ayrılık çıkarmayın, akılsızca iş yapanları ellerinden yakalayarak alıkoyun.
Böyle yapmayacak olursanız kendinizi kınayın, beni kınamayın. Allah'a yemin
ederim, yoldan çıkan isyankarların hakkından gelecek, eğri yola sapan
şüphecilerin eğriliklerini de düzelteceğim."
O'nun
bu sözleri üzerine Eş'ari Saib bin Malik ayağa kalkıp şunları söyledi:
"Zekatlarımızdan ve haraçlarımızdan artanın rızamızla gönderilmesinden söz
ettin. Biz şunu söylüyoruz ki artanının gönderilmesine kesinlikle razı değiliz,
ancak aramızda paylaştırılmasına razı olabiliriz. Aramızda Ali bin Ebi Talib'in
vefat edinceye kadar şu bölgede yapmış olduğu uygulamanın benzerinin
yapılmasını istiyoruz. Bizim ne haraç konusunda, ne de kendimiz hakkında
Osman'ın uygulamasına ihtiyacımız olmadığı gibi aramızda Ömer bin Hattab'ın
tutum ve gidişine de -İki gidişten bizim için daha ehven olanı bu olmakla
birlikte ve insanlara hayır yapan birisi olmasına rağmen- razı değiliz."
Yezid
bin Enes: "Saib doğru söyledi ve isabet etti." diyerek Eş'ari'nin
sözlerini tasvip ettiğini belirtince İbn Muti' O'na: "Hangi gidiş ve tutum
hoşunuza giderse ona göre uygulama yaparız." diye cevap verdi ve
arkasından minberden indi.
İyas
bin Mudarib İbn Muti'in yanına gelerek şöyle dedi: "Saib bin Malik,
Muhtar'ın arkadaşlarının elebaşlarındandır. Bu bakımdan Muhtar'a haber gönder,
senin yanına gelsin. Geldiği zaman durum düzelinceye kadar O'nu hapset, çünkü
Muhtar'ın etrafında çok kimse toplanmış bulunuyor ve şehri eline geçirmek
üzeredir."
Bunun
üzerine İbn Muti' Muhtar'a Zaide bin Kudame ile Hemdan'dan Bersemi Hüseyin bin
Abdullah'ı gönderdi. Muhtar'ın yanına giden bu iki kişi:
"Emir
seni çağırıyor, O'nun yanına gel" deyince, Muhtar gitmeye karar verdi. Bu
sefer Zaide şu mealdeki ayeti okudu: ''Hani kafir olanlar seni bağlayıp
hapsetmek yahut öldürmek yahut da şehrin dışına çıkartmak için plan
kuruyorlardı.'' (Enfal suresi, 38). Bunun üzerine Muhtar elbiselerini bırakıp
şunları söyledi: "Üzerime hemen bir örtü bırakın; sıtmaya tutuldum, büyük
bir soğukluk hissediyorum. Gidin, emire durumumu haber verin." Bunun
üzerine iki haberci İbn Muti'in yanına giderek durumu bildirdiler, O da peşini
bıraktı.
Muhtar
arkadaşlarına haber göndererek onları etrafında topladı, Muharrem'de
(Ağustos-Eylül 685 M.) Kufe'de ayaklanmak istedi. Bu sırada Hemdan' daki
kabilelerden Şibanlı bir Şerif olan Abdurrahman bin Şureyh adındaki bir adam
gelerek Cevrli Said bin Munkiz Si'r bin Ebi Si'r el-Hanefi, Kindeli Evsed bin
Cedad, Cuşemli Kudame bin Malik ile karşılaşmış ve onlara: "Muhtar bizimle
birlikte ayaklanmak istiyor. Biz ise İbnu'l-Hanefıyye'nin kendisini gönderip
göndermediğini bilemiyoruz. Haydi, hep beraber İbnu'l-Hanefiyye'nin yanına
gidelim ve O'na Muhtar'ın bize getirdiği haberi bildirelim, İbnu'l-Hanefıyye,
Muhtar'a uymamıza müsaade ederse uyarız, kabul etmezse uzak dururuz. Allah'a
yemin ederim, kesinlikle dünyalık hiç bir şeyin dinimizin selamete ulaşmasından
daha değerli olmaması gerekir." demişti. Onlar da hep birden: "Doğru
söylüyorsun" diyerek O'nu tasvip ettiler.
Hep
birlikte İbnu'l-Hanefıyye'nin yanına gitmek üzere çıktılar. Huzuruna
vardıklarında İbnu'l-Hanefiyye onlara durumu sordu, onlar da hem halkın, hem de
kendilerinin durumunu bildirip Muhtar'dan kendilerini davet ettiği şeyden söz
ettiler ve O'na uymak konusunda da izin istediler. Bunlar söyleyeceklerini
bitirince İbnu'l-Hanefiyye Allah'a hamd-ü sena ettikten, ehlibeytin
faziletinden ve Hz. Hüseyin'in öldürülmesiyle başlarına gelen musibetten
bahsettikten sonra şöyle konuştu: "O'nun sizleri kanımızı istemek için
davet ettiği şeklindeki sözlerine gelince; yemin ederim, ben Yüce Allah'ın
yaratıkları arasından kiminle dilerse onunla intikam almasını
arzuluyorum." İbnu'l-Hanefiyye bunu hoş karşılamayacak olsaydı, "Öyle
bir şey yapmayınız" diyecekti.
Bunlar
geri döndüklerinde ne için gittiklerini haber vermiş oldukları şiadan bir grup
kimse onları bekliyorlardı, çünkü bu durum Muhtar'a oldukça ağır gelmiş ve
onların şiayı kendilerine yardım etmekten alıkoyacak her hangi bir haber
getirmelerinden korkmuştu. Bu kimseler Küfe'ye varınca kendi evlerine varmadan
önce Muhtar'ın huzuruna gittiler. Muhtar onlara: "Ne haberle geldiniz? Siz
fitneye ve şüpheye düştünüz." deyince, O'na şu cevabı verdiler:
"Biz
sana yardımcı olmakla emrolunduk." Bunun üzerine Muhtar: "Allahu
ekber, haydi şiayı toplayıp yanıma çağırınız" dedi ve yakında bulunan
Şiiler çağrıldı. Muhtar onlara şunları söyledi: "Bazı kimseler benim size
getirmiş olduğum haberin doğruluğunu anlamak istediklerinden Mehdi olan imamın
yanına gittiler ve O'na bu konuda soru sordular. İmam onlara benim kendisinin
veziri, yardımcısı, elçisi olduğumu söylediği gibi, sizlere bana uyup kanını
helal kılanlarla savaşmanızı ve Peygamberimizin seçkin ehlibeytinin kanlarını
talep etmek için yapmış olduğum daveti kabul etmenizi emretmiş bulunuyor."
Abdurrahman
bin Şüreyh ayağa kalkarak onlara durumlarını ve gidişlerini anlattı ve
İbnu'l-Hanefiye'nin kendilerine Muhtar'a yardım edip desteklemelerini
emrettiğini söyledikten sonra şöyle dedi: "Burada hazır olan olmayana
bildirsin, hazırlıklarınızı yapınız, gerekli şeyleri sağlayınız."
Daha
sonra arkadaşlarından, bir kaç kişi daha ayağa kalkarak O'nun sözlerine benzer
şekilde konuştular.
Böylelikle
şia O'nun etrafında toplanmış oldu. eş-Şa'bi ve babası Şerahil de bunlar arasında
idi. Muhtar ayaklanmak için hazırlıklarını tamamlayınca arkadaşlarından birisi
şöyle dedi: "Gerçek şu ki, Küfe halkının ileri gelenleri İbn Muti' ile
birlik olup sizinle savaşmakta kararlıdırlar. Ancak bizim davetimizi İbrahim
bin Ester kabul edecek olursa düşmanımıza karşı güçlenmiş olacağımızı ümit
ederiz; çünkü O genç bir başkandır, şerefli bir kimsenin oğludur ve güçlü,
kuvvetli, sayıca kalabalık bir aşireti vardır."
Bunun
üzerine Muhtar onlara: "Haydi, O'nu bulunuz ve davet ediniz" dedi.
Beraberlerinde Şa'bi olduğu halde dışarı çıktılar, O'na durumlarını anlatıp bu
konuda kendilerine yardımcı olmasını istediler. Ayrıca babasının Hz. Ali 'ye ve
ailesinden olanlara karşı bağlılığını hatırlattılar. İbrahim onlara şöyle dedi:
"Beni başa getirmeniz şartıyla Hü-seyin'in ve ehlibeytin kanını talep etme
teklifInizi kabul ediyorum." Bunun üzerine onlar şu cevabı verdiler:
"Sen bu işe gerçekten ehil ve layıksın; fakat buna imkan yok, çünkü Muhtar
şu anda bize Mehdi tarafından gönderilmiş bulunuyor. Savaşmakla emredilen
O'dur. Ayrıca bize O'na itaat etmek için emir verilmiş bulunuyor."
Bunun
üzerine İbrahim sustu, onlara cevap vermedi; onlar da yanından ayrılıp gittiler
ve Muhtar'a durumu haber verdiler. Üç gün kaldıktan sonra Muhtar, Şa'bi ve
babasının da aralarında bulunduğu on küsur arkadaşı ile birlikte İbrahim'in
yanına gitti. Hep birlikte yanına girdiler. İbrahim onlara yastıklar takdim
etti ve bu yastıkların üzerine oturdular. Ancak Muhtar İbrahim'le birlikte
sekinin minderi üzerine oturdu ve O'na şöyle dedi: "Bu mektup müminlerin
emiri Ali'nin oğlu Muhammed el-Mehdi' nin mektubudur. O bugün yeryüzünün en
hayırlısıdır. Babası ise kendisinden önce Allah'ın Peygamber ve resüllerinin
dışında kalan herkesten daha hayırlı idi. İşte bu kişi senden bize yardımcı
olup desteklemeni istiyor."
Şa'bi
anlatıyor: "Mektup benimle birlikte idi. Muhtar sözünü bitirdikten sonra
bana: ''Mektubu O'na ver.'' dedi."
Bunun
üzerine Şa'bi mektubu İbrahim'e uzattı. İbrahim mektubu okuyunca şunların
yazılı olduğunu gördü:
"Muhammed
el-Mehdi'den İbrahim bin Malik Eşter'e ... Selam sana. Ben kendisinden başka
hiç bir ilah bulunmayan Allah'a hamd ettiğimi bildirerek başlıyorum. Şimdi, ben
yanınıza vezirim ve kendime emin olarak seçmiş olduğum kişiyi gönderiyorum.
O'na düşmanımla savaşmasını, ailemden olanların kanını istemesini emrettim. Sen
de kendi canınla, aşiretinle ve sana itaat edenlerle birlikte ayaklan ve O'na
katıl. Bana yardım edecek ve davetimi kabul edecek olursan yanımda üstün bir
değer kazanmış olacaksın. Ayrıca bütün atların yularları, savaşa katılan
askerlerin dizginleri, Küfe'den Şam'ın en uzak noktasına kadar eline
geçireceğin her şehir, her minber ve her serhat senin olacaktır. "
İbrahim
mektubu okumayı bitirdikten sonra şöyle konuştu: "İbnu'lHanefiyye bundan önce
de bana mektup yazmış, ben de O'na cevap vermiştim; fakat hiç bir mektubunda
kendi isminden ve babasının isminden başka bir isim yazmamıştı." O'nun bu
sözleri üzerine Muhtar:
"O
zaman başka, bu zaman başka." dedi. Bu sefer İbrahim şunu sordu:
"Peki bu mektubu bana yazmış olduğunu kim biliyor?" Muhtar ile
birlikte bulunanlardan bir grup kişi bu konuda şahitlik etti ki, bunlar Zeyd
bin Enes, Ahmer bin Şumayt, Abdullah bin Kamil ve onların cemaati idi; ancak
Şa'bi bu konuda bir şey demedi. Bunlar şahitlik ettikten sonra İbrahim minderin
ortasından kenara çekildi, Muhtar'ı oraya oturttu ve ona bey' at etti. Daha
sonra yanından çıkıp ayrıldılar. İbrahim Şa'bi'ye şöyle dedi: "Bunlarla
birlikte senin ve babanın şahitlik etmediğinizi gördüm. Acaba bunların gerçekten
doğru olarak şahitlik ettiğini zannediyor musun?" Şa'bi şöyle cevap verdi.
"Bunlar Kur'an'ı iyi bilenlerin efendileri, şehrin büyük ilim adamları ve
Arapların, ileri gelen atlılarıdır. Bu gibi kimseler haktan başka bir şey
söylemezler."
İbrahim
onların isimlerini yazarak yanında bıraktı. Daha sonra kendi aşiretini ve
kendisine itaat edenleri çağırdı. Her akşam karanlık basınca Muhtar'ın yanına
gidip gelmeğe ve işlerini planlamağa koyuldular ve birlikte 66. yılın
Rebiülevvel ayının 14. perşembe (20 Ekim 685 M.) gecesi ayaklanmak konusunda
görüş birliğine vardılar. Bu gecenin akşamı olunca İbrahim arkadaşları ile
birlikte namaz kıldıktan sonra silahlarını kuşanmış olarak Muhtar'ın yanına
gitmek istediler. İyas bin Mudarib, Abdullah bin Muti'in yanına gidip şunları
söyledi: "Muhtar bu iki geceden birisinde sana karşı ayaklanacak. Ben
oğlumu Künase'ye göndermiş bulunuyorum. Sen Kufe'deki her bir tepenin başına
arkadaşlarından birisini sana itaat edenlerden bir grupla birlikte gönderecek
olursan Muhtar ve arkadaşları ayaklanmaktan çekinir. "
İbn
Muti' bunun üzerine Hemdanlı Abdurrahman bin Said bin Kays'ı esSebi' tepesine
göndermiş ve O'na şöyle demişti: "Sen kavminin hakkından geç ve orada da
hiç bir şey yapma!" Sonra Has'amlı Ka'ab bin Ebi Ka'ab'ı Bişr Tepesi'ne,
Zahrebli Kays el-Cu'fi'yi Kinde Tepesi'ne, Abdurrahman bin Mihnefi Saidiler
Tepesi'ne, Şemir bin Zu'l-Cevşen'i Salim Tepesi'ne, Yezid bin Ruveym'i Murad
Tepesi'ne gönderdi ve onları ayrı ayrı karşılarından hücum etmemeleri için
uyarıda bulundu. Diğer taraftan Şebes bin Rib'i'yi de es-Sebha denilen yere
gönderdi ve: "Seslerini işitecek olursan o zaman sen de onlara karşı asker
gönder." talimatını verdi.
İbn
Muti'in bu kişileri tepelere göndermesi pazartesi gününe rastlamıştı.
İbrahim
bin Eşter ise Muhtar'ın yanına salı gecesi gitmek istedi ve bu sırada bütün
tepelerin askerlerle tutulmuş olduğunu öğrenmiş bulunuyordu. Diğer taraftan
İyas bin Mudarib'in güvenlik kuvvetleri ile birlikte çarşıları ve sarayın
etrafını kuşatmış olduğunu öğrenmişti. Arkadaşlarından zırhları üzerine cübbe
giyinmiş yaklaşık yüz kişiyi yanına alıp çıktı. Arkadaşları O'na: "Yolun
kenarından git" dedilerse de kendisi şu cevabı verdi: "Allah'a yemin
ederim, sarayın yakınından ve çarşının ortasından geçip düşmanımızın kalbine
korku salacak, onların bizim gözümüzde çok küçük olduklarını
göstereceğim."
İbrahim,
Babü'l-fil'e doğru yürüdükten sonra Amr bin Hureys'in yanından geçti. İyas bin
Mudarib silahlanmış güvenlik kuvvetleriyle birlikte onları görünce:
"Sizler kimsiniz?" diye sordu. Bunun üzerine İbrahim'le aralarında
şöyle bir konuşma geçti:
-
Ben İbrahim bin Eşter'im.
-
Seninle birlikte olan bu kalabalık ne oluyor ve ne istiyorsun? Seni Emir'in
yanına götürmedikçe bırakacak değilim.
-
Bırak gideyim.
-
Hayır, kesinlikle bırakmayacağım.
İyas
bin Mudarib'in yanında Ebu Katan adında Hemdanlı bir kişi vardı ve İyas buna
çok değer verirdi. Bu adam aynı zamanda İbrahim'in de arkadaşı idi. İbrahim Ebu
Katan'a: "Ey Ebu Katan, yanıma gel!" diye seslendi. Ebu Katan
İbrahim'in yanına gidince O'nun kendisi için aracılık etmesini isteyeceğini ve
serbest bırakması için ricada bulunacağını zannediyordu. Ebu Katan yaklaşınca
İbrahim üzerinde bulunan bir mızrağı aldı ve bu mızrağı İyas'ın boğazına
saplayıp yere düşürdü. Beraberinde bulunanlardan birisine emir vererek kafasını
kestirdi, böylelikle İyas ile birlikte bulunanlar darmadağın oldular ve İbn
Muti'in yanına geri döndüler.
Bu
olay üzerine İbn Muti' güvenlik kuvvetlerinin başına oğlu Raşid bin İyas'ı,
Raşid'in yerine de Künase'ye Ka'ka' bin Süveyd'in babası olan Süveyd bin
Abdurrahman el-Minkari'yi gönderdi.
İbrahim
bin Eşter de Muhtar'ın yanına varıp: "Biz yarın çıkışımızı yapmak için
sözleşmiş idik, ancak öyle bir olay oldu ki bu gece çıkış yapıp ayaklanmamızı
gerektiriyor." diyerek durumu anlattı. Muhtar İyas'ın öldürülmesine
sevindi ve şunları söyledi: "İnşallah bu zaferimizin başlangıcıdır."
Sonra Said bin Munkiz'e: "Kalk, ateş yak ve bu yaktığın ateşleri
yükseklere çıkart." dedi ve şöyle devam etti: "Sen, ey Abdullah bin
Şeddad, git: ''Ya Mansur öldür!'' diye seslen. Ve siz, ey Süfyan bin Leyla ile
Kudame bin Malik, kalkın, ''Ey Hüseyin'in intikamcıları!'' diye seslenin."
Daha sonra da silahını kuşandi.
İbrahim
O'na şöyle dedi: "Tepelere çıkmış kimseler bizim arkadaşlarımıza karşı
koyuyor ve onların bize gelmelerini önlüyorlar. Ben kavmimden olup da şu anda
yanımda bulunanlarla birlikte gidip, kavmimden çağrımı kabul eden diğerlerini
yanıma alacak, onlarla birlikte Küfe yakınlarına vararak parolamızla tepelerde
bulunanlara seslenecek olursam bizimle birlikte ayaklanmak isteyenler çıkıp
yanımıza gelir. Bu gelenleri de sen alır, beraberinde bulunanlarla birlikte
alıkoyarsın. Böylece erken davranılıp da üzerine hücum edilirse onlar yanına
gelinceye kadar seni koruyacak kadar asker bulunmuş olur." Muhtar O'na
şöyle cevap verdi: "Haydi, dediğini yap ve elini çabuk tut! Sakın onların
emirlerine varıp, onlarla çarpışmayasın. Savaşmamak imkanın olduğu sürece,
karşındakinin öncelikle üzerine gelmesi hali müstesna, hiç kimseyle çarpışmaya
girmeyeceksin."
İbrahim
ve arkadaşları kavminin yanına varıncaya kadar çıkıp gittiler.
Onun
ayaklanma çağrısını kabul etmiş olan büyük bir çoğunluk etrafında toplandılar.
İbrahim geceleyin uzun bir süre şehrin yollarında onlarla birlikte yürüdü.
Elinden geldiği kadar İbn Mut'in çeşitli yerlere yerleştirmiş olduğu
komutanlara görünmemeğe çalışıyordu. Fakat Sekun Mescidi'ne varınca Zahr bin
Kays el-Cu'fi'nin atlılarından bir grup başlarında komutan olmaksızın yanlarına
geldiler. İbrahim onlara bir hamle yaptı ve onları Kindelilerin tepeliğine
girmek zorunda bırakıncaya kadar geri püskürttü. Bu arada şunları söylüyordu:
"Allah'ım! Sen de biliyorsun ki, biz senin peygamberinin ehlibeyti için
gazaba geldik, onlar için ayaklandık. Sen bunlara karşı bize zafer ver. "
İbrahim
onları bozguna uğrattıktan sonra geri döndü ve Useyr Tepesi'ne varıncaya kadar
yoluna devam etti. Burada kendi parolalarıyla seslenip durdu. Süveyd bin
Abdurrahman el-Minkar onlara bir zarar verip Ebu Muti'in gözüne daha bir girmek
ümidiyle O'nun yanına geldi. İbrahim ansızın Süveyd'in yanıbaşında olduğunu
görünce arkadaşlarına şöyle seslendi: "Ey Allah'ın koruyucu güçleri,
atlarınızdan ininiz! Sizler şu peygamberinizin ehlibeytinin kanlarına bulaşmış
olan fasıklardan zafer kazanmağa daha layıksınız." Bu sözleri üzerine
onlar da atlarından indiler. Daha sonra İbrahim üzerlerine bir hamle yaptı ve
onları ovanın düzlüğüne kadar çıkardı, orada da dağılıp gittiler. Ancak
birbirlerini kınayarak atlarına bir daha bindiler. İbrahim onları Künase'ye
girinceye kadar takip etti. Arkadaşları: "Onları takip et ve korku
içerisinde bulundukları bu hallerinden faydalanmağa bak." dedilerse de
İbrahim onlara şu karşılığı verdi: "Hayır, onları takip etmek yerine
arkadaşımızın yanına gidelim; böylece Allah bizimle O'nun yalnızlığını
gidermiş, O da bizim kendisine ne şekilde yardımcı olduğumuzu öğrenmiş olacak,
dolayısıyla O'nun da arkadaşlarının da güçleri artmış olacaktır. Üstelik ben şu
ana kadar kimsenin O'na doğru gitmiş olduğundan da emin değilim."
Arkasından
İbrahim Muhtar'ın kapısına varıncaya kadar yoluna devam etti. Orada sesler ve
bağrışmalar duyunca çarpışma cereyan etmekte olduğunu anladı. Şebes bin Rib'i
es-Sebha tarafından gelmiş, Muhtar O'na karşı Yezid bin Enes'i hazırlayıp
çıkartmıştı. Diğer taraftan İcl'li Haccar bin Ebcer de gelmiş, bu sefer Muhtar
O'nun üzerine de Ahmer bin Şumayt'i göndermişti. İşte bu gruplar arasında
çarpışma devam etmekte iken İbrahim saray tarafından geldi. Haccar ve
arkadaşları İbrahim'in arkalarından gelmekte olduğunu haber alınca, İbrahim
onlara yetişmeden sokaklarda dağılıp gittiler. Diğer taraftan Nehdli Kays bin
Tahfa yaklaşık yüz kişi ile birlikte geldi. Kays Muhtar'ın arkadaşlarından idi.
Şebes bin Rib'i'nin üzerine Yezid bin Enes ile çarpışmakta olduğu sırada hücum
etti. Şebes böylece onlara yol açıp bir araya gelmelerine fırsat vermek
durumunda kaldı. Bunlar da bir araya gelip toplanınca Şebes, İbn Muti'in yanına
geri dönüp şunları söyledi: "Tepelere yerleştirmiş olduğun komutanları ve
bütün askerleri bir araya getir, sonra bunların üzerine yürü ve çarpış; çünkü
bunlar güçlenmiş bulunuyor. Artık Muhtar ayaklanmış ve etrafına büyük bir
kuvvet toplamış bulunuyor."
Muhtar,
Şebes'in bu sözlerini duyunca arkadaşlarından bir grup alarak es-Sebha'da
bulunan Deyr Hind sırtlarına varıp konakladı. Nehdli Ebu Osman da çıkıp
Has'amlı Ka'ab'ın kendilerine yakın olması sebebiyle, hücuma uğramaktan
korktukları için evlerinde bulunan Şilirlilere seslendi; çünkü Ka'ab onların
önündeki yol ağızlarını da kapatmış bulunuyordu. Ebu Osman arkadaşlarından bir
grup ile birlikte yanlarına gelince şöyle seslendi: "Ey Hüseyin'in
intikamcıları, ey Mansur, öldür, öldür! Ey hidayet bulmuş olan mahalle halkı,
Muhammed'in ailesinin emini ve onların veziri ortaya çıkıp Deyr Hind'de konaklamış
bulunuyor. Beni de sizlere bir davetçi, bir mübeşşir olarak gönderdi. Haydi,
Allah'ın rahmeti üzerinize olsun, siz de çıkınız."
Bunun
üzerine Şilirliler de evlerinden dışarıya çıkıp: "Ey Hüseyin'in
intikamcıları!" deyip çağrışmaya başladılar. Kendilerine yolu açıncaya
kadar Ka'ab ile çarpıştılar, sonunda Muhtar'ın yanına varıp yerleştiler.
Abdullah bin Katade de yaklaşık iki yüz kişi ile birlikte Muhtar'ın yanına
gitti. Ka'ab onlara da taarruz etmiş bulunuyordu, fakat onların kendi kavminden
olduklarını öğrenince yollarını serbest bırakmıştı.
Hemdan'dan
bir mahalle halkı olan Şihamlılar gecenin son bölümünde evlerinden çıktılar.
Hemdanlı Abdurrahman bin Said onların haberini alınca şöyle bir haber gönderdi:
"Şayet Muhtar'ın yanına gitmek istiyorsanız es'Sebi Tepesi'nin yanından
geçmeyiniz." Onlar da böylece Muhtar'ın yanına geldiler. Böylece Muhtar'ın
etrafında kendisine bey'at etmiş bulunan on iki bin kişiden üç bin sekiz yüz
kişi toplanmış oldu. Bunlar tan yeri ağarmadan önce Muhtar'ın yanında bir araya
geldiler. Sabah olduğu vakit etraf aydınlanmadan önce Muhtar, savaş düzenini
almak işini bitirmiş ve sabah namazını da arkadaşlarıyla birlikte kılmış
bulunuyordu.
İbn
Muti' tepelerde bulunan kimselere haber gönderip mescide gelmelerini emretti. Raşid
bin İyas'a da emir vererek halk arasında: "Bu gece mescide gelmeyen
kimsenin öldürülmesinden dolayı sorumluluk kabul edilmeyecektir. "
şeklinde seslenmesini söyledi. Hepsi gelip mescide toplandılar. Ayrıca İbn
Muti' Şebes bin Rib'i'yi yaklaşık üç bin kişi ile birlikte Muhtar'ın üzerine
gönderdi. Raşid bin İyas'ı da güvenlik kuvvetlerinden dört bin kişi ile
birlikte yanlarına kattı.
Şebes
Muhtar'ın üzerine giderken Muhtar bunun haberini sabah namazını bitirmiş olduğu
sırada aldı. Onlardan kendisini haberdar edecek kimseler göndermişti. Diğer
taraftan aynı saatte arkadaşlarından olan Si'r bin Ebi Si'r el-Hanefi yanına
gelmişti. Ancak bu saatte gelebilecek bir imkan bulabilmişti. Si'r yolda Raşid
bin İyas'ı görmüş ve O da aynı şekilde Muhtar'ı durumdan haberdar etmişti.
Bunun
üzerine Muhtar İbrahim bin Eşter'i yedi yüz kişi ile birlikte, -bir görüşe göre
de altı yüz atlı ve altı yüz piyade ile birlikte- gönderdi. Ayrıca Maskala bin
Hübeyre'nin kardeşi olan Nuaym bin Hübeyre'yi üç yüz atlı, altı yüz piyade ile
göndermiş, O'na Şebes bin Rib'i ve O'nunla birlikte olan kimselere karşı
savaşmasını söylemişti. Muhtar İbrahim'e ve Nuaym'a erken davranıp savaşa
başlamalarını, kesinlikle düşmanlarına hedef olmamalarını, çünkü düşmanlarının
sayıca kendilerinden fazla olduğunu da söyledi. İbrahim, Raşid'e doğru yola
koyuldu. Muhtar diğer taraftan Yezid bin Enes'i Şebes bin Rib'i'nin mescidinin
bulunduğu yere dokuz yüz kişi ile birlikte daha önceden göndermişti.
Nuaym
Şebes'in üzerine gidip şiddetli bir çarpışmaya tutuştu, Si'r bin Ebi Si'r'i
süvarilerin başına komutan yapmış, kendisi de piyadelerin başında yürümüş,
karşılarındakilerle güneş doğup yükselinceye kadar savaşmasına devam etmişti.
Şebes'in yanında bulunanlar evlerine girinceye kadar bozguna uğrayıp kaçıştılar.
Şebes onlara seslenip savaşa devam etmeleri için teşvik edince bir grup geri
döndü, Nuaym'ın dağılmış bulunan arkadaşlarının üzerine bir hamle yaptılar ve
onları bozguna uğrattılar, Nuaym yakalanıp öldürüldü. Si'r bin Ebi Si'r ve
arkadaşlarından bir grup kişi esir alındı. Araplar serbest bırakılırken, Arap
olmayan kimseler öldürüldü. Şebes gelip Muhtar'ın etrafını sardı, çünkü
Nuaym'ın öldürülmesi Muhtar'ın gücünü zayıflatmıştı.
İbn
Muti' Yezid bin Haris bin Ruveym'i iki bin kişi ile birlikte gönderdi.
Bu
gönderdikleri yol ağızlarını tuttular. Muhtar ise Yezid bin Enes'i yanındaki
atlıların başına getirdi, kendisi ise piyadelerin başına geçti. Şebes'in
atlıları üzerlerine bir hamle yapınca yerlerinden ayrılmadılar. Yezid bin Enes
yanındakilere şöyle seslendi: "Ey Şia topluluğu! Sizler evlerinizde
oturuyor ve düşmanlarınıza itaatli davranıyorken öldürülüyordunuz, elleriniz
kesiliyordu, ayaklarınız koparılıyordu, gözlerinize mil çekiliyor, hurma
ağaçlarının tepelerine asılıyordunuz. Ve bütün bunlar sizlere peygamberinizin
ehlibeytini sevdiğiniz için yapılıyordu. Onlar bugün galip gelecek olurlarsa
neler yapacaklarını düşünebiliyor musunuz? Allah'a yemin ederim, bunlar sizde
kırpacak bir göz bırakmazlar. Sizi asarak öldürecekler. Çocuklarınıza, eşlerinize,
mallarınıza öyle şeyler yaptıklarını göreceksiniz ki, bunları görmekten
kesinlikle ölüm daha hayırlıdır. Allah'a yemin ederim, sizleri böyle bir
durumdan ancak samimiyetle çarpışmaya devam etmek, sabretmek, isabetli şekilde
mızraklarınızı vurmak, kesintisiz olarak darbeler indirmek kurtaracaktır.
Haydi, hamle yapmak üzere hazırlanınız."
Bunun
üzerine hamle için hazırlandılar ve O'nun emir vermesini bekleyerek dizlerinin
üzerine çöktüler.
İbrahim
bin Eşter'e gelince, o Raşid ile yanında dört bin kişi bulunduğu halde
karşılaşmıştı. İbrahim arkadaşlarına şöyle dedi: "Bunların çokluğu sakın
sizleri ürkütmesin. Allah'a yemin ederim, nice adam vardır ki on kişiden daha
hayırlıdır. Allah da sabredenlerle beraberdir."
Huzeyme
bin Nasr atlılarla birlikte onların yanlarına geldi, kendisi attan inip
piyadelerle birlikte yürümeğe başladı. İbrahim sancağını tutana:
"Sancağınla birlikte ileri geç, bunlarla ve bu sancakla beraber ileriye
koş!" diye seslendi.
Her
iki taraf arasında çok şiddetli bir çarpışma oldu. Abslı Huzeyme bin Nasr
Raşid'in üzerine bir hamle yapıp O'nu öldürdükten sonra: "Kabe'nin Rabbine
yemin ederim ki Raşid'i öldürdüm" diye seslenince Raşid'in yanında
bulunanlar bozguna uğradı. İbrahim ile Huzeyme Raşid'in öldürülmesinden sonra
yanlarında bulunanlarla birlikte Muhtar'a doğru gittiler. İbrahim Raşid'in
öldürüldüğüne dair Muhtar'a da ayrıca müjdeci gönderdi. Muhtar haberi alınca
yanındakilerle birlikte tekbir getirdi ve böylece maneviyatları güçlendi. Diğer
taraftan İbn Muti' taraftarlarında ise bozgun baş gösterdi.
İbn
Muti' Abslı Hassan bin Faid bin Bekr'i yaklaşık iki bin kişilik kalabalık bir
kuvvet ile birlikte gönderdi. İbrahim bu ordunun, es-Sebha'da bulunan
kuvvetlere katılmalarını önlemek amacıyla karşılarına çıkarak onlara doğru ilerledi.
İbrahim'in üzerlerine gelmesi üzerine bunlar çarpışmaksızın bozulup dağıldılar.
Hassan arkadaşlarını korumak için geriledi. Huzeyme O'na doğru bir hamle
yapınca kendisini tanıdı ve şöyle dedi: "Ey Hassan, yakınlığımız olmasaydı
seni öldürmüştüm. Haydi, git kendini kurtar!" Bu sırada Hassan'ın atı
tökezleyince yere düştü ve askerler O'nun üzerine hücum etti. Bir süre
çarpıştıktan sonra Huzeyme O'na: "Emniyet içindesin, çarpışıp kendini
harcama!" deyip, askerleri etrafından dağıttı ve İbrahim'e: "Bu amcamın
oğludur ve ben O'na eman vererek emniyete almış bulunuyorum." diye durumu
açıkladı. İbrahim de O'na: "İyi ettin." diye cevap verdi. Atının
getirilmesini emrederek bindirdi ve: "Haydi, ailenin yanına git."
deyip gönderdi.
İbrahim
Muhtar'ın yanına doğru ilerlemekte iken Şebes bin Rib'i'nin etrafını sarmış
olduğunu gördü. es-Sebha tarafında bulunan yolların ağızlarını tutmuş bulunan
Yezid bin Haris de İbrahim'e karşı çıkıp, üzerine doğru gitti ve O'nu Şebes ve
arkadaşlarının üzerine gitmekten alıkoymağa çalıştı. Bunu gören İbrahim
arkadaşlarından bir grubu Huzeyme bin Nasr'ın başkanlığında gönderirken,
yanında kalanlarla birlikte Muhtar'a ve Şebes'e doğru ilerlemeye başladı.
Onlara yaklaşınca Şebes'in üzerine hamle yaptı. Bu arada Yezid bin Enes de aynı
şekilde bir hamle yaptı. Şebes ve beraberindekiler bozguna uğrayıp Kufe'nin
evlerine kadar kaçıştılar. Huzeyme bin Nasr da Yezid bin Haris üzerine hamle
yaptı ve O'nu da bozguna uğratıp kaçmak zorunda bıraktı. Yol ağızlarında ve
evlerin damlarında sıkışıp kaldılar. Bu sırada Muhtar geldi, fakat yol
ağızlarına geldiği sırada okçuların yaptıkları atışlar bu taraftan Küfe'ye
girmesine mani oldu.
Es-Sebha'da
bulunan İbn Muti' taraftarları yenilmiş olarak geri döndüler. İbn Muti' ayrıca
Raşid bin İyas'ın ölüm haberini de aldı ve şaşırıp kaldı. Bunu gören Zebidli
Amr bin Haccac O'na şöyle dedi: "Eyadam, nice böyle şaşırıp kalıyorsun?
Çık, halkı düşmanına karşı savaşmağa çağır. Halk pek çoktur ve isyan eden şu
grubun dışında hepsi seninle birliktedir. Allah zaten bu grubu yardımsız
bırakacaktır. İşte ben senin savaş davetini kabul eden ilk kişiyim. Benimle
birlikte bir grup, benden başkalarıyla birlikte de bir grup gönder."
Bunun
üzerine İbn Muti' dışarı çıktı ve halka karşı bir konuşma yapıp yenilgilerden
dolayı onları azarladı, Muhtar'a ve arkadaşlarına karşı çıkıp savaşmalarını
emretti.
Muhtar
Yezid bin Haris'in kendisini Küfe'ye girmekten alıkoyduğunu görünce Muzeyne,
Ahmes ve Barik evlerine doğru yürüdü. Buraların evleri ayrı ayrı bulunuyordu.
Bunlar arkadaşlarına su verdiler, fakat kendisi oruçlu olduğu için içmedi.
Ahmer İbn Kamil'e: "Acaba oruçlu mudur dersin?" diye sorunca, İbn
Kamil: "Evet!" diye cevap verdi. Bunun üzerine Ahmer: "Şayet, if
tar etmiş olsaydı, bu onun savaşma gücünü artıracaktı." deyince de:
"Hayır, o masumdur. O ne yapacağını daha iyi bilir." diye karşılık
verdi. Ahmer de: "Doğru söyledin. Allah'a istiğfar ediyorum." dedi.
Muhtar:
"Burası savaş için son derece elverişli bir yerdir." deyince, İbrahim
O'na şöyle dedi: "Allah bunları bozguna uğratmış, kalplerine korkuyu
yerleştirmiş bulunuyor. Haydi, önümüze geç de birlikte yürüyelim. Allah'a yemin
ederim, saraya girmemizi engelleyecek hiç bir şey yoktur." Bunun üzerine
Muhtar hasta, sakat, zayıf, yaşlı olanları eşyalarıyla birlikte orada bıraktı
ve başlarına da Ebu Osman en-Nehdi'yi geçirdi. İbrahim'i önden gönderdi. İbn
Muti' ise Amr bin Haccac'ı iki bin kişi ile birlikte onlara karşı çıkardı, O da
üzerlerine gitmek üzere yola çıktı. Bunun üzerine Muhtar İbrahim'e haber göndererek,
"O'nunla karşılaşma ve olduğu yerde durma." diye emretti, İbrahim de
O'nunla karşılaşmayıp durdu. Bu sefer Muhtar, Yezid bin Enes'e emir verip Amr
bin Haccac'ı durdurmağa çalışmasını söyledi. Yezid Amr'ın karşısına çıkmak
üzere gitti. Muhtar ise bu arada İbrahim'in peşinden yoluna devam etti. Daha
sonra Halid bin Abdullah'ın namazgahı yerinde durdu. İbrahim Künase tarafından
Küfe'ye girmek üzere yoluna devam etti. Şemir bin Zü'l-Cevşen, iki bin kişiyle
O'na karşı çıktı. Muhtar Şemir'e karşı Hemdan'lı Said bin Munkiz'i gönderdi.
Said O'nunla karşılaşırken, İbrahim'e de haber gönderip yoluna devam etmesini
söyledi. İbrahim Şebes'in yoluna varıncaya kadar devam etti. Burada yanında iki
bin kişi bulunan Nevfel bin Müsahik'le karşılaştı. Nevfel ile birlikte beş bin
kişi olduğu da söylenmiştir ve doğrusu da budur. İbn Muti birinin seslenerek:
"İbn Müsahik'e katılınız!" diye halka çağrıda bulunmasını istedi.
İbn
Muti' Şebes bin Rib'i'yi sarayda bırakarak dışarı çıktı ve Künase'de durdu.
İbrahim bin Ester İbn Muti'e yaklaşınca arkadaşlarına atlarından İnmelerini
emretti ve onlara: "Şebes ile Uteybe bin en-Nehhaslılar geldi, Eş'aslılar
geldi, Yezid bin HarisHler geldi, falancalar geldi. .. " diyerek Küfe'de
bulunan aileleri tek tek saydı ve: " ... denilmesi sakın sizleri
ürkütmesin." dedikten sonra şunları ekledi: "Gerçek şu ki, bütün
bunlar kılıçların ısındığını görecek olurlarsa İbn Muti'i bırakıp, koyunların
kurttan kaçışması gibi kaçışacaklardır." Onlar da O'nun dediği gibi
yaptılar.
İbrahim
bin Ester zırhının üzerine giyinmiş olduğu cübbesinin eteklerini toplayıp
kuşağının içine soktu. İbrahim'in onların üzerine hamle yapmasıyla geri dönüp
kaçışmaları, peşpeşe yol ağızlarına dalmaları ve orada yığılmağa meydan
vermeleri bir oldu. İbn Eşter ise İbn Müsahik'e yetişti, atının yularını
yakaladı. Kılıcını çekince İbn Musahik İbrahim'e şöyle dedi: "Ey Eşter'in
oğlu, Allah için söyle, seninle benim aramda herhangi bir düşmanlık, ya da bir
kan davası var mıdır?" Bunun üzerine İbrahim yolunu açıp bıraktı ve O'na:
"Fakat,
bunu unutma!" dedi. İbn Müsahik de gerçekten unutmadı.
Arkalarından
Künase'ye girdiler, oradan çarşıya ve mescide kadar vardılar ve İbn Muti'i Amr
bin Hureys dışında kalan halkın ileri gelenleri ile oradan da şehir dışına
çıkıp gitmişti. Muhtar da gelince çarşının yan tarafını birlikte muhasara
altına aldılar. Amr bin Hureys daha önceden evine gelmiş, inmiş ve Yezid bin
Enes, Ahmer bin Şumayt da beraber olmak üzere İbrahim'i sarayı muhasara etmekle
görevlendirmişti. Üç gün süreyle onları muhasara ettiler. Muhasara gittikçe
ağırlaştı. Bunun üzerine Şebes İbn Muti'e şunları söyledi: "Sen kendin ve
yanındakiler için düşün, bir çare buL. Allah'a yemin ederim, bunların ne sana
ihtiyaçları var, ne de kendilerine." İbn Muti': "Peki, bana görüşünüzü
bildiriniz." deyince, Şebes şu görüşü ileri sürdü: "Görüş odur ki,
sen hem kendin için, hem de bizim için bunlardan eman al ve dışarıya çık.
Kendini de, yanındakileri de helak etme." İbn Muti' O'nun bu sözlerine
şöyle karşılık verdi: "Hicaz'da ve Basra'da işler Müminlerin emiri için
düzlüğe çıkmışken, ben bundan eman almayı hoş görmüyorum." Şebes ise şöyle
dedi:
"Hiç
kimse farketmeden sen buradan çıkar, Küfe'de güvendiğin bir kimsenin yanında
misafir kalırsın ve sonunda gider arkadaşına katılırsın." Abdurrahman bin
Said, Esma bin Harice, İbn Mihnef ve diğer Küfe eşrafı da aynı görüşü ortaya
attılar. İbn Muti' akşamı bekledi, akşam olunca onlara şöyle dedi: "Ben
iyi biliyorum ki size bu işi yapmış olanlar sizin ayak takımınız ve sizin en
değersiz olanlarınızdır. Ve yine biliyorum ki eşrafınız faziletli olanlarınız,
dinleyip itaat etmektedirler. Ben bunu arkadaşıma söyleyeceğim, sizin
itaatinizden ve Allah emrini gerçekleştirinceye kadar olan cihadınızdan O'na
söz edeceğim." Yanında bulunanlar da bu teveccühünden dolayı O'nu övdüler
ve teşekkür ettiler!
Daha
sonra oradan çıkıp Ebu Musa'nın evine vardı. İbn Eşter sarayın yanına geldi,
O'na kapıları açtılar ve: "Ey İbn Eşter, bizler emniyet içerisinde
miyiz?" diye sorunca, İbrahim'in: "Sizler emniyet içindesiniz."
diye cevap vermesi üzerine oradan çıktılar gidip Muhtar'a bey'at ettiler.
Muhtar da saraya girip geceyi orada geçirdi. Sabah olduğunda halkın ileri
gelenlerinin kimi mescitte, kimi de sarayın kapısında bulunuyorlardı. Muhtar,
dışarı çıkıp mescide gitti ve minbere çıkarak, Allah'a hamd-ü senada
bulunduktan sonra şunları söyledi:
"Dostlarına
zaferi, düşmanlarına zararı vaat eden ve bunu kıyamete kadar gerçekleşecek bir
vaat ve yerine gelecek bir kaza olarak tayin eden Allah'a hamd olsun! Zaten
iftirada bulunanlar ziyan etmiştir. Ey insanlar, sancağımız yükseltilmiş ve
bize gayemiz gösterilmiştir. Bizlere sancak ile ilgili olarak: ''Onu yüksek
tutunuz.'' Gaye ile ilgili olarak da: ''Ona doğru gidiniz ve asla ondan geri
kalmayınız.'' denil-miştir. Bu bakımdan bizler de davetçinin davetine uyduk ve
her şeyi iyi anlamış olanın sözünü anladık. Bu uğurda öldürülmüş olan nice kişi
vardır. Azgınlık edip, yüz çeviren, isyan edip yalanlayan herkes de bizden uzak
dursun. Ey insanlar, haydi siz de bizİm aramıza giriniz ve hidayete uygun
bey'atte bulununuz. Gökleri kurulmuş bir tavan, yeryüzünü de gidilecek yollar
halinde döşeyen Allah'a yemin ederim, sizler Ali bin Ebi Talib'e ve Ali'nin
ailesine yapmış olduğunuz bey'atten daha ileri bir hidayete götürecek bir bey'atte
bulunmuş değilsiniz."
Daha
sonra minberden indi, Küfe halkının eşrafı O'nun yanına gelerek Allah'ın
kitabı, Resulullah (s.a.v.)'ın sünnetine uymak, ehlibeytin kanını istemek, O'nu
dökenlerin kanlarını helal kabul edip onlarla cihat etmek, zayıfları korumak,
savaşanlarla savaşmak, barış yapanlarla da barış yapmak üzere bey'atte
bulundular.
O'na
bey'atte bulunanlar arasında Münzir bin Hassan ve oğlu Hassan da vardı. Münzir
ve oğlu Muhtar'ın yanından çıkınca şiadan bir grup ile birlikte olan Sevreli Said
bin Münkiz'le karşılaştılar. Her ikisini de görünce: "Allah'a yemin
ederiz, bu ikisi azgınların ileri gelenlerindendir." diyerek Münzir'i ve
oğlu Hassan'ı öldürdüler. Said Muhtar'ın emrini almadan bu işi yapmamalarını
söylediyse de dinlemediler. Muhtar olaydan haberdar olunca memnun olmadı. Halka
çeşitli vaatlerde bulunarak, eşrafın sevgisini kazanmağa ve iyi bir şekilde
hareket etmeğe başladı.
Muhtar'a:
"İbn Muti' Ebu Musa'nın evinde bulunuyor." denilince sesini
çıkarmadı. Akşam olunca O'na yüz bin dirhem göndererek şunları söyledi:
"Bununla
hazırlıklarını yap, ben senin yerini öğrenmiş bulunuyorum ve inanıyorum ki
parasız olduğun için yola çıkmıyorsun." İkisi arasında eskiden beri
arkadaşlık vardı.
Muhtar
Bey tülmal' de dokuz milyon dirhem buldu. Kendileriyle birlikte sarayda İbn
Muti'i muhasara ettiği zaman çarpışmış bulunan üç bin beş yüz kişiye beş yüzer
dirhem dağıttı. Sarayı kuşattıktan sonra yanına gelen ve o geceyle sonraki üç
gün yanında kalan altı bin arkadaşına da iki yüzer dirhem dağıttı. Halka
iyilikle karşılık verdi, eşrafla oturup kalkmağa başladı. Güvenlik
kuvvetlerinin başına Şilirli Abdullah bin Kamil'i, kendi koruyucularının başına
ise Keysan Ebu Amre'yi getirdi.
Bir
gün Muhtar eşrafa doğru dönmüş konuşuyorken Ebu Amra da karşısında bulunuyordu.
Ebu Amra'ya aslen Arap olmayan mevaliden birisi şöyle dedi: "Görüyor
musun, Ebu İshak Araplara yönelmiş, bize hiç bakmıyor bile." Muhtar Ebu
Amra'ya kendisine neler söylediğini sorunca Ebu Amra söylediklerini iletti.
Bunun üzerine Muhtar Ebu Amra'ya şöyle dedi: "Sen onlara söyle, bu onların
ağrına gitmesin; çünkü sizler bendensiniz ve ben de sizlerdenim." Sonra
bir süre durdu ve şu mealdeki buyruğu okudu: ''Muhakkak bizler günahkarlardan
intikam alıcılarız.'' (Secde suresi, 22). Onlar bu sözleri işitince
birbirlerine şöyle dediler: "Müjdeler olsun, bu onları Allah'a yemin
ederiz, (Arapların ileri gelenlerini kastederek) siz öldürdünüz, demektir.
"
Muhtar
ilk olarak, Eşter'in kardeşi olan Abdullah bin Harise'ye sancak verdi ve O'nu
Annenia'ya gönderdi. Muhammed bin Umeyr bin Utarid'i Azerbaycan'a, Abdurrahman
bin Said bin Kays'ı Musul'a, İshak bin Mes'ud'u Mesain ve Cuba'ya, Sakiflilerin
antlaşmalısı Nasrlı Kudame bin Ebi İsa bin Zemea'yı Yukarı Bihkubaz'a, Muhammed
bin Ka'ab bin Karaza'yı Orta Bihkubaz'a, Sa'ad bin Huzeyfe bin el-Yeman'ı
Hülvan'a gönderdi ve O'na Kürtlerle çarpışıp yolları düzene sokmasını emretti.
İbn
ez-Zübeyr ise Muhammed bin Eş'as bin Kays'ı Musul Valisi olarak
görevlendirmişti. Fakat Muhtar işleri eline alıp Musul'a Abdurrahman bin Said'i
emir olarak gönderince Muhammed orayı bırakıp işin nereye varacağını gözetlemek
amacıyla önce Tekrife gitmiş, daha sonra Muhtar'ın yanına giderek O'na bey'at
etmişti.
Muhtar
arzu ettiği işleri bitirince insanların huzuruna çıkıp onların arasında hakim
olarak hüküm vermeye başladı. Daha sonra: "Yapmak istediğim bazı işler
beni aranızda hüküm vermekten alıkoyuyor." diyerek, Şüreyh'i halk arasında
hüküm vermek üzere tayin etti. Bilahare Şüreyh onlardan korkarak kendisini
hasta gibi gösterince O'nun hakkında: "O Osman taraftarıdır, Hucr bin Adiy
aleyhine şahitlik etmiştir. O Hani bin Urve'ye gönderildiği maksada uygun
olarak gerekli bildiriyi, gerekli tebliği yapmadı. Ali O'nu hakimlikten
almıştı." demeğe başladılar. Şüreyh onların böyle demekte olduklarını
haber alınca yine hasta olduğunu hissettirmeğe devam etti. Bu bakımdan Muhtar
O'nun yerine Abdullah bin Utbe bin Mes'üd'u tayin etti. Daha sonra Abdullah da
hastalanınca O'nun yerine Taylı Abdullah bin Malik'i tayin etti.
BİR SONRAKİ
SAYFA İLE DEVAM ETMEK İÇİN AŞAĞIDAKİ İSME TIKLA
MUHTAR'IN Hz.
HÜSEYİN'İN KATİLLERİNİ ÖLDÜRMESİ
BU YILIN DİĞER OLAYLARI:
MUHTAR'IN Hz.
HÜSEYİN'İN KATİLLERİNİ ÖLDÜRMESİ
AMR BİN SA'AD
İLE Hz. HÜSEYİN'İN KATLİNE KATILAN DİĞER KİŞİLERİN ÖLDÜRÜLMELERİ
MÜSENNA
EL-ABDİ'NİN BASRA'DA MUHTAR'A BEY'ATİ
MUHTAR'IN İBN
EZ-ZÜBEYR'E OYUNU
İBNÜ'L-HANEFİYYE
İLE İBN EZ-ZÜBEYR VE KUFE'DEN ORDUNUN YOLA ÇIKMASI
İBNÜ'L-EŞTER'İN
İBN ZİYAD İLE SAVAŞMAĞA GİTMESİ
MUHTAR'IN ZAFER
DİLEMEK İÇİN KULLANDIĞI KÜRSÜNÜN DURUMU